• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2.8. SEKĠZĠNCĠ ALT PROBLEME ĠLĠġKĠN MODEL ÖNERĠSĠ

2.8.6. AYDIN KADIN ĠMAJI

Toplumda çoğunlukla aydın sınıf, toplumunun sorunları ile yakından ilgilenirken, topluma da öncülük etme rolünü üstlenmiĢlerdir. Aslında aydın olmak toplumlarının sorunları ile yaĢarken toplumun içinde olmayı, fikirleri ile toplumlarının ilerisinde olmayı gerektirmektedir. GeçmiĢten geleceğe sağlam köprüler kurmak aydınların baĢlıca görevleri arasındadır. Toplumunu oluĢturan bireylerin geliĢmesinde aydınların eserlerinin ve çalıĢmalarının inkar edilemez etkisi vardır. Her çağda bu tip aydınlar ciddi sıkıntılarla karĢılaĢmıĢlar ve fikirlerinin mücadelelerini vermiĢlerdir. Toplumun sorunları arasında yok olup giden, çözümler üretemeyen ve toplumun önüne geçemeyenler gerçek aydın olma, toplumun aydınlanmasında rol alma iĢlevini kaybetmiĢlerdir. Kadınların, aydın imajı ile tarihe yansıtılmamıĢ olması, onların bu tip faaliyetler içinde yer almadığı anlamına gelmemelidir. Toplumsal değiĢimlerin bir çok ayağı vardır. Aydınların çalıĢmaları bu ayaklardan sadece biridir. Kadınlar da zaman zaman imkanları dahilinde döneminin aydınları arasında varlık göstermiĢlerdir.

Eğitim alma fırsatını yakalamıĢ kadınlar, dönemleri içerisinde hemcinslerinin öncüleri, sözcüleri ve temsilcileri olabilmiĢlerdir. Ġnsan eğitiminin ve özellikle kadınların eğitiminin önemini kavramıĢ erkek aydınlar, toplumlarındaki geleneklerin tersine kız çocuklarının, eĢlerinin eğitimine karĢı duyarlı bir tavır sergilemiĢler ve hatta

7 Aydın: Kültürlü, bilgili, entelektüel, yaĢadığı dönemin sorunları ve durumunun bilincinde olan, bu

kadının eğitimi üzerine görüĢlerini açıkça ifade etmiĢlerdir. ġemseddin Sami, bir erkeğin aldığı ilim ve hünerin kendi nefsinde kalacağı ve kendine fayda sağlayacağı, kadının aldığı eğitimin ise bütün aileyi, hatta beĢeriyeti etkileyeceği kanaatindedir. Ġnsanlığa verilmesi amaçlanan eğitimin öncelikle kadına verilmesi gerektiğini savunan ġemseddin Sami, bu ilmin bir defter tutmaktan, bir mektup yazmaktan öteye olması gerektiğine vurgu yapmaktadır. Tıp ve eczacılık konularında ―kadınlar erkeklerden daha maharetlidir‖ görüĢünü savunurken halk arasında halkın sağlığı ile ilgilenenlerin daha çok kadın olduğuna dikkat çekmektedir. Ticaret konusunda da oldukça yetenekli gördüğü kadınların eğitiminin her alanda olması gerektiğini belirtmektedir (Sami, 2008). Ġslam‘a göre ilmin kadın erkek herkese farz olması, Ġslam toplumlarında erkeğin, eğitimi, kadının elinden alması hakkının olmadığı düĢüncesini de beraberinde getirmiĢtir. Osmanlı‘nın kadın aydınları, eğitim hakkı taleplerinde özellikle dinin yasaklamadığı ilmi erkeklerin yasaklamasını eleĢtirirken bunun kültürden kaynaklandığını yazılarında dile getirmiĢlerdir. Dolayısıyla eğitim hakkı taleplerinde kültürü engelleri ile mücadele etmek zorunda kalan kadınlar her Ģeye rağmen, tarihe adlarını yazdırmayı baĢarmıĢlardır. Dinin kadın eğitimine engel olmadığına dair örnekler tarihte mevcuttur.

