• Sonuç bulunamadı

Tetkik Eserler ve Makaleler

MEKTEB-İ MÜLKİYE-İ ŞAHANENİN MAARİF-İ UMUMİYE NEZARETİNE RAPTI VE TEFERRÜATI HAKKINDA KARARNAME

III. Tetkik Eserler ve Makaleler

Akyüz,Yahya; Türk Eğitim Tarihi,İstanbul 1999

Bilim,Cahit Yalçın;Türkiye’de Çağdaş Eğitim Tarihi,Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.Eskişehir 2002

Çankaya,Ali, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler,cilt1,Ank.1954

Dewey,John;Türkiye Maarifi hakkında rapor,Devlet Basımevi,İstanbul 1939 Ergin,Osman;Türk Maarif Tarihi,Cilt 3,İstanbul 1977

Fay Kırby; Türkiye’de Köy Enstütüleri,Rüzgarlı Matbaa,Ankara 1962 Karal,Enver Ziya;Osmanlı Tarihi,Cilt.6,TTK.Basımevi,Ankara 1993 Osmanlı Tarihi,Cilt.7,TTK.Basımevi,Ankara 1993

Kayaoğlu,Taceddin,19.Asır Osmanlı Maarif Tarihi,Yeni Türkiye Yay.,Ank.2001 Koçer,Hasan Ali;Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi,İstanbul 1991 Kodaman,Bayram;Abdulhamid Devri Eğitim Sistemi,TTK.Yay.,Ankara1991 Kuran, Ercüment;Türkiye’nin Batılılaşması ve Milli Meseleler,Ankara 1994 Levent,Agah Sırrı; Maarifimiz ve Milli Terbiyemiz,İstanbul 1940

Mahmud Cevad İbnü’ş-şeyh Nafi,Maarf-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı,meb.yay,Ank.2002

Özkan,Salih;Türk Eğitim Tarihi,Niğde 1997

Safa,Peyami;Türk İnkılabına Bakışlar,İstanbul 1999

Sakaoğlu,Necdet,Osmanlıdan Günümüze Eğitim Tarihi,İstanbul bilgi Üniversitesi yay. İstanbul 2003

Tönük,Vecihi; Türkiye’de İdari Teşkilatının Tarihi Gelişimi ve Bugünkü Durumu, Kanaat Basım ve Ciltevi,Ankara 1945

Turhan,Mümtaz;Kültür Değişmeleri,İstanbul 1997

Türk,Ercan;Türk Eğitim Sistemi ve Yönetimi,Ankara 2002

Unat, Faik Reşit;Türk Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış,M.E.B.yay. Ankara 1964

EK-1

EK-2

Sakarya zaferinden sonra Mülkiye Mektebinde yapılan kutlama programıdır.

(PROGRAMIN İÇ KISMI) PROGRAM

1 , Mûsikî a : Marşı Sultanî, b: İzmir Marşı s : Lejanlar

t : La Palama - İradiye

7 - Mûsikî a: Ferahnak peşrevi: Zeki Mehmet Ağa.

b: Ferahnak taksimi: Abdürrahîm Talât Efendi tarafından.

s : Ferahnak saz semaisi: Zeki Mehmet ağa. T : Uşşak saz semaisi: Aziz Dede.

2 - İnşat İstiklâl Marşı, Mehmet Akif.

Kemalettin (Apak) Tur gut Efendi tarafından.

3 - Mûsikî a : Karcigar peşrevi: Keman Tatyos Efendi

b : Hicaz saz semaisi: Yu suf Paşa.

S : Sabâ Mevlevihane peşrevi: Kemani Hamza Ağa.

8 - Hitabe «Dünkü ve yarınki yolumuz.» Hâşim (İşcan) E fendi tarafından.

9 - Mûsikî a : S. Bah'dan parça. b : R. Şuman'dan parça.

10 - Hasılatı Hilâliahmer cemiyetine tevdi edilmek üzere tertip olunan »Piyango keşidesi»

4 - İnşat a : İnönü kapılarında - Okuyan: Mahmut Muzaffer (Akalın) Efendi,

b: Metris Tepeden. Yazan: Halûk Nihad (Pepeyi) Efendi. Okuyan: Muzaffer (Akalın) Efendi.

