• Sonuç bulunamadı

1.5 Modern Basın Fotoğrafçılığı: 1936’dan Günümüze

2.1.4 Toplumda Anlamları Yayma Aracı Olarak Mitler ve İdeoloji

Antik Yunan’da iki büyük ozan Homeros ve Hesiodos, mitosları dokunulmaz, büyüsel ve kutsal olan işlevsel tahtından indirmişlerdir. Mitosların törenlerdeki büyüsel-işlevsel etkilerini azaltarak onları destan malzemesi olarak kullanmışlardır. Tanrıların dinsel amaçlardan ve kutsallıklarından sıyrılarak insanca işlerle anılması destanların en çok üzerlerinde durdukları konu haline gelmiştir. Böylece mitler edebi alan içerisinde yer edinmeye başlamıştır (Paksoy, 2011. 256).

Mitlerin sözden yazıya aktarılması tanrısal gücün hafiflemesine neden olmakla birlikte insanın evreni anlamaya başlamak için başladığı çalışmalarla, mitostan eposa (destan) ve tragedyaya geçişle birlikte edebiyat da kendi mantığını ve dilini oluşturmuştur. Bu oluşturulan edebi mantık tragedyalar yoluyla insanlara o dönemin duyuş ve düşünüşünü,

insanların nasıl olması ve nasıl davranması gerektiğini aktarmıştır. Böylece Tragedya yazarları mitlerin onlara sağladığı konu zenginliğiyle birlikte ideoloji alanında çok önemli bir konuma sahip olmaya başlamışlar ve de çağın problemleri için çözüm yolları sunmaya başlamışlardır. Tabi ki problemler karşısındaki kahramanlıklar ve bunların getirdiği çözümler yine çağa uygun olarak geliştirilmiştir. Bu yüzden evrenin nereden gelip nereye gittiği sorunsalı mitlerin ilgilendiği tek konu değildir. Mitlerin geçmiş söylencelerden devralınan mirası, her dönem iktidarın ‘ideolog’larınca zenginleştirilip, bireylerin günlük yaşamdaki davranış tarzlarının belirlenmesine çalışılmakta, kendi dönemlerinin ideolojisi olarak iş gören mitoloji kendi gerçekliklerini de kendi anlamlandırma sistemi içinde topluma aktarmaktadır. Bu bakımdan ideologların işledikleri sorunlar ve mitosların bir ideoloji taşıyıcısı olarak kullanılması oldukça önemlidir. “İdeoloji mitolojinin ve dinin etkilerini de taşıyan bir anlamlandırma sistemidir”. Artık tiyatronun başlangıçtaki misyonu değişmiş, kendisi için araç olmaktan çıkarak, politik bir amaca yönelmeye başlamıştır (Çoban, 2013: 266).

İlkel mitler Fiske’ye göre insanlar ve tanrılar, yaşam ve ölüm, iyi ve kötü gibi konuları işlemektedir. Bir kültürdeki mitlerin evrensel olmadığını savunan Fiske, bilim örneğini vererek karşıt mitlerin de olabileceğini savunmuştur. Bilimin başat miti, doğayı gereksinimlerimize uydurma, güvenliğimizi ve yaşama standardımızı geliştirmedir. Bilim nesnel, doğru ve iyi olarak görülmektedir. Bilimin doğadan uzaklaşmadaki rolü ise karşıt mitidir (Fiske, 2003: 153).

Birbirleriyle ilişkisi olmayan toplumların mitlerini inceleyen Levi-Strauss, tüm toplumların endişe ve sorunlarla baş etmede miti kullandığını savunan bir görüş ortaya atmıştır. Farklı kültürleri dil gibi inceleyen Levi-Strauss, ilkel mitlerin işleyişinin ortaya çıkmasında ve çağdaş mitlerin çalışılmasında etkili bir ön hazırlık işlevi görmüştür. Nöth’e göre Levi-Strauss’la mitler, metin semiyotiğinin öncelikli analiz nesnesi haline gelirken Barthes’la mitler, her gün içinde yaşadığımız kültürün göstergebilimsel bir olgusu olmuştur (Nöth, 1990: 375).

Efsaneleri, mitleri ve efsaneleşecek kadar eski olayları işleyen tragedya bundan böyle dinsel, ahlaki ve politik mesajlı oyun kurgularıyla, toplumu ve evrenin minimal temsilini yansılayan bir araca dönüşür. Doğayla kucaklaşma ve coşkunluk amaçlarını taşıyan ilk aşama yerini toplumsal kurallara uymaya ve ölçülü olmaya bırakmaya başlamıştır. Bundan böyle tragedyanın üç büyük yazarı Aiskhylos, Sophokles ve Euripides, mitosları, efsaneleri, kendi dünya görüşleri ve ahlâk anlayışlarıyla ele alıp yorumlamışlardır (Nietzsche, 1996 112).

