• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM

3.5 Verilerin Toplanmasında Etik Konular

Türkiye’de sosyal bilimler açısından düşünüldüğünde bilim ve etik ilişkisinin gündeme gelmesi uzun sürmüş bir konudur. Bilim insanının toplumsal sorumluluğu, sorup soruşturmak, okyup yazmak, bilim kurumlarında araştırma yaparak kendini geliştirmektir (Güvenç, 1994). Etik kavramını, “Diğerlerinin haklarına karşı duyarlılığın ilkeler ile düzenlenişi” (Bulmer, 2001) olarak tanımlarsak, araştırmacıların da bu kurallara ilişkin farkındalığı ve duyarlılığı gerçeğin araştırılması ve ortaya konmasında esastır. Bu nedenle litratürda bu alanda yazılmış konular taranmış ve araştırmada katılımcılarla görüşmelere başlamadan evvel üniversitenin etik kurulundan ilgili izin alınmış ve bu doğrultuda katılımcılara araştırmanın amacı ile ilgili gerekli bilgi verilmiştir. Görüşmeler, katılımcıların gönüllülük esasına bağlı gerçekleştirilmiştir ve hiçbir surette katılımcıların kendi isimlerinin yer almayacağı ve kendilerine başka isimler ya da kodlar atanacağı belirtilmiştir. Böylece araştırmanın güvenilirliği ve gizliliği ile ilgili katılımcılara zarar vermeme ilkesi çerçevesinde güven verilmiştir. Katılımcıların izin vermesi halinde ses kaydı alınmış, bunun gerekçesi iki farklı sebep ile açıklanmıştır: İlki elde edilecek verilerin daha sağlıklı analiz edilebilmesi ve ikincisi zamandan tasarruf amaçlıdır. Kayıt aşamasında görüşmecilerin kendilerini rahat hissedemedikleri gözlemlendiğinde sonra görüşmeler not alarak sürdürülmüştür. Bazı görüşmelere not almaya yardımcı olması amacıyla araştırmacıya destek olacak kişiler eşlik etmiştir.

Araştırmada katılımcı onay formunun uygulanmasına dikkat edilmiştir. Katılımcı onay formunda araştırmanın amacı, araştırmacının rolü ile ilgili yeterli

bilgi verilmiş böylece sağlıklı bir katılım kararı için düşünme fırsatı tanınmıştır. Görüşmenin herhangi bir yerinde ya da sonrasında hiçbir yaptırıma uğramaksızın araştırmadan çekilebileceklerine dair bilgilendirme yapılmıştır, ulaşım için çalışılan kurum ve iletişim bilgisi paylaşılmıştır. Aydınlatılmış onam aracılığı ile bu bilgiler yazı haline getirilmiş ve katılımcıların yetki vermelerine katkıda bulunulmuştur. Veli görüşmelerinin bir kısmı araştırmacının da görev aldığı okulda gerçekleştiğinden şöyle bir ayrıntı ayrıca dikkat çekmiştir. Buna göre mülteci aileler çocuklarının öğretmeni olan ve tanış gördükleri kişiye kendilerini daha rahat ve güvenle ifade edebiliyorken, diğer okullarda dışarıdan bir araştırmacı olarak yapılan görüşmelerde katılımcılar bazen dil engelinden dolayı ilk görüşmede genellikle derinlemesine ifadeler paylaşmaktan kaçınmıştır. Bunun için ailelerin gönüllü olmaları halinde izinleri alınarak okulda değil kendi evlerinde ikinci görüşmeler yapılmış ve bu durumda kendilerini daha güvende hissettikleri gözlenmiş ve daha doyurucu veriler elde edilmiştir.

