• Sonuç bulunamadı

ناشيا ىركشان و ابس لها رهش ىمرخ تفص

اقل بابسا ز ىدنديمر ىم ابس لها نآ دوب دب ناشلصا

10335-Sebâ şehri ahâlisinin asılları ilm-i ilâhîdeki âyân-ı sâbiteleri kötü olduğu için, Dünya’da Allâh(C.C.)’a vuslat sebepleri olan tâat, ibâdet, şükr ve senâdan ürküyorlardı.

غارف رهب زا تسار زا و پچ زا غار و غاب و عايض نادنچ ناشداد

10336-Hakk Teâlâ onlara bu kadar çiftlik, bağ ve bağçe vermişti.

Sağdan, soldan, lûtfedilen bunca nimet onların zevk ve huzurla yaşamaları içindi.

راذگ رب هر ربعم دش ىم گنت رامث ىرپ زا داتفا ىم هك سب

10337-Meyveler çokluğundan o kadar dökülürdü ki geçerken âdetâ yol daralırdı.

تفگش رد ور هر هويم ىرپ زا تفرگ ىم ار هر هويم راثن نآ

10338-Meyvelerin dökülüp saçılması yolu kapatırdı. Yemişlerin çokluğundan yolcu hayrette kalırdı.

ناشف هويم زا تساوخان ىدش رپ ناشناتستخرد رد رس رب هلس

10339-Başında sepet olduğu halde ağaçların arasından geçen bir kimsenin sepeti, kendiliğinden dökülen meyvelerle dolardı.

ىسب اهنماد هويم نآ ز ىدش رپ ىسك هن ىدناشف هويم نآ داب

10340-O meyveleri bir kimse değil, rüzgâr silkerdi. O meyvelerin dökülmesinden nicelerinin etekleri dolardı.

هدز ىم هدنور ىور و رس رب هدمآ ريز ات تفز ىاه هشوخ

10341-Büyük salkımlar ağaçlardan aşağı sarkar, gelenin geçenin başına ve yüzüne çarpardı.

رمك نيرز نايم رد ىدوب هتسب رز ىرپ زا بات نخلگ درم

10342-Külhâncı olanlar bile, altının çokluğundan, bellerine altın kemer bağlamışlardı.

اون زا ارحص گرگ ىدوب همخت اپ ريز رد ىتفوك هچيلك گس

10343-Köpekler, tokluğundan ekmeği yemezler de çiğnerlerdi; kırdaki kurtlar avlarının çokluğundan mide fesâdına uğramışlardı.

گرتس گرگ زا مه ىديسرتن زب گرگ و دزد زا هد و رهش نميا هتشگ

10344-Şehir ve köy, hırsızdan ve kurttan emîn idi. Keçi,kocaman kurttan korkmazdı.

مويف اموي نآ دش ىم تدايز هك موق ىاهتمعن حرش ميوگب رگ

10345-Eğer o kavmin günden güne artan nimetlerini şerh edecek olursam bitip tükenmez.

مقتساف رما دندرب ايبنا مهم ىاهنخس زا ديآ عنام

10346-Fakat o şerh ve tafsîl, söylenilmesi lâzım gelen mühim sözlerin beyânına mâni olur. Peygamberler “Festekım kemâ ümirte” emrini tebliğ ettiler.

“EHL-İ SEBA’YA NASİHAT İÇİN PEYGAMBERİN GELMESİ”

ابس لها تحيصن هب قح زا ناربماغيپ ندمآ

دندش ىم ربهر هلمج ار ناهرمگ دندمآ اج نآ ربمغيپ هدزيس

10347-O memlekete on üç peygamber gelip yol kaybetmiş olanlara kılavuz oldular.

اوكرح دبسخب را ركش بكرم وك ركش دش نوزف تمعن هله هك

10348-Ve dediler ki: Nimetiniz arttı, hani şükrünüz? Niçin Allâh(C.C.)’a şükretmiyorsunuz? Eğer sizdeki şükretmek kudreti uyuduysa onu tahrik ederek uyandırınız.

دبا مشخ رد دياشگب هن رو درخ رد ديآ بجاو معنم ركش

10349-Nimeti verene şükretmek akla göre vâcibtir. Edilmeyecek olursa, ebedî gazap kapısı açılır.

دنك سب ىركش هب تمعن نينچ زك دنك سك دوخ نيا و دينيب مرك نيه

10350-Aklınızı başınıza alınızda Allâh(C.C.)’ın lutuf ve keremini görünüz. Bir şükre bedel bu kadar nimeti Allâh(C.C.)’tan başka kim verir?

ىا هدعق دهاوخ ركش ،دشخبب اپ ىا هدجس دهاوخ ركش ،دشخبب رس

10351-Allâh(C.C.), baş verir, ona mukabil secde-i şükran ister; ayak bağışlar, şükr olarak kâde ister.

