• Sonuç bulunamadı

YÖNETĠMDE KADINLAR VE LĠDER KADIN ĠMAJI

II. BÖLÜM

2.8. SEKĠZĠNCĠ ALT PROBLEME ĠLĠġKĠN MODEL ÖNERĠSĠ

2.8.7. YÖNETĠMDE KADINLAR VE LĠDER KADIN ĠMAJI

Yönetim ve yönetici denildiği zaman akla ilk önce erkekler gelmektedir. Bu durum oldukça doğaldır. Çünkü tarihte yönetici erkekler ağırlıktadır. Ayrıca tarih ders kitaplarının içeriğinin siyasi ağırlıklı olması, yönetici erkeklerin ön plana çıkmasını kolaylaĢtırmıĢtır. Yönetim ve yöneticilik tarihinden bahsedildiğinde çoğunlukla erkeklerin tarihinden söz ediliyor demektir. Kadınların yönetimde yer alması veya yönetici olarak anılması pek kolay görünmemektedir. Ancak kadın tarihi çalıĢmaları ile yönetimde kadınların rollerine iliĢkin daha fazla bilgiye ulaĢılmıĢtır. Mevcut tarih ders kitaplarında kısmen de olsa- hatta daha çok olumsuz anlatılsa da- yönetimde kadınlara ait ifadelere rastlanmaktadır (Köse, 2004: 9). Yerli ve yabancı kadın yöneticilerin ve yönetime müdahale eden kadınlardan bahsedilmesi öğrencilerin zihninde bir yönetici kadın imajı oluĢturmaktadır. Osmanlı Devleti‘nde padiĢahtan sonra protokol bakımından ikinci konumda bulunan valide sultanlar, tahta geçen çocukları küçük yaĢta ise, ―saltanat naibesi‖ görevini de üstlenmiĢlerdir (Pazan,2009:13). Ancak kadınların yönetimde olmaları Osmanlı tarihçileri tarafından eleĢtiri konusu olmaktadır. Özellikle Osmanlı Tarihi‘nde Osmanlı Devleti‘nin gerilemesinde ve yıkılmasında kadınların rollerine vurgu yapılmaktadır. Ahmet Refik, Safiye Sultan, Kösem Sultan ve Turhan Sultan gibi kadın sultanların siyasetle meĢgul olması sonucu yönetimde zorbaların kuvvetinin arttığını düĢünmektedir (Altınay,2001:20). Bu vurgu kadının yönetimden uzak durması gerektiği izlenimini uyandırmaktadır. Öğrencilerin zihninde genel

anlamda böyle bir izlenim oluĢmasını kadın tarihi açısından doğru olarak değerlendirmek mümkün görünmemektedir.

Kadın tarihinin kayıt altına fazla alınmadığı dönemlerde yönetici kadınlarla ilgili bilgilere ulaĢmak zor olsa da yönetimde kadının rollerine ait bilgilere ulaĢmak mümkündür. Önemli olan tarihi bilgilerin doğru yorumlanması ve doğru okunmasıdır. Tarihçinin elde ettiği bilgileri doğru zemine oturtabilmesi tarihi bilgiyi anlamlı yaparken, bilgiyi subjektif değerlendirmesi ise tarihi bilimsellikten uzaklaĢtıracaktır. Kadınların yönetimdeki rollerinin ister olumlu ister olumsuz olsun gerçekliği ile ders kitaplarına yansıtılması, yönetime dair bilgilere bütünsel bakılabilmesi için gereklidir. Tarihin her döneminde kadınlar yönetimle yakından ilgili olmuĢlardır. Özellikle krallık yönetiminin ağır bastığı zamanlarda saray iliĢkileri kadının yönetime müdahalesini kolaylaĢtırmıĢtır. Yönetimin babadan oğula geçmesi, çocuk yaĢta hükümdarların tahta geçmesine sebep olduğu için, bu durumlarda yönetim kadınlara kalmıĢtır. Kadınların saltanat naibliği yaptığına dair çok sayıda örnek eski çağlardan beri bulunmaktadır.

