• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.6. VA’D VE VAÎD

Va’d ve Vaîd yani “Söz ve Tehdit”, Bu Allah'ın vadettiği (söz verdiği) sevap ve iyiliğin, tehdit ettiği cezanın gerçekleşeceğine inanmaktır. Veya iyi işler işleyenin ahirette mükâfatlandırılması kötü amelde bulunanaların ise ahirette cezalandırılmasıdır.552

Kur’ân, geçmişte meydana gelen ve azabı hak eden topluluklara verilen cezalardan bir kısmını anlatıp, azap yeri olan cehennemden çeşitli sahneler sunmuştur. Cehennem azabı anlatılırken, insanların çekeceği eziyet, sıkıntılar ve elem verici unsurlar, insanların bildiği ve anlayacağı kavramlarla anlatılmaya çalışılmıştır.

Kur’ân-ı Kerim’in çeşitli âyetlerinde, Allah’ın lutuf ve keremine güvenerek inkâra ve isyana düşülmemesi konusunda bütün insanlar uyarılmakta,553,iyi amel

547Muammer Esen, “İbn Teymiyye’nin Kur’ân Kelâmullah Tartışmlarındaki Yeri”, C. XLII, s.1, 257-

271, 2001.

548 Mâtûridî, Kitâbu’t-Tevhîd, (Thk. Topaloğlu, Bekir,) s. 566. 549 Nâmî, Dirâsât ani’l-İbâdiyye, s.185.

550Hasan Onat, Orhan Ateş, İslâm Mezhepleri Tarihi El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2012,

s.83.

551 Orhan Ateş, Mutezile İbâzî Etkileşimi, s. 104 552 Ebû Zehrâ, el-Mezâhibü’l-İslâmiyye, s. 302.

553Lokmân, 31/33; Fâtır, 35/5; Hadid, 57/14; İnfİtâr, 82/6.

işleyenler ile kötü eylemde bulunanların hem dünya hayatında hem de âhirette farklı muamelelere tâbi tutulacakları ısrarla belirtilmektedir.

İyi işlerde bulunanın âhirette mükâfat görmemesi, Allah’ın adaletine yakışmaz. Keza kötü ameller işleyenin ceza görmemesi, Allah’ın adaletine ve âyetlere aykırı düşer. Yüce Allah Kur’ân’ı Kerimde yapılması iyi olan veya kötü olan hususları açıklamıştır. Va’d Vaîd’in esası tekliftir, sorumluluktur. Mükellef olan insan amellerinin karşılığını görecektir. Eğer günah işlemişse cezalandırılacaktır.554

Vaîd: Allah-u Teâla'nın ahirette küfür ve fısk ehlini cehennem ateşiyle

cezalandırmasıdır. Kıyamet günü insanlar iki kısma ayrılır. Birincisi, Cennet ile va'dedilenler. İkincisi cehennem ile mev'ûd olanlar. İbâzî inancında va'd ve vaîd arasına ayrım konulmaz. Şu şekil bir ifade tarzı kullanılır: va’d var ise vaîd’de vardır.555

İbâziyye’nin selefleri ortaya çıktıkları ilk dönemde, kelâmın ince konularını ele almadıkları, mümin, kâfir, ehl-i kebâir gibi konular üzerinde daha çok mesai sarfettikleri görülmektedir. Va’d ve vaîd konusuda Muhakkime-i Ula'nın tartıştığı konular arasında yer alır. Bu konulara öncelik tanımaları onların bedevi tabiatlarının ve Kur’ân’ı literal okuyuşlarının sosyal hayattaki tezahürleridir.

