• Sonuç bulunamadı

Camiye Dönüştürülen Kiliseler ve Diğer Yapılar

3. OSMANLI DÖNEMİNDE BİZANS YAPILARININ YENİ İŞLEVLERLE

3.2 Camiye Dönüştürülen Kiliseler ve Diğer Yapılar

İstanbul’un fethinin hemen öncesinde Bizans İmparatorluğu’nun merkezindeki kilise ve manastırların çoğunun harap halde olduğu bilinmektedir. Savaş sırasında kara tarafındaki surlarda açılan delikleri kapatmak için dışarıdan taş sağlanamayınca örneğin harap haldeki Mokios Kilisesi’nin yapı taşları surları örmekte kullanılmıştır (Eyice, t.y.).

de bu şekilde uygulandığını belirtmektedir. Bu şekilde şehirde camiye dönüştürülen ilk kilise Ayasofya’dır. Eyice, Galata tarafında Cenevizlilerden alınan San Domenico ve San Paolo Kilisesi’nin bugün Arap Camii olarak anılan camiye çevrilmesini bu usulün Galata tarafında uygulanışı olarak yorumlamaktadır (Eyice, t.y.).

Eyice ayrıca bu dönüştürmelere örnek olarak Bursa’da bugün mevcut olmayan Hisar’daki Orhan Camisi’ni, İznik’teki Ayasofya’yı, Edirne’de bugüne hiç izi kalmamış olan Ayasofya’yı, Trabzon’da Ortahisar Camisi’ni, Antalya’da Güdük Minare denilen Cuma Camisi’ni (Korkut Camisi), Silivri’de bugün kaybolmuş olan Fatih’i, Enez’de Ayasofya, Amasra’da Fatih, Karadeniz Ereğlisi’nde Orhan, Atina’da Fatih Camisi yapılan Parthenon Tapınağı’nı, Budapeşte’de Budin’in Büyük Katedralini (Kanuni zamanında) vermektedir (Eyice, t.y.).

II. Mehmed Ayasofya için bir vakıf kurmuş ve aynı zamanda şehrin eğitim merkezi olarak da hizmet görmesini sağlamıştır. Fetih’ten sonra Müslümanlara hizmet etmek üzere ilk dönüştürülen birkaç yapı daha bu vakfa bağlanmıştır. II. Mehmed’in kendi adına inşa ettirdiği külliye medrese binaları ile tamamlanana kadar Pantokrator Kilisesi’nin medrese olarak hizmet verdiği görülmektedir. Pantepoptes Kilisesi de aynı şekilde Eski İmaret Medresesi’ne dönüştürülmüştür. Akataleptos Kilisesi, Kalenderi dervişlerine tahsis edilmiş, sonraları da bununla ilişkili olarak Kalenderhane Camisi olarak anılmaya başlamıştır (Kırımtayıf, 1990, s. 7). Bu vakıflara ilişkin kayıtlar Fatih Vakfiyelerinde görülmektedir (Eyice, t.y.). II. Mehmed’in doğrudan kendi emriyle işlevi cami olarak dönüştürülen kilise sayısı altı olarak verilmektedir. Ancak ilgili yayında Ayasofya’nın adı geçmekle birlikte diğer kiliseler listelenmemiştir. Ayrıca yine II. Mehmed’in emriyle bir kilisenin okula çevrildiğinden bahsedilmektedir (Zarinebaf, 2010, s. 19). Bu kilise Fatih Külliyesi’nin yapımından sonra camiye dönüştürülmüş olan Pantokrator Kilisesi olmalıdır.

Bu dönemde Ayasofya Vakfı’ndan bağımsız olarak cami yapılan tek kilise II. Mehmed’in hocası Molla Gürani tarafından dönüştürülen Hagios Theodoros Kilisesi’dir. Bağlı olduğu vakıf ile birlikte kurucusunun ismini alarak Molla Gürani Camisi olarak anılmaktadır (Kırımtayıf, 1990, s. 7).