MÖ 195 yılında Çin Ġmparatoru Kao-tsu bir asi derebeyliğine karĢı verdiği savaĢta yaralanarak ölmüĢtür. Onun ölümü üzerine Karısı Lü idareyi ele alarak oğlu Ġmparator Hui-ti‘nin naipliğini yapmıĢ, Hui-ti‘nin ölümü üzerine de diğer çocuklarını tahta geçirmiĢtir. Kendisi fiilen MÖ. 179‘a kadar devlet idaresini bırakmamıĢtır. Ġdaresi boyunca imparatorun ailesine mensup kiĢileri bertaraf ederek, kendi ailesine mensup kiĢileri onların yerine getirmeye çalıĢtığına dair bilgiler kaynaklarda yer almaktadır (Eberhard, 1987: 90).

Hititlerde hüküm sürmekte olan kralın birinci eĢine ―tavananna‖ denirdi. Kocaları ölen tavanannalar oğulları zamanında da güçlerini sürdürmekte idiler. II. HattuĢil vasiyetnamesinde karısından Ģikayet etmektedir. Ayrıca kraliçe tarafından yakalanan bir yazıĢmasında ―Yılan ol gel Hattuşa’yı sok, kurtar bizi bu canlı cenazeden, benim iktidarımda her şey çok güzel olacak” yazdığını vasiyetnamesinde belirtmesi kadınların siyasete müdahale ettiğini göstermektedir. Fakat HattuĢil‘in bundan memnun olmadığı bellidir.

ġuppiluliuma‘nın eĢi Kraliçe Puda-Hepa 17 sene süren Mısır- Hitit SavaĢlarının barıĢla sonuçlanmasından sonra Mısır Kraliçesine ve Mısır Firavunu II. Ramses‘e tebrik mektubu göndererek devleti adına yazıĢmalar yapmıĢtır (Gültepe, 2008: 84). Kraliçe Puda-Hepa, Hitit tarihinin en seçkin kadın Ģahsiyetlerinden biridir. Mısır ile yapılan

antlaĢmalarda, abideler ve mühürler üzerinde ismi daima kralla birlikte yazılmaktadır. HattuĢaĢ arĢivinde ona ait mektup ve vesikalar bulunmaktadır. Puda-Hepa‘nın bu kadar güçlü olmasında babasının meĢhur bir baĢ rahip olmasının etkisi olabileceği düĢünülmektedir. ―Tavananna‖ olarak nüfuzunu oğlu IV. Tuthalya zamanında da sürdürmüĢtür (Kınal, 1987: 119).

Babası kral Ptoleme‘den sonra kardeĢi VIII. Ptoleme ile yönetimi paylaĢan Cleopatra kısa sürede kardeĢini etkisiz hale getirmiĢtir. Mısır yönetiminde tek söz sahibi olmak istemiĢ, kardeĢinin taraftarları tarafından saray darbesi ile tahttan indirilmiĢtir. Ülkesinden kız kardeĢi Arsinoe ile birlikte Roma‘ya kaçmıĢ ve orada Caesar ile tanıĢmıĢtır. Önce Caesar‘ı kendine aĢık eden Cleopatra‘nın, sonra baĢka bir Romalı Marcus Antonius‘u da kendine aĢık ettiği ve onunla evlendiği iddia edilmektedir. Marcus Antonius MÖ. 34‘te Ermenistan‘ı ele geçirdikten sonra, Cleopatra ve Caesarion, Mısır ve Kıbrıs‘ın ortak hükümdarı olarak taç giymiĢlerdir. Cleopatra‘nın diğer çocukları Ġran, Libya, Güneydoğu Anadolu, Filistin gibi imparatorluğun doğu kesimini yönetmeye baĢlamıĢlardır. Bu sebepten Cleopatra‘ya ―Kralların Kraliçesi‖ unvanı verilmiĢtir. ―Roma‘nın baĢkentinde de benim hükmüm geçecek‖ ifadesini sık sık tekrarlaması onun yönetimde ne kadar hırslı olduğunu göstermektedir. Ekonomik reformları ile ülkenin refahını sağlamaya çalıĢan Cleopatra tarım ile ilgili aldığı kararlarla kuraklıkla mücadele etmeye çalıĢmıĢtır. Shakespeare ve Dante gibi ünlü edebiyatçıların eserlerinde kötü sözlerle tanımlanan Cleopatra sadece yaĢadığı dönemlere izini bırakmakla kalmamıĢtır, günümüzde de en bilinen yönetici kadınlardan biridir. Kutsal kitaplarda adı geçen saba (Seb‘e) melikesi Belkıs yönetici kadın olarak tanıdığımız en eski isimlerden biridir. Belkıs‘a ait bilgilere daha çok kutsal metinlerde rastlanmaktadır.

