• Sonuç bulunamadı

Tuna Avrupa Komisyonu ve Tuna Nehri’nde Seyr-i Sefâin Meselesi

4. OSMANLI ROMANYA İLİŞKİLERİ (1878-1912)

4.6. Tuna Avrupa Komisyonu ve Tuna Nehri’nde Seyr-i Sefâin Meselesi

Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan’dan geçerek Romanya’daki Kili (Chilia), Hızırilyas (Sfantul Gheorghe) ve Sulina ağızlarından Karadeniz’e dökülür. Bu süreçte Romanya ile Bulgaristan’ın; Hısvatistan ile Sırbistan’ın sınırlarını oluşturur. Tamamında ulaşım sağlanabilmektedir. Bu nedenle Tuna tarih boyunca ekonomik, askeri, siyasi ve sosyal alanlarda devletlerarası ilişkilerde önemli bir yer tutmuştur. Orta Avrupa ülkelerini, Rhein (Ren) Nehri ile birleştiği için de Batı Avrupa ülkelerini Karadeniz’e bağladığından dolayı Avrupalı ülkeler için önemi bir hayli fazlaydı (M. Maxim, 2012: 372-373; N. Kuyucuklu, 1994:51). Tuna Nehri; Osmanlı’nın Balkanları geçip Orta Avrupa’da yerleştiği dönemlerde askerî, siyasi ve ticari önem kazanmıştır (F. Fidan, 2014:49-140). Özellikle İstanbul’un iaşesinin, Osmanlı ordusunun iaşe ve lojistiğinde önemli bir rol oynamıştır. Bilhassa XVII-

129

XVIII yüzyıllarda meydana gelen Osmanlı-Habsburg mücadelesinde zahire ve mühimmat sevkiyatında sağladığı kolaylıklardan büyük ölçüde istifade edilmiştir. Ayrıca Sava Nehri ile birlikte XVIII. yüzyıldan itibaren bu iki imparatorluğun büyük oranda sınırını belirleyen hat olmuştur (B. Gökpınar, 2016: 297).

Romanya’nın bağımsızlığını kazanmasından sonra, Romanya-Bulgaristan sınırını belirleyen Tuna Nehri, aynı zamanda Osmanlı-Romanya ilişkilerinin de konusu olmuştur. İki ülke arasında Tuna Nehri konulu ilişkiler Tuna Avrupa komisyonu aracılığıyla olmuştur. Osmanlı-Romanya ilişkilerine konu olan Tuna Avrupa Komisyonu’nun kuruluşu çok eskilere dayanmaktadır. Avrupa'da, birden fazla ülkenin sınırlarından geçen nehirlerin hukukî durumunu düzenleyen kurallar, ilk defa 1815 Viyana Kongresi’nde düzenlenmiştir. Böylece Tuna Nehri, Avrupa devletler hukuku içerisine alınmış, müşterek nehirler statüsüne kavuşturulmuştur (İ. Ekinci,1999: 68). 1815 Viyana Kongresi’nde uluslararası nehirlerin ticarî seferlere serbest olduğu ve nehirlere kıyısı olan tüm devletlerin bu haktan eşit şekilde yararlanacakları kararlaştırılmıştı (G. C. Albayrak, 2017: 44). Buharlı gemilerin kullanılmaya başlanmasından sonra nehirler üzerinde yapılan ticaret daha da önem kazanmıştır. 1807’de icat olunan buharlı vapurlar Tuna’da ilk defa Avusturya tarafından 1818 yılında kullanılmaya başlanmıştır (İ. Ekinci, 1998: 39).

Tuna Nehri, özellikle buharlı gemilerin kullanımından sonra, başta Avusturya olmak üzere Avrupa ülkeleri için hem ticarî hem de askerî açıdan büyük önem kazanmıştır. XIX. yüzyıla kadar mahallî düzeyde ticarete ev sahipliği yapan Tuna Nehri, Viyana Kongresi ile uluslararası bir statü kazanmıştır (İ. Ekinci, 1998: 56). XIX. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Balkan ülkelerinin Avrupa ile ticaretlerindeki büyüme Tuna Nehri’nin önemini daha da arttırmıştır (G. C. Albayrak, 2017: 73-131;). Bu arada Rusya’nın Tuna’ya doğru yönelmesi ve Tuna’nın Karadeniz’e döküldüğü kısmını köreltmeye çalışması Avusturya’yı endişelendirmiştir. Tuna Nehri sayesinde Karadeniz’e açılan Avusturya, Rusya’nın hamleleri ile bunu kaybetmek istemediğinden Rusya ile anlaşarak 25 Temmuz 1840 tarihinde St. Petersburg Antlaşması’nı imzalamıştır. Bu antlaşma ile ilk defa Tuna ağızlarında gemi trafiğinin kurallara bağlanması ve Tuna hukukunun oluşmasında temel hareket noktası oluşturulmuştur. Kırım Savaşı’nın sonlarına doğru 1855 yılında Viyana’da bir araya gelen İngiltere, Fransa ve Avusturya hükümetleri Viyana Kongresi’nde Tuna