11 - Mûsikî a : Hicazkâr kürdî saz semaîsi: Kemani Tatyos Efendi tarafından.

b : Şatarabarı peşrevi: Tamburi Cemil Bey. s : Satara ban saz semaisi: Tamburi Cevdet Efendi tarafından.

t: Yegâh peşrevi: Tamburi Osman Bey tara- fından.

c : Yegâh saz semaîsi: Aziz dede. 5 - Mûsikî a : Marş dö fet de kollej.

b : Mönüe - Haydn. s : Türk Marşı - Bethofen.

6 - İnşat Gazel: Süleyman Nazif.

Okuyan: Kemalettin (A-pak.) Efendi.

NOT:

1 — 1 ve 5 ve 9 numaralar Hüseyin Cevat (Merhum), Mehmet İhsan (Arat) ve Cemal (Yeşil) Ethem Efendiler tarafmdan Keman ile çalınacaktır.

2 — 3 ve 7 ve 11 numaralar Süleyman Cevdet (Dülger) ve Mehmet Şerif Efendiler tarafından ut ve Abdulkerim Talât ve Süleyman Sâkip Efendiler tarafından Keman ve Reşat İbrahim (Yamaner) efendi tarafından mandolinle çalınacaktır.

EK-7

Meclisi Mebusan’da Mülkiye Mektebi ile ilgili görüşme «İKİNCİ CELSE SAAT, 4.05»

Reis — Efendiler, müzâkereye devam ediyoruz.

Rıza Paşa (Karahisar-ı Sahip) — Efendiler, iki gündenberi Meclisimizi işgal eden bu kanun hakkında söylenen sözleri hep bir yere toplarsak, birinci maddeye âit olduğunu anlarız. Birinci madde hepsini fasl edecek, leylî olsun, yok nehârîye tahvil olunsun; yahut karma karışık olarak, yâni, hem leylî hem nehârî olsun. Bunların hepsi bir kapıya çıkar; hep bahis birinci maddedir. Bunun leylî veyahut nehârî, veyahut ta her ikisini camî olarak tatbik edilmesi hakkında fayda. var. Hangisinin olacağını bilâhare söyliyeceğimden, şimdilik, farz-ı muhal olarak şayet leylî olması icâp ederse, o halde evvel emirde bir şeyin tashihi cihetinin nazarı dikkate alınmasını teklif ederim. O da, mutlak olarak «bu seneden itibaren Mekteb-i Mülkiye leylîdir» deniyor. Malûm-u âlînizdir, gerek Avrupa'nın gerek bizim sene-i mâliyemiz, sene-i millîyemiz, sene-i tedrisiyemiz, kuvve-i teşriiyenin içtimâinin mebdei hep ayrı ayrıdır. Avrupa'nın sene-i mâliyesi kâ nun-u sânî ve bağzı yerlerinde sene-i mâliyesi marttır. Bizim sene-i millîyemiz muharrem; sene-i mâliyemiz mart; sene-i tedrisiyemiz eylül ayı iptidalarıdır. Şimdi, «bu seneden itibaren» kelimesini sene-i mâliyemize mi atfedeceğiz, yoksa sene-i mâliye veya sene-i millîye veya sene-i tedrisiyeye mi?.. Rica ederim, eğer sene-i tedrisiye murad olunuyorsa, o hâlde benim tahkikatıma göre bu leylîye tahvil olunduğu müddet 329 senesi teşrin-i sânîsinden itibârendir. Halbuki, bu kanun-u muvakkat târihi 9 Kânun-u sânidir. Yine, maddede diğer 331 senesinden itibaren deniyor; müphemdir. Bunu 331 sene-i mâliyesine niye atfetmiyelim? Ne sebep var?.

Artin Efendi (Halep) — Paşanın dedikleri pek doğrudur...

