• Sonuç bulunamadı

Sivil toplum kuruluşları, tıpkı siyasal partiler gibi; siyasal katılımı önemli derecede etkileyen yapılardır. Kara (2011: 54), sivil toplum kuruluşu kavramının, 1945 yılında Birleşmiş Milletler kuruluş beyannamesinde aldığını söyleyip; sivil toplum kuruluşlarını şu şekilde tanımlamıştır:

17

Uluslararası STK’ların tarihi 19. yüzyılın ortalarına kadar uzanmaktadır. Köleliğe karşı ve kadın haklarının kazanılması konularında çok önemli roller oynayan STK’ların etkinlikleri Dünya Silahsızlanma Konferansında en üst düzeye ulaşmıştır. Ancak bugünkü manası ile

“Sivil Toplum Kuruluşu” kavramı ilk defa 1945 yılında Birleşmiş Milletler teşkilatının kuruluşu sırasında, kuruluş beyannamesinin 10. Bölümünün 71. Maddesinde devlet ve üye ülkelere ait olmayan kuruluşların danışmanlık rolü ile ilgili tanımlamada kullanılmıştır.

Sivil Toplum Kuruluşlarının sürdürülebilir kalkınma alanındaki hayati rolleri ilk defa Birleşmiş Milletlerin STK’lar ile BM arasında sıkı danışmanlık ilişkilerinin düzenlendiği 21. ajandasının 27. Başlığında dile getirilmiştir. Sivil toplum kuruluşları oda, sendika, vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösterir. Vakıf dernekler topluma yararlı bir hizmet geliştirmek için kurulmuş yasal topluluklardır. Sivil Toplum Kuruluşları, herhangi bir devlet organından bağımsız bir şekilde özel kişilerin girişimiyle kanuni olarak kurulmuş her türlü organizasyon için kullanılan genel bir terimdir. STK’ların tamamen veya kısmen devlet organları tarafından desteklendiği durumlarda bile STK bünyesinde herhangi bir devlet yetkilisi bulunmadıkça kurumun STK olma özelliğinin devam ettiği kabul edilir.

Bu bağlamda, sivil toplum kuruluşları, “toplum yararına çalışan ve bu yönde kamuoyu oluşturan”, “kar amacı gütmeyen”, “sorunların çözümüne katkı sağlayarak çoğulculuk ve katılımcılık kültürünü geliştiren”, “demokratik işleyişe sahip”, “bürokratik donanımdan yoksun ve gönüllü olarak bir araya gelen bireylerden oluşan” örgütler olarak tanımlanabilmektedir (Yonca 2003’ten aktaran Yuva, 2005: 38). Çalışmaları ise, gönüllülük esasına dayanır. Özalp (2008: 53), sivil toplum kuruluşlarının özelliklerinden şöyle bahsetmiştir:

Sivil toplum kurulusları, kamuoyu oluşturarak, bireylerin taleplerinin dile getirilmesine ve dikkate alınmasına yardımcı olurlar. Sivil toplum kuruluslarını siyasi etki açısından ikiye ayırmak mümkündür. İlki, partiler üstü konumda olan kesimdir. Bu kesim, siyasal amaçlara bağlı olmaksızın varlıklarını sürdürürler. İsçi ve işveren sendikalarında olduğu gibi partiler üstü bir konumda üyelerinin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Genellikle gücünü üyelerinin çokluğundan alan kitle, baskı grubu niteliğindedirler. Diğeri, alt gruplardan oluşan sivil toplum kuruluslarıdır. Bu kuruluşlar, gevsek bir örgütlenme sekli gösterirler.

Hizmet sağlamaktan çok kamu siyasetini etkilemeye çalışırlar. Bir kısmı gücünü üyelerinin saygınlığından, maddi kaynaklarından ve niteliklerinden alan bir baskı grubu niteliğindedir.

Bu noktada, sivil toplum kuruluşlarının varlıklarını sürdürmek, toplumda dönüşüm yaratmak ve karar alma mekanizmalarında etkili olabilmek için çalıştıkları görülmektedir.

