• Sonuç bulunamadı

3. DOLAYLI VE DOLAYSIZ VERGİLERİN EKONOMİK BÜYÜME

3.2. Vergilerin Arz Talep Üzerinden Ekonomik Büyümeye Etkileri

Vergilerin ekonomik büyüme üzerine etkisi, iki şekilde gerçekleşmektedir.

Bunlardan ilki doğrudan vergilerde ortaya çıkar. Doğrudan vergiler, vergilendirilebilir bireylerin gelirini azaltır. Bu vergileme türünde vergi mükellefleri, tüketim tercihlerini vergi tutarını düştükten sonraki kazançlarının durumunu göz önüne alarak belirlemektedir. Bu, vergi mükelleflerinin yüksek gelirli dilimlerdeki tasarruflarını

46 azaltır ve düşük gelirli dilimlerdeki vergi mükelleflerinin tüketimlerini azaltmalarına neden olur.

Bir diğer vergi çeşidi, dolaylı vergiler sınıfı başlığı altında görülür. Dolaylı vergileri basit şekilde; malların ve hizmetlerin kullanımından, satın alınmasından doğan vergilerdir. Bu nedenle, bu vergi oranlarının artırılması veya azaltılması tüketimi etkiler. Bu mal veya hizmetlere karşı tüketicinin tutumu, toplam talebin eksilmesine ya da artmasına sebep olur. Çünkü dolaylı vergilerdeki değişiklikler bu mal ve hizmetlerin fiyatlarına yansır. Dolayısıyla, dolaylı vergilerdeki değişiklikler mal ve hizmet fiyatlarını yükselttiğinde, bu mallara olan talep azalır ve fiyatların düşmesi durumunda ise taleplerin artması söz konusudur (Türk, 2010, s. 229).

Ekonomik büyüme üzerinde vergilerin değerlendirilmesi yapılırken, tüketim vergisinin de faydası olduğunu belirtmek gerekir. Bu yüzden, tüketim vergisi, alternatif tüketimin, cari tüketim fiyatını değiştirmemektedir. Bu nedenle, genel tüketim vergisi, bireylerin mevcut ve gelecekteki tüketim tercihlerini, dolayısıyla tasarruf kararlarını doğrudan etkilememektedir. Bir bireyin gelirini azaltan ancak nispi fiyatları değiştirmeyen tüm vergiler sadece gelir etkisine sahiptir (Sandalcı ve Yıldız, 2016, s. 1917-1919).

Genel tüketim vergisi uygulamasında ikame etkisi yoktur ve sadece gelir etkisi vardır. Bütün mal ve hizmeti aynı oranda vergilendiren genel tüketim vergisinin ikame etkisi yoktur ve yalnızca gelir etkisinin olduğu durumda genel bir oran belirlenmektedir. Aşağıdaki grafikte (bkz. Grafik 3.3) bu durum gösterilmektedir.

47 Grafik 3.3: Genel Tüketim Vergisinin Sadece Gelir Etkisinin Olduğu Durum

Kaynak: Atılgan, 2004, s. 142.

Bütün mal ve hizmetleri kapsayan bir tüketim vergisi türü, tüketim ve tasarruf arasındaki tercihi, tasarruf lehine değiştirebilmektedir. Ayrıca geçmiş yılların gelirlerinden yapılan tüketimi de kapsamı içine alabilmektedir. Dolayısıyla bu tarz bir verginin talebi kısıtlayıcı etkisi, gelir vergisinin etkisinden daha kuvvetli olacaktır (Atılgan, 2004, s. 142). Genel tüketim vergisinde muafiyet ve indirimler nedeniyle kapsam daraldıkça etkinlik de azalmaktadır. Çünkü talebin vergilendirilen mallardan vergi kapsamında olmayan mallara kayması söz konusu olabilmektedir (Ayan, 2006, s. 32).