Rıza Paşa (devamla) — Bunun için evvel emirde kuvve-i icrâiye bunu «Mülkiye Mektebi bu seneden itibaren» cümlesinin yerine ya asıl teşkil ettiği «329 senesi teşrin-i sânîsinden itibaren» demeli veyahut «329 sene-i tedrisiyesinden itibaren» demelidir. Ona, niçin teşkil etmedin diye kimse sormaz. O halde, 329 senesi teşrin-i sânîsinde teşkil eder. Efendiler, vaktinde ben tahsîl-i âlî görmedim. Orada müdürlük falan etmedim. Başka böyle memuriyette de bulunmadım; ama, iki devre-i intihabiyede sekiz sene Encümen-i

Maarif Riyasetinde bulunduğum için, yüksek mekteplerde tahsil görmemekle beraber, yüksek mektep eşiğini atladım. Muhterem arkadaşlar, sizin selefleriniz ki kısmı küllisi buradadır; değil iki gün, günlerce müzâkere neticesi olarak bunu leylîden nehârîye tahvil ettik. Efendilerim, nehârîde tahsilden maksat bir takım fukarayı tahsilden mahrum etmemektir... (Buna ait misal ve izahatı verdikten sonra)... Fakat, ben şimdi bunun nehârîye tahvili için bir teklifde bulunsam ve o yolda bir takrir versem;bittecrübe sabit olan birşeydir kî benim takririm sukut edecek; nehârî olması hakkındaki teklifim red edilecek; Mekteb'de leylî kalacak. Bunun için ben takrir vermiyeceğim. Bunu muhterem arkadaşlarımın reyine bırakıyorum.

Nuri Efendi (Zor) — Şimdi Efendiler, bu mektebin leylî kalmasının mazarrat-ı adîdeyi mucip olduğunu geçenlerde Sezai Bey biraderimiz pek güzel beyan etmiş idiler. Binaenaleyh, bendeniz ne leylî kalmasını ve ne de nehârî olmasını teklif ediyorum; hem leylî ve hem nehârî olmasını talep ediyorum. Hükümet de şimdi daha evvel beyan ettiler ve şimdiden bu cihete muvafakat ettiler. Birkaç refikim ile takrir verdim. Hey'et-i Umumiyece nasıl kabul ediliyorsa ona göre olur.

Hakkı Bey (İsparta) — Gayet müşkil, gayet oynak bir mesele karşısında bulunuyoruz. Nisbî olarak, bu gibi lehte, aleyhte olarak söyleyecek sözlerin birçoğunu ve hepsini söyledik, zannediyorum. Bundan sonra kim söyliyecek olsa, söylediği şeyler tekrar olmuş olacak. Bendeniz bilhassa bir şeyin hakikat olduğuna inandığım için tekrar edeceğim. Bu muvakkat bir vaziyettir; gayri tabiî bir vaziyettir. Bu nokta-i nazardan diyorum ki, madem ki gayri tabiî bir hâldir; o halde bu muvakkattir. Bir senelik bir iştir. Nihayet, bu daimî bir mesele değildir. Mülkiye Mektebi'nin bu hâli ya bu sene, ya gelecek sene değişecektir. Böyle devam edemiyecektir. Bu itibarla, Mekteb'in leylî olmasına doğrusu meylettim. Bendeniz Encümen'de bulundum ve orada bir takım malûm mülâhazalardan sonra leylî olmak hakkında rey verdim; fakat leylî olmasını müdafaa için arkadaşlarımız ve Hükümet nâmına söz söyliyenler öyle sözler söylediler ki doğrusu bendeniz nadim olmadımsa bile o reyden dolayı müteessif kaldım. Görülüyor ki bugün Mülkiye Mektebi gayri tabiî bîr vaziyettedir. Bu ne için bir mektebdir? Memur yetiştirmek için... Muktedir ve kafası itaata alışmış memurlar yetiştirmek için... Bunu burada bırakalım da leylî olmasından maksad nedir, buna sebep nedir? Bunun için de müdafaaları bendenize pek garip geliyor. Diyorlar ki: gençlik himaye ve sehâbete

