• Sonuç bulunamadı

2. DOĞA, EKOLOJİ VE ÇEVRECİLİK HAREKETLERİ

2.6 Uluslararası Çevrecilik Gündemi

Çevre sorunlarının niteliği, insanlığın doğayı kurtarmak ve iyileştirmek adına bireysellikten toplu hareketlere yönelmesine sebep olmuştur. Bu aşamada çevre ve ekoloji sadece bireylerin ve devletlerin sorunu olmaktan öte uluslararası örgütlerin ve kuruluşların meselesi haline gelmiştir. Çevresel faktörler, sorunlar ve çözümler küresel bir platforma taşınacaktır.

1972’de 113 ülkenin katılımı ile yapılan Birleşmiş Milletler Stockholm Çevre ve İnsan Konferansı, insanlığın geleceğini tehdit edici boyutlara varan çevresel sorunlara çözüm aramak amacıyla uluslararası düzeyde atılan ilk adım olmuştur. Dünya kamuoyu çevre sorunlarının giderilmesi konusunda işbirliğine hazırdır ve böyle bir işbirliği ile geleceğini güvence altına alabilme beklentisi içindedir Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca hazırlanan “Ortak Geleceğimiz” isimli çalışma bunun en iyi örneği olarak değerlendirilebilir. Ortak Geleceğimiz Raporunda özetle, çevre sorunları konusunda yaşananların küresel düzeydeki gelişmelerin bir sonucu olduğundan söz edilmekte, çevresel sorunların değişik ekonomik sistemleri de göz önüne alarak ve uluslararası işbirliği ile çözülebileceği vurgulanmaktadır. Ayrıca raporda, geleceğe yönelik çevre eylem planları üzerinde de durulmaktadır ki, bu yaklaşım 1990’lar ve 2000’li ilk on yıldaki birçok küresel çevre sorununda oluşturulmaya çalışılan uluslar arası işbirliğinin temeli olarak görülebilir.

Yine 1972 yılında Limits of Growth raporu yayınlanmıştır. 25 ülkeden teknokratların, bilim insanlarının, iktisatçıların, siyasetçilerin ve sanayicilerin bir araya gelip oluşturduğu Roma Kulübü’nün bir inisiyatifi olarak ortaya çıkmıştır.

Limits of Growth raporu çevre krizinin üssel olarak artan ekonomik büyümeden kaynaklandığı fikrini aşıladı. Rapor, kirliliğin, doğal kaynakların tüketiminin toplu etkisinin sonucu olarak 20. Yüzyılın sonunda büyük bir felaketin insanlığı beklediğini öngörüyordu. Rapor, doğum oranlarında düşüş ve zengin ülkelerden, yoksul ülkelere ciddi oranda servet aktarımını öneriyordu. (Roussopoulos, 2017, s. 32)

Arjantin kökenli Bariloche Vakfı tarafından yayınlanan “Yoksulluğun Sınırları” isimli çalışmada ise, Roma Kulübü’nün raporuna çok ciddi eleştiriler getirilirken, sınırlanması gerekenin büyüme değil, ülkelerin ölçüsüz ve eşitsiz tüketim alışkanlıkları olduğu savı ileri sürülmüştür.

Uluslararası çevre politikalarında, uluslar/ülkeler arasındaki çevre koruma çabaları ve işbirliği arayışları, uluslararası çevre politika belgelerinin oluşmasını da sağlamıştır. Uluslararası konferans belgeleri olarak adlandırılan belgeler, anlaşma ve sözleşmeler, bir süre sonra uluslararası hukukun bir parçası haline gelmiştir. Çevre sorunlarının küresel olması ve karşılıklı bağımlılık özelliği taşıması çevre koruma alanında uluslararası işbirliği ve ilişkileri her zamankinden daha önemli kılmaktadır. Uluslararası örgütlerin uluslararası çevre politikalarında etkili olabilmeleri, aynı zamanda siyasal gelişmelere de bağlıdır.

Stockholm Konferansından sonra BM’e bağlı birçok uzmanlık kurumları çevre ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilenmeye başlamıştır. UNESCO (BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü), FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü), WHO (BM Dünya Sağlık Örgütü), WMO (BM Dünya Meteoroloji Örgütü) bunlardan bazılarıdır.

Birleşmiş Milletler’in doğrudan çevre ile ilgilenen kurumu, 1972 yılı Stockholm Konferansı ardından UNEP adı altında yaşama geçmiştir.