Sivil toplum kuruluşlarının temel bazı işlevleri ise şöyle sıralanabilir (Kaya, 2011: 55):

- Toplum çıkarlarını korumak ve ortak bir paydada buluşturmak için kamuoyu oluşturmak suretiyle bireylerin taleplerinin yerine getirilmesini destek vermek,

- Toplum yararına projeler üretmek, bu projelerde kaynak bulmak, projeleri uygulamaya geçirmek ve böylece, eğitim, sosyal refah ve istihdam konularında hükümet politikalarına yakın ya da alternatif sorumluluklar üstlenmek,

18

- Çogulcu, katılımcı bir toplum yapısının oluşmasını sağlamayı amaçlayarak egemen piyasa değerlerine karşı dengeleyici bir unsur olmak,

- STK’ların kendi kültürüyle beslenmiş, çoğulcu ve katılımcı bir kültüre sahip ve aynı zamanda yönetim deneyimi de edinmiş bireylerin yetişmesini sağlamak.

Tüm bu işlevlerini yerine getirebilmesi için sivil toplum kuruluşlarının belli bir etik değere sahip olmaları da beklenmektedir. Bu değerler, dürüstlük ve tutarlılık, açıklık ve saydamlık, hizmet anlayışı ve yardımseverlik olarak sıralanmaktadır (Yuva, 2005: 39):

- Açıklık ve Saydamlık: Yaptıkları çalışmaların toplum yararına olup olmadığını, bunların neden ve nasıl yapıldığını ve sonuçlarının ne olduğunu topluma yansıtmaları gereken sivil toplum kuruluşları, bir yandan da STK’lara tanınan bazı ayrıcalıkların ve sağlanan kaynakların yerinde kullanılıp kullanılmadığını dış ortama açıklaması gerekir.

- Dürüstlük ve Tutarlılık: Sivil toplum kuruluşlarının amaç, niyet ve eğilimlerle, davranışlar arasında veya vaat edilenle eylemler arasında tutarlılık ve bütünlüğü sağlayabilmesidir.

- Hizmet Anlayışı: Sivil toplum kuruluşlarının halkı yönetme ve denetleme gibi amacının olmamasına dayanır. Kuruluşların halka karşı hiyerarşik uygulamadan uzak olması olarak da ifade edilebilir.

- Yardımseverlik: Yardımlaşma amacı güder ve kaynakların topluma aktarılmasına yardım ederek halkın sosyo-ekonomik farklarının giderilmesini hedefler.

Sivil toplum kuruluşları da siyasi partiler gibi faaliyet gösterebilirler. Yani, toplumun çıkarlarını ifade etme ve çıkarları birleştirme noktasında siyasal partilerle benzerlik gösterirken; siyasal partiler gibi iktidarı ele geçirmek ya da iktidara ortak olmak amacını gütmezler. Sivil toplum kuruluşları için temel hedef iktidarı etkilemektir.

Seçimlere katılmazlar ve aday göstermezler; sadece siyasal sürecin kendi istekleri doğrultusunda karar alması için çaba harcarlar (Turan, 1986). Sivil toplum kuruluşları, bireyin daha duyarlı olmasını sağlayarak toplumsal alana yönelik sorumluluk bilinçlerini

19

arttırmaya çalışmakta olup vatandaşlık kültürünün gelişmesine katkıda bulunurlar; böylece, siyasal katılımı olumlu yönde etkilemiş olurlar (Akçadağ, t.y.: 2). Çünkü “toplumdaki bireylerin istemlerini örgütlü bir baskı gücü şeklinde devlete ileten sivil toplum kuruluşları, hem devletin karar ve eylemlerinin denetlenmesi hem de sorumluluk ve katılımcılık bilincinin çoğalmasını sağlar.” (Güldiken ve Kaya, 2004: 106).

Thompson, gelişmiş ülkelerde çeşitli sivil toplum örgütlerinin siyasal yapıyı farklı şekillerde etkileme güçlerinin olduğunu belirtirken; bu etkiyi uluslararası boyuta kadar götürme gibi özelliğe de sahip olduğunu söyler (Şenkal, 2003: 101). Bu noktada, sivil toplum kuruluşları siyasal katılımı etkin şekilde kullanan yapılardır, diyebiliriz. Sivil toplum kuruluşları, siyasal partiler gibi hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için, toplum hayatında önemli bir güçtür. Çünkü siyasal katılımın yüksek oranda uygulanmasında aracı bir rol üstlenmekte; halkı bilgilendirmekte ve toplumsal sorumluluklarının artmasına katkıda bulunmaktadırlar.