muhtacdır; gençleri kendi hallerine bırakacak olursak vakitlerini, sıhhatlarını ve bilhassa ahlâklarını gaip ederler; harap olurlar, mahvolurlar. Ne yapmalı? Dâima bunları nezâret altında kontrol altında bulundurmalı; koltukta yetiştirir gibi, koltuk değneğiyle yaşamağa alıştırır gibi alıştırmalı. Bunları böyle muhafaza etmeli, serbest bırakmamalı. Bunları ne kadar serbest bırakırsak o kadar kâr etmiş oluruz, itikadında bulunulursa çocuklarını seven kadınlar da böyle düşünürler... aman oğlum sokağa çıkmasın, güneş geçerse... (vesâir izahat...) bu, bir fazla şef kattan neş'et eder, bir hâldir.İnsan hayatta deniz ortasında bir gemi, bir gemici gibidir. Kim ki gemisini kurtarmağı biliyorsa o kazanmış, kurtulmuş olur. Bilhassa, arkadaşlarımızdan İsmail Mahir Efendinin düşünceleri, beni pek garip surette teessüfe şevketti. Diyorlar ki, bunları kapalı tutmalıdır, zannederim. Teeddüb eylerim, bu fazla vâlide şef katından neş'et ediyor. Fakat, bu fazla şefkat oğul hakkında fâide değil, zarardır. Sonra, leylî olması veya yalnız nehârî olması yahut hem leylî ve hem de nehârî olması hakkındaki mülâhazalar etrafiyle tetkik edildi. Hepsinin az çok mahzurları var. En az mahzurlusu bugüne göre leylî olmasında görüldü. Fakat daha mühim bir şey karşısında kaldığımız vakit bilâ ıztırar kabul ediyoruz. Halbuki, Mekteb'in leylî olması fikrinden derhal dönmeğe hazırım. Bendeniz, esas hakkında pek çok söz söylemek taraftarı idim. Fakat, o kadar çok şey söylendi ki zihnimde olan şeylerin cereyanını bile kaybettim. Netice olarak leylîliğe karar verdim. Niçin buna karar verdim? Çünkü, Mülkiye Mektebi'nin bugünkü vaziyetini gayri tabii görüyorum. Zan ederim bunu izaha hacet kalmadı. Şu halde leylîye razı oluyoruz. Tekrar bu fikirden rücû ediyorum ve diyorum ki bugün Mülkiye Mektebi'ni bozarsak yerine ne koyacağız? Bunun için para var mı? Ahiren bir fıkra yazıldı. Mülkiye Mektebi'nin, Dar-ül-fünûn'un şuabâtından bir şube olması hakkında bir takrir verildi. Onu ben de imza ettim. Eğer kabul ediyorsa o fikirde musırrım. Mâruzâtım bundan ibarettir.

Şeyh Saffet Efendi (Urfa) — Rıza Paşa Hazretlerinin dedikleri gibi. Kanunun hey'et-i umumîyesi hakkında cereyan eden müzâkerat hemen aynen bu maddede de cereyan edecek gibi görünüyor. Binaenaleyh, bendeniz önce hey'et-i umumiye hakkında söylenen sözlerden bahsetmiyeceğim. Buradaki efkâr esas itibariyle Mülkiye Mektebi'nin leylî veya nehârî olması veyahut leylî ve nehârî olması cihetlerine aittir. Cereyan eden müzâkerattan leylî olması aleyhine iki kuvvetli delil görünüyor ki birisi bütçeye olan tesirdir. Bendeniz bunu esasa müteallik görmüyorum. Bu, Mekteb'in leylî olmasına