Tüm hizmetleri ve malları genel çerçevesine alan bir tüketim vergisi, tasarruf ve tüketim arasındaki tercihi, tasarruf olarak değiştirebilir. Bunun yanı sıra, önceki yılların gelirinden elde edilen tüketim de dahil edilebilir. Dolayısı ile böyle bir verginin talep kısıtlayıcı etkisi, gelir vergisinin etkisinden daha güçlü olacaktır. Genel tüketim vergisindeki istisnalar ve indirimler nedeniyle teminat daraldıkça verimlilik azalmaktadır. Çünkü talep vergilendirilmiş mallardan vergi dışı mallara geçebilmektedir. Bu yüzden ekonomik büyüme üzerinde, tüketim vergisinin önemli bir yeri bulunmaktadır. Bir ülkede tüketim ne kadar çok olursa, ülkenin vergi geliri tüketim ile doğru orantılı şekilde artacaktır. Böylelikle ülkenin yatırımları daha da artarak, ekonomik büyümeye hız kazandıracak ve milli gelirinde artmasına neden olacaktır.

48

3.2.1. Vergilerin Emek Arz İlişkisi Üzerindeki Etkisi

İş gücü arzının en büyük belirleyicisi vergilerdir. Vergiler, işgücünün emeğe katılma kararını ve çalışmaya hazır olduğu zamanı etkilemektedir. Bu nedenle, yüksek vergiler, işçilerin çabalarının azalmasına ve işgücü piyasasına katılımlarının teşvik edilmemesine yol açmaktadır (Clemens, 2008, s. 9).

Emek gücüne dayanan vergilerdeki artış, emek gelirinin azalması anlamına gelir. Bu durum, çalışanların boş zaman tercihlerini olumsuz yönde etkilemekte ve ön plana daha fazla iş getirmekte, halkın tasarrufunu ve tüketimini azaltmakta, artan vergi ödemeyi tercih etmektedir. Gelir etkisi olarak da adlandırılan bu döngü, emek arzında artışa yol açmaktadır. Gelir etkisinin karşı tarafında, düşük vergiler nedeniyle azalan işgücü maliyetlerinden veya daha az vergi ödemek için daha az çalışmayı tercih eden çalışanlardan kaynaklanan ikame etkisi bulunmaktadır (Bulut, 2009, s. 111).

İşgücü arzında, vergilerin üzerindeki etkilerini belirleyen bir diğer faktör, vergi ödeyecek kişideki talebin gelire karşı esnek olmasından geçmektedir. Vergi ödeyecek kişilerin gelire karşı talepleri esnek ise ikame etkisi, emek arzını azaltarak ortaya çıkmaktadır. Borçların gelire karşı talepleri esnek değilse, işgücü arzı artar ve gelir etkisi ortaya çıkar. Ayrıca, eğlence talebinin gelir esnekliği ne kadar düşükse, yüksek gelir gruplarındaki gelir o kadar düşük gözlemlenir, gelir gruplarındaki yüksek gelirli kısımda ise, artan verginin gelir etkisine bağlı olarak işgücü arzındaki artış da bir o kadar zayıf olacaktır (Muter, 1997, s. 18).

Yapılan birçok çalışmada, dolaylı bir verginin doğrudan çalışma vergisinden daha az çalışma arzusunu etkilediği belirtilmektedir. Dolaylı vergilerde vergi ödemek zorunda olan insanlar, zorunlu harcamaları dışındaki harcamalarını kısıtlayarak vergi ödemekten kaçınmaktadırlar. Ancak, doğrudan vergilerdeki yüksek vergi oranının vergi mükelleflerinin çalışmasını engelleyerek işgücü arzına zarar verme eğiliminde olduğu teorik olarak kabul görmektedir. Bu yüzden emeğe dayalı vergilerin artması ile kişilerin ekonomisini olumsuz yönde etkileyecektir. Fakat ülkenin ekonomik büyümesine katkı sağlayacaktır (Şiriner ve Doğru, 2006, s. 43).