Milattan önce 6. yüzyılda Ġskit/Saka Messaget/Sarmat diye adlandırılan Turanlı milletlerin bir bölümünün lideri olarak kabul edilen Tomris‘in Peçenek Türklerinin lideri olarak Ġran‘la savaĢlar yaptığı belirtilmektedir., Ġran hükümdarı Kirus (Kyrus) ile savaĢlar yapmıĢ ve Kirus karĢısında büyük bir baĢarı elde etmiĢtir. Ziya Gökalp‘in ―Kızılelma‖ adlı Ģiirinde;

Mutlak ordadır güzel hurisi Münevver Turan‘ın yeni Tomris‘i

Dizeleri Tomris‘e atıfta bulunmaktadır. Hakkında çok fazla bilgi bulunmayan Tomris efsaneleĢmiĢ bir kadın liderdir (Gültepe, 2008: 291).

Avrupa Hun Devleti‘nin kağanı Attila‘nın eĢi Arıkan, Grek tarihçisi Priskos‘a göre Doğu Roma elçilerini eĢinden önce ağırlamıĢtır. Kadınların elçileri kabul etmeleri yazıĢmalarda adlarının geçmesi, yönetimde Türk kadının etkili olduğunun önemli göstergeleridir (Gökçe, 2008: 232).

Türk dünyasında yönetimde kadın denildiğinde akla ilk gelen ―hatun, katun‖ kelimesidir. ―Katun‖ kelimesi, Orta Asya Türkçesinde soylu bayanlara verilen ve ArapçalaĢmıĢı ―Hatun‖ olan bir unvandır. Selçuklular döneminde hatunla birlikte ―melike‖ ve ―Ģah‖ unvanlarını kullanmıĢlardır. Osmanlılarda ―hatun‖ kelimesi padiĢah eĢleri ve kızlarının ortak unvanı olmuĢtur (Sakaoğlu, 2008: 23). ―Hatun‖ kelimesi hem dil bakımından hem mana bakımından ―hakan‖ ve kağan‖ veznindendir. Arap ve Farslarda hatun olarak kullanılan kelimenin çoğulu ―havatin‖dir. Arap edebiyatçıları padiĢah ve sultanların eĢleri için bir yüceltme lakabı olarak ―hatun‖ kelimesini kullanmıĢlardır. Türk hatunlarında bulunan büyük hürmet ve Ģeref, bizzat hatun kelimesinde gizlidir (Carullah, 2002: 24).

Türk devletlerinde hatunlar söz sahibi idi. Aralarında devlet siyasetine yön verenler, devlet reisliği yapanlar ve naip olarak devleti idare edenler vardı. 585 ve 726 yıllarında Çin elçilerinin kabulünde Gök-Türk (Kök-Türk) hatunları hazır bulunmuĢlardı. Ayrı sarayları ve buyrukları bulunan hatunlar genellikle devlet meclislerine katılırlar, elçileri kabul ederlerdi. Hatunların gelecek hakanların anneleri olmaları sebebiyle ilk eĢlerin Türk olmasına dikkat edilirdi (Kafesoğlu, 1988: 257). Devlet meclislerine katılan, elçiler kabul eden kendine ait sarayları bulunan hatunları devlet yönetiminden uzak düĢünmek mümkün değildir. Türk kadınlarının Orta Asya Türk devletleri döneminden itibaren yönetici özellikleri ile varlık gösterebildikleri söylenebilir.

