• Sonuç bulunamadı

Toplumcu gerçekçilik ya da sosyalist realizm, önce Rusya‘da sonra öbür sosyalist ülkelerde bir sanat yöntemi ve bir dünya görüĢü olarak kabul edilmiĢ, yirminci yüzyılın en temel estetik görüĢlerinden biridir.102

Toplumcu gerçekçi anlayıĢın ilkeleri, Marksizm‘e dayanır. Marksizm, özgün bir siyasi felsefe, tarihin materyalist yorumuna dayanan ekonomik ve toplumsal bir dünya görüĢüdür; kapitalizmin Marksizm açısından çözümlenmesi, Karl Marks ve Friedrich Engels‘in çalıĢmalarına dayanan bir toplumsal değiĢim teorisidir. Marksizm, esas olarak sınıflar savaĢı teorisini ortaya atan ve bu savaĢın zorunlu sonucu olarak proletarya diktatörlüğüne oradan da komünizme varılacağını öngören bir siyasi düĢünce olarak tanımlanır. Marksizm Ġngiliz ekonomi-politiği, Alman

100Bertolt Brecht, Sosyalist Gerçekçilik ve Toplum, Çeviren: Ahmet Cemal, Kayahan Güven, Günebakan Yayınları, Ġstanbul 1976, s. 266

101Kantarcıoğlu, a.g.e., s. 167-168.

45 felsefesi ve Fransız ütopik sosyalizminin birleĢimidir. Ancak Karl Marks ve Friedrich Engels bu görüĢleri geliĢtirerek yeni bir model sunmuĢlardır.103

Marksizm, ekonomik teori üzerine oturtulmuĢ bir tarih felsefesidir. Bu felsefeye göre tarihin geliĢmesi birtakım kanunlara bağlı olarak cereyan eder. Bu kanunların ne olduğunu tarihî maddecilik açıklar ve bu sayede toplumun sosyalizme ve sonunda komünizme varacağını görmek mümkündür. Tarihî maddeciliğin toplum tarihinde gördüğü aĢamalar sırasıyla ilkel toplumlar, kölelik üzerine kurulmuĢ toplumlar, feodalizm, kapitalizm, sosyalizm ve komünizmdir. Tarihî maddeciliğe göre üretim güçleri ve üretimi yapan sosyal grupların birbiriyle iliĢkisi o toplumun ekonomik yapısını meydana getirir. Altyapı denen bu ekonomik yapı, o toplumun ahlak, hukuk, din görüĢlerini ve sanat anlayıĢlarını belirler. Bundan dolayı bir toplumun üstyapısını ve bu yapıdaki geliĢmeleri anlamak için altyapıyı bilmek gerekir.104 Felsefî sistemlerin doğuĢu, dinsel inançlardaki değiĢiklikler, yeni sanat anlayıĢlarının ortaya çıkması, temelde ekonomik yapıda meydana gelen değiĢimlerin sonuçlarıdır. Sınıflara ayrılmıĢ bir toplumda üst yapı, ekonomik bakımdan egemen sınıfların görüĢlerini, isteklerini yansıtır. BaĢka bir söyleyiĢle, bir toplumun ideolojisi egemen sınıfın çıkarlarını korumaya ve onları meĢrulaĢtırmaya yöneliktir. Sanat da üstyapının bir parçası olduğuna göre döneminin ideolojisini yansıtacak ve bilinçli ya da bilinçsiz egemen sınıfların çıkarlarına seslenecektir. Bu yüzden sanat, toplumun alt ve üstyapısını belirleyecek, bu ideolojiyi yansıtan bir araç olacaktır. Bu anlamda, edebiyat eserleri sınıf çıkarlarını dile getiren ideolojik bir araçtır.105

Boris Suchkov‘a göre, toplumcu gerçekçilik, tarihin akıĢı içinde eleĢtirel gerçekçiliğin evrimi sonucunda ortaya çıkmıĢtır. 20. yüzyılda toplumda üretici güçlerin nesnel geliĢmesi, insanın Marks‘ın deyiĢiyle ―insan türünün bir üyesi‖ haline ve buradan da ―siyasal güç olarak toplumsal gücünün kendisinden ayrılmamıĢ bir hâle‖ gelmeye baĢlamasının gerçek koĢullarını yaratmıĢtır. Çünkü Marks‘ın ―insanoğlunun hakiki kurtuluĢu‖ dediği sosyalizm, insanın sosyo-ekonomik gücüne yabancılaĢmasına bir son vermek üzere gerçekliğe çevrilebilir. 20. yüzyılda, kapitalist toplumun yeni bir toplum tipine dönüĢmesi süreci baĢlamıĢtır. Bu süreç, hiç

103Tunalı, a.g.e., s. 101-103.

104Moran, a.g.e., s. 43.