İşgücü arzı eğrisi, iş gücü ile ücret miktarı arasındaki ilişkiyi göstermekte olan bir eğridir. İş gücü eğrisinde, ücretlerdeki artışın hem gelir hem de ikame etkisi olarak

49 adlandırılan iki etkisi bulunmaktadır. Kişilerin aylık kazançlarındaki gelirlerin artmasına gelir etkisi denilmektedir. Bu durum, bireylerin daha fazla serbest zaman tercih ettikleri ve daha az çalışma eğiliminde oldukları anlamına gelir. İkame etkisinde ise, bu durum biraz daha farklılık göstermektedir. Bu etki, bireyin ücret gelirinin artması nedeniyle alternatif boş zaman fiyatındaki artışın bir sonucu olarak, boş zaman yerine çalışmak istediği durumlarda ortaya çıkmaktadır. İkame etkisinden elde edilen gelir etkisinin baskınlığı, ücretlerin artmasıyla çalışma saatlerinde bir azalmaya yol açmaktadır. Bu durumda, işgücü arzı eğrisi, grafikteki gibi geriye doğru bükülmüş gibi görünmektedir. Geriye eğik arz eğrisi ve bazı ücret seviyelerinde ücretlerdeki vergilerdeki artış işgücü arzını artırdığı görülmektedir (Stiglitz, 1994, s. 556).

Grafik 3.4: Emek Arz Eğrisi

. Kaynak: Atılgan, 2004, s.143.

Sabit oranlı gelir vergisinin uygulanması, alınan ücret üzerinde indirim etkisi yaratmaktadır. Yukarıdaki grafikte (bkz. Grafik 3.4) arz eğrisi ile sabit oranlı bir gelir vergisi toplam çalışma süresini A'dan B'ye kaydırdı ve çalışma süresinde artışa yol açtı. C noktasının üzerinde, verginin, emek arzını artıran ücretler üzerindeki gelir etkisi, emek arzını azaltan ikame etkisinden daha güçlüdür. Başka bir ifade ile C noktasındaki vergi emek arzını artırır. C noktasının altında, ücret vergisi işgücü arzını azalttığı görülmektedir (Atılgan, 2004, s. 143).

50

3.2.2. Laffer Eğrisi ve Etkisi

Amerikalı ünlü iktisatçı Arthur Laffer’in; 1970’lerin son zamanlarında, bulunulan dönemde yaşanan talep yönlü iktisada karşı ortaya çıkarttığı tepkiyi vergi indirimleri ile nitelendirmiştir. Laffer Eğrisi arz yanlı iktisadın temel taşı olarak nitelendirilir.

Laffer Eğrisi, arz yanlı iktisatçıların vergi oranlarına karşı bakış açısını gösteren eğri olarak nitelendirilir. Eğri temelde vergi geliri ile vergi oranı arasındaki ilişkiyi açıklamak için kullanılır. Laffer Eğrisinin görünümünde, vergi oranları belirli bir seviyeye kadar artarken aynı zaman da vergi gelirleri de paralel olarak artış göstermektedir. Spesifik bir noktadan sonra vergi oranlarının artmaya devam etmesi vergi gelirlerinde ters yönlü etki göstermeye başlamaktadır. Vergi oranlarındaki artış devam ettikçe vergi gelirleri dip noktaya kadar düşecektir. Temelde bu ilişkiyi açıklayan eğriye Laffer Eğrisi denmektedir.

Grafik 3.5 : Arthur Laffer Eğrisi

Kaynak: Eğilmez ve Kumcu, 2016, s. 154.

