• Sonuç bulunamadı

Ulusun ĠnĢa Sürecinde Bir Kimlik Aracı Olarak Tarih

3. TOPLUMSAL BĠR KATEGORĠ OLARAK GENÇLĠĞĠN ORTAYA ÇIKIġI

4.1. Türkiye‟de Ulus Devlet Yapılanmasının Ġdeolojik Temelleri

4.2.4. Ulusun ĠnĢa Sürecinde Bir Kimlik Aracı Olarak Tarih

Siyasi yapılar, meĢruiyetini sağlamak için sadece siyasal değil tarihsel bir alt yapıya da ihtiyaç duyar. Tarih söylemi kurgusal anlamda toplumu diğerlerinden ayıran önemli bir argümandır. Bir kurgu olarak tarih, halkın her tür eylemini, yaĢama biçimini belirleme ve bireyi yönlendirme gücüne sahip olmuĢtur. Tarih disiplininin henüz oluĢmadığı dönemlerde bile, bir meĢruiyet kaygısıyla tarih eserleri ülkenin hakimiyetinin nasıl sağlandığını gösteren olayların anlatımıyla doludur. 19. yüzyılda ortaya çıkmaya baĢlayan ulus devletler ve onların ihtiyaç duyduğu temalar yeni bir tarih yazımını da beraberinde getirmiĢtir. Tarih yazımında bu döneme kadar krallar ve çeĢitli kahramanların hikayeleri ön plandayken ulusçuluğun yaygınlaĢmasıyla bu hikayeler yerlerini ulusların hikayelerine bırakmıĢtır. Tarih eğitimi de ulusçuluğun yayılma hızıyla paralel olarak geliĢme göstermiĢtir. Ulusal geçmiĢ okullarda kolektif hafızaya yerleĢtirilmeye çalıĢılırken tarih bilimsel bir disiplin olarak belirmeye baĢlamıĢtır308. Ulus devletler, ulus tarafından benimsenip kurumsal bir kimlik kazanabilmek için ulusçu söylemleri destekleyen bir tarih yorumunu iĢe koĢmuĢlardır.

Aynı dil, din, soy, kültür ve tarih mirasını paylaĢan, ortak bir düĢmana karĢı hareket eden insan topluluğu olarak kurgulanan “ulus”; ortak dil ve eğitim mekanizması ile ulusal bilince, zorunlu askerlik ile vatan sevgisine, siyasi katılım ile ortak bir siyasi kültüre ve vatandaĢlık bilincine sahip olarak uluslaĢma sürecini yaĢamaktadır309

. Buna göre ulus sonradan dahil olunabilecek bir topluluk değildir. Ġnsanın doğuĢtan getirdiği özelliklerle içinde doğduğu bir topluluktur. Ulusu inĢa edenler de hem uluslar topluluğunu ikna etmeye çalıĢırken hem de kendilerini yerel kimlikleriyle tanımlayan halklarını aslında Ģanlı bir ortak geçmiĢe sahip oldukları noktasında ikna etmeye çalıĢmaktadırlar. Ulus devlet yapılanmasında rol oynayanlar için geçmiĢ “geçmemiĢ” tir, geçmiĢ “Ģimdi” dir ve geçmiĢ “gelecek” tir. Çünkü ulus hep var olacak, sonsuza kadar yaĢayacaktır. Ulusal bellek inĢası için sadece tarih yazımı değil edebiyat, tiyatro, sinema, mimari, arkeoloji, filoloji gibi tüm bilim ve sanat dalları manipüle edilmiĢtir. ġehirlerdeki heykeller, müzeler, bayraklar, marĢlar gibi birçok öğe kurgulanmıĢ tarih yazımının birer parçasını oluĢturmaktadır. Sonuç olarak buradaki önemli nokta ulusu tahayyül etme iĢini kolaylaĢtıracak mecraların yaratılmasıdır. Tarih kitapları tarihi yeniden yazarken mimariden edebiyata bayraklardan marĢlara kadar birçok unsur tarih söylemini destekler ve ulus her gün yeniden üretilir310.