Ünlü seyyah ibn-i Battuta Kuzey Türk illeri, Kırım‘da yaptığı gezisinde buradaki hatunların konumuna dikkat çekmiĢ, ayrı bir bölüm ayırdığı seyahatnamesinde hatunlara eĢleri tarafından gösterilen saygıyı ve verilen değeri uzun uzun anlatmıĢtır (Batuta, 1971: 85). Ġslam öncesi Türk devletlerinde hatunun önemli yetkileri olduğu bilinmektedir. Ġbn-i Battuta‘nın verdiği bilgilere göre Kuzeydeki Türkler arasında hatuna verilen değerin devam ettiği söylenebilir.

Hakkında fazla bilgi bulunmamakla birlikte bazı tarihi kaynaklarda adına rastlanan hatunlardan birisi de Buhara Melikesi Kabaç (Kınık) Hatun‘dur. Ġslam tarihçisi Taberi‘nin ve NarĢahi‘nin eserlerinde bahsettiği Kabaç Hatun, kocası Beydun‘un ölümü üzerine oğlu TuğĢad‘ın küçük olması nedeniyle yönetimi devralmıĢtır. 15 yıl yönetimde kaldığı belirtilen Kabaç Hatun‘un 690 yılında vefat ettiği tahmin edilmektedir. Kabaç Hatun‘un halkın Ģikayet ve sorunlarını dinleyerek Ģehrini adaletle yönetmeye çalıĢtığı, ayrıca Ģehrin ileri gelenlerini de dinleyerek onlarla fikir alıĢ veriĢinde bulunduğu yazılanlar arasındadır. Yönetimde olduğu dönemde Emevi orduları ile savaĢlar yapmıĢtır. Ancak Arap ordularının ilerleyiĢini durduramamıĢtır. Türk kadınlarının yönetimdeki etkililiği Türk-Ġslam devletlerinde de devam etmiĢtir.

Raziye‘nin babası ĠltutmuĢ, Gazneliler döneminde askeri bir komutan olarak görev yapan bir köle iken, Hindistan‘da bağımsızlığını kazanarak kendi devletini kurmuĢtur. Kendinden sonra devletin baĢına geçmesi için çocukları arasında Raziye‘yi seçmiĢ ve kendine Raziye‘yi varis bırakmıĢtır. 1236‘da erkek kardeĢlerine karĢı da taht mücadelesi veren Raziye Sultan, soylular, zenginler ve dini otoritelerin faaliyetleri ile tahtan indirilene kadar devletini baĢarıyla yönetmiĢtir. Kızının zekasına ve baĢarısına güvenen ĠltutmuĢ yerine kızını varis göstermekte bir beis görmemiĢtir. Raziye Sultan yönetimi boyunca savaĢlar yönetmiĢ, at üstünde silah kullanmıĢ ve bir kadın olarak sarayda oturarak zaman geçirmemiĢtir.

