• Sonuç bulunamadı

4.1. DeğiĢtirilen ve Güncel Türkçe Sözlükte Yer Almayan Kelime ve Söz

4.1.2. Uygun KarĢılık Verilmeden DeğiĢtirilen Kelime ve Söz Grupları

Bu baĢlık altında incelenen kelime ve söz grupları da yaĢayan Türkçede yer almadığı için değiĢtirilmesi doğru bulunan kelime ve söz gruplarıdır. Fakat bu kelime ve söz gruplarının yerine kullanılan ifadeler cümlenin anlamını değiĢtirmekte ve hikâyenin bütünlüğüne zarar vermektedir.

4.1.2.1. Efruz Bey

“Efruz Bey” adlı hikâyenin Polat (2011)‟ta yayımlanan 1919‟daki ilk basıldığı hâliyle, K (2008)‟deki hâlinde yaĢayan Türkçede olmadığı için değiĢtirilen ve yerine uygun karĢılık bulunmayan kelime ve söz grupları cümle bazında koyulaĢtırılarak belirtilmiĢ ve değerlendirilmiĢtir:

 Polat (2011) “…bu tekliften bir Ģey anlamayanlar hücum edenleri sarhoĢ sanarak ellerinden biraz “mangiz koparmak” hülyasıyla “keriz atıyorlar…”, “hampur…”

çekiyorlardı” (s.1153).

K (2008) “…bu tekliften bir Ģey anlamayanlar hücum edenleri sarhoĢ sanarak ellerinden biraz para koparmak hülyasıyla hile yapıyorlar… Palavra atıyorlardı” (s.219).

Hampur çekmek: Büyük Deyimler Sözlüğünde (2010) “çingene kadınlarının toplu olarak,

parmaklarını avurtlarına sokarak “Hampir!” diye ses çıkarmaları.” olarak açıklanmaktadır (s.567).

Burada “hampur çekmek” deyimiyle kastedilen para koparmak için çingeneler gibi tuhaf sesler çıkararak insanların dikkatini çekmektir. Palavra atmak; yalan söylemek, yüksekten atmak vb. anlamlarda kullanılan bir deyimdir. Bu nedenle “hampur çekmek” yerine kullanılan “palavra atmak” deyimi cümlede kastedilen anlamı tam olarak karĢılamamaktadır. “Hampir çekmek” deyiminin cümleden çıkarılması o dönem halkının yaĢam biçiminin göz ardı edildiğini ve kavramlar dünyasından o döneme özgü bir deyimin çıkarılmak istendiğini göstermektedir. Bunun yerine dipnot Ģeklinde açıklama verilerek deyimin aynen bırakılması daha uygun olurdu.

4.1.2.2. Yalnız Efe

“Yalnız Efe” adlı hikâyede yaĢayan Türkçede yer almayan kelime ve söz gruplarının olmadığı tespit edilmiĢtir.

4.1.2.3. Bomba

“Bomba” adlı hikâyenin Polat (2011)‟ta yayımlanan 1912‟deki ilk basıldığı hâliyle, Akçağ (2010)‟daki hâlinde yaĢayan Türkçede olmadığı için değiĢtirilen ve yerine uygun karĢılık bulunmayan kelime ve söz grupları cümle bazında koyulaĢtırılarak belirtilmiĢ ve değerlendirilmiĢtir:

 Polat (2011) “Magda yine bir itisafa uğrayacak zannıyla titredi” (s.217). Akçağ (2010) “Magda yine aykırı bir teklife uğrayacağı korkusuyla titredi” (s.189).

Yeğin (1992) “Zulüm ve haksızlık etmek. Doğru yoldan ayrılmak. Haksızlık” (s.303). Bu cümlede, kadının zulme uğrayacağını zannederek titrediği anlatılmaktadır. Hikâyenin önceki kısımlarında kadın saçından sürüklenmiĢ, eti ısırılmıĢ, yani zulme uğramıĢtır. Adam evden ayrılırken de kendisine bu tarz Ģeyler yapacağını düĢündüğü için titremeye baĢlamıĢtır. Yani ortada aykırı bir teklif yoktur. Cümle anlamından uzaklaĢtırılmıĢtır.