Laffer Eğrisini şu şekilde yorumlanmaktadır: Vergi oranın sıfır olması, vergi diye bir durumun olmamasıdır. Vergi oranının tavan olması da kişilerin sadece vergi ödemek için çalışması anlamına gelmektedir. Durumun gerçek anlamda bu şekilde olması bireyleri çalışmamaya yönlenmesi anlamına gelmektedir. Tüm kazanımlarını

51 vergi olarak ödeyen birey artık çalışmayacaktır. Vergi oranının R1’den R2’ye yükseldiği durumda vergi gelirleri T1’den T2’ye yükselmektedir. Vergi geliri artmıştır. Devlet vergi oranını arttırarak daha fazla gelir elde etmiştir. Vergi oranının R2’den R3’e çıktığı durumda vergi geliri negatif yön almaktadır. Kişiler kazandıkları gelirlerinin çoğu kısmını vergi olarak ödeyecekleri bir durum oluşmaktadır. Kişiler çalışma vakitlerini kısacaklardır ve vergi hasılası artmayacaktır, aksine T2’den T1’e doğru vergi geliri azalacaktır. Göründüğü üzere fazla olan vergi oranlarında yapılacak indirimler, bireyleri daha fazla çalışmasını sağlayacaktır. Bu sayede diğer yandan vergi ödememe arzuları oluşmayacaktır. Bireyler vergilerini ödemekten kaçınmayacağı için vergi gelirleri artacaktır (Eğilmez ve Kumcu, 2016, s. 154-155).

3.2.3. Vergilerin Talep Üzerinde Etkisi

Vergilerin, ekonomide mikro açıdan bakıldığında harcama ve tüketim üzerinde önemli bir etkisi olduğu görülmektedir. Talep miktarını belirleyen unsurların başında talep edilen malın fiyatı olduğu aşikardır. Talep üzerinden vergilerin ekonomiye olan etkisi de bu bağlamda önemlilik arz etmektedir. Talep miktarının çok olması, üretimin üzerinde iki etki oluşturacaktır. Bir mala olan talep ne kadar artarsa o malın fiyatı da artacaktır. Bu fiyat artışı piyasada enflasyon etkisi oluşturma durumu doğursa da nominal anlamda GSYİH da artış meydana getirmiş olacaktır. Diğer etki ise malın üretiminin artması olacaktır. Üretimdeki artış da GSYİH üzerinde pozitif etki gösterecektir. Üretimin artması ve mala olan talebin ihracat oluşturması ile daha ileri milli gelir seviyesine ulaşılacaktır. Talebin kısılması veya azalması bu durumu tam ters bir şekilde yönlendirmektedir.

Talebin ekonomi üzerindeki etkileri bilindiğinde vergi oranlarının talebi kısmadan veya azaltmadan belirlenmesi ince bir konu oluşturmaktadır. Hangi vergilere hangi oranda vergi konulmasına bağlı olarak toplam talep etkilenecektir.

Vergiler, bireyler ve piyasa üzerinde iktisadi etki oluşturmaktadır.

52 Grafik 3.6: Vergi Harcamaları Sayesinde Oluşan İlave Gelirin İzahı

Kaynak: Saraç, 2010, s. 272.

Yukarıdaki grafikte (bkz. Grafik 3.6) A bölümü, tüketici rantı kısmını ifade eder. Grafiğe göre, ekonomideki birtakım tüketiciler P2 fiyat düzeyinden ödemeyi kabul ederken, arz ve talebin baş başa gelmesi ile fiyat düzeyi P1 ve miktar düzeyi Q1 miktarda E noktasındaki kadar tüketici ile P1-P2-E bölgesi kadar “tüketici rantı” ek gelir oluşur. B bölümünde ifade edilen kısımda vergi harcamaları için geçerlidir. Fakat bu kısımdaki farklılık, bahsedilen malın kamusal mal ve karşılığının kamusal fiyat manasına gelen vergi olmasıdır. Sonuç olarak, kimi mükellefler sunulacak kamusal mal karşılığında T2 seviyesinde vergi ödeyebilecekken devlet, izlediği sosyo-ekonomik amaçlar kapsamında bu mükelleflerin yükünü T1 oranına çeker ve bu mükellefler için T1-T2-M üçgeni kadar vergi rantı yani ek gelir sağlanır (Saraç, 2010, s. 272).

Benzer Belgeler