Şehrin medrese ve tabhane – imaret bakımından acil ihtiyaçları için tadil edilen bu binalar, zaten harap halde bulunan Havariyun Kilisesi’nin yıktırılarak yerine Fatih

Küliyesi’nin kurulmasına kadar işlev görmüş ve külliyenin yapılışından sonra mahalle camileri halinde kullanılarak günümüze kadar gelmiştir. Bu arada yanlarındaki manastır yapıları da yavaş yavaş ortadan kalkmıştır. Örneğin Pantokrator Manastırı’nın 50 yataklı hastanesinin de izi kalmamıştır (Eyice, t.y.). Yukarıda bahsi geçen yapılardan ayrı olarak pek çok başka küçük Bizans yapısının da yeni işlevlerle kullanılmak üzere dönüştürüldüğü görülmektedir. Fatih devrinde devlet yönetiminde yüksek konumlarda yer alan kimselerin mevcut kiliselerden birini cami veya mescit haline getirmeye “heveslenmediği” dikkat çekmektedir (Eyice, t.y.). Bu kiliseler Konstantinopolis’in fethinde önemli görevler üstlenmiş bir takım ileri gelen kimseler tarafından mescitlere dönüştürülmüştür (Kırımtayıf, 1990, s. 6). Eyice bu grubu fethe katılan üçüncü derecedeki askeri şahıslar ve onların namına dönüştürme işlerini yürütenler olarak tanımlamaktadır (Eyice, t.y.). Bu kişilere fetihteki yararlılıklarına birer ödül olarak şehrin çeşitli yerlerinde güzel evler tahsis edilmiş ve kendilerinden yerleştirildikleri bölgelerin nüfuslarını arttırmaları ve buralarda mahalle kurmaları istenmiştir. Balabanağa Mescidi, Etyemez Tekke Mescidi, Hoca Hayreddin Mescidi, Kasım Ağa Mescidi, Manastır veya Mustafa Çavuş Mescidi, Sancaktar Hayreddin Mescidi, Şeyh Süleyman Mescidi, Toklu Dede Mescidi, Yıldız Tekke Mescidi bu gibi kişiler tarafından dönüştürülmüş yapıların başlıca örnekleri sayılabilir (Kırımtayıf, 1990, s. 8). Eyice bu listeden başka ayrıca Sekbanbaşı İbrahim Ağa, Sekbanbaşı Ferhad Ağa ve Kasım Ağa adlarına vakfedilen mescitlerden bahsetmektedir (Eyice, t.y.).

II. Mehmed’in döneminde birçok manastır ve kilise camiye çevrilmeyip Rumların kullanımında bırakılmıştır. Bunlar içinde Lips, Pammakaristos, Peribleptos, Petra, Moukhliotissa ve Khora kiliseleri sayılabilir. Bazı kiliseler de Katoliklere (Santa Maria, San Nikola gibi) verilmiştir (Eyice, t.y.).

Bizans yapılarının dönüştürülmesi açısından II. Bayezid hakimiyetinde II. Mehmed’inkinden farklı bir döneme girildiği görülmektedir. II. Mehmed döneminde Müslüman ibadetine tahsis edilmemiş belli başlı kiliselerin II. Bayezid döneminde, sultan ve devlet ileri gelenleri tarafından dönüştürüldüğü görülmektedir. Muhtemelen şehrin nüfusunun artmasıyla birlikte her biri birer cami veya mescide ihtiyaç duyan mahallelerin sayıları da artmıştır. Bununla birlikte II. Bayezid’in vezirlerinin ve

Koca Mustafa Paşa tarafından kendi adına cami haline getirilen Büyük Andreas Manastırı, Ayvansaray’da aynı paşa tarafından Atik Mustafa Paşa Camisi adıyla dönüştürülen kilise, Laleli’de Mesih Paşa tarafından Bodrum Camisi’ne dönüştürülen Myrelaion Manastır Kilisesi, Yenibahçe’de Fenarizade Ali Efendi tarafından dönüştürülüp Fenari İsa Camisi adını alan Lips Manastır Kilisesi, Kadırga limanında Kapıağası Hüseyin Ağa tarafından Küçük Ayasofya adıyla dönüştürülen Sergios Bakkhos Kilisesi, Edirnekapı’da Atik Ali Paşa tarafından dönüştürülüp Kariye Camisi olarak anılan Khora Kilisesi, Yedikule’de Mirahur İlyas Bey tarafından İmrahor Camisi’ne dönüştürülen Studios Manastırı Kilisesi Hagios Ioannis sayılabilir (Eyice, t.y.). II. Mehmed döneminde tersane ambarı olarak kullanılan Hagia Theodosia Kilisesi bu dönemde Gül Camisi adıyla bu işleve dönüştürülmüştür. Kırımtayıf’ın ilgili tezi Gül Camisi’ni II. Bayezid dönemine tarihlemekle birlikte Eyice bu dönüşümün II. Selim zamanında gerçekleştirildiğini söylemektedir (Eyice, t.y.). Bunlara ek olarak Khalkoprateia Kilisesi’nin kalıntılarının Lala Hayreddin tarafından Acem Ağa Mescidi olarak yeniden inşa edildiği bilinmektedir. Sivasi Tekke Mescidi de II. Bayezid tarafından bizzat dönüştürülen yapılardandır (Kırımtayıf, 1990, s. 9).