لولم تمعن زا و ركش زا ميدش ام لوغ درب ار ام ركش هتفگ موق

10352-Seba kavmi dediler ki: Bizim şükrümüzü gulyebâni götürdü. Biz nimetin bolluğundan da, ona karşı şükretmekten de usandık.

اطخ هن ديآ شوخ نامتعاط هن هك اطع زا ميتشگ هدرمژپ نانچ ام

10353-Biz, bol nimet verilişinden o kadar bıktık ki bize ne ibadet hoş geliyor, ne de hata.

غارف و بابسا ميهاوخ ىمن ام غاب و اهتمعن ميهاوخ ىمن ام

10354-Biz nimetler ve bağlar, bahçeler istemiyoruz. Biz rahat yaşamak ve uğraşmaktan kaçınmak talibi değiliz.

تسا ىتفآ ىسانش قح رد نآ زا هك تسا ىتلع لد رد دنتفگ ايبنا

10355-Peygamberler dediler ki: Kalbin bir gaflet hastalığı vardır ki o illet, Hakk ve Hakikatin düşmanıdır.

دوش توق ىك راميب رد همعط دوش تلع ىگلمج ىو زا تمعن

10356-Nimet, o gaflet sebebiyle tamâmen illet olur. Hastalıkta yenen yemek insana nasıl kuvvet verir?

ردك وا فاص و تشگ شوخان هلمج رصم ىا دمآ وت شيپ شوخ دنچ

10357-Ey küfrân-ı nimette ısrâr eden, senin karşına ne kadar nimetler geldi de onlar sana nâhoş göründü ve o saf şeyler, gözünün önünde bulandı.

ىدز فك ىو رب هچ ره شوخان تشگ ىدمآ اهيشوخ نيا ىودع وت

10358-Sen, o hoş şeylerin düşmanı oldun, her neye attınsa sana nâhoş geldi.

وت راديد رد راوخ و ريقح دش وت راي و انشآ دش وا هك ره

10359-Her kim senin ahbâbın ve yârın olduysa gözüne hor, hakîr göründü de,

مرتحم و تسا هم سب وا وت شيپ مه وت اب دشاب هناگيب وا هك ره

10360-Her kim sana yabancı idiyse, senin nazarında o çok büyük ve muhterem oldu.

تسا ىراس ناتفج هلمج رد وا رهز تسا ىراميب نآ ريثات زا مه نيا

10361-Bunların hepsi, o kalbindeki gaflet hastalığının tesiridir ki onun zehri bütün uzuvlarında sârîdir.

دومن دهاوخ ثدح نآ اب ركش هك دوز درك ديابب تلع نآ عفد

10362-O illeti çabucak defetmeli. Çünkü, onun tesiriyle şeker bile zehir kesilir.

دوش شتآ دسر رگ ناويح بآ دوش شوخان وت هب دياك ىشوخ ره

10363-Sana gelen her hoşluk, o illet sebebiyle nâhoş olur; âb-ı hayat bile gelse ateş görünür.

تبقاع تتايح نآ ز ددرگ گرم تفص نآ تسا كسج و گرم ىايميك

10364-Kibir ve azamet gibi o kötü huy, ölümün ve cengin kimyâsı, sebebidir. O kötü huydan senin hayatın nihâyet ölüme müncer olur.

دش هدنگ وت نت رد دمايب نوچ دش هدنز لد ىو ز هك ىياذغ سب

10365-O huy sende iken, kalbi dirilten bir gıdayı bile yesen, senin cismine gelince kokar, leş kesilir.

دش راوخ وت رب دش تراكش نوچ دش راكشا زان هب هك ىزيزع سب

10366-Çok azîz ve muhterem kimseler, nâz ve naîm ile avlanır. Böyleleri sana av olsalar, sence bayağı görünürler.

لو دشاب نوزف مد ره دوش نوچ افص زا لقع اب لقع ىيانشآ

10367-Bir akıl, diğer bir akıl ile, akıllı bir kimse diğer akıllılarla tanışınca aralarındaki safvet ve muhabbet dâima artar.

تسا رتمك مد مد هك ناد ىم نيقي وت تسپ سفن ره اب سفن ىيانشآ

10368-Bir nefsin, diğer alçak bir nefsin ile tanışması ve sevişmesi, yakînen malûmun olsun ki, her an azalır. Ve düşmanlığa tahavvül eder.

دنك ىم دساف دوز ار تفرعم دنت ىم تلع درگ شسفن هكنا ز

10369-Çünkü nefsânî dostların nefsi, tanışmada bir maksad ve fâide gözetir. Onu bulamayınca dostluğunu çabucak bozar.