308 Ersanlı, a.g.e. s. 22-23.

309 Erözden, a.g.e., s. 122-125.

96

GecikmiĢ bir ulus devlet olan Türkiye‟ nin inĢasında da Kemalist seçkinler tarih yazımını ulusal bilincin yaratılması için elzem kabul etmektedirler. Türk ulus devlet yapılanmasında Fransız ve Alman modellerinin etkisi tarih yazımı konusunda da karĢımıza çıkmaktadır. Ersanlı, Türk tarih yazımını etkileyen romantizm, pozitivizm ve Alman tarihselciliği olmak üzere üç akımdan söz etmektedir311

.

GeçmiĢi romantize ederek yüceltmeye yönelmiĢ olan romantik tarih akımı özellikle 18. yüzyıl sonu 19. yüzyıl baĢında Batı ulusçuluğunu önemli ölçüde etkilemiĢtir. Fransa ve Almanya‟ da ulusalcılar “geçmiĢi yüceltme” yi ulusların kendilerine güven sağlamaları noktasında bir araç olarak görmüĢlerdir. Bu akıma göre tarihsel geliĢim iradi olarak belirlenebilir. Bu yüzden ulusçuluk olumlanmaktadır312. UlusallaĢmasını geç tamamlayan ülkeler, ilerleme arayıĢları için, tarihsel ilerleme ve ulusalcılık arasındaki olumlu iliĢkiyi kendilerine bir çıkıĢ noktası olarak görmüĢlerdir. Bu bağlamda, ulusal fikirlerin yaygın olmadığı Türkiye‟ de, Kemalist elitler, romantik tarih yazımından etkilenerek geciken Türk modernleĢmesinin telafisi için, toplumu idealize edilmiĢ bir tarihsel geçmiĢ üzerinden uluslaĢtırmaya çalıĢmıĢlardır.

Geç modernleĢen ulus devletlerin tarih anlayıĢında Alman tarihselciliğinin de önemi büyüktür. Alman tarihselciliği ulusların kültürel özelliklerini ön plana çıkarmakta ve devleti bu kültürel özelliklerin geliĢmesi bakımından yüceltmektedir. Buna göre, devlet her Ģeye kadir ve ulusu simgeleyen büyük bir güçtür313

. Alman tarihselciliğinin bu özellikleri, yukarıdan aĢağıya bir hareket olan Kemalizm için oldukça iĢlevseldir.

Pozitivist tarih anlayıĢı ise, doğa bilimleriyle benzer olarak, belgelerin bir araya getirilmesiyle tartıĢılmaz gerçeklere ulaĢılabileceği iddiasına dayanır. Bu türden bir tarih anlayıĢı, ulusal bilincin oluĢturulması ve güçlendirilmesi için meĢruiyet zeminini bilimsellik iddiasıyla sunmaktadır. Dolayısıyla pozitivist tarih anlayıĢı, Kemalist ideolojinin meĢruiyet zemini için de oldukça pragmatik bir araç olmuĢtur. Ancak Kemalist elitler için çekici ve iĢlevsel görünen bu üç bileĢen uzun vadede uzlaĢımı imkansız çeliĢkileri de ortaya çıkaracaktır314.

Cumhuriyet Dönemi‟ nin iktidar eksenli tarih yazımı yöntemi aslında geçmiĢten aldığı bir mirastır. Osmanlı tarih yazımı daima saray içindeki bir faaliyet olarak kalmıĢtır. Tarih yazımı siyasal otoritenin meĢruiyetini sağlamada bir araç olmuĢtur. Tarih yazımı ve tarihçi hiçbir zaman iktidarın dıĢında özerk bir alana sahip

311 Ersanlı, a.g.e., s. 45. 312 Ersanlı, a.g.e., s. 29. 313 Ersanlı, a.g.e., s. 40. 314 Ersanlı, a.g.e., s. 46.

97

olamamıĢtır. Böylece tarihsel anlatı, siyasal sistemin kendi içinde dönen, kendisiyle ilgili bir anlatımdan ibaret kalmıĢtır315.