ġeceretü‘d-Dür yönetimi, Eyyübi Hanedanının hükümdarı olan kocası El-Melik es-Salih‘ten devralmıĢtır. Kendi oğlu olmayan ġeceretü‘d-Dür, kocasının oğlu Turan ġah‘ı çağırarak yönetime geçmesini sağlamıĢtır. Ancak Turan ġah‘ın sert tutumundan rahatsız olan komutanlardan Aybek Türkmânî, Aktay ve Baybars Bündükdârî birleĢerek Turan ġah‘ı öldürerek yönetime tekrar ġeceretü‘d-Dür‘ü geçirmiĢlerdir. Abbasi Halifesi kadın olması sebebiyle yönetimini tanımak istememiĢtir. Memluk komutanlar bu sebeple desteklerini çekince kendine destek olan bir komutanla evlenerek, hutbeyi ikisi adına okutmuĢtur. Haçlıların Mısır‘ı boĢaltmasından sonra ġeceretü‘d-Dür‘e ―Emiret‘ül-Mü‘minin‖ ve ―Melike Ġsmetüddin‖ unvanı verilmiĢtir. Bundan sonra Eyyübiler dönemi kapanmıĢ ve Memlûkler dönemi baĢlamıĢtır. Ancak Eyyüboğulları‘ndan bir sultanın öldürülerek onun yerine bir kadının geçirilmesini kabul etmeyen ġam‘daki Kölemenler ve Eyyüboğulları, Mısır‘a gelerek ġeceretü‘d-Dür‘ü tahttan indirmiĢlerdir (Cevdet, 1985: 74).

Kirman Kutluk Devleti‘nin yöneticisi olan Savfetüddin Hatun aynı zamanda hattat, müzehhip ve Ģair olarak ta kendinden söz ettirmiĢtir (DurmuĢ, 2008: 415-416).

Saltanat ile yönetilen devletlerde taht kavgaları tarih ders kitaplarına en çok yansıyan olaylardır. Bu taht kavgalarına saray kadınları da karıĢarak kendi çocuklarını tahta geçirme mücadelesi vermiĢlerdir. Abbasi Devleti‘nin çöküĢ yıllarında yaĢanan iktidar mücadelesine saray kadınlarının karıĢtığı, bir müddet sonra siyasi roller oynama baĢladıkları ve durumun karıĢıklığı artırdığı belirtilirken, Halife el-Musta‘în‘in Türk kökenli annesinin iki Türk kumandan ile birlikte devlet kudretini paylaĢtığı anlatılmaktadır (Hitti, 1989: 735).

Büyük Selçuklu sultanı MelikĢah‘ın eĢi Terken Hatun, eĢinin ölümünden sonra taht kavgasına karıĢan kadınlardan biridir. Terken Hatun dört yaĢındaki oğlu Mahmud‘u 1209‘da sultan ilan ettirmiĢtir. Terken Hatun‘un oğlunun saltanatını pekiĢtirmek için ordu mensuplarına 20.000 altın dinar dağıttığı rivayet edilmiĢtir. Mahmud‘un sultanlığını kabul etmeyen veliaht Berkyaruk ile taht mücadelesine girmiĢtir. Terken Hatun, Berkyaruk ve Suriye Meliki TutuĢ arasında yaĢanan taht kavgaları ülkedeki istikrarı bozarak, ülkenin sıkıntılı günler geçirmesine neden olmuĢtur (Merçil, 2002: 619). Necati Gültepe, Terken Hatun‘u akıllı, dindar ve bir asena diye anlatırken, Cüveynî Tarih-i CihangüĢa‘da Terken Hatun‘un devlet yönetiminde izlediği politikaların devleti zayıflattığını düĢünmektedir. Terken Hatun‘un ayrı bir sarayı, kendine bağlı devlet erkanı, özel emlak ve akarı vardır, bilgisini vermektedir. Kendi kabilesi olan Kanklı kabilesinin fertlerini daima himaye ettiğini ve bu kabilenin merhametsiz olduğunu anlatmaktadır (Cüveyni, 1988: 162). Terken Hatun‘un nasıl bir lider olduğu konusunda ihtilaflar olsa da yönetici bir kadın olduğu konusunda kaynaklar hemfikirdir.

1263-1286 yıllarında Salgurlu‘ların hükümdarlığını yapan EbeĢ (AbiĢ) Hatun, 1316‘da HurĢitoğullarının ondördüncü hükümdarı Devlet Hatun, Celayirli Döndü Hatun, 1600 yıllarında kasım Hanlığı‘nda Fatma Sultan Begüm tarihte bahsedilen yönetici kadınlar arasında yerlerini almıĢlardır.

