• Sonuç bulunamadı

TOPLUMSALLAŞMAYI ETKİLEYEN DURUMLAR Toplumsallaşma, insan gelişiminin önemli bir aşamasıdır

Belgede EĞİTİM ve AİLE (sayfa 91-95)

EĞİTİM KURUMU OLARAK AİLE

TOPLUMSALLAŞMAYI ETKİLEYEN DURUMLAR Toplumsallaşma, insan gelişiminin önemli bir aşamasıdır

Sosyalleşme aşamasını tamamlayamayan ya da bazı evreleri asamayan bireyler uyumsuz, dengesiz ve mutsuz varlıklar olurlar. Bu durumda olan insanlar sadece kendileri mutsuz ve başarısız olmakla kalmazlar, çevrelerindeki insanlar için de sürekli sorun kaynağı oluştururlar. Bazı insanlarda kıs­ men normal sayılabilecek bozuklukların önlenememesi ve il­ gili sorunların çözülememesi durumunda psikolojik bo­ zukluklar, küskün ve problemli insanlar, alkolik, narkotik suça yönelik bireyler, zihinsel bozuklukları olan sağlıksız bireyler sayılamayacak kadar artabilir. Söz konusu tehlikeyi Kılıççı Söyle ifade etmektedir. "Psikolojik sağlık açısından in­ sanın problemsiz olduğu kanısı tem elden yanlıştır. Sağ­ lıklı insan yerine göre korkar, yerine göre suçluluk duyar, yerine göre yetersizlik duygulan çeker ancak

sağlıklı insan bu duygularının altında ezilip kalma yerine bunlarla basedebilme çabası veya bazen bunlarla ya* sayabilme gücü gösterir. Bu olumsuz duygulardan arın­ mış olma sağlıklı bir insan için olanaksızdır. Ama bu duyguların aşırılığı ve devamlılığı içinde psikolojik güç­ lerini kullanması olanaksız hale gelmiş ve bunlardan kurtulm a umudunu yitirerek bu duyguların ağırlığı al­ tında kendine bir çıkış yolu bulamayan kişinin ruh sağ­ lığı bozulur" (Kılıççı 1989:2).

Söz konusu tehlikeleri önleyebilmenin yolu, ailenin sos­ yalleşme sürecinin başlangıcı olan yasamın altıncı ve se­ kizinci haftasından başlayarak çocuklarını, içine doğdukları kültürün beklentilerine göre yetiştirmeye özel çaba har­ camalarıdır. Bir birey doğuştan getirdiği özelliklerinin y a r dımıyla içinde yasadığı çevrenin ürünüdür. Doğumuyla baş­ layan sosyalleşme süreci, onun toplumsal değerleri öğ­ renmesine ve toplumla dengeli ilişkiler içinde yasamasına olanak sağlar. Bu değerlerin, bireyin toplumsal uyumunda hem kararlılık hemde esnekliğe yer verebilecek nitelikte ol­ ması onun topluma körükörüne değil, dengeli bir uyum sağ­ lamasına olanak sağlar.

Bu açıdan konuya bakınca ana-babanın varlığı toplumsal­ laşmada vazgeçilmez bir yere ve öneme sahiptir. Çocuğun toplumla dengeli yasayabilir duruma gelmesinde, dengeli ki­ şilik kazanmasında ana sevgisine duyulan gereksinim tar­ tışılmayacak düzeydedir. Her hangi bir nedenle annenin ya da onun yerine geçebilecek birinin yokluğu, kişilik gelişimini ve bunun doğal sonucu olarak toplumsallaşmayı tehlikeye at­ maktadır.

Ana şefkatinden yoksun büyüyen çocuklarda çoğu kez zeka gelişiminde durgunluk, huzursuzluk, dikkatsizlik, aşırı hareketlilik ve başarısızlık görülebilir.

Toplumsallaşma duyu organlarının algılama keskinliğine, duyusal uyarıcılara karsı gösterilen duyarlılığa bağlıdır. Bu özellikten yoksun olan çocukların toplumsallaşma düzeyleri düşük olur. Bu anlamda zeka derecesi yeterli düzeyde ol­ mayan çocuklar, karmaşık dış uyarıcılara karşı yeterli du­ yarlılığı gösteremezler ve toplumsallaşmada başarı şansları düşer. Toplumsallaşma öğrenme ürünü olduğundan bireyin zeka düzeyi bu alanda oldukça etkilidir. Böylece bireyin zeka düzeyi onun öğrenme gücünü, öğrenme gücüde top­ lumsallaşmayı etkilemektedir. Bu zincirleme neden-sonuç iliş­ kisine göre çocuğun zekası ile toplumsallaşması arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır.