Eyice, bu dönüşümleri II. Bayezid’e “Veli” lakabının verilmesine yol açan, fethedilen toprakların Türkleştirilmesi ve İslamlaştırılması politikasının açık bir örneği olarak görmektedir. Ayrıca cami haline getirilen kiliselerin çoğunun, aslında ve başlangıçta dervişlere ve tarikat mensuplarına zaviye olarak tahsis edilmesinin Bayezid devrinin kültür tarihi açısından kayda değer bir özelliği olduğunu öne sürmektedir (Eyice, t.y.).

Sonraki dönemlerde yeni mahallelerin kurulma hızının yavaşlamasıyla birlikte dönüştürme uygulamasının da yavaşladığı görülür (Kırımtayıf, 1990, s. 9). Bu devirden sonra diğer terk edilmiş veya henüz sağlam olan kiliselerin mescit veya cami haline getirilmeleri içinde bulundukları mahallelerin Türklere iskan edilmesine paralel olarak ilerlemiştir (Eyice, t.y.). Türk mahalleleri tarafından çevrilmiş bazı Bizans yapılarının, çevrelerinde yaşayan halkın değişmesi nedeniyle dönüştürüldüğü görülür. Bunlar arasında I. Süleyman döneminde Cerrahpaşa’da Hadım İbrahim Paşa tarafından vakfedilen Esekapı (İsakapı) Mescidi ve Kaptan-ı Derya Sinan Paşa tarafından Fener’de mescit haline getirilen Sinan Paşa Mescidi’nden bahsedilebilir (Kırımtayıf, 1990, s. 9).

II. Mehmed döneminde Hıristiyanların kullanımına bırakılmış olan ve patrikhane işlevi gören Pammakaristos Manastırı 1591 yılında Fethiye Camisi’ne dönüştürülmüş, yanındaki Hagios Ioannis en to Trullo Manastır Kilisesi 1596’da Hırami Ahmed Paşa Mescidi adını almıştır (Eyice, t.y.).

IV. Murad döneminde benzer sebeplerle iki kilisenin daha dönüştürüldüğü görülmektedir. Bunlardan birincisi fethin ardından Kefe’den buraya getirilip yerleştirilen Hıristiyanlar tarafından bir müddet kullanılan Manuel Manastırı veya Kefeli Cami, diğeri ise Odalar Camisi’dir. Kurucusunun 1633/34’te öldüğü bilinen Şüheda Mescidi’nin de bu dönemde dönüştürüldüğü düşünülmektedir. IV. Murad döneminden sonra dönüştürme işlemi durmaya yaklaşmıştır. 1682/83’te Mısır valisi olarak atanan Hamza Paşa tarafından dönüştürülen Hamza Paşa Mescidi dönüştürüldüğü bilinen son kilisedir (Kırımtayıf, 1990, s. 9-10).

Tüm bu sürecin sonunda bir grup kilisenin hala Hıristiyanların kullanımında olduğu bilinmektedir. Eyice adı bilinmeyen bir yapının Boğdan voyvodalarına tahsis edildiğini, Samatya’da Peribleptos Kilisesi’nin Ermenilerin kullanımında olduğunu, Fener’de Moukhliotissa ve Heybeliada’da Panaghia ve Samatya’da Kyparissio kiliselerinin Rumların elinde kaldığını belirtmektedir (Eyice, t.y.).

Bu şekilde 17. yüzyılın sonlarına gelindiğinde kiliselerin camiye dönüştürülme sürecinin sona erdiği fark edilmektedir.

