• Sonuç bulunamadı

3.2. Mücadele

3.2.3. Silahlı Mücadele

— Halktaki uyanıĢ müthiĢ… — Ama lider önemli. — Yayın araçları, basın… — Eğitimin Ģekli… — Aydınların tutumu… — KöĢe dönülmüĢtür. — ġu gecekondu halkı… — Almanyadaki iĢçiler…‖191

Hikâyedeki sol görüĢlü üniversiteliler düzeni değiĢtirmek istemektedir fakat bunu yaparken silahlı eylemler gibi kanun dıĢı eylemlere giriĢmek istemezler. Onlar iĢçi ve köylüleri bilinçlendirecek, köylüler ve iĢçiler de ―oylarıyla‖ bu sömürü düzenine son vereceklerdir. Bu durum, THKO ve THKP-C gibi silahlı bir mücadeleye inanan ve düzeni silahlı bir mücadele ile değiĢtirmek isteyen üniversiteli sol gençlik grupların görüĢünden ayrı bir yerde durur.

3.2.3. Silahlı Mücadele

Türkiye‘de 1960‘larda büyük bir ivme kazanan sol hareketler, 1970‘ler boyunca kendi ideolojilerini hâkim kılmak için protestolar, grevler gibi legal eylemlerden, düzeni silahlı bir mücadele ile değiĢtirmeye kadar giden illegal yollara baĢvururlar. Toplumcu gerçekçi yazarlar da niteliği ne olursa olsun bütün bu mücadeleyi yüceltmeye çalıĢır. Sol eğilimli kiĢilerin eylemlerinin haklılığı noktasında -bu eylemler silahlı eylemler bile olsa- en ufak bir Ģüphe duymazlar.

97 ġüphe duyulmadığı için de silahlı mücadeleye dönük ciddi bir eleĢtiri ile karĢılaĢılmaz.

12 Mart öncesi ve sonrasında sosyalist hareketler içerisinde, silahlı mücadele önemli bir yer tutar. Dönemin en önemli silahlı mücadele hareketlerinden biri olan THKP-C‘nin lideri Mahir Çayan 30 Mart‘ta Kızıldere‘de devlet güçleri tarafından dokuz arkadaĢıyla öldürüldüğünde çatıĢmadan yaralı olarak kurtulan Ertuğrul Kürkçü, Türkiye‘deki sosyalist hareketlere silahlı mücadelenin giriĢini ele aldığı yazısında 1970 ve 1971 yıllarını Türkiye‘de sosyalizm adına silahlı mücadele hareketinin baĢlangıcı olarak değerlendirir.192

Kürkçü, Türkiye‘de sosyalist hareketlerin silahlı mücadele fikrinin ortaya çıkıĢında üç koĢuldan söz eder:

―* Birincisi, Soğuk SavaĢ‘ın dinamikleri, ABD destekli sağcı, faĢist, paramiliter güçler ve bunlara karĢı koyma iradesi.

* Ġkincisi sosyalist politik mücadelenin parlamenter yoldan baĢarıya ulaĢtırılamayacağına dair kabullerin yaygınlaĢması.

* Üçüncüsü, uluslararası komünist harekette dünya devrimi açısından azgeliĢmiĢ-yarı geliĢmiĢ ülkelerdeki mücadeleye yaklaĢımdan doğan tartıĢmalar‖193

12 Mart Dönemi hikâyelerinde devlet güçleri ile çatıĢmada ölen sosyalist devrimciler çokça yer alır. Fakat bazı sosyalist devrimcilerin silahlı bir mücadele yürüttüklerine iliĢkin pek fazla hikâye yoktur. Bu anlamda, toplumcu gerçekçi yazarlar devrimcilerin silahlı mücadelesini doğrudan ele almazlar fakat devlet güçlerinin baskın yaparak öldürdüğü sosyalist devrimcilere hikâyelerde çokça rastlanır. Yine de bazı hikâyelerde ufak değinmelerle, 1970‘li yıllardaki sosyalist hareketlerin yürüttüğü silahlı mücadelenin izleri görülür. Demir Özlü‘nün ―Alp Oteli‖ hikâyesindeki ―Silahlı eyleme katılanlar, onlara yardım edenler, onları

192Ertuğrul Kürkçü, ―Türkiye Sosyalist Hareketine Silahlı Mücadelenin GiriĢi‖, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Sol, Editör:Tanıl Bora, Murat Gültekingil, C.VIII, 2. bs., ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 2008, s. 494.