Va’d ve Vaîd kaziyesi yani mükâfatlandırma ve cezalandırma olgusu İbâzî inancının temelini teşkil eder. Bu Allah-u Teâlâ’nın adaleti ile irtibatlı bir konudur ve hak sahibine hakkını vermekle ifade edilir. Erken dönem İbâzî kaynaklarından İbn Zekvân, Sire'sinde konuyu işlerken daha önceki konularda işlediğimiz gibi, mevzuyu ayetlerden iktibas suretinde izah eder. Burada da Kur’ân-ı Kerim’den Va'd ve Vaîd ile alakalı şu ayetleri zikreder. "Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni gökle yerin genişliği kadar olan, Allah’a ve Resûlüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.556 Burada,

günahlardan bağışlanmayı dileyenler için lütuf sahibi olan Cenab-ı Hakkın va'di olan cennet vardır.557 "Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan

554 Vercelânî, Kitâbu’d-Del’îl ve’l-Burhân, I/55-59. 555 Müslim b. Sâlim, Meâricu’l-Âmâl, s.,311. 556 Hadid, 57/21.

557İbn Zekvân, Sire, s. 64.

ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır."558Burada da ehl-i iman için, ateşten korununuz emri ile Vaîd (korkutma)

bulunmaktadır.559

Rebî’ b. Habîb Müsned'inde, konumuzla alakalı bazı rivayetlere yer vermiştir. "İnsanların az malını yemek bile insanı cehenneme koyar" 560 Ebû Ubeyde'den, Allah

Resulu şöylEbûyurdu: Yakınlarınızı ve hastaları ziyaret ediniz. Bu fiiliniz için Allahu Teâla her bir adımınız için on mükâfat verecektir.561

İbn Sellâm el-İbâzî eserinde, Va'd ve Vaîd konusunu ele alır. İbâzî anlayışına uygun olarak büyük günah sahibinin vaîd prensibine göre cezalandırılacağını söyler.562

İbn Sellâm va'd ve vaîd konusunda bazı ayetlere yer verir ve şu ayetleri zikreder. "Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenlerdir -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir."563

"Eğer nehyolunduğunuz büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere koyarız." 564

Allah’ın azabının gerçekleşmesi için şu üç şart ileri sürülür: 1- İşlenilen günahtan tevbe etmemek,

2- Kötülükleri silecek iyiliklerden mahrum olmak,

3- Günahlardan geri dönmemek ve Allah’a sığınmamak. Bu şartları yerine getirmeyen kimse ister küçük ister büyük günah işlemiş olsun, mutlaka işlediği günahın cezasını çekecektir. Bu fikirleriyle de İbâziyye, büyük günah işleyen temelli

558 Tahrim, 66/6.

559İbn Zekvân, Sîre, s. 64.

560 Rebî’b. Habîb, Müsned,, Hadîs no, 850. 561 Rebî’b. Habîb, Müsned, Hadîs no, 653.

562İbn Sellâm, Bed’u’l-İslâm ve Şerâi’ü’d-Din, s. 66. 563Âli İmran,3/135.

564 Nisa,4/31.

Cehennemde kalır diyenlerden tamamen ayrılmıştır. Aslında bu fikirleriyle Mutezileye yaklaşmış olmaktadır.565

Allah hakkında zulüm ve cevr düşünülemez. İşlemediği suçtan dolayı kimsey aleyhinde hüküm verilemez. Katilin haksız yere adam öldürmesine karşılık öldürülmesi, hırsızın elinin kesilmesi, itaatkâr müminin cennete girmesi, asi olanın cehenneme atılması adaletin gereğidir. Allah’ın kâfirler için vaîdi vardırki onlar cehennemde ebedi kalacaklardır. Aynı şekilde müminler ebedi cennette kalacaklardır.566

Ebî Hafs, Usulü'd-Deynuneti's-Safiyyeti’de ve Ebû Hazer, er-Red a'la Cemi'i'l-

Muhalifin’de Va'd ve Vaîd meselesini tartışmamştır.