105

46 kuĢkusuz sanat ve edebiyata da yansımıĢtır. EleĢtirel gerçekçiliğin var olan toplumsal iliĢkilerde bir değiĢim yapılması zorunluluğunu kavrama zamanı gelmiĢtir. EleĢtirel gerçekçilik, özel mülkiyete dayalı bir toplum düzenin modasının geçmekte olduğunu ve böyle bir düzenin insanın gerçek çıkarlarına ters düĢtüğünü gösteren bir yığın olguyu insanlara göstermiĢtir. Ne var ki kapitalizmin yıkılıĢının ve kaçınılmaz bir Ģekilde çöküĢünün nedenini tam olarak ortaya koyamamıĢ, kapitalizmin sınıfsal çatıĢmalarının çözümü için ne yapılması gerektiğini algılayamamıĢtır. Bütün toplumsal iliĢkiler sistemini sosyalist bir temele oturtarak yeniden organize etmeye hazırlanan bir toplumdaki yeni etkenleri ortaya koyacak ―yeni bir yaratıcı yöntem‖in, gerçekliğin kendi evreni içinden çıkması kaçınılmaz bir durumdur. EleĢtirel gerçekçiliğin evrimi, gerçekçilik yönteminde nitel bir değiĢimin olmasına ve toplumcu gerçekçiliğin doğmasına yol açmıĢtır.106

Toplumcu gerçekçiliğin doğuĢunda, iĢçi sınıfının, toplumsal ve bireysel gücünün farkındalığını kavraması ve büyük bir ilerlemenin esas öznesi olması etkili olmuĢtur. Buradan hareketle bir yazardan beklenen, proletaryanın tarihsel görevinin tam farkında olmasıdır. BaĢka bir deyiĢle, yeni yöntemin geliĢmesinde sınıf kesin bir rol oynamıĢtır ki bu da bir yazarın, toplumsal ve kültürel bir devrimi yürütmekte olan devrimci proletaryanın görüĢ noktasını benimsemesini gerektirir. Bir yazarın kendi görüĢlerini iĢçi sınıfının görüĢ tarzıyla özdeĢleĢtirmesi, hayattaki fenomenlere bütünüyle devrimci proletaryanın sosyalist ruhu içinde karĢılık verebilmesi ve tarihsel geliĢmenin gerçek tasarımı olarak komünizmi kabul etmesi gerekir. Demek ki bir yazar, kapitalist ülkelerde devrimci iĢçi sınıfının görüĢ tarzını ya da sosyalist ülkelerde yönetici sınıf olan iĢçi sınıfının görüĢ tarzını benimsemedikçe sosyalist gerçekçi olamaz.107

Gerçekçilik akımının, Sovyetlerdeki yeni karĢılığı olan toplumcu gerçekçilik, 1930‘larda devletin resmî sanat görüĢü sayılmıĢ ve ana ilkeleri 1934‘te toplanan Sovyet Yazarlar Birliği‘nin Birinci Kongresi‘nde saptanmıĢtır. AçılıĢ konuĢmasını Andrey Jdanov‘un yaptığı kongrede Maksim Gorki, Nikolay Buharin, Karl Radek gibi düĢünür ve yazarlar konuĢmuĢ, toplumcu gerçekçiliğin ne olduğu üzerinde

106Boris Suchkov, Gerçekçiliğin Tarihi, Çeviren: Aziz ÇalıĢlar, Bilim Yayınları, Ġstanbul 1976, s. 201.

107

47 durulmuĢ ve Sovyetlerdeki sanatçıların nasıl bir anlayıĢı benimsemeleri gerektiği açıklanmıĢtır.108

Andre Siniavski, Sovyet Yazarlar Birliğinin tüzüğünde ortaya konmuĢ olan toplumcu gerçekçiliğin tanımını, en doğru tanım olarak kabul eder:

―Toplumcu Gerçekçilik Sovyet edebiyatının ve edebî eleĢtirmenliğin temelini teĢkil eden metoddur. Sanatçıdan gerçeğin, devrimden sonraki geliĢmesi içinde doğru ve soyut bir biçimde temsil edilmesini istemektedir. Bundan baĢka, gerçeğin artistik bir biçimde doğru olarak ve tarihsel soyutluğu ile sunulması, iĢçilerin sosyalizm ruhu içinde ülküsel devrimi, eğitimiyle birlikte olması gerekmektedir.‖109

Hasan Bülent Kahraman, 1934‘te düzenlenen kongrede Maksim Gorki‘nin yaptığı konuĢmadan hareketle toplumcu gerçekçiliğin ilkelerini dört maddede özetler:

―a) Toplumcu Gerçekçilik, daha önceki eleĢtirel gerçekçilikten farklı olarak programatik bir edebiyattır ve bir tezi vardır.

b) Bu edebiyatta insanı belirleyen en temel öğe kolektivizmdir: “Sosyalist birliktelik ancak kolektif emek içinde gelişebilir.”

c) Toplumcu Gerçekçi edebiyatta iyimser bir bakıĢ açısı egemendir: “Yaşam eylemdir ve yaratmaktır. Yeryüzünde yaşayan insanın ulaşacağı en son erek yeryüzünde yaşamak mutluluğudur.”

108Moran, a.g.e., s. 53.