Bir zaman sıralaması içinde listelenen yukarıdaki yapıların yanı sıra Bizans yapılarından dönüştürüldükleri bilinen ancak dönüştürme tarihleri kesin olmayan ve bugün var olmayan Purkuyu Mescidi, Şeyh Murad Mescidi, Sekbanbaşı Ferhad Ağa Mescidi gibi yapılar da bulunmaktadır. Bunlar arasında sadece Sekbanbaşı Ferhad Ağa Mescidi, yukarıda bahsedildiği üzere Eyice’nin de aynı sonuca vardığı gibi, sekbanbaşıların Bizans yapılarını camiye dönüştürmelerinin genel bir uygulama olduğu II. Mehmed dönemine atfedilebilir (Kırımtayıf, 1990, s. 10).

Kırımtayıf özetle Bizans kiliselerinin camiye dönüştürülme sebeplerini üç başlık halinde toplamaktadır. Bunlardan birincisi fethedilen şehirdeki en büyük uygun yapının Ulu Cami’ye dönüştürülmesi geleneğidir. İkinci olarak Müslüman mahallelerinin kurulması yeni camilerin oluşturulmasını gerektirmiştir ve bu uygun

kiliselerini içine almaları sonucu Müslüman nüfusla çevrelenen yapıların camiye dönüştürülmesi uygulaması sayılabilir (Kırımtayıf, 1990, s. 10). Eyice bu dönüştürmelere bir kalem daha ekleyerek Türklerin fethettikleri topraklarda kalmış olan çeşitli dini yapılara halk tarafından el konulamadığından “şenlendirme” politikasının takip edildiğini belirtmiş, sahipsiz bırakılmış dini yapıların yıkılana kadar orada bırakılamayacağından bu politka gereği vakıf yapılarak cami ve mescide çevrilmesinin uygun görüldüğünü belirtmiştir (Eyice, t.y.).

Dönüştürülen yapılardaki Osmanlı ekleri düşünüldüğünde, başlıca değişikliğin eklenen minare ile gerçekleştiği görülmektedir. Birkaçı hariç hemen hemen hepsinde, çoğunlukla ana yapının batı tarafına bir minare eklenmektedir. Diğer ana müdahale ise iç mekanda mihrap nişinin oluşturulmasıdır. Bunun için bazen apsis mihrap olarak kullanılabildiği gibi çoğu zaman apsis duvarında kıble yönünde bir niş kazılması veya eklenmesi yoluna gidilmiştir. Bunların yanı sıra mevcut Bizans mozaik ve fresklerini kapatacak şekilde iç mekanda sıva ve beyaz badana yapıldığı bilinmektedir (Kırımtayıf, 1990, s. 11).

Osmanlı dönemine ait daha kapsamlı müdahaleler ise ancak yangın, deprem gibi felaketlerden zarar gören yapıların onarımları sırasında yapılmaktadır. Bunlarla ilgili başlıca müdahaleler de çatıların ve kubbelerin yeniden inşası ile bazı durumlarda kemer ve sütunların yeni kemerler ve ayaklar ile değiştirilmesi olarak sıralanabilir. Ayrıca yapılara yeni pencereler eklenebildiği görülmekte, bazı yapıların yıkık olan narteksleri yerine revaklı bir son cemaat yeri inşa edildiği fark edilmektedir (Kırımtayıf, 1990, s. 11).

Ayakta olan bir kilisenin İslam ibadetine adapte edilme süreci yapıda bulunan figürlü mozaiklerin ve diğer figürlü dekorasyonun tahribini veya kaldırılmasını gerektirmektedir. Ancak Osmanlı dönemindeki dönüştürme uygulamalarına bakıldığında mozaiklerin tahrip edilmesine yönelik sistematik bir yöntem uygulanmadığı açıkça görülmektedir. Çoğunlukla figürlü dekorasyon öğelerinin üzerlerinin beyaz badana ile kaplandığı görülmekte, özel olarak bakımları yapılmadığından bir kısmının zaman içinde tahrip olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Ayasofya’nın kubbesinde yer alan figürlü mozaiklerin 1597 yılında bir kısmı yüzlerinden arındırılmış ve bir miktar bakımsız olsa da hala açık olarak görülebildiği bilinmektedir. Bazı mozaiklerin de 1718’de hala görünür olduğu bilinmektedir (Harris, 2009, s. 188).

İslami kullanıma yönelik ufak değişiklikler haricinde kiliselerin çoğunlukla orijinal planlarını ve formlarını korudukları görülmektedir (Kırımtayıf, 1990, s. 11).

Osmanlı döneminde cami ve diğer işlevlere dönüştürülerek kullanılan yapıların bir listesi ile bunlara ait özet bilgi EK. A’da yer almaktadır.