Türkiye‟ de kurumsal tarih yazımının ilk ürünü Türk tarih tezidir. Öncelikle 15 Nisan 1931‟ de Türk Ocakları‟ nın bir uzantısı olan Tarih Tetkik Heyeti yerini Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti‟ ne bırakmıĢtır. Böylece, rejimin doğrudan denetimine tabi olan bir kurum kurulmuĢ olmakta ve tarihsel söylemin tek üreticisi Kemalizm olmaktadır. Türk Tarih Tetkik Cemiyeti‟ nin ilk iĢi yeni okul kitapları yazmak olmuĢtur. Henüz Birinci Türk Tarih Kongresi gerçekleĢmemiĢken, 1931 yılı sonbaharında hazırlanan 4 ciltlik kitaplar kullanılmaya baĢlanmıĢtır316

. Siyasi iktidarın kurumsal çabalarının bir sonucu olan tarih tezi; Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti‟ nin kurulmasıyla baĢlamıĢ bunu 1. Tarih Kongresi (2-11 Temmuz 1932) ve 2. Türk Tarih Kongresi (20-25 Eylül 1937), ders kitapları, arkeoloji ve dil çalıĢmaları (1932‟ de Türk Dili Tetkik Cemiyeti ve Türk Dil Kurultayı) izlemiĢtir. Birinci Tarih Kongresi‟ nde ülke içine ilan edilen Türk tarih tezi Ġkinci Tarih Kongresi‟ nde dünyaya duyurulmuĢtur.

Türk tarih tezinin oluĢumu; uluslaĢma, modernleĢme, sekülerleĢme ve pozitivizm gibi değerler dizelerinin ihtiyaçları doğrultusunda Kemalist seçkinlerin himayesinde gerçekleĢmiĢtir. 1929-1937 yılları arasında kapsayan süreç bu anlamda hem yeni bir kimlik hem de yeni bir tarih üretimi ve yazımı süreci olarak görülebilir. Türkiye‟ de resmi tarih bakıĢının kurucu eylemi, 1931-1932 yıllarında okul kitaplarında somutlaĢan Kemalist tarih yazımıdır.

Türk tarih tezinin birinci amacı, topluma gurur duyabilecekleri yeni bir kimlik sağlamak ve bilimsel verilerle bunu dünyaya kabul ettirmektir. Tezin temeldeki iddiası, Türklerin Orta Asya‟ da büyük medeniyetler kurduğu ve bu medeniyetle dünyanın tamamını etkileyecek yetkinlikte olduğudur. 1. Türk Tarih Kongresi‟ nde Mustafa Kemal‟ in manevi kızı Afet Ġnan‟ ın konuĢmaları tarih tezinin ana hatlarını belirlemiĢtir:

“Türkler, kökleri binlerce yıl evvel yaĢadıkları Orta Asya‟ya dayanan brakisefal bir ulustu. Orta Asya‟da bir iç deniz etrafında parlak bir medeniyet yaratmıĢlardı. Bu iç deniz iklimsel değiĢikliklere bağlı olarak kuruyunca, Orta Asya‟yı terk ederek, dünyanın geri kalanını uygarlaĢtırmak için dört bir yana dağılmıĢlardı. Doğu‟da Çin‟e, güneyde Hindistan‟a, Batı‟daysa Mısır‟a, Mezopotamya‟ya, Ġran‟a, Anadolu‟ya, Yunanistan‟a ve Ġtalya‟ya gitmiĢlerdi317”.