17. yüzyılın erken dönemlerinde Avrupalılar peçenin arkasına gizlenmiĢ Ortadoğu kadınlarının, cinsel bir obje olarak görüldüğünden bahsetmektedirler. Kadının baskı altına alınmasında dini ve yasal doktrinlerin etkili olduğunu iddia etmiĢlerdir. Ġslam ülkelerinde ki kadının durumuna bu ön yargılı bakıĢ ―harem‖ konusunda da fark

edilmektedir (Hale, 1989: 247). Osmanlı Devleti‘nde de kadınlardan söz açılınca ilk akla gelen harem kurumudur. Harem, Müslüman cinsel duyarlığı üzerine kurulu Batı efsanelerinin en yaygın simgesi olmuĢtur. Yine Avrupa Doğu tiranlığını, kokuĢmuĢ harem hikayeleri ile açıklamaya çalıĢmıĢtır. Cinsel eğlencelerin odağı olarak anlatılan harem bu süreçte gerçekliğini yitirmiĢ ve haremin gerçek iĢlevi göz ardı edilmiĢtir. Saraya getirilen ve haremde eğitim verilen cariyelerin çok azı sultanın hanesinde kalabilirdi. Bu kadınlar büyük itibar ve nüfuz sahibi idiler. Haremin idarecisi ve kontrol edicisi olan valide sultanların hem oğulları üstünde hem de sarayda güç sahibi olduğu bilinmektedir. Valide sultanlar sarayda hükümranlık gücünün bekçileri olmalarının yanısıra hanedanın yenilenmesini de güvence altına almaktan sorumlu idiler. Bu da haremde Osmanlı üreme politikasını oluĢturuyordu. Osmanlı üreme politikasında söz sahibi valide sultanlar oğullarının kararlarında da etkin konuma gelmekte idi. Valide sultanların görevi ―hizmet-i terbiye ve nezaret‖ olarak tanımlanıyordu. 17. Yüzyıla gelindiğinde küçük ve ehliyetsiz oğullarının yerine naiplik yapmaları olağan dıĢı değildi. ġehzade annelerinin oğullarını koruması politik bir zorunluluktu. Oğulları yaĢadıkça bu kadınların statüsünü ellerinden almak kolay değildi. ġehzade annelerinin statülerinin oğullarının tahta geçmesiyle arttığı düĢünülebilir. Bu da kadınların taht kavgalarına karıĢmalarının altında yatan itici güç olarak değerlendirilebilir (Peirce, 2002). Osmanlı Devleti‘nde bir kadının tahta varis olma geleneği bulunmadığı için, kadınları bizzat hükümdar olarak görmek mümkün değildir. Ancak bu kadınların yönetimde etkili olmadığı anlamına gelmemelidir (Yaraman, 1999: 41). Oğullarının tahta geçmesi ile söz sahibi olmayı baĢaran Osmanlı valide sultanlar, sarayın iĢleyiĢinde kimi zaman oldukça fazla etkili olmuĢlardır. Taht kavgalarında en fazla adı geçen valide sultanların baĢında Hürrem Sultan gelmektedir.

Osmanlı Sarayına cariye olarak gelen ve cariyelikten sultanlığa kadar yükselen Hürrem Sultan Osmanlı‘da Tarihçi Ahmet Refik‘in ifadesi ile ―Kadınlar Saltanatı ― nın oluĢmasında çok etkilidir. Yine Ahmet Refik‘in ifadesi ile Kanuni devri Hürrem Sultan‘ın cinayet ve hile devridir. Hürrem Sultan‘ın ektiği facia tohumları zehirli meyvelerini onun ölümünden sonra vermiĢtir (Altınay, 2001: 15). Hürrem Sultan‘ın güç kazanmasında Kanuni Sultan Süleyman‘ın kendisine olan aĢkın da etkisi olmuĢtur. Cariyelere nikah yapılmaması geleneği var iken, kendini azad ettirerek hürriyetini aldıktan sonra nikah yaptırmıĢtır. Kendi oğlunu tahta geçirmek adına padiĢahın çok yakını ve sırdaĢı Ġbrahim PaĢa‘nın ve ġehzade Mustafa‘nın ölümünden sorumlu