4.1.2.4. İlk Namaz

“Ġlk Namaz” adlı hikâyenin Polat (2011)‟ta yayımlanan 1905‟deki ilk basıldığı hâliyle, ATK (2011)‟deki hâlinde yaĢayan Türkçede olmadığı için değiĢtirilen ve yerine uygun karĢılık bulunmayan kelime ve söz grupları cümle bazında koyulaĢtırılarak belirtilmiĢ ve değerlendirilmiĢtir:

 Polat (2011) “Yatağımın hararetlerini terk ettiğim vakit, çılgın fırtınalarla haykırarak tehditkâr rüzgârlarla camları döverek geçen gecenin bütün bürudetini massetmiĢ olan soğuk terliklere çıplak ayaklarımı sokunca içimde bakıyye-i leyl bir üĢümenin titrediğini hissettim.” (s.57).

ATK (2011) “Yatağımın sıcaklığını terk ettikten sonra, bütün gecenin soğuğunu emmiĢ olan terliklerimi giydim. Soğuktan içimin titrediğini hissettim” (s.37).

Bakıyye-i leyl: Geceden kalma.

leyl: Develioğlu (2004) “Gece” (s.550).

Bakıyye: Develioğlu (2004) “Artan, geri kalan, artık” (s.68)

Ömer Seyfettin‟in özellikle 1913 yılından önce yazdığı hikâyelerinde yabancı asıllı tamlamalara sık rastlanmaktadır. “Ġlk Namaz” yazarın çocukluğunu anlattığı, kendi hayatından izler taĢıyan bir hikâyedir. Ömer Seyfettin, Modern hikâyeciliği savunduğu için hikâyelerinde yer, zaman, kiĢi unsurlarını yağlı boyayla yapılmıĢ bir tablo gibi tüm ayrıntılarıyla, renkli ve canlı olarak vermektedir. Yaptığı uzun tasvirlerle bütün unsurları ayrıntılı olarak gözler önüne sermiĢtir. Cümlenin orijinalinde sadece soğuk terlikleri anlatmak için kullandığı tasvirler o kadar etkileyicidir ki okuyucuyu içine çekmekte ve okuyucu adeta o terlikleri kendi giyiyormuĢ, o ortamda kendi varmıĢ hissine kapılmaktadır. Bu yazarın anlamı geniĢletme ve derinleĢtirmedeki ustalığını göstermiĢtir. Fakat 2011‟de değiĢtirilerek yayımlanan cümle sıradan bir hâle getirilmiĢ, yazarın bütün ustalığı göz ardı

edilmiĢ, anlamda daralma meydana gelmiĢtir. Sıfatları atmadan, onların yerine okuyucuların anlayabileceği kelimeler kullanarak cümledeki ustalık göz ardı edilmeden cümleyi yeniden yazmak daha doğru olurdu.

 Polat (2011) “DıĢarda kesici ve parçalayıcı kıĢın müfteris soğukları yüzümü ve ellerimi tokatladılar” (s.57).

ATK (2011) “DıĢardaki soğuk hava ellerimi ve yüzümü tokatladı” (s.37).

Müfteris: Develioğlu (2004) “1. Yırtıcı. 2. Fırsat bulan, fırsat bilen” (s.713).

Ömer Seyfettin hikâyelerinde zaman, duyu organlarına hitap eden çeĢitli unsurlarla belirtilmektedir. Ömer Seyfettin zamanı, yaĢanılan canlı hayat sahneleri ile tasvir etmiĢtir. Bu onun Modern hikâye anlayıĢını çok iyi yansıttığını göstermektedir. Burada kıĢ mevsimi ve soğuk hava öyle güzel tasvir edilmiĢ ki okuyucu o soğuk havanın vücudu yakıĢını, keskin soğuk nedeniyle açıkta kalan el ve yüzün acıyıĢını birebir yaĢamakta ve kendini hikâyenin akıĢına bırakmaktadır. DeğiĢtirilen cümle de ise bu hissiyat ortadan kaldırılmıĢtır. KıĢ için kullanılan tasvirleri aynen bırakmak, “müfteris” yerine de “yırtıcı” kelimesini kullanmak daha uygun olurdu.