315 Ersanlı, a.g.e., s. 67-68. 316 Copeaux, a.g.e., s. 40.

317 Soner Çağaptay, “Otuzlarda Türk Milliyetçiliğinde Irk, Dil ve Etnisite” ed.: Bora , Tanıl. Gültekingil,

98

Dolayısıyla Türkler günümüz dünyasının bütün medeniyetlerinin “ata” sı kabul edilmektedir. Bütün dünyaya yayılmıĢlığının bir sonucu olarak Anadolu‟nun da yerli halkı haline gelmektedir. Türk ulusal gururunu okĢaması bakımından romantik özellikler gösteren Türk tarih tezi, Türk tarihinin sadece Osmanlı‟ dan oluĢmadığını kanıtlamak için kökleri Antik Çağa kadar uzatarak Ġslam ve Osmanlılık etkisini azaltmaya çalıĢmaktadır. Burada Osmanlı ve Ġslam öncesi döneme iĢaret ederek Türklüğün en parlak döneminin Ġslamiyetten önce yaĢandığı ortaya koymaya çalıĢılmaktadır. Kısacası uhrevi bir Türklük nosyonu inĢa edilerek Ġslami anlamlandırma dünyasının yerine ikame edilmeye çalıĢılmıĢtır. Türklüğün Ġslamiyet sayesinde var olduğu tezine karĢılık Türklük olmasaydı Ġslamiyet geliĢemezdi tezi ön plana çıkarılmıĢtır. Bununla birlikte Cumhuriyet‟ le Osmanlı her fırsatta karĢılaĢtırılmıĢ, iyi özellikler Cumhuriyet Dönemi‟ ne kötü özellikler Osmanlı geçmiĢine ait olarak gösterilmiĢtir. Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti‟ nin ilk faaliyeti olan ve Mustafa Kemal‟ in direktifiyle yazılan “Türk Tarihinin Ana Hatları” kitabıyla sonrasında hazırlanan dört ciltlik lise tarih kitabı ve orta mektep için tarih kitaplarında yer alan Ģu önerme bu durumu ortaya koymaktadır:

“...Türk çocukları, biliyor ve bildirecektir ki, onlar, 400 çadırlı bir aĢiretten değil, on binlerce yıllık, Ari, medeni, yüksek bir ırktan gelen, yüksek kabiliyetli bir millettir... Osmanlının yanlıĢ idaresi çok eski çağlardan medeniyet sahibi olan Türklere zarar vermiĢtir. Türk siyasal ve kültürel kimliğinde Osmanlıyı esas almak yanlıĢtır318”.

Türk tarih tezinin bir amacı da, Batı dünyasında “barbar” olarak görülen Türklerin aslında öyle olmadığı hatta Batı dahil olmak üzere bütün insanlığa medeniyet götüren bir ırk olduğunu kanıtlamaya çalıĢmaktır. “Muasır medeniyetler” olarak adlandırılan Batı medeniyetinin üretilen köken mitiyle aslında Türk kökenli olduğu ortaya konmaya çalıĢılmıĢtır. Türk tarih tezinin, Türklerin uygarlık

kuramayacağına dair oryantalist iddiayla mücadelesi, köklerin Antik Çağlara kadar

uzatılarak Ġslam ve Osmanlı etkisinin kırılmaya çalıĢılması etnisitenin bir kimlik unsuru olarak fazla abartılmasını beraberinde getirmiĢtir. Kemalizmin sözleĢmeci ve kültürel ulus kavramları arasında sürekli gidip gelmesinin sebeplerinden biri de, ulus tanımının birden bire “ırk”a kaydırılan yorumu olmuĢtur. Bu durum hem tarih yazımında hem de dönemin vatandaĢ yetiĢtirme projesinde öne çıkmıĢtır. Dönemin Malumat-ı Vataniye ve Yurt Bilgisi kitaplarında, millet vatan özdeĢliğine bağlı olarak millet düĢüncesinin vatan, ırk ve tarihsel geçmiĢe dayandırılması ve bu vatan ve tarihsel geçmiĢin Misak-ı Milli sınırlarını aĢarak, Türklerin en eski tarihleri olarak tanımlanan Orta Asya geçmiĢlerine göndermede bulunması, millet ve “ırk” ın

99

buluĢmasını zorunlu kılmaktadır. Böylece Alman özcü ve kültürcü ulus tanımına yaklaĢılmıĢtır. Tarih tezindeki “soy” anlayıĢı güncel “vatandaĢ” tanımı içine yedirilmesi Mithat Sadullah‟ın 1927 tarihli Yurt Bilgisi kitabında Ģu cümlelerle ortaya konulmaktadır: “Bizim milletimiz „Türk milleti‟ dir. Aynı soydan gelen, aynı lisanı konuĢan, aynı adetlere tabi olan insan kümelerine „millet‟ denir319”.