130

Nehri’nin durumunu da görüşerek Kırım Savaşı sonrasında Rusya ile yapılacak barış için nehrin statüsünü belirlemişlerdir (İ. Ekinci, 1998: 108-118).

30 Mart 1856’da imzalanan Paris Antlaşması’nın 15 ve 16. maddeleri, Tuna Nehri’nin temizlenmesi ve gemilerin geçişlerinin kolaylaştırılmasını sağlamak için karma bir komisyon kurulmasını içeriyordu (BOA., İ.HR. 300/19040). Bu kapsamda Tuna Nehri ile ilgili öncelikle İngiltere, Fransa, Avusturya, Piyemonte, Rusya ve Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu geçici komisyon kurulacaktı. Bu komisyon kendisine verilen görevleri 2 yıl içinde tamamlayıp görev ve yetkilerini oluşturulacak daimi komisyonlara devredecekti (İ Ekinci, 1998: 108-118). Osmanlı Devleti’nin Tuna Nehri üzerindeki hâkimiyetini zayıflatan bu komisyonlar Tuna Nehri üzerindeki trafiği düzenleyecekti (M. Maxim 2012:374). Komisyonlardan biri Sulina'dan önce İshakçı'ya (Isaccea,) sonra İbrail'e (Braila) kadarki Aşağı Tuna bölgesi için kurulan "Tuna Avrupa Komisyonu", diğeri ise Tuna’nın geri kalan kısım için kurulan "Tuna Uluslararası Komisyonu" idi. Osmanlı temsilcisinin de içinde bulunduğu "Tuna Avrupa Komisyonu"nun merkezi Romanya’nın Galati şehrinde idi. Tuna’ya kıyısı bulunan ülkeler ile Fransa, İngiltere, Prusya ve İtalya bu komisyonda temsil edilmekteydiler. Bu komisyon Tuna Nehri’ndeki trafikle ilgili her türlü sorunla ilgilenmiş, nehri uluslararası trafiğe ve deniz gemilerine açmıştır (E. Arat, 2002)

Tuna Avrupa Komisyonu adı verilen ve yılda birkaç defa Osmanlı Devleti’nin Tulça mutasarrıfı başkanlığında Kalas şehrinde toplanan komisyon, gemilerin geçişinde zorluklara sebep olan engelleri ortadan kaldırmak için kuruulmuştu (BOA., İ.DH. 774/63030).

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucu imzalanan Berlin Antlaşması’nda da Tuna Nehri’ndeki ulaşıma yer verilmiştir. Berlin Antlaşması’nda daha önceki uluslararası antlaşmalara atıfla nehrin 1856 Paris Antlaşması ile oluşturulan statüsünün devamına karar verilmiştir (İ. Ekinci, 1998: 196-197).

Berlin Antlaşması ile Tulça Sancağı Romanya'ya bırakılırken, Vidin'e kadar Tuna sahilleri de yeni kurulan Bulgaristan Emareti'nin idaresine geçmişti. Osmanlı Devleti'nin, Tuna Nehri üzerinde doğrudan doğruya kendi idaresi altında bir yer kalmamışsa da; Bulgaristan Emareti yine kendi mülkü bulunması ve Paris Anlaşması'nı imzalayan devletlerden olması, ayrıca kendi tebaası ve ticaret gemilerinin Tuna Nehri üzerinde gidip gelmesi sebebiyle Tuna Komisyonu'nda bir memur bulundurması diğer devletler tarafından gerekli görülmüştü. Komisyon, 27

131

Ekim 1878 günü 15 günlüğüne toplanacağından Osmanlı Devleti'ni temsilen Şûrâ-yı Devlet azâsı Kostantin Efendi, 2 yıllığına görevlendirilmiştir (BOA., İ.DH. 774/63030). Görev süresi daha sonra 1885 yılına kadar uzatılacaktır (BOA., İ.HR. 300/19040; BOA., MV. 6/13; BOA. İ.MMS. 80/3499).