 Polat (2011) “Fecr-i kâzibin donuk kırmızı sükûneti gecenin sürâdık-ı zalâm-ı

bâridini parçalayarak büyüyor ve geniĢliyordu” (s.57).

ATK (2011) “Her yer alacakaranlıktı” (s.37).

Fecr-i kâzib: Develioğlu (2004) “Sabaha karĢı doğuda, âmûdi Ģekilde görünen

aydınlık.(Yalancı fecr)” (s.254).

Sürâdık-i zalâm-ı bârid: Soğuk ve karanlık perdeler.

Sürâdık: Develioğlu (2004) “1. Büyük padiĢah çadırı. 2. Saray perdesi.” (s.971). Zalâm: Develioğlu (2004) “Karanlık” (s.1166).

Bârid: Develioğlu (2004) “Soğuk” (s.71).

Bu cümlede güneĢin doğması, etrafın aydınlanmaya baĢlaması, “sabaha karĢı oluĢan aydınlığın donuk kırmızı sakinliği, gecenin soğuk ve karanlık perdelerini parçalayarak büyüyor ve geniĢliyordu.” Ģeklinde en ince ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Fakat cümle “Her yer alacakaranlıktı.” Ģeklinde değiĢtirilerek anlamından tamamen uzaklaĢtırılmıĢtır. Burada bahsedilen etrafın karanlık olması değil, tam tersi aydınlanmaya baĢlamasıdır. Cümle

aslından uzaklaĢtırılarak farklı bir boyut kazanmıĢ ve metnin anlamında daralma meydana gelmiĢtir.

 Polat (2011) “Deniz nâ-mahdut bir incimâd-ı laciverdî ile ve fecrin zâil gölgeleriyle titreyen uzak ve sisli sahillere beyaz dalgalarıyla nihayetsiz bir hatt-ı fâsıl çiziyordu” (s.57).

ATK (2011) “Deniz sınırsız bir lacivert donukluk ile uyuyordu. Uzak ve sisli sahillere beyaz çizgiler çiziyordu” (s.37).

Fecr: Develioğlu (2004) “Sabaha karĢı, güneĢ doğmadan önce, ufkun gün doğuĢu

tarafından görünen aydınlığı, tan yerinin ağarması” (s.254).

Zâil: Develioğlu (2004) “1. Sona eren, devamı olmayan. 2. Geçen, geçmiĢ olan.” (s.1166).

Cümle “Deniz, sınırsız donuk lacivertiyle uyurken güneĢin doğmaya baĢlamasıyla beliren aydınlığın yok etmeye baĢladığı titrek gölgesi, uzak ve sisli sahillerin beyaz dalgalarıyla sonsuz bir sınır çiziyordu.” Ģeklinde değiĢtirilebilirdi. Görüldüğü gibi bu cümle uzun tasvirlerden oluĢmaktadır. Ömer Seyfettin hikâyelerinde gözle görünmeyen ayrıntılar bile belirginleĢtirilerek verilir ki bu cümle de bunun güzel örneklerindendir. Fakat değiĢtirilen cümlede bu ayrıntılara yer verilmemiĢtir.

 Polat (2011) “Bu dakika-ı ezeliyette bütün o intihây-ı leyâl-i sincabî zulmetler

maî bir Ģeffafiyet-i sürh gibi takattur ederken, minarenin Ģerefesinde genç

müezzinin zıll-ı zaîfi hareket etti” (s.57-58).

ATK (2011) “Bir süre sonra minarenin Ģerefesinde genç müezzinin zayıf gölgesi hareket etti” (s.37).