98 destekleyenler, açık bir biçimde direnenler…‖194

ve Necati Tosuner‘in ―Güvercin‖ hikayesinde idama giden genç devrimcinin ―Ellerim bıraktı kalem yontmayı, silah kavradı sonra.‖195

ve Tezer Özlü‘nün ―1980 Yazı GüneĢi A./‖ baĢlıklı hikâyesinde ―Silahlı militanlar da geliyor. Gidiyor. Ve bu akım bütün gece bitmiyor. Tüm gece. Ölüler. Yaralılar.‖196

ifadeleri devrimci sosyalistlerin silahlı bir mücadele de yürüttüklerini gösterir.

Mehmet Güler‘in, dönemin en çarpıcı hikâyelerinden biri olan ―Türkümüz Var Söylenecek‖ baĢlıklı hikâyesi, oğlu devlet güçleri ile çatıĢmada ölen acılı bir anneyi anlatır. Hikâye, annenin oğlunun ölü bedenini almak için Tokat‘taki197 bir hastaneye gelmesiyle baĢlar. Oğlu devlet güçleri tarafından öldürülmüĢtür. Kendileri gibi Türkiye‘nin dört bir yanından -Diyarbakır, EskiĢehir, Trabzon, Gaziantep- baĢka aileler de çocuklarının cansız bedenini almaya gelmiĢlerdir:

―Gördüğümüzde tanıyamadık hiçbirimiz. Ġnsan yirmi senedir büyüttüğü evladını tanıyamaz mı? Tanıyamadık iĢte. Tüm kan içindeydi. Salhanede kesilmiĢ koyunlar gibiydiler. Hastanenin bodrumuna kaldırıp atmıĢlardı. Beton üzerinde yatıyorlardı. (…) Kolunun teki yoktu. Havan topu alıp götürmüĢtü yerinden. Bodrumun taa öte ucunda buldum. Getirdim koydum yerine.‖198

Mehmet Güler‘in hikâyesinde devlet güçleri tarafından öldürülen devrimci gençlerin çatıĢmada silah kullanıp kullanılmadığına hiç değinilmez. Hikâye, devrimci gençlerin ölümüyle baĢlar ve hikâyenin bütününde de devrimcilerin silah kullandığına dair bir emare yoktur.

Ferzan Güler‘in, ―Kuyu‖ hikâyesi de devlet güçleri tarafından baskına uğrayan iki devrimciyi konu alır. Devlet güçlerinin baskını esnasında geçen hikâyede

194Demir Özlü, Sürgün Küçük Bulutlar, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul 2012, s. 223.

195

Tosuner, a.g.e, s. 61.

196Tezer Özlü, Eski Bahçe, Eski Sevgi, 11. bs., Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul 2012, s. 95.

1971972 yılında silahlı mücadeleyi savunan THKP-C‘nin lideri Mahir Çayan‘ın, Tokat‘ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde on arkadaĢıyla öldürülmesi, bu hikâyenin çıkıĢ noktası olabilir.

99 devrimci gençlerden biri ölür ve diğerini de aynı akıbet beklemektedir. Ölen arkadaĢı arkasından dehĢete kapılan devrimci gencin düĢünceleri devrimcilere yönelik baskılara isyan niteliğindedir:

―DıĢarıda bir patlama duyuldu, arkasından, Ģangırtıyla camlar indi… Bir yerler yıkıldı, çöktü sandı birden… Geriye dönüp baktığında, arkadaĢını kanlar içinde döĢemenin üstüne düĢmüĢ gördü!.. KoĢtu çabucak yanına vardı… ölmüĢ olduğunu anladığında delirecekti: ―Olamaz! Nasıl olur? Bir dakika önce yaĢıyordu, hem de olanca canlılığı, içtenliği ile kurtulmanın yollarını arıyordu. Onu öldürmeğe yetkileri yok! Kim yargıladı? Kim verdi ölüm cezasını? Nasıl oldu da bu duruma geldik?‖199

Ferzan Gürel‘in, ―direnmek boĢuna‖ ifadeleri ile umutsuz bir biçimde sonlanan hikâyesinde, Mehmet Güler‘in ―Türkümüz Var Söylenecek‖ hikâyesindeki gibi devrimci gençlerin bırakın devlet güçlerine karĢılık vermeyi, silahları olduğuna dair herhangi bir imâ bulunmaz. Ferzan Güler‘in ―Kapan‖ adlı bir baĢka hikâyesi de, devlet güçlerinden arabayla kaçarken yaralanmıĢ -ya araba ters dönünce ya da kurĢun yiyince yaralanmıĢ olan kahraman bu kısmı pek anımsamaz-, iyileĢme sürecinde olan bir devrimciyi konu alır. Bu hikâyede de devrimcilerin yanlarında silah bulunduğuna dair bir iĢaret yoktur. Fakat, Ferzan Gürel‘in ―Kapan‖ hikâyesindeki ―Bizi duymak iĢlerine gelmezdi ki. Sesimizi boğmak için suçluluğun batağına çekip götürdüler bizi.‖200

