• Sonuç bulunamadı

Tutum, bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir (Simith, 1968 akt: Kağıtçıbaşı, 2008: 110).

Güngör’e (2008: 28-29) göre ise tutum, insanın dünyasının belli bir kısmına ait idrak, duygu ve bilgilerimizin bir terkibi demektir ve değer gibi üç unsuru vardır; bilgi, duygu, hareket. Biz bir değere sahip olduğumuz zaman onun hem tutulacak en doğru yol olduğunu düşünüyoruz, hem o konuda duygusal davranıyoruz -değere karşı pozitif tavır takınıyor, aksi durumların aleyhinde bulunuyoruz-, hem de o değer bizi belli bir istikamette hareket etmeye itiyor. Birey herhangi bir olayla, durumla, objeyle, düşünceyle, insanla, grupla karşılaştığında yaşantı ve deneyimleri sonucu daha önce zihninde ve duygularındaki oluşumlar onu nasıl davranacağı konusunda yönlendirir. Karşılaştıklarını kabul veya reddeder.

Kişinin bir insan ya da grupla ilişkisinde yaptığı durum değerlendirmesinin – doğru değerlendirmede de üçüncü adımın – değerlendiren kişideki karşılığı, onun bu durum karşısında yaşantıları ve/veya tutumu olarak karşımıza çıkar. Kişinin yaptığı değerlendirme, kendisinden gelen bir belirleyiciyle birlikte, karşısında bulunduğu durumu onun gözünde istenilir ya da istenmeyen bir durum kılar (Kuçuradi, 2006: 99-100).

Dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insan birbirinden oldukça farklı eylem ve davranışlar sergilemektedirler. Bu insanların siyasi görüşleri, sevdikleri renkler, tuttukları takım, hoşlandıkları sanat dalı, yaptıkları sporlar, oynadıkları oyunlar, birlikte

vakit geçirmeyi istedikleri insanların özellikleri hep birbirinden farklılık göstermektedir. İnsanları bu tür davranışlarda bulunmaya yönelten ise yaşantıları yoluyla oluşan düşünceleri ve bu düşüncelerin pekiştirdiği tutumlardır. Bireylerin tutumları hakkında bilgi edinmek için onların davranışlarına bakarız. Bireylerin davranışlarının yönlendiricisi olarak tutumlar gözle görülemez fakat onun davranışlarına bakarak bir objeye ilişkin tutumu hakkında fikir sahibi olunabilir. (Tavşancıl, 2002: 67).

İnanç ise tutumdan daha kuvvetli düşünce ve duygular bütünüdür. Bireyin herhangi bir durum, nesne, kişi vb. hakkındaki inançları tutumlarını, tutumlar ise davranışlarını yönlendirir. Birey inançlarına karşı bağlıdır.

İnancın en önemli iki özelliği güven ve bağlılıktır. Bu yüzden, inancın nesne/leri bulunmaktadır. Çünkü bireyler belirli şeylere güvenir ve bağlanırlar. Bu güven ve kendini adamanın nesnesi sadece insanlar veya gruplar değil, bu insanların ve grupların da bağlantılı olduğu tanrılar gibi en önemli “en üstün değer ve güç merkezleri” olabilir. Kendini adama ve bağlılık vasıtasıyla gerçekleştirilen bu ilişkiler yoluyla insanlar, anlam oluşturur/yapar, onların maddi ve manevi dünyaları şekillenir ve benlikleri yaratılır. İşte inanç terimini tanımlayan bu temel aktivitelerdir (dünyayı şekillendirme, anlam yapma ve benlik oluşturma) (Ok, 2004: 561).

Rokeach’a (1973:4-5) göre üç tür inanç vardır; doğru veya yanlış olabilen tanımlayıcı veya varoluşçu inançlar; inancın nesnesinin iyi veya kötü olarak yargılandığı değerlendirmeci inançlar; davranışın sonuç veya yönteminin istendik veya istenmedik olarak yargılandığı emredici veya yasaklayıcı inançlar. Değer emredici ve yasaklayıcı türe ait bir inançtır. Değer kişinin davranışlarını seçmesi üzerine kurulu bir inançtır.

Her insan, o zamana kadar kendisine öğretilenler dış dünyada yaşadığı deneyimler, deneyimlerin olayların, insanların, nesnelerin kendisine hissettirdikleri ve düşündürdükleri ışığında yerleşik bir sistem geliştirir, davranışlarını bu doğrultuda yönlendirir. Değerlerini ve tutumlarını belirleyen büyük oranda sahip olduğu inançtır.

Psikolojide değerin önemi onun objektif bir esasa dayanıp dayanmamasında değil, fakat insan davranışlarının yol göstericisi olarak oynadığı roldedir. Bu bakımdan psikolog değeri sadece bir inanç olarak alır ve bu ona yeter. … Bir örnek verelim: Ahmet iyi insandır. Niçin? İnsanlara elinden geldiğince yardım etmektedir. Çünkü insanlara yardım etmek iyidir. … Fakata değer, spesifik bir şekli olmak itibariyle ondan daha yukarıda bir zihin organizasyonudur. Şöyle ki bir değer tek bir inanca değil, bir arada organize olmuş bir grup inanca tekabül eder. Yukarıda örnek verdiğimiz değeri misal alırsak, insanlara yardımcı olmanın iyiliği hakkındaki inancımız bizim insan ilişkileriyle ilgili çeşitli hayat

tecrübelerimizden doğmuştur. Bunun için de birden fazla inancın -insanın kıymetine olan inanç, iyilik yapmanın vicdan huzuru vereceğine olan inanç, yardımseverliğin barışa yol açacağına olan inanç, Tanrının yardım edicileri sevdiğine olan inanç vs.- katkısı vardır (Güngör, 1998: 28).

Bu açıklamalar ve örneklerden hareketle kısa bir özetleme yapacak olursak; bireyin herhangi bir objeye, insana, olaya, gruba karşı genel tutumumun kaynağı o zamana kadar zihindeki, duygulardaki oluşumlar, bireyi bu düşünce ve duygulara yönelten ise bütün bunlar hakkındaki inançlarıdır. Tutumlarımız oluşmadan önce de tecrübelerimiz ve öğrendiklerimiz ışığında bu şeylere karşı bir inancımız gelişir. Herhangi bir şeye karşı duyulan inanç aynı zamanda o şeye karşı bağlılık, güven ve adanmayı da beraberinde getirir. Bu tür güven ve bağlılığa ise birey doğuştan sahip olamayacağı gibi hemen de edinemez. İçinde bulunduğu toplumda ve ona en yakın olan toplumsal gruplar (aile, okul vb.) içersinde yaşantı ve deneyimleri bireyin inançlarını edinmesine ve kuvvetlendirmesine yardımcı olur. Bu süreçte toplumsal düzende mevcut olan değerler de tutumların ve inançların belirleyicisi olarak etkin bir şekilde işlev görürler.

Benzer Belgeler