tutulmuĢtur (Çimen, 2008: 65-66). Kayınvalidesi Hafsa Sultan‘ın ölümünden sonra etki alanı geniĢleyen Hürrem Sultan, kızı Mihrimah Sultan ve eĢi Damat Rüstem PaĢa‘nın da desteğini almıĢtır. Osmanlı Tarihi kitapları ve Tarih ders kitapları Hürrem Sultan‘ın ve daha sonra yönetime müdahale eden kadınların bu tavrını eleĢtirirken, Osmanlı‘nın yıkılmasında önemli bir etken olarak kabul etmiĢlerdir (Köse, 2004: 12).

III. Murad‘ın eĢi olan Valide Safiye Sultan, yönetimde olumsuz kadın imajıyla karĢımıza çıkan kadınlardan biridir. Sarayda gücünü artırmak için güvendiği kiĢileri bazı görevlere getirmiĢ, kendine bağlı kadro oluĢturmaya çalıĢmıĢtır. Döneminde yolsuzluk ve rüĢvetin arttığı, çaresiz ve güçsüzlerin doğruları III. Mehmed‘e söylemekten çekindiği iddiaları bulunurken Safiye Sultan‘ın devletin yularını ele geçirerek, adeta valide padiĢah konumuna geldiği belirtilmektedir. Devlet iĢlerinin yürütülmesinde ciddi düzeyde söz sahibi olan valide sultanın saygınlığını rüĢvetle, sancakbeylerini, ulema ve valileri atamakla kazandığı, o sıralarda Ġstanbul‘da bulunan gezgin John Alderson tarafından dile getirilmiĢtir. 1600 ve 1603‘te ayaklanan yeniçeriler, valide sultanın devlet iĢlerine karıĢmamasını talep etmiĢler; rüĢvet, pahalılık ve yolsuzluklardan Ģikayet etmiĢlerdir. ġehzade Mahmud‘un, onun annesinin ve otuz kadar cariyenin boğdurulmasından sorumlu tutulan Valide Safiye Sultan tarih kitaplarında suçlanarak anlatılmaktadır (Sakaoğlu, 2008: 204).

I.Ahmed‘in eĢi Mahpeyker Kösem Sultan, Osmanlı tarihinin en hırslı kadınlarından biri olarak anlatılmaktadır. EĢi döneminde fazlasıyla söz sahibi olmuĢ ve çocuklarının iktidarı döneminde de yönetimin içinde yer almıĢtır. Oğlu I. Mustafa‘nın kısa iktidarından sonra diğer oğlu IV. Murad tahta geçmiĢtir. IV. Murad tahta geçtiğinde 11 yaĢında idi. Bu durum Kösem Sultan‘ın yönetimi ele geçirmesi için oldukça uygundu. IV. Murad olgunlaĢınca annesini yönetimden uzaklaĢtırmıĢtır. Fakat IV. Murad‘ın genç yaĢta ölmesi üzerine yönetim yine Kösem Sultan‘a kalmıĢtır. Diğer oğlu Ġbrahim‘de tahta çıktığında çocuk yaĢta idi. O da IV. Murad gibi büyüdüğünde annesini yönetimden uzak tutmak istediği için annesi tarafından boğdurulduğu iddia edilmektedir. Sultan Ġbrahim‘den sonra tahta geçen torunu IV. Mehmed 7 yaĢında idi. Yine bu boĢluktan dolayı devlet iĢlerine müdahil olmak isteyen Kösem Sultan gelini Hatice Turhan Sultan‘ın direniĢiyle karĢılaĢmıĢtır. 3 Eylül 1652‘de odasında askerler tarafından boğularak öldürülmüĢtür. Halk arasında dindar, hayırsever sultan olarak tanınan Kösem Sultanın çok sayıda hayır kurumu vardır. Her yıl çok sayıda cariyeyi gelin etmesi, hapishanedeki mahkumları borçlarını ödeyerek kurtarması, sadakalar