Dakika-ı ezeliyet:

Dakika: Develioğlu (2004) “1. Bir saatlik zamanın altmıĢta biri. 2. Ġnce düĢünce.” (s.163). Ezeliyet: Develioğlu (2004) “Ezelilik, öncesizlik. BaĢlangıçsızlık” (s.245).

Ġntihây-ı leyâl-i sincabî:

Ġntihâ: Develioğlu (2004) “1. Yanına dayanma, yaslanma. 2. Nihayet bulma, bitme, son”

(s.550).

Sincabî: Develioğlu (2004) “Sincap renginde olan, kahverengi ile kurĢunî arasında bir

renk.”

Zulmet: Develioğlu (2004, s. 1191) “Zulümat, zulemât, karanlık” (s.954). Maî: Develioğlu (2004) “1. Suya ait, su ile ilgili. 2. Su renginde mavi” (s.573). ġeffafiyet-i sürh:

Sürh: Develioğlu (2004) “1. Kırmızı, kızıl. 2. Kırmızı mürekkep.” (s.972). Takattur: Develioğlu (2004) “Damlama, damla damla akma” (s.1025). Zıll-ı zaîf: Ġnce, belirsiz gölge.

Zıll: Develioğlu (2004) “Gölge” (s.1185).

Zaîf: Develioğlu (2004) “1. Zayıf, güçsüz. 2. Tembel. 3. GevĢek.” (s.1166).

Cümle “Bir süre sonra kahverengi ile kurĢuni arasında bir renge bürünmüĢ olan gecenin bitiminde bütün o karanlığın mavisi, Ģeffaf kırmızı bir mürekkep gibi damlarken minarenin Ģerefesinde genç müezzinin zayıf gölgesi hareket etti.” Ģeklinde değiĢtirilebilirdi. Görüldüğü gibi yazar, sabahın oluĢunu o kadar etkileyici tasvirlerle anlatmıĢ ki ezan saatinin gelmesiyle müezzinin ezan okumak için minarenin Ģerefesine çıkması tüm detaylarıyla hikâyede verilmiĢtir. Fakat ikinci cümlede durum tamamen sıradanlaĢtırılmıĢ, tüm ayrıntılar cümleden atılarak cümle daraltılmıĢtır. Özellikle yazarın “Ġlk Namaz” isimli hikâyesinde sıfatlara fazlasıyla müdahale edilmiĢ ve genellikle sıfatlar cümleden atılmıĢtır. Bunun yerine, sıfatları anlaĢılabilir kılacak uygun karĢılıklar kullanmak daha doğru olurdu. Bu Ģekilde sıfatların cümleden atılması, kavramlar dünyasından, sıfat görevi gören bazı kavramların atılmak istendiği sonucunu vermektedir.

 Polat (2011) “Soğuktan büzülmüĢ ve mütefekkir, bu kâinat-ı melûl û esmere karĢı unutulmaz bir hitab-ı ulûhiyetin hatırası gibi derinden âkisi ve ruhumu lerziĢ-i

haĢyet eden ezanı dinlerken, on beĢ senedir kalkabildiğim bu büyük ve meĢbu-ı ruhaniyet sabahların birincisini düĢünüyordum” (s.58).

ATK (2011) “Soğuktan büzülmüĢ ve düĢünceli ruhumu titreten ezanı dinlerken, bu namaza kalktığım sabahların ilkini düĢünüyordum” (s.37).

Kâinat-ı melül: Mahzun, hüzünlü evren.

Melûl: Develioğlu (2004) “1. UsanmıĢ, bıkmıĢ, bezmiĢ. 2. Mahzun.” (s.610). Esmer: Develioğlu (2004) “Buğday renkli” (s.235).

Hitâb-ı ulûhiyet:

Hitâb: Develioğlu (2004) “1. Bir veya birçok kimselere ağızdan veya yazı ile söyleme. 2.

Kur‟an” (s.374).