10 Mart 1883 tarihinde Londra’da bir konferans düzenlenerek Berlin Antlaşması’nın Tuna ile ilgili 54 ve 55. Maddeleri değiştirilmiştir. Buna göre (İ. Ekinci, 1998: 210-211):

“1. Tuna Avrupa komisyonunun kaza hakkı Kalas’tan İbrail’e kadar genişletiliyordu

2. Tuna Avrupa komisyonunun memuriyet müddeti 24 Nisan 1883 tarihinden itibaren 21 yıl daha uzatılmıştır. Bu sürenin bitiminden itibaren komisyonun iktidar ve selahiyeti üçer yıl uzatılacaktır.

3. Tuna Avrupa Komisyonu Kili Boğazı’nın her iki sahili, sahildar olan hükümetlerden yalnız birine ait bulunan taraflar üzerinde fiilen teftiş ve nezaret icra etmeyecektir.

4. Kili Boğazı’nın Rusya ve Romanya arazisinden geçen kısmında, aşağı Tuna’da geçerli bir usulün devamı için Sünne Boğazı’nda geçerli olan düzenlemeler Avrupa Komisyonunda görevli Rusya ve Romanya memurlarının nezareti altında olarak bu kısım içinde geçerli olacaktır

5. Rusya ve Romanya gerek aralarındaki boğazda ve gerek kendilerine ait iki sahil meyanında bazı ameliyat işlerine girişecek olurlar ise, diğer boğazların seyri sefaine olan kabiliyetlerine asla halel getirmeyecektir. Bu yapılacak ameliyatın planı, işin ait olduğu devletin memuru tarafından Tuna Avrupa Komisyonu’na bildirecektir. İsmail Çatalında icra edilmiş olan ameliyat Tuna Avrupa Komisyonu’nun teftiş ve nezaretinde kalacak ve masrafı da komisyona ait olacaktır.

Kili Boğazı’nda yapılacak ameliyatın Rusya ve Romanya memurları ile Avrupa Komisyonu arasında ve yalnız İsmail Çatalı ameliyatının gerektireceği genişlemelere uygun olmayacağına dair anlaşmazlık çıkarsa bu ihtilaf doğrudan doğruya devletlere arz olunacaktır.

6. Rusya devleti kendi tarafından icra edilecek ameliyat masrafını karşılamak için geçiş resmi ihdas etmektedir ki bu hak ve selahiyeti hiçbir

132

kayıt ile sınırlanmayacaktır. Kili ve Sünne boğazlarında seyri sefâinin karışlıklı menfaatini korumak için Rusya hükümeti, koyulmasını uygun göreceği geçiş vergisi hakkındaki nizâmât konusunda bir ihtilaf olursa bunun giderilmesi için komisyondaki memurlar bunu hükümetlere bildirecektir.

7- Sırp ve Bulgar memurlarının katılmasıyla Avrupa komisyonu tarafından 2 Haziran 1882 tarihinde tanzim olunan seyri sefâin ve nehir zabıtası, teftiş ve nezaret nizamnâmesi bu anlaşmaya dayandığı cihetle kabul edilmiş ve Demirkapılar ve İbrail arasındaki kısmında geçerli olduğu kabul olunmuştur.

8. Tuna ile mansıblarına dair olan bütün antlaşma, mukavele ve senetler ile her türlü düzenlemelerin ilga ve tatil olunmayan hükümleri tamamen yürürlüktedir.”

Tuna Nehri’nde gemilerin serbest seyirlerini belirleyen Londra'daki konferans Romanya’nın tepkisine neden olmuştur. Özellikle Avusturya’nın Tuna konusundaki belirsiz ve tutarsız tutumu, Romanya’nın Avusturya’dan uzaklaşmasına neden olmaktaydı ki Osmanlı Devleti bu durumdan istifade etmeye çalışacaktır (İ. Ekinci, 1998: 211).