sözleri, ―Kuyu‖ hikâyesindeki kahramanın, kendilerinin suçsuz olduğuna dair kesin inancının bu hikâyede olmadığını gösterir. Hikâyede, asıl suçlunun, gençleri suçluluk batağına sürükleyenler olduğu vurgusu hâkimdir fakat son kertede gençlerin suça bulaĢmıĢ olduğu itirafı da dikkat çekicidir. Demir Özlü de Öteki

Günler Gibi Bir Gün hikâye kitabındaki ―Ötedeki Ülke‖ baĢlıklı hikâyesinde

1969‘daki Kanlı Pazar olayından yola çıkarak devrimcilerin, Ģiddete karĢıt güçler yüzünden sürüklendiğine vurgu yapar:

199Ferzan Gürel, Ölü Gözünden Yaş, KardeĢler Matbaası, 1979, s. 23.

100 ―Kanlı Pazar düzenlendi, filizlenen her Ģeyi ezmek için.

Sakallılarla, tutulmuĢ adamların, yakalarında kırmızı bayraklar, Taksim‘den AyazpaĢa‘ya doğru saldırıĢlarını gözümün önüne getiriyorum. Birlikte cinayet iĢlediler.(…) Sürecek bu cinayetler, sol güçlenip dikilinceye kadar. Ama Ģiddet onlardan geldi. ġiddetin ıĢığını yaktılar, baĢlattılar Ģiddeti, sürüyor cinayetleri, sürecek daha.‖201

Leylâ Erbil‘in ―Eski Sevgili‖ baĢlıklı uzun hikâyesi, gençlik döneminde sosyalist mücadele içinde bulunmuĢ Nigâr‘ın yaĢadıkları etrafında, 12 Mart döneminin devrimci kiĢiler üzerindeki etkileri üzerinde durur. Hikâyenin bütününde Türkiye‘de, 1960‘lar sonu ve 1970‘lerin ilk yarısı boyunca özellikle devrimcilerin yaĢadıkları; hatıralar ve basından yansıyan haberler aracılığıyla yansıtılır. Leylâ Erbil‘in ―Eski Sevgili‖ hikâyesi, giriĢtikleri silahlı bir mücadele sonucunda ölen sosyalist devrimciler için bir ağıt niteliğindedir:

―Ġbrahim‘e iĢkence edenlerin adı neydi? Kim öldürmüĢtü Kaypakkaya‘yı? Kimler? (…) Unutuyoruz yavaĢ yavaĢ. Acılar içinde yaĢatılan biz değilsek, nasıl da geçip gidiyor sessizce anı. Oysa hiçbirini unutamayız sanmıĢtım. Vedat‘ı öldürmüĢlerdi ilkin, izin alıp çıkmıĢtım bankadan, yürüyüĢe sızmıĢtım, sonra Taylan Özgür‘ü, Battal Mehetoğlu‘nu ya da Mehmet Büyüksevinç‘i? UlaĢ‘ı mı önce vurmuĢlardı kıstırıp, hani ―Teslim ol, bir Ģey yapmayız‖ diye kandırıp da çıkınca kurĢunladıkları, yoksa Nurhak‘takiler miydi onlardan önce: Hüdai‘yi, Sinan‘ı, Kadir‘i, Hüseyin AltıntaĢ‘ı? Ama o at rabasını hiç unutamayız: Kopuk bacaklar, deĢilmiĢ mideler, patlamıĢ kafataslarının sallana sallana, sanki hâlâ canlıymıĢlarcasına hoplaya hoplaya gidiĢleri, o kağnıyı, o kağnıyı unutabilir miyiz hiç(…)‖202

201Özlü, a.g.e., s. 109.

101 1960‘lı yılların sonu ve 1970‘li yıllar boyunca silahlı bir mücadeleye yer veren sosyalist devrimcilerin eylemleri, dönemin hikâyelerinde kendine yer bulur. Devlet güçlerinin, silahlı bir mücadeleye içinde yer alan devrimci sosyalistlere karĢı yaptıkları hikâyelerde çokça yer alırken ve eleĢtirilirken illegal eylemlere giriĢmiĢ sol hareket ve bu harekete bağlı kiĢilerin eylemlerine ciddi bir eleĢtiri getirilmez.

Benzer Belgeler