Ulûhiyet: Develioğlu (2004) “Allahlık sıfatı, Tanrılık vasfı” (s.1119). Âkis: Develioğlu (2004) “Akseden, çarpan, vuran” (s.23).

LerziĢ-i haĢyet: Korku nedenli titreme.

LerziĢ: Develioğlu (2004) “Titreme, titreyiĢ” (s.548). HaĢyet: Develioğlu (2004) “Korku, korkma” (s.338). MeĢbu-ı ruhaniyet:

MeĢbu: Develioğlu (2004) “1. DoymuĢ, tok. 2. Ağzına kadar dolu” (s.630).

Ruhaniyet: Develioğlu (2004) “1. Rûhânilik. 2. ÖlmüĢ bir kimsenin devam etmekte olan

ruhunun kudreti. 3. Ġslamiyet‟in dıĢındaki din adamlarının özelliği” (s.897).

Cümlenin orijinali, “kâinatın melül karanlığına karĢı sabahleyin soğuktan büzülmüĢ ve düĢünceli ruhumu titreten ezanı dinlerken, on beĢ senedir kalkabildiğim bu duygu dolu sabahların birincisini düĢünüyordum.” Ģeklinde değiĢtirilebilirdi. Fakat değiĢtirilen cümleden zaman kavramını belirten ifadeler çıkarılmıĢ, cümle basitleĢtirilmiĢ ve anlamda daralma meydana gelmiĢtir.

 Polat (2011) “ġimdi muhit-i tesellisinden ne kadar uzak bulunduğum annem, dünyada en sevdiğim, dünyada yegâne perestiĢ ettiğim bu vücud-ı muhterem, iĢte der-hatır ediyorum” (s.58).

ATK (2011) “ġimdi tesellisinden uzak bulunduğum annemi, dünyada en sevdiğim, saygı değer insanı hatırladım” (s.38).

PerestiĢ: Develioğlu (2004) “TapınıĢ, Ģiddetli sevgi, gönül akıĢı” (s.859).

Ömer Seyfettin‟in annesini tasvir etmek için kullandığı sıfatlar cümleden çıkarılmıĢtır. Böylece cümlenin anlamındaki derinlik ortadan kaldırılmıĢtır. Hikâyedeki diğer cümlelere yapılan müdahalenin bu cümleye de yapıldığı görülmektedir. Sıfatların cümleden

çıkarılması cümlenin anlamındaki derinliği ortadan kaldırmakta, dilimizin zenginliğine gölge düĢürmektedir.

 Polat (2011) “BoĢ bir hiçten daha boĢ geçen hayat-ı sermâ-yı taab-âlûd …” (s.61).

ATK (2011) “BomboĢ, bir hiçten daha boĢ geçen hayat…” (s.41).

Sermâ: Develioğlu (2004) “KıĢ, soğuk” (s.943).

Taab: Develioğlu (2004) “1. Yorgunluk. 2. Sıkıntı, meĢakkat, eziyet.” (s.1007). Âlûd: Develioğlu (2004) “BulaĢma, bulaĢık” (s.30).

Ġlk cümlede hayatı tasvir etmek için kullanılan sıfatlar, ikinci cümlede atılarak cümlenin anlamındaki derinlik ortadan kaldırılmıĢtır. Daha önce de belirtildiği üzere sıfatları cümleden atmak yerine, onların anlamlarını karĢılayacak uygun kelimeler kullanmak daha doğru olurdu.

 Polat (2011) “ġimdi mülevves emellerle, hırslarla, hakikatte kıymetsiz olan

baîdü’l-vusûl arzularla, hâsılı bütün bunların bir icmal-i mebhûtu olan o sebebsiz ve

tahammül-sûz bî-kararlılıklarla mecruh olan ruhum, mecruh olan kalbim ve maneviyatım…” (s.61).

ATK (2011) “ġimdi düĢünüyorum da hayat da bu çaresiz geçmiĢin ardında kalan hayal dolu bir boĢluk…” (s.41).