Ġslam Devleti‘nin ilk halifesi Hz. Ebubekir‘in kızı ve Hz. Muhammed‘in eĢi olan Hz. AiĢe, gençliğinin ve zekasının verdiği avantajla peygamberden duyduklarını insanlara aktarmıĢ ve hadislerin insanlara ulaĢmasında etkili olmuĢtur. Döneminin kadınlarını da bilgilendirmeye çalıĢmıĢtır. Hz. Osman‘ın ölümünden sonra Müslümanlar arasında yaĢanan iç savaĢta bizzat yer alan Hz AiĢe kendini siyasi olayların içinde bulmuĢtur. Dönemin siyasi geliĢmeleri ile de ilgilenmiĢtir. Hz. AiĢe‘in devesinin etrafında yaĢanması sebebiyle tarihte ―Cemel Vak‘ası‖ olarak bilinen savaĢa katılmıĢ ve bu savaĢtan sonra siyasi olaylardan uzaklaĢmıĢtır. Peygamberin yanında yaĢamıĢ ve peygamber evinde yetiĢmiĢ bir kiĢi olması sebebiyle, aktardığı hadisler Ġslam tarihinde önemli bir yere sahiptir. Hz. AiĢe, Müslümanlar için önemli bir kaynak olan hadislerin, en önemli rivayetçilerinden bir kabul edilmiĢtir.

Memlûkler döneminde yöneticiler kendilerine ait olan asalet unvanı olan ―Havend (Hond) kelimesini kadınlar için de kullanmıĢlardır. Siyasi alanda ön plana çıkmayan Memlûk kadınları ilmi, toplumsal ve mimari alanda ön plana çıkmayı baĢarmıĢlardır. BoĢanmıĢ, dul ve kimsesiz kadınların barınması için kullanılan ―Ribat‖ adı verilen sosyal yapılar önemli bir yere sahiptir. Ribatlara sığınan kadınlara eğitim

verilmiĢ ve kendilerini geliĢtirmek için fırsat sağlanmıĢtır. Bunun dıĢında Memlûk sultanlarının eĢleri ve kızlarının, zengin kadınların yaptırdığı medreseler de bulunmaktadır. Sultan el-EĢref ġa‘ban b. El-Hüseyin‘in annesi ve Atabek Olcay el- Yusuf‘un eĢi olan Ümmü‘l-EĢref ġa‘ban Hond Berke bint Abdillah‘ın 1369 yılında Kahire kalesi yakınlarında yaptırdığı medrese, farklı mezhepler için derslerin verildiği, tasavvuf sohbetlerinin düzenlendiği çok yönlü bir eğitim yeri olmuĢtur. Hatta yetimlere de bir yer ayrılmıĢtır. Yine el-Medreset‘ül-Hicaziyye Nasır Muhammed b. Kalavun‘un kızı Hond Tatar el-Hicaziyye tarafından yaptırılan medreselerden biridir. Emir Kanbay‘ın kızı Fatıma adına yapılan ―Fatıma bint Kanbay Medresesi‖ de bu medreseler arasındadır. Hadis alimi Fatıma bint Süleyman ed-DımaĢkıyye‘‘nin Suriye‘de yaptırdığı birkaç medrese bulunmaktadır. Örneklerden anlaĢıldığına göre Memluk kadınları ilim ve kültür faaliyetlerine etkin bir Ģekilde katılmıĢlardır. Bu dönemde Hadis ilmi kadınların en çok rağbet gösterdikleri alan olmuĢtur. 1285‘te Fatıma bint Abbas el- Bağdadiyye, kadın hadisçilerden biri olarak tanınırken, fıkıh konusunda da dönemin hocalardan ders aldığı bilinmektedir. Kendisi de Bağdadiyye Ribatı‘nda kadınlara ders vermiĢtir. Türk hadis alimi Zehebî, Ġbn-i Hacer‘e hocalık yapmıĢ 100 kadından bahsetmektedir. Memluk alimlerine ders veren kadınlardan ikisi ġamiyye bint el-Bekri (1285), Zeyneb bint Mekki b.Ali el-Harraniyye‘dir (1289) (Yılmaz, 2008: 46-57). Memlukler‘de erkeklere de hocalık yapan, kadınların eğitimine ve korunmasına emek veren kadınların çok sayıda olması o dönem kadın faaliyetlerinin ve kadınların konumunun anlaĢılmasına ıĢık tutmaktadır. Bu da göstermektedir ki kadınlar tarih içerisinde fırsat verildiği zaman ilim ve kültür hayatı içinde gönüllü yer alabilmiĢlerdir.

