• Sonuç bulunamadı

Vahşi hayvanlar ve arslanhane (15 ve 16 yüzyıllar)

4. FETİH SONRASINDAN 1726’YA KADAR İÇ CEBEHANE VE ÇEVRESİ

4.2 İç Cebehane (15 ve 16 yüzyıllar)

4.2.3 Vahşi hayvanlar ve arslanhane (15 ve 16 yüzyıllar)

Tez çalışmasının 8. anabaşlığı altında Aya İrini’nin Osmanlı devleti tarafından bir heybet, korku ve üstünlük unsuru olarak kullanıldığından bahsedilecektir. Osmanlı tarihinde bu etkinin kuvvetlendirilmesini sağlayacak bir sahnenin kapının önüne başta arslanlar olmak üzere vahşi hayvanların bağlanarak kurgulandığı görülmektedir.

Örneğin padişah tarafından elçiler kabul edilirken bu heyetlerin birinci avludan geçişleri sırasında görmeleri için cebehanenin önüne arslanlar ve fillerin bağlandığı bu ziyaretçiler tarafından belirtilmektedir. 1530 tarihinde Avusturya elçilik heyetinin huzura kabul edilmek üzere saraya giderken burada arslanlar ve filler gördüğünden bahsedilmektedir (Konyalı, 1951, s. 257).

Necipoğlu Aya İrini’nin önüne vahşi ve egzotik hayvanların zincirlenip sergilenmesinin, sonradan Bizans ve Osmanlı sarayları tarafından da benimsenmiş olan eski bir Yakın Doğu geleneği olduğu şeklinde yorumlamaktadır. Yukarıda bahsi

geçen elçi heyeti ziyaretleri dışında da burada vahşi hayvanların sergilendiği 1520’de Sultan I. Süleyman’ın cülus töreninde atlılar ve bir askeri bando ile dolu olan birinci avluda ön sırada filler ve zürafaların bulunmasından anlaşılmaktadır. Yine Necipoğlu’nun aynı yayında Lokman’dan alıntıladığı üzere filler ve zürafaların Aya İrini’nin yanında, Bâb-ı Hümâyûn’dan girilince sol tarafa dizilmiş halde bayram günlerinde bir “izhâr-ı şevket” olarak sergilendiği öğrenilmektedir (Necipoğlu, 2007, s. 70 ve Lokman, 1584, 1:fol. 15a-b; 2;fol. 25a). Yukarıda bahsi geçen Aya İrini ve sur duvarı arasındaki arslanhanenin de yapının sol tarafında yer alması ile hayvanların konumu için bu alıntıda verilen bilgi örtüşmektedir.

Metin And özellikle 16. yüzyılda Avrupalı elçilerin sergilenen bu hayvanlara büyük ilgi gösterdiklerini, fil ve zürafa gibi hayvanları pek çok elçinin ilk defa burada gördüğünü belirtmekte ve kitabında elçi notları içinde doğrudan Sultanın vahşi hayvanlarına yer ayıran notlara yer vermektedir. Elçilerin notları içinde bahsi geçen bu hayvanların bazı Avrupalı ziyaretçilerin hazırladıkları albümlerde görsel olarak da tanımlandığı görülmektedir. Şekil 4.26 bu albümlerden üç örneği göstermektedir. Solda ve ortada yer alan, bir fil ve zürafayı tasvir eden resimler 1587 yılında hazırlanmış bir albümde yer almaktadır (And, 1994, s. 149, 153).30

Sağdaki resimde yer alan gergedan figürü ise Cambridge’deki Trinity College kütüphanesine Edwin Hanson Freshfield tarafından bağışlanan 1574 tarihli bir albümde yer almaktadır (And, 1994, s.150)31.

Necipoğlu da elçi heyetleri sırasında burada sergilenen hayvanlardan bahsetmiş; 1529’da Avusturya kralı I. Ferdinand’ın Kanuni Sultan Süleyman’a yolladığı elçi Johann Hoberdanacz’ın birinci avluda üzerine değerli kumaşlar örtülmüş iki fil gördüğünü belirtmiş, bir yıl sonra başka bir Habsburg elçisinin süvarilerle dolu bu avlunun sol yanındaki filleri ve bir zürafayı anlattığını not etmiştir (Necipoğlu, 2007, s.70).32

30 Picture Album. L. A. Mayer Memorial, Jerusalem Inv. 7930 1587’den bahsediliyor.

31 Album in the library of Trinity College, Cambridge Ms. O. 17.2 1574’den bahsediliyor. 32 Necipoğlu, bu bilgiler için şu kaynakları kullanmıştır:

Şekil 4.26 : Sultana ait vahşi hayvanların elçiler tarafından çizilmiş tasvirleri (And, 1994).