Çocuğun toplumsallaşma düzeyini etkileyen diğer önemli bir faktörde dil yeteneğidir. Kişinin dil hakimiyeti onun ya­ şananları izleyebilmesi, anlatılanları kavrayabilmesi, oku­ nanları anlayabilmesi, sunulanları soçip yaşantısına uygula­ yabilmesi, ihtiyaç, beklenti ve eksiklerini açıklayabilmesi top­ lumsallaşma düzeyini ve hızını etkiler.

Çocukların cinsiyetleri ile toplumsallaşmaları arasında yakın bir ilişki vardır. Yapılan çeşitli araştırma ve inceleme­ lere göre kız çocukların gelişim ve toplumsallaşmaları erkek çocuklara oranla daha hızlı, düzenli ve olumlu bulunmuştur. Anne-kız arasındaki bağlılık olumlu, babanın bu bağlılığı ka­ bulü destekleyici olduğundan kız çocukların toplumsallaşması sorun yaratmamaktadır. Buna karşın erkek çocukların ben­ zeri bağımlılıkları, onların korkaklığına ve kızvari

dav-ranıslarına işaret sayıldığından hos karşılanmaz. Özellikle oğ­ lunun çok erken yaslarda, erkek gibi hareket etmesini is­ teyen aceleci babalar onları, bağımlılık işareti saydıkları her

davranış için cezalandırmaya kalkarlar. Bu nedenle- erkek ço­ cuklarda bağımlılık endişesi gelişir (Bilen 1 9 8 9 : 183).

Geçmişte çocuklara yöneltilen eleştiriler ve cezalan­ dırmalar onları, anne ve babalarından hiç bir sey öğrenmek istemeyen bir katıldığa yönlendirmekte, problemli ve dikbaşlı duruma getirmektedir. Genellikle saldırgan çocuklar, geç­ mişte büyüklerinden yardım gördükleri için cezalandırılan ve bu nedenle her türlü yardımı ve arkadaşlığı reddeden ço­ cuklardır.

Yeterli ve dengeli beslenememe, sağlıklı barınağa sahip olamama, güvenli bir ortamda yaşayamama sonucunda ço­ cukta gelişen güvensizlik duygusu onlarda endişe ve ür- kekliğe neden olmaktadır. Bu kişilik yapısındaki çocukların sosyal etkinliklere katılmaktan korktukları ve sosyalleşme sü­ recini tamamlayamadıkları gözlenmektedir.

Sosyalleşmeyi etkileyen bir diğer hususta, yaşanılan çev­ reye oranla çocuğun ailesinin çok farklı özellikler gös­ termesidir. Söz konusu çocuk kendi çevresinde edindiği dav­ ranışlar nedeniyle kabul görmemekte, yadırganıp itil­ mektedir. Örneğin demokratik kuralların geçerli olduğu bir ailede yetişmiş bir çocuk, katı kuralların uygulandığı bir çev­ rede kolay kolay benimsenmez. Onun özgürce dav­ ranmasından rahatsız olan kişiler, çocuğun aralarına, oyun­ larına katılmasına izin vermezler ve böylece yeni kuralların öğrenilmesi engellenir.

Çocuğun yasadığı ailenin sosyo-ekonomik düzeyinin ye­ tersizliği de sosyalleşmeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durumdaki çocuklar kendilerini içinde bulundukları gruptan uzak, kopuk bulduklarından, iletişime girememekte, içinde bulundukları sosyal çevreyle aralarında kalın duvarlar ö r mektedirler.

Ailede yerleşmiş dayanışma duygusu çocuğun gelişimi ve sosyalleşmesi üzerinde etkili olmaktadır. Dayanışmadan yok­ sun bir yaşam süren ailelerde yetişen çocukların genelde ba­ şarılı ilişki kurmakta zorlandıkları gözlenmektedir. Aile üye­ lerinin sorumluluk duygusundan yoksun olması, günün çok önemli bir bölümünü sorumsuzca kendi istediği biçimde tü­ ketmesi, çocukların bakımı ve eğitimine zaman ayırmaması, çocuklar için önemli bir tehlike kaynağıdır.

Ailesi tarafından istenip - benimsenmeyen, sevilip - kol­ lanmayan, reddedilen çocuklar değersiz olduklarına inanırlar ve toplumla dengeli yasayabilecek güce ulaşamazlar. Böyle büyüyen çocuklar ya hırçın ya saldırgan yada pısırık ve silik kişiler olurlar. Bu çocuklar genelde mutsuz, umutsuz ve şi­ kayetçidirler.

A N N E VE BABALARIN ÇOCUKLARINI REDDETME

Belgede EĞİTİM ve AİLE (sayfa 91-95)