• Sonuç bulunamadı

“Center and Periphery: A Key to Turkish Politics” (1973) makalesinin yazarı $erif Mardin, geride kalan 26 yılın ardından Türk milliyetçili#inin geli"iminde

121924 Anayasası’nın adı geçen maddesinde “Türkiye’de din ve ırk ayırdedilmeksizin vatanda"lık bakımından herkese ‘Türk’ denir” ifadesi yer alır.

13 Afet !nan’ın Medeni Bilgiler ders kitabında “M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları” ba"lı#ı altında, bizzat Mustafa Kemal’e ait Türklük tanımının gereklilikleri "öyle aktarır: Siyasi varlıkta birlik, dil birli#i, ırk ve men"e birli#i, tarihi karabet ve ahlaki karabet (aktaran Köker, 2010: 152).

etkin olan, “entelijensiyanın türevleri” olarak tanımlanabilecek grupların

“merkez”den çıktıklarını; “çevre”nin ise, “toplumun alt katmanlarındaki grupların itici gücünü anlamaya yarayan bir kavram” olarak kar"ımıza çıktı#ını gözlemlemektedir (Çi#dem; Açıkel vd, 2006: 8). Merkez ve çevre arasındaki ili"kide aracı pozisyonunun muhatapları, Kemalist seçkinler olagelmi"tir. Osmanlı/Türk modernle"mesini “denetlenebilir boyutlara indirgemek ve kendilerini de ilerlemenin vazgeçilmez liderleri olarak sunabilmek için ‘eski’ ve ‘yeni’ ya da ‘geleneksel’ ve

‘Batılı’ gibi kategorileri yaygın biçimde kullanan” merkezi konuma sahip bu seçkinler, “tepeden tabana inen” bir yöntem benimsemekten çekinmemi"lerdir (Kasaba, 2010: 29). Kemalizmin, Cumhuriyet ülküsünü benimsemi" “Kemalist seçkinlerin merkezi de#er sistemi” olarak kar"ımıza çıktı#ı bu durumda toplumu bir arada tutacak “yeni kolektivite ba#ı” kaçınılmaz olarak merkezi de#erlerle uzla"ması beklenen Türk kimli#i olmu"tur (Açıkel, 2002: 136-137). “Tarihin ve ulusal kimli#in olu"turulmasını tümüyle bir araç olarak ele alan” milliyetçi modernle"tirmeci elitin terbiye anlayı"ının üzerine "ekillendi#i merkezi de#erler sistemi (Kasaba, 2010: 30),

“insanların dı" görünümü, caddelerin temizli#i, kurumların türü ve niteli#i” gibi çok çe"itli biçimsel de#i"ikliklere varan bir alan üzerinde söz sahibi olmu"tur (Kasaba, 2010: 47). Meltem Ahıska bu duruma dair genel tabloyu "öyle betimler: Dı"a kar"ı kurdu#u yüzeysel ‘Batılılık’ vitrininin hemen gerisinde, toplumun çatı"malı dinamiklerini inkâr eden, tarihsiz bir ‘aile’ simülasyonu yaratır. Bu ailenin ‘öz’

a#abeyleri, yani ‘merkez’dekiler, kendilerine kamusal alanda kurulan bu simgesel ailenin ‘kültürünü’, esasen de ahlakını koruma misyonunu vermi"lerdir (2006: 28).

Ait oldu#u ideolojinin beslendi#i pozitivist gelene#in hiyerar"ik do#asını benimsemi" merkeziyetçi de#erler sisteminin bekçileri, kurucu ideolojiye, engebeli

siyasi yolculu#u boyunca e"lik etmi"tir. Açıkel’in yerinde tespitiyle, Mardin’in merkez-çevre analizi tam da “devletçi-bürokratik parti gelene#inin halka yabancıla"tı#ı ele"tirisinin yükseldi#i bir dönemin ruhunu yansıtmaktadır” (2006:

36). Mardin’in merkez çevre analizinin kapsamlı bir ele"tirisini ve güncellemesini sunan Açıkel, benzer modernle"me deneyimininin gözlemlenebilece#i -Japonya, Rusya, !spanya gibi- ülkelerin deneyimlerinde de rastlanan ortak bir paradoksun altını çizer: “toplumun merkezi ve çevresi salt-dinsel de#erlerle sınırlanamayacak ölçüde birbirine yabancıla"mı"tır” (2006: 46). Bu minvalde yapılmı", “pozitivist bürokrat/entelijensiya ve muhafazakâr halk/kitle düalitesine hapsolmu", aradaki karma-biçimleri, yer de#i"tirmeleri ve eklemlenmeleri ihtimal dı"ında bırakmı"” bir merkez-çevre analizi, küreselle"menin yükselen ses tonu göz önünde bulunduruldu#unda, ciddi bir görü" kaybına sebebiyet verecektir (2006: 49) zira:

…küreselle"me, ulusal modernle"menin muarızlarını ulus-altı çevre hareketleri olmaktan çıkarıp küresel sorunlar olarak dünya gündemine ta"ımı"tır. (…) Kimlikler alanı ba"ta olmak üzere, ulus-devletlerin kültürel, politik ve ekonomik deney(im)lerine maruz kalan toplumsal alanlar, üzerinde tek bir gücün egemenli#ini ilan edemeyece#i alanlara dönü"mü"lerdir. (…) Tepeden modernle"menin bir semptomu olarak dü"ünülen ve ‘Batılıla"mı" devlet seçkinleri’

ile ‘geleneksel halk tabakaları’ arasında yabancıla"mayı vurgulayan merkez-çevre analizi, Türkiye ba"ta olmak üzere ba"ka toplumlarda, ezberi bozan önemli kırılma noktalarının ortaya çıkı"ına tanıklık etmeye ba"ladı (Açıkel, 2006: 51).

“Merkez de#erleri bir bütün olarak ve hatta dogmatik bir hırçınlıkla savunan”, “milliyetçi-laik tonları a#ır basan bir Kemalist çizgiye oturan” Atatürkçü Dü"ünce Derne#i, Ça#da" Hukukçular Derne#i, Ça#da" Ya"amı Destekleme Derne#i gibi örgütlerin “sivil toplum mekânında” görünürlüklerinin artmaya ba"ladı#ı 2000’li yıllara gelindi#inde, bu tarz örgütlenmelerin sayısı ve türevlerindeki artı"ın ardında yatan refleksin temellerinin, ezberi bozan bu kırılma noktalarında aranması gerekti#i

açıktır (Gönenç, 2006: 147).14 Bu örgütlenmeler, Kemalizmin “genel bir siyasi programın ba"at gösterenlerinden biri [Atatürkçülük] olarak sivil toplum nezdinde ilk kez kayda de#er bir kar"ılık buldu#u” bir dönemin temsilcileridir aynı zamanda (Ye#en, 2002: 71). Kemalist ideolojinin modernist devlet elitinin tekelinde olmaktan çıktı#ı, “resmi ideolojinin ki"iselle"tirilmeye” ba"landı#ı bu dönemde (Özyürek, 2008: 32), “Kemalist ilkelere göre hareket etmediklerine inandıkları yozla"mı" devlet görevlileri tarafından kirletilme” tehlikesi ta"ıyan “ideolojilerini, ritüellerini ve sembollerini kurumlarının ve evlerinin mahrem alanlarına ta"ıyarak” korumaya çalı"an milli öznelerle kar"ı kar"ıyayızdır (Özyürek, 2008: 30).

“Modern Türkiye’de siyasal ya"amı belirleyen düalizm”in, “bürokratik muhafazakarlık ile popüler demokratlık arasındaki bir ayrımdan ziyade, sol elitist otoriteryanizm ve sa# popülist otoriteryanizmin muhtelif türevleri arasında” (2006:

59) oldu#unu yazan Açıkel, “farklı biçimlerde muhalif konumlar sergileyen siyasal-kültürel olu"umların önde gelen kurucularının-seçkinlerinin, ya daha önce siyasal merkezle ili"kili kurumlardan geldi#ini, ya da merkezin kurumlarından yeti"mi"”

olduklarını göz önünde bulundurarak “Türkiye’de toplumsal muhalefetin ‘mutlak çevreden’ ziyade, en kötü olasılıkla ‘merkezin kıyısından’ ba"layarak örgütlendi#ini”