Fatma Aliye, ―MeĢâhir-i Nisvân-ı Ġslâmiyye‖ adıyla yayınladığı çalıĢmasında ―Fatma Bint-i Abbas‖ adlı tekke Ģeyhesinden bahsetmektedir. Fatma Bint-i Abbas‘ın 13. Yüzyılda Ribatü‘l Bağdadiye tekkesinin Ģeyhi olduğu, tekkede kadınlara ders verip, kadınlara ve erkeklere kürsüden vaaz verdiği bilgisi yer almaktadır. Hem Ģeyhe (post- niĢin), hem müderris, hem de vaize olan Fatma Bint-i Abbas gibi kadınların o çağlarda Avrupa‘da bile bulunmadığını ve buna ĢaĢıranları kınayamayacağını belirtmiĢtir. Fatma Bint-i Abbas‘ın en dikkat çekici faaliyetlerinden birisi de tekkesinin kadın sığınma evi Ģeklinde kullanılmasıdır (Çakır, 1996: 29). Kocasından boĢanmıĢ , kocası tarafından kovulan, aciz kalan kadınların korunduğu bir mekan haline gelen tekke dünyanın ilk kadın sığınma evlerinden kabul edilebilir.

Osmanlı kadınları çıkardıkları dergi ve gazetelerle, Osmanlı kadınının geliĢimi ve değiĢiminde önemli katkılarda bulunmuĢlardır. Bu yayınlar aracılığıyla kadınların sorunlarını tartıĢmıĢlar ve sorunlarına çözümler aramıĢlardır.

Hanımlara Mahsus Gazete‘nin ilk çıkıĢ sayısında, kadın ve erkekten oluĢan toplumun her iki cinsinin eğitilmesi gerektiği ve bir tarafın eksik kaldığı sürece toplumun geliĢemeyeceği belirtiliyor. Dönemin padiĢahı, II. Abdülhamit‘e eğitim alanında yaptıkları için teĢekkür ediliyor. Gazetenin kadının eğitiminin gerekliliğini vurgulaması ve toplumsal geliĢim için bunu Ģart görmesi oldukça önemlidir. Fatma Aliye‘de gazetenin ikinci sayısında kadınların eğitiminden bahsetmiĢtir (Demirdirek, 1993: 19). Günümüzde hâlâ kız çocuklarını eğitime kazandırmaya yönelik kampanyaların -Haydi kızlar okula- devam ettiğini düĢünürsek, o dönemde kadınların eğitimi için verilen mücadelelerin ve çalıĢmaların önemi daha iyi anlaĢılabilir. Hanımlara Mahsus Gazete‘de Dünya ve Ġslâm kadınlarının baĢarılarını, kadınları hor gören anlayıĢ ile mücadeleyi, ev ve çocuk bakımını, sağlık ve modayı içeren yazılar da yayınlanmıĢtır. Gazete ülke içinden ve dünyadan verdiği haberlerle okurlarını çok yönlü bilgilendirmektedir. Özellikle yurt dıĢında ki kadınların faaliyetleri ve baĢarıları ile ilgili haberler Osmanlı aydın kadınlarının dünyadaki geliĢmeleri izlediklerini göstermektedir. Demet (1908), Mehasin (1908), Kadın/Selanik Gazetesi (1908), Kadın/Ġstanbul (1911), Kadınlar Dünyası (1913), Kadınlık (1914) Osmanlı MeĢrutiyet yıllarında çıkarılmıĢ ve kadınların geliĢimi ve sorunları ile ilgilenen gazete ve dergilerdir. Bu dergi ve gazetelerde, Osmanlı‘nın aydın kadınları fikirlerini, Ģiir ve hikayelerini yayınlama imkanı bulurken, kadınların sorunları ile ilgili görüĢlerini de açıklamıĢlardır. Demet Dergisi‘nde ― Osmanlı MeĢahir-i Nisvan‖ baĢlıklı yazı dizisinde din ve mezhep ayrımı yapılmadan gayr-i Müslim kadınlar da tanıtılmıĢtır. Madam Zabel Asadur, Madam Zabel Yeseyan gibi Ermeni kadın yazarlar anlatılan yazarlar arasındadır. Elbis Gesaratsyan, Zabel Asadur, Zabel Yeseyan gibi Ermeni kadınlar yazılarında, edebi eserlerinde, kadınların eğitimi, çalıĢması gibi kadın sorunlarını ele almıĢlar ve kadın hakları için mücadele etmiĢlerdir. Hatta HayganuĢ Mark kendini ilk aktif feminist Ermeni kadını olarak tanımlamıĢtır. Dönemlerinde Osmanlı Türk kadınında olduğu gibi erkeklerin eleĢtirilerine maruz kalmıĢlar ve bu eleĢtirilere cevap vermiĢlerdir (Ekmekçioğlu, Bilal, 2010). Osmanlı‘da Müslim ve Gayr-i Müslim kadınlar, dünyadaki kadın hakları konusundaki geliĢmelere paralel geliĢme göstermiĢlerdir. Kadın çalıĢmalarının aynı tarihlerde artıĢ göstermesi bu gerçeğe iĢaret etmektedir.