Sarayın 15. ve 16. yüzyıl çevresinin anlatıldığı bölümde saraydaki ilk arslanhanenin Aya İrini ile sur arasında kalan kısımda olduğundan bahsedilmişti. Bu bilgi Tezcan’ın yayınında alıntılanan Muallim Cevdet tasnifi 4422 saray numarası ile kayıtlı bir belgeden öğrenilmektedir. 1802 yılında yanmış olan bu bina tamir edilemez halde olduğuna kanaat getirildiğinden tamamen yıktırılmış yeri cephanelik arsasına eklenmiştir. Bu arslanhane alanının hemen altında Ramazanoğlu tarafından yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Bizans dönemine ait düşkünler evi ve sarnıç kalıntılarının bulunması akla Osmanlı döneminde bu gömülü odaların arslanların muhafazası amacıyla kullanılıp kullanılmadığı sorusunu getirmektedir (Tezcan, 1989, s. 144). Böyle bir durumun söz konusu olması halinde Samson Hastanesi ve düşkünler evi ile yakınındaki Bizans kalıntılarının bu dönemde arslanhane enkazının yıkılıp düzleştirilmesi ile toprak altında kaldığı sonucuna varılabilir.

Bu yapı kaybedildikten sonra hazineye ait olan arslanları yerleştirmek için eskiden “Damat Frenk İbrahim Paşa”ya ait olan ve daha sonra Fazlı Paşa’ya geçip “Fazlı Paşa Sarayı” olarak anılan sarayın altındaki “Binbirdirek’te Hassa ser mimarı İbrahim Kâmi tarafından özel yerler düzenlenmiştir”. Aynı belgeden öğrenildiği üzere yapı için 1494 kuruş harcanmış ve 1803 tarihinde hayvanlar buraya nakledilmiştir. Tezcan bir dönem hazineye ait arslanların Yedikule’de muhafaza edildiklerini de not düşmektedir (Tezcan, 1989, s. 144).

Şehirdeki erken döneme ait bir başka arslanhanenin at meydanı yakınlarında bir kilisenin dönüştürülmesi ile sağlandığı da bilinmektedir. Şekil 4.27’de arslanhane (Aslan Hané) ve eski kilise (eglise ancienne) olarak işaretlenmiş olan ve ayrıca

- Curipeschitz, Benedict, “Wegraysz Keyserlicher Maiestat Legation im 32. Jar zu dem

nakkaşhane olarak da kullanılan bu yapıdan tez çalışmasının Topkapı Sarayı ve çevresindeki hizmet yapılarının konumlandırılışının ele alındığı bölümde bahsedilmişti. 1825-1828 yılları arasında İstanbul ve Topkapı Sarayı ziyaretlerini de kapsayan bir gezi yapan İngiliz gezgin James Webster 1830’da yayınlanan gezi notlarında, saray ziyaretinden sonra Hipodromdan geçtikleri sırada “Hipodromun sol tarafında vahşi hayvanların barındırıldığı bazı tonozlu mekanlara” girdiklerinden bahsetmektedir. Burada yedi arslanın, iki panterin, iki kurt ve bir tilkinin barındırıldığını not etmekte hepsinin boyunlarından zincirlendiğini söylemektedir. Ek olarak bu hazinenin devlete ait olduğunu belirtmektedir (Webster, 1830, cilt 1, s. 143).

Şekil 4.27 : 1776 tarihli Kauffer haritasında Aya Sofya, III. Ahmed çeşmesi ve Sultan Ahmed Camisi arasında kalan Arslanhane olarak kullanılan Bizans kilisesi ile

Aya Sofya’nın yakınında yer alan Cephanelik binasının yerini gösteren detay (BNMV arşivi).

Saray sınırları içinde bir diğer arslanhane de 1616 tarihinde inşa edilip 1880’e kadar faaliyet göstermiş ve bugün sadece bazı duvar parçaları kalmış “has harcı ve fodla fırınları”nın bulunduğu alanın altındaki sarnıçlar kompleksinin (Hülya Tezcan’ın kitabında 21 numaralı sarnıç olarak geçiyor) teşkil ettiği setin altında yer alan arslanhanedir (Tezcan, 1989, s. 230). Bu arslanhanenin yeri Şekil 4.3’te 36 numara ile gösterilmiştir. Tezcan bu mekanı yan yana kemerlerle girilen beşik tonozlu birkaç basit mekan olarak tanımlamakta iç kısımların Osmanlı devrinde gördüğü onarımlarla çok değiştiğini belirtmekte, Millingen’in burasını Bizans ahırları olarak niteleyip Osmanlı döneminde benzer amaçla kullanılmasını doğal karşılamış

Bahsi geçen arslanhanelerle ilgili (İnciciyan’ın Aya İrini ile sur arasındaki arslanhanenin yanış ve yıktırılış tarihini Atmeydanı yakınında bulunan Şekil 4.27’de görülen arslanhane için vermesi gibi) belgelerde rastlanan bir takım çelişkilere rağmen Aya İrini yakınlarında erken dönemlerde biri hemen yanında sur ile arasında kalan bölgede, biri karşı sırasındaki fırınların altında ve biri de Atmeydanı’nda olmak üzere üç adet arslanhane bulunduğu anlaşılmakta (Tezcan, 1989, s. 144), yukarıda Webster’ın yorumlarından anlaşıldığı üzere Atmeydanı yakınındaki bir harabede başka vahşi hayvanların da barındırıldığı görülmektedir.

4.2.4 Seferlerden önce Aya İrini önüne padişah tuğlarının dikilmesi (16 ve 17.