Poetika ile bugünkü klasik tiyatronun temelini atan Aristoteles, tiyatroyu egemen sınıfların arasına sokmuştur. Kişinin değişmez kaderini vurgulayan ve yine kişinin kaderini mevcut iktidar düzenlemesiyle birleştiren Aristoteles, dönemin ideolojik ve politik söylemini yansıtmıştır. Yani Aristotelesin oluşturduğu yazgısal tiyatro, kişiyi kaderiyle başbaşa bir şekilde ele almış ve değişim olanaklarından muaf tutmuştur. Bu anlamda mitler ya da mitsel kahramanlar, masal da uydurma da olsa tragedya da önemli bir amaca hizmet etmişlerdir; dinleyeni/izleyeni doğru yola sevk etmek. Bu şekilde söylence yanlış hareketi yerme ve doğru olanı destekleme gibi bir misyon üstlenmiştir. Mitlerin verdikleri konu zenginliğiyle ideolojik düzlemde önemli bir konuma sahip olan Tragedya yazarları, Grek toplumunun da sahip oldukları problemlere eğilmiş ve bunlara çözümler üretmeye çalışmışlardır (Paksoy, 2011. 257).

Göstergebilim, günlük hayatta görebileceğimiz her şeyi, yeme içme tarzımızı, giyimimizi mobilyaları, oturuşumuzu, kalkışımızı vb. gibi toplumsal pratik ve nesnelerin anlamlarının yapısını açıklamayı amaçlamaktadır. Barthes göstergebilimsel açıdan modern kültüre yaklaşmaktadır. Göstergebilim Barthes’a göre mit analizi ile başlamaktadır ve mit, yan anlam üstüne oturtulmuş ikinci düzey bir göstergebilimsel sistemdir. “Mit dünyayı göstergebilimin betimlediği, yiyecek, moda vb. sistemler yoluyla anlamlandırmaktadır.” Toplumsal formasyonun hakim fikirlerinin nasıl doğal ve meşru görünebildiğini mitler açıklamaktadırlar (Nöth, 1990: 376).

Barthes gündelik hayatta anlamın ve değerin nasıl oluştuğunu “Çağdaş Söylenler”’de göstermektedir. Barthes, egemen ideolojinin göstergeler aracılığı ile nasıl yeniden oluşturulduğunu çağdaş kapitalist toplumun gündelik yaşamdaki göstergelerini inceleyerek göstermiştir. İdeolojinin doğallaştırıcı etkisinin eleştirisini yapmak burada temel amaçtır. Barthes, mit olarak yeme, giyinme, tatile gitme gibi olayların gösterge sistemlerinin adlandırıldığını ve başka bir anlamlandırma sistemi tarafından yönlendirildiğini bulmuştur. Kapitalist sistemin temel değerlerini meşrulaştırmak üzere bu mitlerin işlev gördüğünü ve bu temel değerleri doğallaştırdığını savunmaktadır. Barthes’ın çalışmaları sonucunda, mit olarak reklamlar, filmler, yemekler gibi günlük hayatımızdaki bazı kavramlar kabul edilmiştir. Mit ideoloji ilişkisini ise Ellis ve Coward bu şekilde açıklamaktadırlar: “alışılmış temsil biçimlerinin gündelik nesne ve pratiklerle iç içe geçmesine mitin mekanizması yol açar; öyle ki sonunda bu ideolojik anlamlar, o nesne ya da pratiğin doğal, sağduyu düzeyindeki gerçekliği gibi anlaşılmaktadır.” (Coward ve Ellis, 1985: 56).

Levi Strauss ve Barthes, Saussure’den yararlanarak miti bir dil biçimi ve anlamları toplumda yayma aracı olarak incelemişlerdir ve aralarındaki farklılıklar da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Barthes’a göre mit sınıf temeline dayanır ve egemen olanlar tarafından onların egemenliklerini sürdürmeleri için inşa edilmiştir. Egemen sınıfın değerlerinin doğallaştırılmasında mit rol oynamaktadır. Levi-Strauss miti ise toplumsal endişe ve sorunlarla baş etme aracı olarak görüp dilin tüm düşüncelerimizi ve anlamlarımızı yapılandırma olgusu ile ilgilenmekte ve farklı kültürel anlatım biçimlerinin dil gibi örgütlendiğini varsaymaktadır. Sınıf farklılıklarını görmezden gelmiştir. Barthes’a göre mit, ideolojik iletiyi saklayarak onu doğalmış gibi sunmaktadır. Mit toplumsal çelişkileri gizlemektedir. Mitlerle görülebilenin aslında sadece bir temsil etme durumu olduğunu anlayamayız. Levi-Strauss’a göre mitlerin işleyişi açıktır, gizli olan ise anlamlarıdır. Barthes kapitalist toplumların yapısı üzerinde temellendirirken Levi-Strauss mit tartışmasını insanın zihinsel işleyişi üzerinden yürütmektedir (Nöth, 1990: 377).

Fiske’ye göre, bir toplumun üyelerinin toplumsal deneyimlerini anlamlandırma yollarına ulaşmaları açısından dilin, mitlerin ve simgesel sistemlerin yapısalcılıkta ilgi odağı olması önemlidir. Medya metinleri tarafından dil, mitler ve simgesel sistem kurulurken, bu metinlerin analizinde de önemli olgulardır (Coward ve Ellis, 1985: 57)