• Sonuç bulunamadı

KURAMSAL BİLGİLER VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.1. Kuramsal Bilgiler

2.1.5. Eğitim Akımları

2.1.5.6. Varoluşçuluk

Varoluşçuluk akımına bağlı olan varoluşçuluk eğitim anlayışının önde gelen isimleri, Karl Jaspers Martin Heidegger, Martin Bubber, Gabriel Marcel ile Jean-Paul Sartre’dır.

Varoluşçulukta eğitim insanın yaşantılar yoluyla, çirkini gizlemeyip güzeli abartmadan fakat dürüstçe, başarısızlığı, mücadeleyi, karmaşıklığı, acı veren şokları karşılayan, böylelikle bireyin bunları yaşamın bir parçası olarak öğrenmesini sağlayan ve bireyi ruhsal olarak başarıyı olduğu kadar felaketi de karşılamaya hazırlayan bir etkinliktir (Kneller, 1964: 84).

Varoluşçu eğitimde amaç, özgürlüklerin artmasıdır. Her öğrenci kendi değerler sistemini kendisi belirleyebilmelidir. Bu süreçte öğrenci özgür bırakılmalı; yetişkinler çocuklara kesinlikle müdahale etmemeli ve yol göstermemelidir. Varoluşçulukta öğretmen öğrencilere yardım eden ve kişiliğin gelişmesine yardımcı olan konumundadır (Demirel, 2003: 22).

Sönmez ise varoluşçuluk anlayışını hedef, içerik, eğitim ve değerlendirme durumları boyutunda incelmiştir;

Eğitimin hedefleri, insanın, kendi kendisini yaratmasını sağlama; kişiyi sınır durumuna getirme; özgür eylemde bulunma, seçme ve seçtiklerinden sorumlu olma; toplumsal değerlerden kurtulma ve anı yaşama; kişiyi temele alma, özne ve nesne ayırımına gitmeme; doğruya ulaşmada sezgiyi, Sokratik tartışmayı, bazen de bilimsel yöntemi kullanma; toplumsal çevreye uymamadır.

Varoluşçulara göre sosyal bilimlere ağırlık verilmeli; tarih, edebiyat, felsefe, sanat vb. dersler temele alınmalıdır. Bilgi sonradan elde edilir, sezgiseldir, objektiftir ve kesin değildir. Bu nedenden dolayı, bilginin geçerliği, kişice kabul edilen değere göre saptanır; çünkü bilgi sorununda özne, nesne ayırımı yoktur. Özgürlük; seçme, eylemde bulunma ve yaptıklarından sorumlu olmadır. Dersler ve onların içeriği; ona, seçme, eylemde bulunma olanağı sağlayacak, sonuçlarına katlanacak, başkasını suçlamayacak biçimde düzenlenmeli ve sunulmalıdır.

Eğitim durumlarını düzenlerken şu ilkelere uyulmalıdır: İnsan okulun, bilginin ve aklın üstündedir. Çocuk, bir bütün olarak ele alınmalıdır. İnsanın kişiliği, eğitimin etki alanının dışındadır. Oysa karakterinin biçimlendirilmesi, eğitimin görevidir. Öğretmen, alçak gönüllü, öğrenciye güven veren, kendisinin de farkında olan biri gibi davranmalıdır. Grupla eğitim, her bir kişinin gelişimini, özgürce seçimini saklayacak biçimde düzenlenmelidir. Başka bir değişle, temele grubun standartlarını yükseltmek değil, kişinin varoluşu alınmalıdır. Kişi, yaşamını kendisi belirleyemiyorsa özgür olarak kabul edilemez. Öğretmen, kendi değerlerini kesinlikle öğrenciye zorla benimsetmemelidir. Öğrencinin kendi sezgi gücünü, doğrusunu tanımak ve bu yetisini

geliştirmek için eğitim ortamında Sokratik tartışma, bazen de bilimsel yöntem, kullanılmalıdır. Eğitim durumunda, aşırı uzmanlaşmaya gidilmemelidir. Meslek eğitimine, küçük yaşta başlanmalıdır.