Tarih tezinin en önemli söylemlerinden biri de Türklerin sarı ırka mensup olmadığının kanıtlamaya çalıĢmasıdır. Anadolu‟ nun yerli halkının kim olduğu konusundaki tartıĢmalar çerçevesinde Etilerin Türk kökenli olduğu iddiasıyla Anadolu‟ nun asıl sahiplerinin de Türkler olduğu sonucuna varılmıĢtır. Anadolu‟ nun Türk kökenli olduğu iddiasının altında iktidarı ikilemde bırakan çeĢitli etkenler söz konusudur. Yapılan araĢtırmalar Türklerin göçebe olduğu ve anavatanının Orta Asya olduğunu göstermektedir. Tarihsel kökler (Orta Asya) ile bir coğrafyada kökleĢme (Anadolu) arasındaki seçim milliyetçiliğin de ikilemini oluĢturmaktadır. Mustafa Kemal ise, bu iki görüĢü birleĢtirmeye çalıĢmıĢ, Anadolu‟ nun eski halklarının Türk olduklarını ileri süren ve Türkleri Anadolu‟ nun tarihi içinde kökleĢtiren bir kuram geliĢtirerek Türklerin geçmiĢiyle coğrafyayı uzlaĢtırmaya çalıĢmıĢtır320.

Tarih tezi kökleri geçmiĢte olan bir soy kurgularken bunu da çeĢitli unsurlarla doldurmuĢtur. Buna göre aslında Türkler köklerinden getirdikleri gelenekle zaten batılıdır. Dolayısıyla tüm reformlar gerçekte bir öze dönüĢ hareketidir. Türkler, dünyadaki bütün dil ve medeniyetlerin “ata” sı olarak zeki, çalıĢkan ve asker tabiatlıdır. Milliyetçiliğin temel doktrinlerinden “ordu-millet” tasavvuru Türk tarih

tezinde de büyük ölçüde yer almıĢtır. 1931‟ de Mustafa Kemal‟ in kurup

çalıĢmalarına önderlik ettiği Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti tarafından yazılan, Türk tarih tezinin ilk ifadelerinden olan ve tarih ders kitaplarının “Türklük ve Askerlik” bölümünde Ģu ifadeler yer almaktadır:

“Türk en iyi askerdir (...) Türk milleti, askerlik ruhu en

mütekamil olan millettir (...) Askerlik ruhu yüksek millet demek, derin ve engin irfan ve medeniyet tarihi yaĢamıĢ millet demektir. Ġnsanlığın ilk günündenberi bütün ana medeniyetlere ata olan Türk ırkında bu ruhun en mütekamil derecede bulunması tabiidir321

.

Böylece “askerlik meziyeti” ırksal ve kültürel bir özellik olarak sunulmuĢ, milliyetçiliğin ırkçı yorumlarına hizmet ederek tasavvur edilen “Türk” ün militarizmine kaynak teĢkil etmektedir. Kemalist seçkinler için, en övünülesi özelliklerin baĢında savaĢçı olmak, devlet kurmak ve devlet yöneticiliği gibi konular gelmektedir. Gençlik,

319 Üstel, Makbul VatandaĢ” ın PeĢinde 2. MeĢrutiyet’ ten Günümüze VatandaĢlık Eğitimi, s. 168. 320 Georgeon, Türk ModernleĢmesi, s. 4.

100

Türklerin dünyada her konuda öncü olması, sınırları geniĢ çok sayıda devlete sahip olması, saf bir ırk olması gibi konularla övünmelidir.