Mülevves: Develioğlu (2004) “1. Telvis edilmiĢ, kirli, pis. 2. Ġntizamsız, karıĢık.” (s.719). Baîdü’l-vusûl:

Baîd: Develioğlu (2004) “Uzak, ırak” (s.68)

Vusul: Develioğlu (2004) “UlaĢma, gelme, varma, eriĢme, yetiĢme” (s.1152). Ġcmal-i mebhût:

Ġcmal: Develioğlu (2004) “1. Ġhtisâr etme, kısaltma, özetleme. 2. Özet, öz” (s.407). Mebhût: Develioğlu (2004) “Hayrette kalmıĢ” (s.592).

Mecruh olmak: Develioğlu (2004) “1. YaralanmıĢ. 2. Ġnandırıcı sözlerle çürütülmüĢ”

Ġlk Namaz, Ömer Seyfettin‟in Servet-i Fünun edebiyatının havasından henüz kurtulamadığı tarihte yazmıĢ olduğu bir hikâyedir. Bu sebeple hikâyede tamlama ve benzetme gibi anlatımın temel unsurları bol miktarda yer almaktadır. Bu cümlede de yazar boĢa geçen hayatını, uzun uzadıya tasvir etmiĢtir. Cümle “ġimdi kirli emellerle, hırslarla, hakikatte kıymetsiz olan ulaĢılması uzak arzularla, sonuçta tüm bunların özeti olan sebepsiz, gereksiz kararlarla yaralanmıĢ ruhum, kalbim ve maneviyatım.” Ģeklinde değiĢtirilebilirdi. Fakat cümle, anlamından uzaklaĢtırılarak “GeçmiĢte kalan hayal dolu bir boĢluk.” Ģeklinde değiĢtirilmiĢtir. Ġlk cümlede yazarın piĢmanlıkları, gereksiz arzuları, kararları detaylı olarak anlatılarak ruh hali net bir Ģekilde verilirken ikinci cümlede sadece geçmiĢte kalan hayallerden bahsedilmektedir. Bu cümleye bakarak yazarın ruh haliyle ilgili kesin yargılarda bulunmak mümkün değildir. Bu tarz değiĢiklikler kavramlar dünyamızın zenginliğine gölge düĢürmektedir. Çünkü sıfatlar kavramlar dünyasını zenginleĢtiren unsurlardır. Bu unsurların cümleden atılması anlam zenginliğinin yok olmasına neden olmaktadır.

4.1.2.5. And

“And” adlı hikâyenin Polat (2011)‟ta yayımlanan 1912‟deki ilk basıldığı hâliyle, ATK (2011)‟deki hâlinde yaĢayan Türkçede olmadığı için değiĢtirilen ve yerine uygun karĢılık bulunmayan kelime ve söz grupları cümle bazında koyulaĢtırılarak belirtilmiĢ ve değerlendirilmiĢtir:

 Polat (2011) “Ve kavmiyetimizden, hadsî Türklükten uzaklaĢtıkça daha

müteaffin derinlerine yuvarlandığımız karanlık uçurumun, bu ahlâksızlık ve

bozukluk, vefasızlık ve hodkâmlık, adilik ve miskinlik cehenneminin dibinde meyus ve sartlaĢmıĢ kıvranırken saf ve nurdan mazi, kaybolmuĢ bir cennetin hakikaten uzak bir serabı halinde karĢımda açılır… Beni müteselli ve mesut eder, saatlerce Mıstık‟ın hatırasıyla, bu muazzez ve necip matemin eskiyip unutuldukça daha ziyade kıymeti artan tatlı ve mahzun acısıyla mütelezziz olurum” (s.226).

H (1992) “Ve ulusumuzdan, sezgilerle bezeli Türklükten uzaklaĢtıkça, daha kokuĢmuĢ derinliklerine yuvarlandığımız karanlık uçurumun, bu ahlaksız ve bozuculuk, vefasızlık ve

bencillik, bayağılık ve miskinlik cehenneminin dibinde, üzgün ve ĢartlanmıĢ kıvranırken,

açılır… Beni mutlu eder. Saatlerce Mıstık‟ın anısıyla, bu aziz ve soylu üzüntünün eskiyip unutuldukça daha çok değeri artan tatlı, hüzünlü acısından tat duyarım…” (s.105).