Birleşmiş Milletlerin çevre ile yakın ilgisinin diğer bir örneği de, 1983 yılı Genel Kurul’unda kararlaştırılan Dünya Çevre Kalkınma Komisyonu’dur. Komisyon başkanlığına Gro Harlem Brundtland getirilmiştir. (Keleş, 2016, s. 328)

Brundtland Raporu; genel olarak yoksulluğun ortadan kaldırılmasını, doğal kaynaklardan elde edilen yararın dağılımında eşitliğin sağlanmasını, nüfus kontrolünü ve çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesini sürdürülebilir kalkınma ilkesi ile doğrudan ilişkilendirmektedir. Ülkeleri çevre alanında uluslararası işbirliğine ve dayanışmaya yönlendiren Brundtland Raporu 1987 – Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir.

Stockholm Konferansı’nın 20. Yıldönümü nedeniyle Birleşmiş Milletler yeni bir Dünya Çevre Konferansı hazırlamıştır. 1992 Brezilya’da toplanan Birleşmil Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı 92 (UNCED 92) geçen yirmi yıln genel bir

değerlendirmesini yapmış ve geleceğe yönelik politikaların belirlenmesini amaçlamıştır.

Rio Konferansı’nda tartışmaya açılan konular ve eylem programı Gündem 21 olarak sunulmuştur. Gündem 21, 1990’lü yıllardan başlayarak 2000’li yıllar boyunca çevre ve ekonomiyi etkileyen tüm alanlarda hükümetlerin, kalkınma örgütlerinin, BM kuruluşlarının ve bağımsız kesimlerin yapması gereken etkinlikleri tanımlayan bir eylem planıdır. (Keleş, 2016, s. 332)

Rio Konferansı’nda aynı zamanda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) imzaya açılmış ve ülkelerin onaylamasıyla 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Konferansta ayrıca “Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi” ve “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi” kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne göre İnsan faaliyetleri sonucu atmosferde sera gazları oranı artmaktadır. Sera gazları atmosferde doğal olarak bulunuyorsa da bu gazların oranının artması sera etkisi'ne yol açmakta ve küresel ısınmaya sebep olmaktadır. Bu sözleşme; küresel ısınma sorununa küresel ölçekte çözüm getirme çabasıdır. Sözleşme; Birleşmiş milletler öncülüğünde Hükümetler arası düzeyde imzalanmıştır. Sözleşmeye 191 ülke ve Avrupa Birliği taraf olmuştur. Sözleşmenin yürürlüğe girdiği 1994 yılından beri her yıl taraflar konferansı düzenlenmektedir. 1997 yılında yapılan Kyoto Konferansı’nda endüstrileşmiş ülkeler, sera gazı salınımını %6 - %8 oranında düşürmeyi taahhüt ederler.

Avrupa Birliği’nin ekonomik politikasının yalnızca büyümeyle sınırlı kalmaması, aynı zamanda yaşam kalitesini de iyileştirecek girişimlerde bulunması 1971 yılına tarihlenir. 1971 Balkanlar Konseyi’nde hazırlanan bildiride kentleşmenin arattığı olumsuz sonuçların giderilmesi, doğal kaynakların korunması, teknik ilerlemelerin doğa üzerindeki etkisinin azaltılması gerekliliği ilan edilmiştir. Avrupa birliğinin çevre eylem izlencesi 1973 yılında kabul edilmiştir. (Keleş, 2016, s. 340)

Topluluğun kurucu antlaşmasına 1987 yılında Avrupa Birliği Tek Senedi 25. Maddesi ile çevre konulu bir başlık eklenmiştir. Başlık altında, çevre kalitesinin korunması ve iyileştirilmesinden insan sağlığının korunmasından, doğal kaynakların ussal kullanımından, önleyici eylem ilkesinden, çevresel tahribatın kaynağında

önlenmesinden, kirleten öder ilkesinden ve çevre koruma gereklerinin Topluluğun diğer politikalarının bir parçası olma gereğinden söz edilmektedir. (Duru, 2005, s. 3) Avrupa Birliği’nin çevre politikaları 1993 yılında Maastricht Antlaşması, 1999 yılında Amsterdam Antlaşması, 2001 yılında Nice antlaşması ile genişletilmiştir.

2012 yılında yapılan Rio +20: İstediğimiz Gelecek bildirisinde UNEP’in yapısı gündeme gelmiş ve sorumlulukları güncellenmiştir. Buna göre UNEP; dünyanın çevresel durumunu inceleme altında tutacak, Uluslararası işbirliği ve faaliyetleri özendirerek katalizör görevi görecek, geliştirme, uygulama ile norm ve standartlar oluşturma yoluyla uluslararası çevre sözleşmeleri oluşturacaktır. (Kayhan, 2013, s69)

Benzer Belgeler