109Andrei Siniavski, Sosyalist Realizm, Çeviren: S. Türker, Habora Kitabevi Yayınları, Ġstanbul 1967, s. 10.

48 d) Bu edebiyat eğitsel bir iĢlevle yüklüdür. “Sosyalist

bireyselliğin geliştirilmesi bu edebiyatın ana amacıdır.”110

Temelleri Marksizm‘e ve onun getirdiği değerlere dayanan toplumcu gerçekçilik, yazarın öznel dünyasını değil de nesnel toplumsal gerçekliği yansıtma hedefiyle 19. yüzyıl gerçekçiliğinin bir uzantısı sayılmıĢtır. Buna karĢın birkaç önemli noktada önceki gerçekçilikten ayrılır. Gerçekçilik her zaman var olan toplumu betimlerken ona karĢı eleĢtirel bir tutum almıĢ, yansıttığı gerçeklikle arasına bir mesafe koymuĢtur. Toplumcu gerçekçilik ise burjuva dünyasını değil sosyalizmin kuruluĢunu konu edinir. Sosyalizm ise çağın öznel ve nesnel gerçeği olduğu için yazarın bu gerçekle arasına eleĢtirel bir mesafe koyması düĢünülemez. Bir yazar bu gerçekle arasına mesafe koyarsa gerçeğin dıĢına akıl dıĢının alanına düĢmüĢ olur. Öyleyse yazar, bu toplumu, bu toplumun olumlu kahramanlarını yüceltmeli ve halkın sosyalist devlete olan bağlılığını anlatmalıdır.111

Toplumcu gerçekçiliğin temeli, dünyanın sosyalistçe biçimlendirilmesi üzerine kurulmuĢtur. Toplumcu gerçekçi sanat, yeni bir toplum yaratmayı amaçlar. Bu toplumda en ileri sınıfın ahlakî kuralları, insan değerinin ölçüsü olacaktır. Buradan anlaĢılabileceği gibi toplumcu gerçekçilik sanat tarihi içinde karĢılaĢılan sanat anlayıĢlarından özce ayrılır. Bu öz, toplumcu gerçekçiliğin yeni bir insan, yeni bir ahlak, yeni bir değer ve toplum yaratmak için görevlendirilmiĢ olmasıdır. Toplumcu gerçekçiliğin bu özelliği, önceki dönemlerde karĢılaĢılan gerçekçilik ve doğalcılık gibi gerçekçi anlayıĢlardan kesin çizgilerle ayrılır. 19. yüzyıldan itibaren burjuva toplumlarında var olan gerçekçilik, bugün de etkili biçimde yaĢamaktadır. Gerçekçi sanat, içinde yaĢadığı burjuva toplumunun toplumsal bozuklukları ve adaletsizlikleri, eĢitsizlikleri ele alır ve onları eleĢtirir. Bu yüzden bu gerçekçiliğe eleĢtirel gerçekçilik adı verilir. Oysa toplumcu gerçekçilik, sosyalist bir toplumun sanat anlayıĢını dile getirir. EleĢtirilen burjuva toplumu yıkıldığına göre sanatın artık ortadan kalkan bir Ģeyi eleĢtirmesi söz konusu değildir. Sanat, bu yeni toplumda, emekçi dayanıĢmasını, emekçi ahlakını sağlamlaĢtırmak, bunun bir düzen içinde

110Hasan Bülent Kahraman, Türk Şiiri, Modernizm, Şiir, Büke Yayınları, Ġstanbul 2000, s. 51.

49 geliĢmesini sağlamakla görevlidir ve bu anlamda sosyalist düzenin ve sosyalist ahlakın koruyucusu olacaktır.112

Bütün bunlardan anlaĢılacağı üzere, çağdaĢ sosyalist toplumlarda sanat, temel bir görevle ortaya çıkar. Ama bu temel görev, ilk baĢlarda ortaya konduğu gibi dar ideolojik bir belirleme içinde somutluk kazanan bir görev değildir. Bu görev, yeni bir insanı yaratma görevidir. Bu belirleme içinde sanat, insanın ve insanlığın mutlu geleceğine katkıda bulunmak ister. Marksist teoriye göre, bütün bunları sadece sanat yapabilir. Sanat, insanı parçalanmıĢ bir biçimden birleĢmiĢ bir bütüne dönüĢtürebilir. Ġnsanın gerçekleri anlamasını sağlayarak onları dayanılır bir biçime sokmasında insana yardımcı olur. Bununla da yetinmeyerek gerçekleri, insanca, insanlığa daha layık kılma kararlığını da artırır. Böyle bir niteliğe sahip olan toplumcu gerçekçilik yalnızca ideolojik bir sanat olmakla kalmaz, aynı zamanda insani ve ahlaki bir sanat da olur. Ġlkin politik bir amaca yönelerek güdümlü bir sanat anlayıĢı olarak belirlenmek istenen toplumcu gerçekçilik giderek bu dar ideolojik niteliğinden uzaklaĢır ve estetik bir çizgiye kayarak kendine daha genel insani amaçlar koyarak hümanist bir sanat niteliği kazanır.113

Benzer Belgeler