Varoluşçu eğitimin değerlendirme durumlarında öğrencinin, kendi varoluşunu gerçekleştirip gerçekleştirmediğini yoklayan, sezgiye dayalı, özgürce seçim yapıp yapmadığını, sorumluluk duyup duymadığını, yaratıcılığı ortaya koyup koymadığını belirleyen vb. sorular sorulmalıdır. Ezbere dayalı, toplumsal değer ve yargıları içeren, soyut bilgiyi kapsayan sorulara yer verilmemelidir (Sönmez, 2002: 114-117).

Görüldüğü gibi bu felsefenin eğitime getirmek istediği insanın özgürlüğüdür. Bu akıma göre eğitim kişinin kendini gerçek özellikleriyle tanımasına fırsat vermelidir. Okul programlar, çocukların kişiliklerinin gelişmesine yardımcı olmalıdır. Öğretmenin görevi öğrencinin kendisini tanımasına yardımcı olmaktır. Öğretimde kişiye değişik seçenekler vererek, doğruyu bulma ve kendi gerçeklerini seçme fırsatı verilmelidir.

2.2. İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

Konuyla ilgili olarak yapılmış araştırmalardan biri Topses tarafından yapılan, Örgüt ve Yönetim Süreçleri Açısından Osmanlı-Türk ve Cumhuriyet Dönemleri Eğitim Sistemlerinin Felsefi Temelleri adlı uzmanlık tezi araştırmasıdır. Bu tezde şu görüşlere yer verilmiştir:

Osmanlı Türk Eğitim Sisteminde, Cumhuriyet Dönemi ve sonrasında önemli yapısal değişiklikler olmuştur. Osmanlı döneminde merkezi bir yapıya dönüştürülmek istenen eğitim sistemi, kendi iç ve yapısal bütünlüğünü hiçbir zaman koruyamamıştır. Skolastik, pozitivist, eklektik, elitist vb. eğitim felsefelerinin belki her birini kendinde barındırırken idealist eğitim anlayışının tipik özelliklerini hep taşımıştır. Cumhuriyet sonrası eğitim sisteminin de buna benzer nitelikler taşıdığı söylenebilir. Cumhuriyet ideolojisinin laik, cumhuriyetçi, halkçı, devletçi ilkelerinden çıkış alan sistemlerin – özellikle varlık ve bilgi yönünden kuramsal çözümlemeleri yapıldığında– tutarsızlık ve geçersizliklerini gözler önüne sermek olanaklıdır (1982: 8). Topses’in araştırması

eğitim sistemimizin geçmişten itibaren dayandığı felsefi temeller hakkında fikir vermesi bakımından önem arz etmektedir.

Diğer bir araştırma ise Güven tarafından yapılan, Türkiye’de 1950–1980 Yılları Arasında Örgün Eğitimde Yapısal Değişme ve İdeoloji Arasındaki İlişkiler adlı doktora tezi çalışmasıdır. Güven bu çalışmada; bütün eğitim kurumlarını ekonomik, idari ve eğitimsel olarak bir çatı altında toplanmasının ancak Cumhuriyet Döneminde gerçekleştiğini; bu dönemde öğretim kurumları ile yeni oluşturulan devrim ve kurumların ideolojisinin değişik yollarla yerleştirilmeye çalışıldığını; eğitim kurumlarının tam bir cumhuriyetçi yetiştirmeyi hedeflediğini belirtmiştir (1988: 76). Güven’in çalışması 1950–1980 yılları arasında örgün eğitimde yapısal değişmelerin ideolojik nedenlerine dair açıklamalar sunması açısından öneme sahiptir.