ريگ لقع اب و لقاع اب ىتسود ريفن ادرف ار تسود ىهاوخن رگ

10370-Eğer dostunun yarın âhirette senden nefret etmesini istemezsen âkil bir kimseyi akıllıca dost ittihâz et.

ىتلآ ار ضرم وت ىريگ هچ ره ىتلع اب نوچ سفن مومس زا

10371-Nefsin, sâm yeli gibi olan hevâ ve hevesiyle ma’lûl olduğun için her neye teşebbüs etsen, hep maraza âlet olursun.

دوش ىگنج لد رهم ىريگب رو دوش ىگنس ىرهوگ ىريگب رگ

10372-Eline mücevher alsan taş kesilir. Birine kalben muhabbet etsen düşmanlık ve kavga vukua gelir.

فيثك و قوذ ىب تشگ تكرد دعب فيطل ىركب ى هتكن ىريگب رو

10373-İşittiğin, latîf ve söylenilmemiş bir nükte, onu idrak edince, nezdinde zevksiz ve bulanık bir söz olur.

دضع ىا نآ زجب وگ رگيد زيچ دش هنهك مدينش سب ار نيا نم هك

10374-Dersin ki: Ben bunu çok işittim, artık eskidi. Arkadaş, bundan başka bir şey söyle.

ريفن و ريس ىوش نآ ز ادرف زاب ريگ هتفگ ون و هزات رگيد زيچ

10375-Taze ve yeni olarak bir şey duyduğunu farz et; ertesi gün ondan da bıkar nefret edersin.

دوش ون تشيپ هنهك ىثيدح ره دوش وخ تلع وچ نك تلع عفد

10376-Sen, sendeki illeti gider... İllet geçti mi, sence her eskimiş, söylenmiş söz, yeni olur.

وگ ز هشوخ دص هنهك دنافكشب ون گرب درآ رب هنهك نآ هك ات

10377-O eski söz, yepyeni dallar, budaklar verir, yüzlerce meyve hevenkleri bitirir, yetiştirir.

قلفناف ار ام ديد مزلق رحب قح نادرگاش مينابيبط ام

10378-Peygamberler, Sebe ehline demişlerdi ki: Biz Cenâb-ı Hakk’ın hekimleri ve şâkirdleriyiz. Şab denizi bizi görünce yarıldı ve yol oldu.

دنرگنب ىضبن هار زا لد هب هك دنرگيد تعيبط نابيبط نآ

10379-O zahir hekimleri başkadır. Onlar kalbe nabız yolundan bakarlar.

ميرظنم ىلاع هب ام تسارف زك ميرگنب شوخ هطساو ىب لد هب ام

10380-Biz ise vasıtasız olarak, nabız tutmaksızın kalbe bakarız.

Allâh(C.C.)’ın vermiş olduğu ferâset dolayısıyla bizim görüşümüz yüksektir.

راوتسا ناشيدب ىناويح ناج رامث و دنياذغ نابيبط نآ

10381-O hekimler, gıdâ ve meyve tabîbidir ki rûh-i hayvânî onların tedâvisiyle kuvvet bulur, yaşar.

للج رون وترپ ام مهلم لاقم و ميلاعف نابيبط ام

10382-Biz ise iş ve söz hekimleriyiz. Bize ilhâm eden, Allâh(C.C.)’ın celâl ve azamet nurunun aksidir.

دوب عطاق هر ز ىلعف نانچ نآ و دوب عفان ارت ىلعف نينچ نياك

10383-Hastaya deriz ki: Şöyle bir iş sana faydalıdır. Böyle bir iş de zararlıdır ki senin Allâh(C.C.)’a giden yolunu keser.

دروآ شين ارت ىلوق نانچ نآ و دروآ شيپ ارت ىلوق نينچ نيا

10384-Bizim sözlerimiz gibi bir söz, seni ileri götürür, onların sözü gibi bir söz de seni yaralar.

ليلج ىحو دوب ام ليلد نيو ليلد ىلوب دوب ار نابيبط نآ

10385-O hekimlerin delili çiş ördeğidir. Bizim delilimiz ise vahy-i ilâhidir.

ىسب قح زا دسر ام دزم تسد ىسك زا ميهاوخن ىم ىدزم تسد

10386-Biz peygamberler cemâati kimseden tedâvi ücreti istemeyiz.

Bizim ücretimiz, noksanlardan âri olan Allâh(C.C.)’tan gelir.

ار روجنر كي هب كي ام ىوراد ار روسان ىراميب لص نيه

10387-Haydi, iyileşmez hastalıklar için salâ. Bizim ilâcımız, hastalar için birebirdir.

“SEBÂ HALKININ, KENDİLERİNE GÖNDERİLEN PEYGAMBERLERDEN