Türk Tarih Kurumu ve Türk tarih tezi ulus devlet inĢası ve ulus yaratmada önemli bir aĢama oluĢturmaktadır. Osmanlı‟ da “kaba, cahil, anlayıĢsız, akılsız” anlamında bir hakaret olarak kullanılan, Batı dünyasında ise “barbar” olarak görülen Türklük algısı kongrede sunulan metinlerle tersine çevrilmeye çalıĢılmıĢtır. Yapılan sunumların içeriği, Türk ırkının ikinci bir sınıf ırk olmadığı aksine en üstün ırk olduğu yönündedir.

Tarih teziyle ilgili önemli diğer iki özellikten ilki tarihsel olayların nedenini tekçi bakıĢ açısıyla açıklamaya çalıĢmaktır. “Türkler olmasaydı tarih farklı olurdu”, “Türk uygarlıktır, Türk tarihtir.” Ģeklindeki argümanlarla birçok olayın tek nedeni olarak kendini görme eğilimi tezin belirgin özelliğidir. Ġkinci önemli özellik ise, Türklerin Batı dünyasından önce medenileĢtiğini ispata çalıĢmak fakat bunu yaparken de sürekli Batılı kaynaklara baĢvurmaktır322.

Yıldız, Kemalizmin dönemi sekülerleĢtirmek için önce geçmiĢi sekülerleĢtirdiğini ifade etmektedir. O‟ na göre Türk tarih tezi, “Batı dünyasının Türk (yani Müslüman) karĢıtı önyargılarıyla yaralanmıĢ Türk milli gururunu onarmak amacıyla Osmanlı-Ġslam geçmiĢinin bakiyelerini tasfiye edip, bütünüyle Türki

unsurlarla ikame etmede motto güç olmuĢtur.” Dolayısıyla ortaya, kökü Orta Asya

bozkırlarına dayanan etnisist bir Türklük tanımı ile devlete vatandaĢlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğunu savunan mülki Türklük tanımı çıkmıĢtır. Türk milli kimliği çoğunlukla etnisist hatta ırkçı tarih ve antropoloji tezleri aracılığıyla oluĢturulsa da bu kimliğin sonuçta çağdaĢ Batı dünyasına benzemeye çalıĢan ve zaten geçmiĢte öyle olduğunu ispat etmeye çalıĢan bir medeniyetçilik olduğunu söyleyebiliriz323.

Ġslami değerler bilindiği gibi, KurtuluĢ SavaĢı sırasında halkın mücadeleye katılmasını mobilize eden önemli bir söylemdir. Bunu iyi bilen kurucu kadro mücadelede olduğu gibi Cumhuriyet‟ in ilk yıllarında da Ġslami değerleri söylemlerinde araçsal olarak kullanmıĢlardır. Türk olmayan Müslümanların ulusa dahil olmasında ve uyumunda Ġslamiyet birinci derecede önem taĢımaktadır. Bu yüzden Ġslami kimlik ile Türk kimliği sentezlenmek istenmiĢtir. Bu noktada Türklüğe vurgu yoğun biçimde kullanılmıĢ Ġslam ise araçsal bir nitelik taĢıyarak yedekte tutulmaya devam etmiĢtir.

Türk ulus devlet inĢa süreci ve Türk kimliğinin kurgulanıĢında tarih ve bilim bir araç olarak kullanılmıĢtır. Bu inĢa sürecinde Anadolu‟ nun Türklüğü ve Osmanlı

322

Copeaux, a.g.e., s. 36-37.

323 Yıldız, Kemalist Milliyetçilik, s. 212 .

101

öncesi Türklüğün batılılığı söylemleri önem kazanmıĢtır. Aslında tarih tezi, özünde Osmanlı ve Ġslam tarafından çarpıtıldığına ve inĢa edilen milli kimliğin aslında öze dönüĢ olduğu konusunu toplumu inandırma giriĢimidir. Bununla birlikte üretilen bilgiler yeni nesillerin yetiĢtirileceği eğitim kurumlarına aktarılmıĢtır.