İbn Sellam’a göre ise Allah hakkında zulüm ve cevr düşünülemez. İşlemediği suçtan dolayı kimseye aleyhinde hüküm verilemez. Katilin haksız yere adam öldürmesine karşılık öldürülmesi, hırsızın eli kesilmesi, itaatkâr müminin cennete girmesi, asi olanın cehenneme atılması adaletin gereğidir. Allah’ın kâfirler için vaîdi vardır ki onlar cehennemde ebedi kalacaklardır. Aynı şekilde müminler de ebedi cennete kalacaklardır.567

İbâzȋler bu hususta Mürcie ve Haşeviyye’yi568“De ki: Ey kendilerinin aleyhine

aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir,”569 şeklinde

aklî ve naklî deliller getirmelerinden ötürü eleştirmişlerdir. Buna mukabil İbâzȋler, “Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.570

565İbn Sellâm, Bed’u’l-İslâm ve Şerâi’ü’d-Din, s.67. 566İbn Sellâm, Bed’u’l-İslâm ve Şerâi’ü’d-Din, s.67. 567İbn Sellâm, Bed’u’l-İslâm ve Şerâi’ü’d-Din, s. 67.

568 Haşeviyye, teşbih ve tecsim ifade eden nasların özellikle hadisleri literal biçimde anlamakta ve kaba

bir tecsim yaklaşımını benimsemektedir. Haşeviyye, naslarla ilgili bu yaklaşımı nedeniyle Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Yusuf ve daha başka peygamberler hakkında gelen, onların günah işlediklerini ihsas ettiren haberleri peygamberlerin aleyhine değerlendirerek, peygamberlerin günah işlediklerini öne sürmektedir. eş-Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, I/95-96.

569 Zümer, 39/53. 570 Nisâ, 4/14.

ayetini delil getirerek Allah’a ve Peygamber’e isyanın cezayı gerektirdiğini nakille ispat yoluna gitmişlerdir.

Ortaçağ İbâzî kelamcılarından Kalhatî seleflerinin görüşlerini şu şekilde özetler: Ehl-i taat olanlara Allah’ın ahirette mükâfatı vardır. Küfür ehli, isyankâr ve fasıklar için de ahirette azap vardır.571 Hak olan da budur.572 Allahu Teâla sevap

işleyenlere mükâfat olarak cenneti verecektir, va’dinde hulf etmez. Asi, büyük günah işleyen ve günahında ısrarlı olanları da ateşe atacaktır. Bunda da sözünde duracaktır, vaîdinde hulf etmez.573

İbâzȋlere göre vaîdin gerçekleşmesi için, işlenen günahtan tevbe etmemek, kötülükleri yok edecek hasenâttan (iyilikler) mahrum olmak, günahlardan geri dönmeyip Allah’a sığınmamak (istirca’)574olarak izah edilmiştir. Cennet ve cehennem

ehli yerlerinde ebedî olarak kalacaklardır. Bu hüküm Cenab-ı Allah’ın Va’d ve Vaîd’inde sadık olmasındandır. 575

İbâzȋler, Va’d ve Vaîd meselesinde Kur’ân-ı Kerim’den ve hadîs-i şeriflerden birçok delil olduğunu, Ehl-i Tevhid’ten olan bir kısım günahkârların lanetlendiği, bazı hadîs kitaplarında ise, Allahu Teâla’nın onlara merhamet nazarıyla bakmayacağını, onları tezkiye etmeyeceğini, onlar için elim bir azabın olduğunu haber vermektedir. Bu meyanda ümmetin asilerinden on dokuz sınıf olduğu bildirilmektedir.576 İbâzȋler,

Va’d ve Vaîd’in gerekliliğini ispat ettikten sonra, meseleyi mürtekib-i kebîrenin cehennemde ebedî kalmaları gerektiği ile irtibatlandırarak, şefâatı redetmişlerdir. Zira şefâat kabul edildiği takdirde muvahhidlerin ateşten çıkmasını gerekli kılacağı için sâbit şer’î deliller, hadîs ve ayetlerden deliller getirerek bu manada şefâatin nefyine gitmişlerdir.

571 Nâmî, ed-Dırâsât ani’l-İbâziyye, s. 200. 572 Rüstakî, Minhâcu’t-Tâlibîn, s. 421.

573 Ebû Abdullah Muhammed b. Saîd el-Ezdî el-Kalhâtî, (1070/1659), el-Keşf ve’l-Beyân, ( Thk. Josef

van Ess) Beyrut 1971. s.I17.