Araştırmacının rolünü açıkça ifade etmesi gerekliliği, araştırmada önemli görülen konulardan birisi olmuştur. Araştırmacı öğretmenlik mesleği yapmasına rağmen, bu araştırmayı öğretmen kimliği ile yapmadığını açıklamıştır. Buna karşın öğretmen kimliğinin, katılımcılarda “muallim” tabiriyle güven veren bir kimlik olarak görüldüğü tespit edilmiştir. Özellikle bu nedenle araştırmacının kimliği ve amacı olabildiğince açıklanmaya çalışılmıştır. Zira mülteci aileler kendileri ile görüşmekte olan kişileri bazı alanlarda görevli kişiler olarak algılayıp bazı ihtiyaçlarını da dile getirme yoluna gitmişlerdir. Bununla birlikte araştırma kapsamında olmasa da katılımcıların yardım taleplerini belirttikleri durumlar elden geldiğince gerekli kişi, kurum ve STK’lar ile irtibat sağlanarak karşılanmaya çalışılmıştır. Bu araştırmanın maddi tespitler için değil, uyum sürecinde yaşanan süreçler üzerinden sorun tanımını tespit etmek için yapıldığını tekrarlayarak ifade edilmiştir. Bu noktada araştırmacının tez konusunun bireysel tarihi, hassasiyetleri ve ilgisi doğrultusunda şekillendiği paylaşılmış, bu alanda yaşanan sorunların çözümüne katkı sunmayı önemsediği için çalıştığı belirtilmiştir. Bu gerekçeler ardından katılımcılar ile güven ilişkisi oluşturulduğu ve samimi, içten veriler paylaşıldığı düşünülmektedir.

Konu öznellik açısından ele alınacak olunursa, Sunstein ve Chiseri-Strater’in (2002) anlamlı ifadesi akla gelmektedir. “Başkası” üzerine yapılan her araştırma aynı

zamanda kişinin “kendisi” üzerine yaptığı bir araştırmadır. Her ne kadar öznellik terimi uzun süredir olumsuz anlamda kullanıldıysa da, 1980’lerde pek çok araştırmacı, yorumlamacı paradigma bakış açısı ile bu olumsuz algıyı reddetmeye başlamıştır. Böylece öznelliğin araştırmalara olumlu katkı sağladığı düşüncesi yayılarak hâkim olmaya başlamıştır. Bu anlamda kişisel merceğin görünür kıldığı ayrıntıların bu çalışmaya özgünlük kattığı düşünülmüştür. Örneğin öğrenciler ile yapılan görüşmeler öncesinde kendileri ile tanışma isteği ifade edilmiş, hissettiklerinin ve duygularının değerli olduğu belirtilmiş ve karşılıklı özdeşim kurmak adına, araştırmacının da ilkokul çağına başka bir ülkede, dilini bilmediği bir ortamda başladığı anlatılmış, bu yüzden onları daha rahat anlayabileceği ifade edilmiştir. Bu noktadan sonra öğrencilere görüşmeye devam etmeyi isteyip istemedikleri sorulduğunda genellikle olumlu yanıt alınarak, daha güvenli bir süreç başlamıştır. Öyle ki zaman zaman araştırmacının sorduğu soruları öğrenciler de araştırmacının kendisine yöneltmiş ve bu durumlar ile kendisinin küçükken nasıl mücadele ettiği üzerine sohbet edilmiştir. Bu yönleri ile araştırmacı nitel araştırmalara özgü olan öznellik unsurunu çalışmaya dâhil etmiş ve görüşmeleri teknik boyuttan biraz kurtarabilmiştir.

Çocuklar ile görüşme konusunda rehber öğretmenler tarafından gerekli psikolojik danışmanlık desteği alınırken, etik konusunda da hassasiyet gözetilmiştir. Bu alanda Eslek (2015), “Çocuklarla Klinik Olmayan Görüşme Teknikleri ve Etik” adlı çalışmasında çocuklar ile çalışma ilkelerine değinmektedir. Çocuğun gelişimsel aşamalarının ayrıntıları şekilde bilinmesi gerektiği, görüşmecinin öncelikli amacının çocuktan gerçeği yansıtan ayrıntılı bilgi almak olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca tavır olarak çocuklara ilgi göstermenin, onlara kendilerini kötü hissettirmemenin, sakin ve kabullenici bir tutum içerisinde olunması gerekliliğinin ve yüzde hafif bir gülümsemeye eşlik eden ince bir ses tonu gibi ayrıntıların önemi üzerinde durulmaktadır. Görüşme süreçlerinde tüm bu ilkelere dikkat edilmiş, ayrıca çocuklarla çalışmanın etik ilkelerinden birisi olan zarar vermeme ilkesi doğrultusunda kimsenin psikolojik bir zarar görmemesi için, görüşmelerin rehber öğretmen danışmanlığında yapılmasına özen gösterilmiştir. Böylece daha derin bir gelişimsel bakış açısı içerisinde verileri değerlendirmek mümkün olmuştur.

IV. BÖLÜM