1908‘de çıkmaya baĢlayan ―Mehasin‖ adlı kadın dergisinde Ġsmet Hakkı Hanım, Zöhre Hanım, Evliyazade Makbule, Halide Salih (Halide Edip), Zekiye Hanım, Ruhsan Nevvare, Fatma Münire, Hayriye Melek Hunç, A.R. Bint-i Danyal gibi kadınlar, Ģiirleri, hikayeleri ve makaleleri ile yer almıĢlardır. Derginin 10. Sayısında görünmeye baĢlayan ġükufe Nihal, Emine Semiye, Fatma Aliye Hanımlar makaleleri ile kadınların sorunları ile ilgilenmeye devam etmiĢlerdir. ġükûfe Nihal‘in ―Ġnas Mektepleri Hakkında‖, Emine Semiye‘nin ―Terakkiyat-ı Nisvan-ı Kimden Bekleyelim?‖, Fatma Aliye‘nin ―Terbiye-i 123 Ġçtimaiye‖ baĢlıklı makaleleri Osmanlı kadınlarının toplumsal konularla yakından ilgilendiklerini göstermesi bakımından önemlidir.

Kadın/Selanik Dergisi‘nin daimi yazarlarından olan Zekiye bu dergi kapandıktan sonra Mehasin Dergisi‘nde yazmaya devam etmiĢtir. Zekiye Hanım, Cemiyyet-i Hayriyye-i Nisvan‘ın baĢkanı olarak çalıĢtığı yıllarda, kız okullarının çoğaltılması, programlarının düzenlenmesi ile ilgilenmiĢ, Selanik‘te kadınlar için sanayi atölyesi kurma giriĢimi olmuĢ ―Bir Pederin Hatası‖ adlı romanının gelirinin bu kurumun ilk ianesi olacağını belirtmiĢtir. Zekiye Hanım, edebiyatçı yönünü kadınların geliĢimi için kullanırken, kadınların ekonomik geliĢmeleri ile de ilgilenmiĢ görünmektedir. Kadınlar Dünyası Dergisi, 1913‘te Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti tarafından çıkarılmıĢtır. Bu derginin yazarlarından olan Ulviyye Mevlan (Nuriye Ulviyye) derginin sahibidir. Yazarları arasında Aziz Haydar, Belkıs ġevket, Mükerrem Belkıs, Nimet Cemil bulunmaktadır. Bu yazar kadınlar, etraflarındaki geliĢmeleri yakından takip ederek, değerlendirmelerde bulunan yazılar yazmıĢlar, kadınların öncü hareketlerini ayrıntıları ile okurlarına aktarmıĢlardır. Belkıs ġevket Hanım‘ın ilk uçağa binen kadın olmasını, Bedra Osman Hanım ve arkadaĢlarının Ġstanbul Telefon Ġdaresine girme teĢebbüslerini, Ġngiltere‘de kadınlara oy hakkını savunan sufrajetlerin durgunluğunu anlatarak, kadınlarla ilgili her türlü geliĢimi takip ettiklerini göstermiĢlerdir. GeliĢimleri takip etmekle kalmayıp, müdahil olmuĢlardır. Telefon ġirketine iĢe alınmak istenmeyen Müslüman kadınlarla ilgili yazıĢmalarda bulunmuĢlar ve bu kadınların iĢe alınmasında etkili olmuĢlardır.