İngiltere’nin baskılarına rağmen Romanya bu antlaşmayı kabul etmemekte ısrar etmekteydi. Viyana'da yayınlanan bir gazetenin haberine göre Romanya'nın bu tutumu, bu anlaşmayı kabul ve tasdike meyli olmayan Osmanlı Devleti'nin teşvik ve desteğinden geliyordu (BOA., Y.EE. 42/31).

Bu arada Osmanlı Devleti yılda iki defa toplanmakta olan Tuna Avrupa Komisyonu'na yıllık 10.000 frank harcırah verilerek İstanbul'dan bir memur göndermektense Bükreş'te bulunan sefâret başkatibinin yıllık 2.000 frank tahsisi ile katılmasının daha uygun olacağı Meclis-i Mahsus-ı Vükelâ’da görüşülmüş ve bu görüş doğrultusunda 23 Kasım 1885'de irâde çıkmıştı (BOA., MV. 6/13; İ.MMS. 80/3499). Tuna Muhtelit Avrupa Komisyonu’nun yapılacak toplantısı için alınan karar gereği Bükreş Sefâreti Başkâtibi Artin Efendi'ye, daha önce görevlendirilen Kostanti Efendi'ye verilen fermânlar gibi bir fermân verilmesine dair 23 Şubat 1886 tarihinde irâde çıkmıştı (BOA., İ.HR. 300/19040).

Bir müddet sonra Tuna Karma Avrupa Komisyonu’nda Osmanlı Devleti'ni Kalas Başşehbenderlerinin temsil ettiği görülmektedir. 1890 Mart’ında Kalas

133

Başşehbenderi Maksim Efendi Osmanlı murahhası iken (BOA., İ.HR. 317/20348), Tuna Karma Avrupa Komisyonu'nun toplantı zamanı geldiğinden Kalas Başşehbenderliğine vekâleten bakmak için boşalmış olan Kalas Başşehbender Kançılarlığına Tahrirat Kalemi halifelerinden Aleko Adam Efendi 8 Aralık 1890 tarihinde tayin edilmişti (BOA., İ.HR. 320/20605).

Romanya'nın, Tuna Nehri üzerinde şamandıra yerleştirmesi üzerine Rusya murahhası, Kalas'tan İbrail'e kadar olan bölgeyi Tuna Muhtelit Avrupa Komisyonu'nun idare ettiğini ve şamandıraların Londra Anlaşması'nın birinci maddesine aykırı olduğuna dair komisyona nota vererek itiraz etmişti. Romanya hükûmeti tarafından verilen cevapta; Romanya'nın Londra Anlaşması'na dahil olmadığı, alınan kararları onaylamadığından tersanesinin bulunduğu sulara şamandıralar yerleştirmesinin kendi hakkı olduğu ve bu hakka hiçbir şekilde ortak kabul etmeyeceğini bildirmişti. Komisyonda Osmanlı Devleti'ni temsil eden Kalas Başşehbenderliği durumu Hâriciye Nezâreti'ne bildirerek devletin görüşünü sormuştu. (BOA., MV. 74/60).

Meclis-i Mahsus-ı Vükelâ'nın 22 Mart 1893 tarihinde yaptığı toplantıda, Romanya'nın Londra Anlaşması'nı tanımamasına destek verilmesinin uygun olmadığı, anlaşmanın imzalanması tarihinden beri maddelerinin kanun hükmünde geçerli olduğu, diğer devletlerin de bu konuda ittifak hâlinde oldukları, Tuna Avrupa Komisyonu yetkilerinin Kalas'tan İbrail'e kadar genişletildiğine bakarak Rusya görüşünün diğer devlet murahhaslarının da desteklemesi durumunda anlaşma hükümlerinin geçerli olduğu yolunda bir karar almıştı (BOA., MV. 74/60).

Netice itibariyle Tuna Muhtelit Avrupa Komisyonu’nun Tuna Nehri’nde yaptığı ıslah çalışmaları, uyguladığı politikalar, Tuna Nehri’ndeki ticaret hacminin gelişmesine neden olmuştur. Tuna’daki yelkenli gemilerin yerini zamanla daha ağır tonajlı gemilerin alması Tuna’daki ticaret hacminin artmasının nedenlerindendir. Avusturya’nın güçlü şirketlerle Tuna ticaretini kontrol etmeye çalışması ve Romanya açısından tutarsız ve güvenilmez tutumu, Romanya’nın Osmanlı Devleti ile birlikte hareket etmesine neden olmuştur.