taallûk edecek bir mâhiyeti hâiz değildir. Bu, mâhiyetin hâricinde bir itirazdır. Çünkü, bu kanun muvakkaten mevki-i tatbika konduğu zaman Mâliye Nezâreti de buna muvafakat etmiştir. Binaenaleyh, bu itiraz esas itibariyle vârid olamaz. Diğer cihetlere gelince; Mekteb'in leylî olmasında muhterem rüfekanın gördükleri faydaların fevkında, bendeniz diğer mühim bir fayda görüyorum. Bir ferdin kendi noksanını bilmesi ne kadar zilet ise bir hey'et-i içtimâiyenin de kendi kusur ve noksanını bilmesi o derece bir fazilettir. Bizim hey'-eti içtimaiyemizde noksanlar birisi de hayalımızda muntazam bir idareye mâlik olmayışımızdır. Halbuki, leylî mekteplerde evlâtlarımızı yetiştirmiş olursak, onlar muntazam bir hayata alışırlar. Muntazam bir hayat da her şahsın, her içtimaî hey'etin dâima terakkiye doğru yürümesine hadim olacak en büyük bir fazilettir. Burada deniliyor ki, burada¬ki faziletler niçin diğer mekteplerde aranmıyor? Meselâ, Hukuk Mektebi ve şâir diğer mektepler var. Eğer bu fayda varsa hepsine tatbik edilmesi lâzım gelir, deniyor. Halbuki, bu itiraz da vârid değildir. «Mâla yedrük kül-lehû- lâ yed-rük kül-le-hu» kaidesine göre, umum mektepleri leylîye ifrağ etmedik diye bazılarını ihmâl etmek caiz değildir. Mademki bugün Mülkiye Mektebi'ni tahvil mümkün olabiliyor; hiç birini yapamıyacağımızdan dolayı bunu ihmâl etmek caiz değildir. Müdür Beyefendi umumi heyet hakkındaki müzâkerenin sonunda bir teklifte bulundular ki hem leylî, hem nehârî olmasını teklif etti. Bunun da aleyhindeyim. Kendilerinden ilmî bir surette izahat islerim. Eğer biz, Mülkiye'yi leylî ve nehârî surette kabul edersek, nehârî talebe ile leylî talebenin tahsili arasında mühim bir fark olur mu olmaz mı? Bu ciheti izah buyursunlar. Eğer kendileri her iki cins tale¬benin tahsillerinde gaye itibariyle hiçbir fark olmıyacağmı isbat ederlerse bendeniz de kabul ederim; leylî ve nehârî olsun; yok, eğer hakikaten mühim bir fark olacaksa o halde leylî talebeye karşı nehârî talebenin tahsil hayatına acımalıyız. Çünkü pek geri kalırlar; diğer arkadaşlarının nail olacakları yüksek mevkilere nail olamazlar. Binaenaleyh, leylî olması herhalde elzemdir. Demin arzetiğim gibi, burada iki mühim itiraz görüyorum. Biri bütçeye aitti; demin arzettim Diğer ciheti de ve daha ziyâde mühimdir ki, fukara evlâdına aittir. Biz, bunu leylîye tâbi tutarsak, ücrete tâbi tutarsak, fukara evlâdından birçok çekâ erbabı daha bulunur ki bunlar da âtiyen vatana pek büyük hizmetlerde bulunurlar. Biz bunları bu istifâdeden mahrum etmiş oluruz, deniyor. Halbuki, Maarif Encümeninde bu cihetler uzun uzadıya tetkik edildi. Fukara evlâdına âit cihetleri temin edildi. Bunun için, ikinci maddeye bir kayıt ilâve edilmiştir. Leylî ücret

senevî 40 lira olup 331 senesinden itibaren bir muayyen, nisbet dairesinde meccanen leyli talebe kabul edilecektir,denildi. Bu cihet fukara evlâdının da istifâdesini temin ediyor. Gelecek seneden itibaren muayyen bir nisbet dâiresinde fukara evlâdını alacağız. Fakat, diyeceksiniz ki bil'umum fukara evlâdı mahrum kalacaktır. Halbuki, bil'umum zenginlerin evlâdının zekâdan mahrum olmaları lâzım gelmediği gibi, bil'umum fukara evlâdının da zeki olması icâb etmez. Tabii fukara evlâdı içinde bilmüsabaka en ziyâde zekâya mâlik olanlar intihap edilecek ve onlar meccani surette Mekteb'e alınacaktır. Binaenaleyh maddenin hey'et-i asliyesinin kabul edilmesini hey'et-i muhteremeden talep ediyorum.