Yılmaz, Sistemci Yaklaşımın Felsefe ve Eğitim Görüşleri Açısından Türk Eğitim Sisteminin Değerlendirilmesi adlı doktora tezi araştırmasında eğitim sistemimizin sorunlarının kökleri, bu zamana dek süregelen şûra toplantıları ya da reform kararları dışında farklı bir yerde aranması gerektiği üzerinde durmaktadır. Ayrıca, genelde eğitim politikalarının oturtulduğu, aslında millî eğitim kavramının içlemini oluşturması gereken temel bir Türk eğitim kuramı ya da felsefesinin henüz kuramlaştırılamamış olmasının, eğitim sisteminin mevcut sorunlu yapısında bir payı olduğunu da vurgulamıştır. (1997: 157). Araştırma, eğitim sistemimizdeki sorunların temelinde yatan faktörler hakkında görüş sunması bakımından önemlidir.

Diğer bir araştırma, Cumhuriyet Dönemi(1920-1950) Türk Eğitim Sisteminin Felsefi Temelleri adlı uzmanlık tezidir. Gülbahar tarafından yapılan bu araştırmada, Cumhuriyet Dönemi, 1920–1950 yılları arası süreçte –makro sistemin tüm kurumlarını ve dolayısıyla eğitim felsefesini temeline aldığı ideolojik ve bilimsel anlayışlar doğrultusunda düzenlemesi nedeniyle– bu kültürel çatışmalara sistemli çözümler araması yönünden kendi içinde önemli tutarlılık örnekleri sunmasının yanı sıra, günümüze kadar gelen eğitim sorunlarının çelişkilerini de içinde barındırması bakımından Türk eğitim tarihinde özgün ve bir o kadar da tartışmalı bir dönem olduğu belirtilmiştir. 1920–1950 yılları arası süreçte Türk Eğitim Sisteminin temeline aldığı

felsefi anlayışlar ortaya konulmaya çalışılmıştır. Elde edilen bulgular günümüze kadar gelen bazı eğitim sorunlarının kaynağına işaret etmesi bakımından önemlidir(2006:XI).

Türk Eğitim Sistemi Üzerinde Etkili Olan Felsefi Akımlar adlı uzmanlık tezinde ise felsefi sistemlerin eğitim sistemi üzerindeki etkileri irdelenmiştir. İdealizm, realizm, natüralizm, pragmatizm ve materyalizmin eğitim sistemimiz (tanım, içerik, amaç, hedef, eğitim ve sınama durumları, öğrenci ve öğretmenin özellikleri, okulun sorumluluğu) üzerinde yarattıkları etkiler vurgulanmıştır. Türk Eğitim Sistemini betimlemek, eğitim sistemi üzerinde etkili olan felsefi sistemleri belirlemek ve eğitim sistemi ile bu felsefi sistemler arasındaki ilişkileri açıklamak bakımından alana fayda sağlamış olan araştırma, Çağlayan tarafından yapılmıştır(2007:7).

İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalında hazırlanan Hazırlanışı ve Uygulanması Açısından Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İlköğretim Programları (1913-1968) adlı uzmanlık tezi araştırma konusu ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken bir diğer çalışmadır. Cumhuriyet dönemi ilköğretim programları hakkında birçok araştırma yapılmış olmakla birlikte bu araştırmalar daha çok bu programların içerikleri hakkında yapılmıştır. Kanpolat, bu programların hazırlanış süreçlerindeki gelişmeleri ele alarak eğitim tarihimizin önemli bir konusu olan müfredat programlarına başka bir açıdan yaklaşmaya çalışmıştır. Bu programların hangi kurum ve kişiler tarafından hazırlandığını, bu programın şekillenmesini doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen ana faktörleri inceleyerek programların hazırlandıkları dönemin siyasi ve sosyal özellikleriyle programların niteliği arasındaki ilişkiyi ortaya koyması eğitim tarihimiz açısından önem arz etmektedir(2005:9).

Bulut tarafından hazırlanan Yeni İlköğretim Birinci Kademe Programlarının Uygulamadaki Etkililiğinin Değerlendirilmesi adlı doktora tezi de, yeni programların uygulamadaki etkililiğinin bilimsel araştırmalarla belirlenmesi, program geliştirme çalışmalarına katkı sağlaması açısından önemlidir.

III.

BÖLÜM