K (2008) “Türklükten uzaklaĢtıkça, bu ahlaksızlık ve bozukluk, vefasızlık ve tembellik cehenneminin dibinde üzüntüyle kıvranırken, geçmiĢ zaman, kaybolmuĢ bir cennetin uzak hayali gibi karĢımda açılır. Beni teselli ve mutlu eder. Saatlerce Mıstık‟ın hatırasıyla, bu değerli yasımın, aradan zaman geçtikçe daha çok artan acısıyla tatlı bir heyecan duyarım” (s.49).

2011‟de karĢılığı yok.

Hadsî: Devellioğlu (2004) “1. Zan ve tahminle ilgili. 2. Sezgili.” (s.310). Müteaffin: Yeğin (1992) “Kokan, çürüyüp bozulan” (s.507).

Hodkâm: Yeğin ( 1992) “Kendi keyfini düĢünen, kendini beğenmiĢ” (s.226). Sart: Polat (2011) “Yabancı, melez” (s.226).

Müteselli: Yeğin (1992) “Teselli bulmuĢ olan, teselli bulan” (s.516).

Mütelezziz: Yeğin (1992) “Lezzet aldığından hoĢnut olan, lezzet duyan” (s.513).

Farklı yıllarda ve farklı baskılarda yayınlanmıĢ halleri incelenen cümle, özellikle 2000‟li yıllardan sonra aslından uzaklaĢmaya baĢlamıĢ ve 2011‟de tamamen hikâyeden çıkarılmıĢtır. GeçmiĢe duyduğu özlemi, hikâyenin yazıldığı dönemdeki karıĢıklığı tüm ayrıntılarıyla gözler önüne serdiği bir cümlenin, özellikle dilde sadeleĢme hareketinin benimsendiği dönemde yazılan hikâyeye ait olan bir cümlenin tamamen atılması yazarın kimliğine, üslubuna zarar vermektedir. YaĢayan Türkçede yer almayan kelime ve söz gruplarının değiĢtirilerek yayınlandığı 1992‟deki hâlinde yazarın vermek istediği mesaj korunmuĢtur. Okuyucular tarafından da rahatlıkla anlaĢılabilecek bir seviyededir. 1992‟deki hâli diğer yıllarda da verilmiĢ olsaydı yazarın üslubuna zarar verilmemiĢ olunacaktı.

4.1.2.6. Kütük

“Kütük” adlı hikâyede yaĢayan Türkçede yer almayan kelime ve söz gruplarının olmadığı tespit edilmiĢtir.

4.1.2.7. Üç Nasihat

“Üç Nasihat” adlı hikâyede yaĢayan Türkçede yer almayan kelime ve söz gruplarının olmadığı tespit edilmiĢtir.

4.1.2.8. Gizli Mabed

“Gizli Mabed” adlı hikâyenin Polat (2011)‟ta yayımlanan 1919‟daki ilk basıldığı hâliyle, ATK (2011)‟deki hâlinde yaĢayan Türkçede olmadığı için değiĢtirilen ve yerine uygun karĢılık bulunmayan kelime ve söz grupları cümle bazında koyulaĢtırılarak belirtilmiĢ ve değerlendirilmiĢtir:

 Polat (2011) “Mabedin içinde manasını anlayamadığım bir nispet dâhilinde ipten birtakım dıl’ılarla zaviyeler gerilmiĢ. Bu mukaddes zaviyelerin üzerinde Ģüphesiz ölülere ait olan birtakım relikler asılı” (s.1099).

ATK (2011) “Mabedin içinde ipler gerilmiĢti. Bu mukaddes iplerin üzerinde Ģüphesiz ölülere ait olan birtakım Ģeyler asılı” (s.28).