İlyas Efendi (Muş) — Zâten iki maddeden ibaret olan ve hattâ leylî ve nehârî teşkil edilen bu kanun lâyihasının umumî hey'eti başka, maddeler müzâkeresi başka diye şu iki saat zarfında istifâdeye şayan bahisler, her tarafa çekilebilen mütâlealar, mülâhazalar söylendi. Şimdi maddelerde tekrar bahse rücû ederek ayni cereyanı alacağından korkuyorum. Bendeniz diyorum ki, meselenin hakikati tamamen tenevvür etmiştir. Onun için böyle bir umumî cereyana doğru gidilmesin. Evvelâ, bendeniz bir hülâsa edeyim. Zan ediyorum ki Meclis'de söylenen sözlerde herkesin kanaati muhterem olduğu gibi benim de muhteremdir. Her kanunda kuvve-i teyidiye aranıyor. Şu kanunu şu Meclis'e sevkeden âmil Mülkiyenin leylîye tahvilidir. Ben, her zaman Hükümet'den istirham ediyorum; her kanun lâyihasında «şu kanunun kabulüne şu maslahat bizi icbar ediyor» denilsin, esbâb-ı mucibe gösterilsin. «Mektep, leylî olursa maddî manevî talebenin intizâmı temin edilir»; yahut «nehârî olursa temin ediliyor» sözüne kat'iyyen taraftar değilim ve bunun esbâb-ı mucibe olarak söylendiğine de muarızım. Bu, bir mucib sebep olamaz. Bîr mektebin talebe üzerine maddî ve manevî temin edeceği salah her halde bu mektebin tedâbir-i sıhhiye ve korunmasında olan intizamında vesaire gibi şeylerindedir. Mektebin leylî ve nehârî olmasındaki mütâlealar bendenizin kanaatinca pek basit şeylerdir. Bir çok mekteblerden insanlar mezun oluyor; bunların içlerinde gayet kıymettarları, millete nâfi olanları vardır. Programın, tedrisatın, maarifin şekli hâzırı kâfi olmadığından herhalde Milletin işini görecek memurların yetiştirilmesini herkes teslim eder ki milletin buna ihtiyacı vardır. Lâkin memleketin böyle mütefekkir, münevver zevata ihtiyacı olmakla beraber menâbi-i dâhiliye-i servetin de neşvünema bulması lüzımdır. Böyle mütefekkirin yetiştirmek için çıkarılacak her kanunu ben ruhumun bütün

hararetiyle kabul ederim. Maddenin bu nokta-i nazardan kabulünü talep ederim. Şâir efkâr-ı münevvere erbabı, servet-i dâhiliye inkişaf etsin de iktisad-ı millî'ye sây-ü amel eylesinler; memleket mâmur bir hâle gelsin. Bu noktadan da bu maddenin leylî olması taraftarıyım. Lâkin, bu maddenin leylî olması nehârî olması mütenakız mıdır? Herhalde lehinde ve aleyhinde mütenakız şeyler olur. Madem ki Meclis'de nehârî olmasına da biraz temayül vardır; bunun da yine münâkaşa değeri yoktur; leylî olması şu nokta-i nazardan muvafık olmakla beraber, nehârî olmasına da Meclis-i Âliyece bir cereyân-ı ekserî his ediliyor ve mütenakız da değildir Teklifler okunsun ona göre netice takarrür eder. Sezai Bey (Gebel-i Bereket) — Efendim, bendeniz evvel emirde Hü¬kümetin Mülkiye Mektebi'ni leylî yapmak için dermeyan et¬tiği esbabı ve bunların zararlarını tâdâd etmek ve hey'et-i âliyenin iki gündenberi kemâl-i ehemmiyetle meşgul olduğu meseleye tekrar nazarı dikkatlarını celb etmek arzusunda bulunuyorum. Hükümet, burada dermeyana hiç lüzum ve ihtiyaç olmıyan sırf ahlâka ittiba ederek bu Mekteb'Ln leylî olmasını teklif ediyor.

Sâdık Efendi (Denizli) — Yalnız ahlâk değil, birtakım esbâb daha gösterilmiştir. Sezai Bey (devamla) — Müsaade buyurunuz; diğer esbabı da birer birer izah edeceğim. Maarif Nezâreti diyor ki: «Ben, bu mektebe her sene 40 talebe alacağım ve bunlardan 40 lira ahz edeceğim ve Mektebi leylî yapacağım. Binaenaleyh, leylî yaparak sıhhatlarını, canlarını, tarz-ı tedrislerini intizam altına alacağım ve muhafaza edeceğim; kendime memur yetiştireceğim.» diyor. «Eğer, yüksek tahsil böyle leylî hayatla tâlim edilse ve bilhassa elimizdeki Kanun-u Esasi herkese kaabiliyeti, iktidarı nisbetinde hizmet-i umumiyeye iştirak hakkını bahşetmiş olsa şu teklifin az çok makuliyetini ve devletin bütçesine tahmil ettiği yükü nazar-ı dikkata alarak temin ettiği menfaat-ı cüz'iyeyi istemezdim. Gerek Payitaht'da gerek vilâyetlerde bugün leylî ve müteaddit talî tahsili ikmâl eden binlerce vatan evlâdı vardır. Bukadar sultanî mekteplerinden çıkan efendilerden yalnız 40 efendiyi almak için idarî, siyâsî ve iktisadî şubelerini hâvi olmak üzere bir Mülkiye Mektebi teşkil ediyorum ve bu mektebi leylî yapıyoruz.» diyor. Bendeniz evvel emirde Hükümetin memur yetiştirmek için böyle bir yük altına girmesi ve küçük bir maksat için Devletin Bütçesine büyük masraflar tahmil etmesini abes buluyorum. Memleketimize lâzım olan yalnız memur değildir. Efendiler, mütefekkirine, muharririne, ulemâya, muallimine şiddetle ihtiyacımız vardır. Sonra