14 Bu noktada ihtimam gösterilmesi gereken hususlardan birisi de Kemalizmin homojen ve sabit bir ideoloji oldu#u yanılgısına mahal vermemektir. De#i"en politik iklime ba#lı olarak kendini yenileyen Kemalizmin siyasala arenadaki uzun erimli mevcudiyetinin ardında yatan kurulu"una içkin potansiyeli, de#i"ime, yeniden yorumlanmaya imkân veren mu#lâklıklarıdır. Bu mu#laklıklar, 1970’li yıllarda, “‘devlet’e –asker- sivil bürokrat ve elitlere özgül bir ‘ça#da"la"tırıcı’ misyon atfetmeyi terke hazır Atatürkçülü#ü (…) hâlâ o misyon iddiasındaki sol Kemalistlerle” dengelemi" (Laçiner, 1995: 775); 1980’lerde ise

“Kürt sorununa ba#lı olarak devlet ve merkez-sa# partilerin öne çıkardı#ı Atatürkçülük(ler)de ‘ulusun bölünmezli#i’ ‘üniter devlet’ ve Türk kimli#inin tüm topluma

"amilli#i gibi temalarla” ön plana çıkmasına müsaade etmi"tir (Laçiner, 1995: 776).

iddia eder (2006: 52). Bu ba#lamda en az “!slamcılı#ın yükseli"i” kadar önemli bir kırılmaya, “Türk modernli#inin ve onun merkez-ideolojisinin krizine” yol açan Kürt sorunu, “klasik analiz tarafından önemli ölçüde ihmal edilmi"” olmakla birlikte

“Türkiye’deki etnik kimliklerin ulusal kimlikle ili"kisi”ne dair açıklayıcı bir çerçeve sunması sebebiyle de dikkate de#erdir (Açıkel, 2006: 62). Bu çerçeve, çevrenin çok katmanlı yapısını gözler önüne serecek heterojen unsurların anla"ılmasında ba"vurulabilecek bir pozisyonda durmaktadır:

!ster resmi, ister gayri resmi merkezlerden bahsedelim, merkezin muarızları Kürtler, Aleviler, ba"örtülü kadınlar, vicdani retçiler, insan hakları savunucuları, i"kenceye maruz kalanlar, etnik ve dinsel azınlıklar vb için artık merkez-çevre kar"ıtlıkları 1930’ların ya da 1950’lerin kar"ıtlıklarında olmadı#ı kadar grift, klasik ayrımın açıklayamayaca#ı kadar çok katmanlı ve çok merkezli bir iktidar-muhalefet yapılanmasıyla kar"ı kar"ıya oldu#umuzu dü"ündürüyor bize (Açıkel, 2006: 64).

“Çok katmanlı” ve “çok merkezli” yapılanmaların yuvası olan metropol kültürü ve göç, merkez-çevre analizinin bütün saçaklarıyla ete kemi#e bürünece#i bir zemin sunmaktadır. “Organik ve kapalı bir milliyetçili#e dayanan bir vatanda"lık kavramı, küresel kültür akı"kanlı#ının beraberinde getirdi#i kaygan zeminde hem

‘içerden’ hem de ‘dı"ardan’” tehdit altındayken, “ça#da" metropollerde, melez kültürel formlar yaygınla"tıkça, çe"itli sosyal ve kültürel aidiyetler (sınıfsal, etnik, dini, ulusal, cinsel) arasındaki sınırları tanımlayan farklılıklar/ayrıcalıkların korunması giderek daha keskin ve görünür bir iktidar mücadelesine” dönü"mektedir (Öncü & Weyland, 2007: 25&27). “Ulus-devletin kent düzleminde önemini korudu#u” (Öncü & Weyland, 2007: 28) bilgisinden hareketle, farklılıkların iktidar mücadelesinin arenası konumundaki kent imgesine yakın bir bakı", ulusal anlatının kent düzleminde kat etti#i yolu gözler önüne sermesi açısından kaçınılmazdır.