dağıtması, hacı kafilelerine su ve Ģerbet dağıtması gibi faaliyetleri, halkın gönlünü kazanmasını sağlamıĢtır (Sakaoğlu, 2008: 224). Kösem Sultan‘ın iktidarı elinde tutmak istemesi ve bu yöndeki faaliyetleri Osmanlı tarihine kadınlar saltanatı gibi bir ismi miras bırakmıĢ ve Osmanlı gerilemesinin sebeplerinden biri olarak gösterilmiĢtir. Sarayda, kadınların önemli bir konuma gelmeleri çocuklarının tahta geçmesi ile mümkün olmakta idi. Valide sultanlığa yükselmek isteyen padiĢah eĢleri arasında yaĢanan taht kavgalarının yönetimi yıprattığı gerçektir. Hatice Turhan Sultan kayınvalidesi Kösem Sultan‘ın öldürülmesinden sonra Köprülü Mehmet PaĢa‘yı sadrazamlığa getirerek, Osmanlı tarihinde ―Köprülüler Dönemi‖ni baĢlatmıĢtır. Bundan sonra kadınların yönetime karıĢmalarına engel olmuĢtur. Kayınvalidesi Kösem Sultanın öldürülmesinde payı olduğu düĢünülen Hatice Turhan Sultan kayınvalidesi gibi servet ve görkem düĢkünü olmakla suçlandığı gibi, bazı tarihçiler tarafından iyiliksever, müĢfik, dindar ihtirastan uzak olarak öne çıkarılmıĢtır. Hakkındaki farklı iddialara rağmen çok sayıda vakfı olduğu gerçektir. En önemli mirası, Valide Camii ve Külliyesidir. Tarih-i RaĢid‘de ölümünün orduyu üzüntüye boğduğu, takvada Meryem ve Asiye ile benzer olduğu yazılmaktadır (Sakaoğlu, 2008: 252).

Talat Hasırcıoğlu‘nun ―Osmanlı Sarayında Saltanat Süren Kadınlardan Kösem Sultan ve Telli Sultan‖ baĢlığıyla sunulan çalıĢmasında, Telli Sultan adıyla anlatılan Sultan Ġbrahim‘in eĢi HümaĢah Sultan‘ın saraydaki gücü uzun uzun anlatılmaktadır. Sultan Ġbrahim‘in Telli Sultan‘dan baĢkasını dinlemediğini belirten yazar, Telli Sultan‘ın memnun edilebilmesi için her türlü imkanın iĢe koĢulduğunu ifade etmektedir. Hiç kimsenin bu duruma ses çıkaramadığı ancak memleketin için için kaynadığını, Kösem Sultan‘ın bile etkisiz hale getirildiğini anlatırken, kadınların Osmanlı yönetimini fazlasıyla karıĢtırdığını vurgular gibidir. ÇalıĢmanın baĢlığında yer alan ―saltanat süren kadınlar‖ ifadesi yönetimde kadınların etkin rolünü ön plana çıkarmakta ve aynı zamanda tarih ders kitaplarında sıkça rastlanan ―Osmanlı gerilemesinin nedeni olarak kadınların yönetime karıĢmaları‖ iddiasını ispatlamaya çalıĢmaktadır (Hasırcıoğlu, 1956: 226). Valide sultanların yönetime müdahale etmesinin sonuçları tartıĢılabilir bir konu iken, kadınların yönetimde etkin olduğu tartıĢılmaz bir gerçek olarak görünmektedir.

Halk arasında ve sarayda kendisine büyük bir saygı ve sevgi duyulan Sultan

Benzer Belgeler