tahsilleri itibariyle kendi şahsî teşebbüsleriyle memlekette Hükümet kapısına ihtiyaç arzetmeksizin geçinecek malûmat edinmeye muhtaç bir çok gençlerimiz hazırlanmaktadır. Programımızda biz esasen Dar-ül-fünûnlarımıza muallim getirmek esâsını kabul ettik. Birçok gençleri istedikleri hâlde tahsil ettirmek, okumak vesâitinden mahrum etmek suretiyle Mülkiye Mektebi'ni leylî ve mahdut bir şekle koymayı gençlerin isteklerine ve memleketin istikbâline muhalif ve menâfi-i umumiyesine pek ziyâde muzir görüyorum. Sonra, bu kadar mühim mesele münâkaşa ve müzâkere edildiği halde iki gündenberi Meclis'in maksadı tamamen menâfi-i hususiye ve umumiye etrafında dolaştığı halde Maarif Nezâreli'nden, Ilyas Efendinin dedikleri gibi, bizi ikna edecek ve katlandığımız zarara mukabil bizi tatmin edecek hiçbir kelime ve menfaat temin edeceğini ilmî surette isbat eyliyecek hiçbir söz işitmiyoruz. «Biz şu şubeleri açacak, şu külfeti ihtiyar edeceğiz; bunlardan memur yetiştireceğiz» diyorlar. Bendeniz tekrar ediyorum ki. bu, memleket için muzirdir. İktisadî, siyâsî, idarî malûmat edinmek ve o suretle memleketin tealisine ve gerek şahıslarını kurtarmak ve gerek millete faydalı olmak isteyen gençleri bu haktan mahrum eylemektir. Sonra Mekteb'in leylî ve nehârî olması teklif olunuyor. Nazar-ı dikkata alınmalıdır ki ve leylî hayalı yaşayanlar bilirler ki, mektepte taamhâneler teneffüshâneler mektebin kısm-ı küllisini işgal eder ve nehârî kısmına tahsis edilen yer gayet mahdut bir halde kalır ve Mektep dâima nehârîlere kapusunu açık tutmaz; leylîleri alır, nehârîleri az kabul eder. Bugünün Dar-ül-fünun şuabâtının böyle leylî hayata müsait olmadığını başka memleketlere ve kendimize atf- ı nazar edersek pek kolay anlarız. Görürüz ki bütün bu tahsili yaşıyanlar nehârîdir. Mülkiye Mektebi'nin de bugün bu teklif ile Dar-ül-fünûn şuabâtı meyanına konulmasına nazaran leylî olmasını istemek ve olsuretle teklif etmek Maarif Nezâreti'ni doğrudan doğruya bir garip hale sevk ediyor. Bize de bir program yaparak ve umuma şâmil olması lâzım gelen menâfii memleketin bütün gençlerinden yalnız 40 tanesine tahsis ederek, zâten esâsı makbul olmıyan ve emsaline benzemiyen bir şekli getiriyor, «kabul edin» diyor. Bendeniz şu teklifi, memleketin mütefekkir, âlim, muharrir, havâce, ulûm- u siyâsiye mütehassısı yetiştireceğine göre yalnız memleketin senede 40 gencine değil, memleketin vüs'atı nisbetinde bütün gençlerine tahsis edilmesini ve bunların bundan

Benzer Belgeler