Yine Kadınlar Dünyası dergisi yazarlarından Aziz Haydar, sadece bir yazar değildir. Öğretmen olan Aziz Haydar, Erenköy‘de bir kız okulu açmak için mücevherlerini bağıĢlamıĢ, eğitimli anne yetiĢtirmek için ―Ana Mektebi‖ açmıĢ ve buranın idareciliğini yapmıĢtır. Yazılarında kadının eğitimi ve çalıĢmasının gereği üzerinde durmuĢtur. Aziz Haydar sadece kalemiyle değil, aktif çalıĢmaları ile de

kadınların sorunlarını gidermeye çalıĢmıĢtır. Aziz Haydar‘ın bu çok yönlü ve giriĢimci kiĢiliği onun aydın bir kadın olduğunu göstermektedir.

Yazılarında ―Kadınlar Dünyası Dergisi‖ ne göre daha geleneksel çizgide olduğu anlaĢılan ―Kadınlık‖ dergisi aĢırı eğilimlerden uzak duracaklarını, ama taassupla suçlanmak istemediklerini belirtiyorlar. Her Ģeyin sözde kaldığını ifade eden dergi yazarı kadınlar, büyük çaplı olmasa bile küçük çaplı iĢ yerlerinin (dikimhane, çoraphane gibi) açılarak kadınların buralarda çalıĢtırılması gerektiğini vurguluyorlar. (Demirdirek, 1993)

Osmanlı‘da MeĢrutiyet yıllarının aydın kadınları arasında yer alan Nezihe Muhiddin‘in 1909-1912 yılları arasında eğitim, sosyoloji, pedagoji, psikoloji ilimlerine ait yazıları dönemin Sabah, Ġkdam gibi çeĢitli gazetelerinde yayınlandı. Bu yazıları döneminde oldukça ses getirdi (Zihnioğlu, 2003: 37). Yazdığı edebi eserler ve layihalar, yaptığı eğitim çalıĢmaları ile döneminin aydın kadınları arasında ilk sıralarda yer aldı. Her ne kadar tarih ders kitaplarında görünmese de, çeĢitli kitap ve belgesel çalıĢmalarının içinde kendine yer buldu (Zihnioğlu, 2003: 41). Nezihe Muhiddin aydın kimliği ile birlikte reformist bir kadın kimliği, öncü kadınlar arasında yer almasını sağlamıĢtır.

Kadınlar Osmanlı Devleti‘nin meĢrûtiyet yıllarında kaleme aldıkları eserlerinde edebi nitelikte olmakla beraber içerik olarak çoğunlukla kadınların sorunlarını dile getirmiĢler ve kadınların geliĢtirilmesini amaç edinmiĢlerdir. ġair Makbule Leman‘ın en tanınmıĢ Ģiiri ―Kadınlık‖ bunlardan birisidir. Fatma Aliye ―Efsus‖ adlı makalesinde Makbule Hanım‘la ilgili olarak ―kadınlık âleminin karanlık devrelerinde bir yıldız gibi belirdiği‖ yorumunu yapmaktadır ve ―yürekli kalemiyle görülmedik güzellikler yaptığını‖ anlatmaktadır (Zihnioğlu, 2003: 43). Fatma Aliye yazıları ile fikir hayatına atılan ilk kadınlarımızdandır ve ilk kadın romancımız olarak bilinmektedir. Babası Ahmet Cevdet PaĢa‘nın konağına gelen hanımlarla boĢanma, örtünme, çok eĢlilik gibi kadınlara ait sorunları tartıĢmıĢ, bu tartıĢmalara 1891‘de yayınladığı Nisvan-ı Ġslâm adlı eserinde yer vermiĢtir. Toplumunun aydın bir kadını olarak hemcinslerinin durumlarını iyileĢtirme mücadelesi vermiĢtir. Çok eĢliliği savunan Mahmut Esat Efendi ile basın aracılığıyla mücadele etmiĢtir. Fatma Aliye Hanım verdiği edebi eserlerle, toplumsal değiĢimde üstlendiği reformist çabaları ile çok yönlü kiĢiliğe sahip aydın bir kadındır. (Kurnaz, 1992: 62)