Dıl’: Devellioğlu (2004)‟nda “Kenar.” olarak açıklanmaktadır (s.183).

Zaviye: Yeğin (1992)‟de “KöĢe. Küçük tekke.” olarak açıklanmaktadır (s.783).

Relik: “Din büyüklerinden ya da azizlerden kalan kutsal eĢyalar ve kutsal emanetler için

kullanılmıĢ bir sözcüktür.”

Cümle, “Mabedin içinde anlayamadığım bir ölçüyle kenarlara, köĢelere gelecek Ģekilde birtakım ipler gerilmiĢ. Bu kutsal iplerin üzerine de kesinlikle ölülere ait, birtakım din büyüklerinden kalma kutsal eĢyalar asılmıĢtı.” Ģeklinde değiĢtirilebilirdi.

Cümlenin orijinalinde oda, kutsal bir mekân olarak tasvir edilmektedir. DeğiĢtirilen cümlede ise sıradan bir mekân olarak algılanmakta, sadece iplerin üzerinde ölülere ait olduğu düĢünülen bazı eĢyaların olduğu belirtilmektedir. Yani cümle manevi havasından uzaklaĢtırılmıĢ, anlamda daralma meydana gelmiĢtir.

 Polat (2011) “Yağmurlu havalarda çamaĢır asmaya mahsus ip. Zaviyeler,

müsellesler tesadüfen teĢekkül etmiĢ; relik zannettiğiniz de kullanılmayan

esvaplar…” (s.1100). 2011‟de karĢılığı yok.

Müselles: Yeğin (1992)‟de “Üç, üçlü, üç köĢeli olan.” olarak açıklanmaktadır (s.497). Relik: “Din büyüklerinden ya da azizlerden kalan kutsal eĢyalar ve kutsal emanetler için

kullanılmıĢ sözcük.”

Bu cümlede, daha önce misafirin kutsal zannettiği odanın aslında büyükannenin sandık odası olduğu, iplerin yağmurlu havalarda çamaĢır asmak için kullanıldığı, din büyüklerine ait olduğu düĢünülen kutsal eĢyaların ise sıradan, kullanılmayan kıyafetler olduğu belirtilerek okuyucuların kafasında soru iĢaretleri bırakan o gizemli odanın aslında sıradan bir oda olduğu anlaĢılmaktadır.

Daha sonraki basımda cümle tamamen atıldığı için, oda ile ilgili kafada soru iĢaretleri kalmıĢ ve hikâye bu Ģekilde sona ermiĢtir. Ömer Seyfettin hikâyelerinin özelliği her Ģeyin net olarak belirtilmesi ve kafada soru iĢaretleri bırakılmamasıdır.

Cümleyi hikâyeden çıkardığımızda hikâyenin anlamında daralma meydana gelmekte ve yazarın üslubuna zarar verilmek istendiği düĢüncesini akla getirmektedir.

4.1.2.9. Dama Taşları

“Dama TaĢları” adlı hikâyede yaĢayan Türkçede yer almayan kelime ve söz gruplarının olmadığı tespit edilmiĢtir.

4.1.2.10. Falaka

“Falaka” adlı hikâyede yaĢayan Türkçede yer almayan kelime ve söz gruplarının olmadığı tespit edilmiĢtir.

“Uygun KarĢılık Verilmeden DeğiĢtirilen Kelime ve Söz Grupları” adlı baĢlık altında incelenen hikâyelerde koyu renkle belirtilen kelimeler, doğal süreç içinde değiĢmesi gereken kelimelerdir. Fakat bu kelimelerin yerine, farklı yıllarda yayınlanan baskılarda kullanılan kelimelerin, hikâyelerin bütünlüğüne uygun olmadığı, hikâyelerde verilmek istenen mesajı doğru aktarmadığı görülmektedir. Bu nedenle de hikâyelerde yapılan değiĢiklikler iletiĢim engeline neden olmakta ve kavramlar dünyasında tahribata yol açmaktadır.

Benzer Belgeler