574 Vercilânî, Kitabu’d-Delil ve’l-Burhan, 2/35.

575 Abdullah b. Hamîd b. Selum, Cevheru’n-Nizâm fi İlmi’l-Edyân ve’l-Ahkâm, Vezâretu’t-Turâs,

Umân 1981, I/2; Nâmî, ed-Dırâsât ani’l-İbâziyye, s. 183.

576 el-Halilî, Temhîd, I/321.

Ehl-i sünnete göre zulümedenlere büyük azabın tattırılacağından bahseden ayette, zulüm, şirk ve küfürle bir kabul edilemez. Bunların dışındaki zulümler ise Allah’ın dilemesine bağlıdır. Dilerse azap eder dilerse affeder.577

Mutezile’ye göre, bütün büyük günah işleyenlerin tümü, Allah’ın va’îdine dâhildir. Bu prensip, adalet prensibinin bir sonucudur.

el-Va’d ve’l Vaîd prensibinden anladığımız diğer bir anlam da, amelin imana dahil olmasıdır. Mutezile’ye göre ameli terk eden ve sadece iman sahibi olan bir kimsenin âhirette durumu kötü olacaktır. Bu sebeple onlar imanı, ikrar, bilgi ve amel diye tanımlamışlardır. Bu demektir ki, Mutezile’ye göre taklid yoluyla edinilen imanın da bir kıymeti yoktur. Mutezile kendi akılcı sistemi icabı, imana bilgiyi de katmıştır.578

Demek oluyor ki insan, dil ile ikrar etmek, iyi amellerde bulunmak ve aklı ile İslâmın temel prensipleri olan Allah ve peygamber fikrine ulaşmak suretiyle gerçek imanı bulmuş olur. Hatta Mutezile’nin bir kısmı insanın, işlediği kötü fiillerden dolayı âhirette ceza göreceğini aklen bilmesi gerektiği tezini savunmuştur.579

Va’d ve Vaîd prensibine göre ise iyilik yapan iyiliğine karşı mükâfatlandırılacak; kötülük yapansa kötülüğüne karşılık cezalandırılacaktır.580

Mutezile mezhebinin bu esasına göre eğer Mürcie mezhebinin “iman edenin günahları zarar vermez” iddiası şayet doğru olsaydı, Allah’ın vaîd’i yani tehdit etmesi, korkutması gereksiz ve manasız olurdu. Oysa Mutezile inancına göre bu mümkün değildir. Bu esas ile Mutezile mezhebi Mürcie’yi tam anlamıyla reddeder. Ayrıca Mutezile mezhebi yine bu esas ile büyük günah işleyen müminintevbe etmezse affedilemeyeceğini öne sürmüştür. Mümin olan kişi dünyayı tevbe etmiş olduğu halde terk ederse, bağışlanmaya, sevaba ve va’d’e hak kazanır. Eğer işlemiş olduğu günahlardan tevbe etmeden dünyayı terk ederse cehennemde ebedi olarak kalır fakat azabı kâfirlerin azabına kıyasen daha hafif olur.581

577 Vakıa 57/7-10.

578Kemal Işık, Mutezile’nin Doğuşu ve Kelâmî Görüşleri, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara

1967, s. 71.

579el-Eşarî, Makâlât al-İslaımiyyin, I, 308.

580 Ahmed Emin (1373/1954), Duha'l-İslâm, Dârü'l-Kitâbi'l-Arabi, Beyrut III/61.

581Eş’arî, Makâlât, s. 270; Şehristanî, el-Milel ve’n-Nihal, I/39; Kâdı Abdülcebbâr, Şerhu Usuli’l-

Hamse; s. 134.

Konumuzu kısaca özetlersek; İbâzȋler va’d vaîd konusundaki fikirlerini Kur’ân-ı Kerim’den ayetleri başlıklar altında sınıflandırarak temellendirmişlerdir. Hz. Peygamber’e ait hadisleri Cabir b. Zeyd’in Müsned’inde geçtiği şekliyle yer vererek temellendirmişlerdir.582 Va’d ve Vaîd prensibine göre ise iyilik yapan iyiliğine karşı

mükâfatlandırılacak, kötülük yapansa kötülüğüne karşılık cezalandırılacaktır.