Fatma Aliye‘nin Allah‘ın hem kadına hem erkeğe lütfettiği ilmi, erkeklerin kadınlardan esirgemeye çalıĢtığına dair eleĢtirileri bulunmaktadır. Ayrıca bu durum Avrupa ve Amerika erkekleri için de geçerlidir. Erkeklerin Avrupa‘da yazarlık yapan kadınları ―mavi çoraplılar (bas blue)‖ lakabını takarak aĢağıladıklarını anlatan Fatma Aliye, dünya genelinde kadınların aydın sınıf içinde yer alma mücadelesini benzer Ģekilde yaĢadıkları gerçeğini de ortaya koymaktadır (Çakır, 1996: 29). Fatma Aliye, tarihimizde ilk kadın mütercim, ilk kadın romancı, ilk felsefeci, Hilal-i Ahmer Cemiyet‘inin ilk kadın üyesi, dünya sergilerine davet edilen kadın olarak Osmanlı‘da pek çok ilke imzasını atmakla kalmamıĢ makale ve romanlarda kadın sorunlarıyla ilgilenerek, kadınların bilinçlenmesi için çalıĢmıĢtır. YaklaĢık kırk kadar makalesi bulunan Fatma Aliye‘nin bu çalıĢmaları, Hanımlara Mahsus Gazete, Ġnkılab, Mehasin, Malumat, Servet-i Fünûn, Tercüman-ı Hakikat ve Ümmet gibi süreli yayınlarda yayımlanmıĢtır. Muhadarat (1892), Hayal ve Hakikat (1892), Refet (1898), Udi (1899) Enin (1910) Fatma Aliye‘nin romanlarıdır. Döneminde sorun olarak algıladığı konularda fikrini belirtirken, sorunların çözümünde aktif olarak yer almıĢtır (Canbaz, 2010: 170).

Ahmed Cevdet PaĢa‘nın diğer kızı ve Fatma Aliye‘nin kız kardeĢi Emine Semiye Hanım‘da II. MeĢrutiyet sonrası Osmanlı kadınının hak arayıĢında öncülük yapan aydın kadın olarak karĢımıza çıkmaktadır. 1920 sonrası Adana, Sivas, Ordu gibi Anadolu‘nun değiĢik kız öğretmen okullarında öğretmenlik yapmıĢtır. Emine Semiye edebî, sosyal, kültürel ve siyasi faaliyetler içinde aktif olarak yer alırken geride dönemine ıĢık tutacak kaynaklar da bırakmıĢtır. Emine Semiye‘nin Fatma Aliye‘ye yazdığı mektuplar, hatırat ve gezi yazıları kadın tarihi için önemli kaynaklar olarak görülmelidir (Kurnaz, 2008). Ancak ablası Fatma Aliye gibi Cumhuriyet sonrasında adı pek duyulmayan kadınlar listesinde yerini almıĢtır. Zira ablası Fatma Aliye‘nin 13 Temmuz 1936‘daki ölümü basında ―Unutularak Ölen Bir Edip‖ baĢlığında verilmiĢtir. Aslında bu gazete cümleleri bu öncü kadınlarının unutulduğunun bir itirafı gibidir (Toska, 1998: 76).

MeĢrutiyet yıllarında düĢüncelerini bazı kadın dergi ve gazetelerinde yayınlayarak toplumun kadınlarını bilinçlendirmeye çalıĢan Türk kadını cumhuriyet döneminde akademik unvanlarla üniversitelerde yer almaya baĢlamıĢtır. Türkiye üniversitelerinde görevli akademik personelin cinsiyete göre dağılımına bakıldığı zaman, kadınların akademik çevrenin dıĢında olmadığı görülmektedir. Türkiye‘deki

durum Batı ülkeleri ile kıyaslandığında Batı standartları ile yarıĢabilir hatta çoğu defa onları aĢan durumdadır. Türkiye üniversitelerinde kadınların katılımı her dal ve düzeyde düzenli biçimde artıĢ göstermektedir. 1960‘ta %19 civarında olan kadın oranı 1970‘de %23‘e, 1980‘de %25.4‘e, 1990‘da %32‘ye, 1998‘de %34.2‘ye yükselmiĢtir (Acar, 1998: 313).

Ġmkanlarını zorlayarak, toplumlarında gördükleri sorunlarla çok yönlü mücadele eden aydın kadınların tarih ders kitaplarında yer alması, tarih eğitimi adına çok farklı açılımlar sağlayacaktır. Kadınların ―aydın‖ imajıyla verilmesi için gerekli tarihsel materyalin olmadığı iddia edilemez. Bütün imajlarda olduğu gibi problem tarih yazımı ile ilgili bakıĢın değiĢmesinde yatmaktadır.

Benzer Belgeler