• Sonuç bulunamadı

B- Hayır Vergileri

2- Terminolojik açıdan vakıf

Fakihler vakfın gerçek anlamında uzlaĢamadıkları için tanımında da farklılıklar ortaya çıkmıĢtır. Bu nedenle önümüze baĢlıca üç tarif çıkmaktadır.

Ebu Hanifenin vakıf tarifi: Vakfedilen malın mülkiyet hakkı sabit kalmakla

birlikte yararının hayır kabilinden tasadduk edilmesi üzere bir maddi varlığın kullanımının kısıtlanmasıdır. Buna göre de vakıf malının vakfedenin mülkiyetinden çıkması söz konusu olmadığı gibi istediğinde malın üzerindeki vakfiyet halini sonlandırıp malını satabilir anlamı çıkmaktadır.

Aralarında imam Muhammed ve Ebu Yusuf ile ġafiiler ve Hanbelilerdeki daha sahih görüĢün sahiplerinden oluĢan cumhurun vakıf tarifi: Vakfeden den

kulanım hakkının devralınması ve bir malın maddi varlığı devam ettiği sürece faydalanma hakkının mübah yollardan hayır ve iyilikte sarf edilmek üzere sınırlandırılmasıdır. Buna göre de malın bizzat kendisi vakfedenin mülkiyetinden çıkarak Allahın mülkiyetine tevdi edilmiĢ bir hale dönüĢür. Vakfedenin söz konusu

174

Ez-Zühayli, Vehbe, El-Fikhu’l-İslami ve EDilletuh, c.8 s.153; İbn-i Manzur: Lisanu-l Arab, a.g.e. VIII, c. 9 s.359; El-Fuyyumi, El-Misbahu’l-Münir, a.g.e. CXLVI, c. 2 s. 687.

77

malda tasarruf hakkı olmadığı gibi vakıftan elde edilen gelir de bağıĢ yollarına sarf edilir.

Malikilere göre vakfın tarifi: Mal sahibinin maldan doğan bir yararı gerek

bir ücret karĢılığnda gerekse de maldan elde edilen gelir itibariyle kendisinin uygun gördüğü bir müddet zarfında temlike uygun bir ifade kullanarak söz konusu bu malı hak eden ihtiyaç sahiplerine temlik etmesidir. Yani burada mal sahibi malın bizzat kendisini bir baĢkasına herhangi bir temlik giriĢiminden koruyarak ebedilik Ģartı koĢmaksızın belli bir zaman diliminde kalmak Ģartıyla ve malın mülkiyeti de Ģahsında kalmak Ģartıyla; mal sahibi olarak kendisinin kullandığı bağlayıcı bir ifadeden doğan lüzum üzerine malın sadece gelir kısmını hayır yönlerine bağıĢlamasıdır.175

Burada vakfın Ģartları, hükümleri ve vakfın kendisiyle ilgili açıklamalar yapmayacağız elbette! Ancak burada ki amacımız insanları hayır iĢlerine yönlendirmede vakfın önemli bir hayır kaynağı olduğunu açıklamaktır. Çünkü vakıf ancak ve ancak Müslüman birey öldükten sonra da vakıftan yararlananlar olduğu müddetçe mükafatından hanesine hayır yazıldığı bilindiği takdirde, sürekli ve kendini yenileyen bir sadaka olarak ön plana çıkarılmıĢ olur.

Bir müslümanın hususi malından mülkiyeti Ģahsında kalmak ve gelirini de ebedi olarak Allah rızasında ve hayır iĢlerinde kullanmak üzere ayırabileceğine dair açıklamayı içeren hadis bizler için güzel bir örnektir.

Abdullah b. Ömer kendinden yapılan bir rivayette Ģöyle demiĢtir: ”Ömer‟in

eline hayra sarf edeceği bir arazi geçmiĢti. Rasullulaha gelerek bunu ne yapması gerektiğini sorarken Ģöyle demiĢtir: Ya Resulallah! Hayırlı bir arazi elime geçti üstelik Ģu ana kadar bana göre bundan daha enfes bir mal elime geçmemiĢti. Bu araziyi ne yapmamı emredersiniz? Resullulah (sav) de : Ġstersen araziyi elinde tutar gelirini de tasadduk edersin. Ancak bu malın kendisi satılamaz, bağıĢlanamaz ve mirasçılarına bırakılamaz buyurdu. Ġbni Ömer Ģöyle dedi: Bunun

üzerine Ömer araziyi fakirlere, yakın akrabalara, boyunduruk altında olanlara, Allah yolunda olanlara, yolcular ve misafirlerin yararına bağıĢladı.

175

78

Bu vakıf arazisinin bakımını üstlenene, buranın gelirinden biriktirmeden yemesinden ve arkadaĢına yedirmesinden dolayı da bir günah yoktur. BaĢka bir lafızda da „sahiplenmeksizin‟ diye geçmiĢtir.176

Sahabeler de vakıf yapıyorlardı. Nitekim Osman (r.a) Rume kuyusun satın alarak vakfettiği gibi Ömer (r.a) da kendinse ait bir araziyi hayır amaçlı vakfetmiĢti. Üstelik bu vakıf yakın zamana kadar ümmete hizmete devam ediyordu.

Sabit bir mali kaynak olma özelliği arz etmekle birlikte hayır iĢlemede önemli bir rol üstlenen vakıfların ihyası içinde kanunlarda yeni yöntemler geliĢtirilmelidir.

Bütün bunlarla birlikte Müslüman toplumlarda asırlar boyunca dokunaklı izler bırakan vakfın temellerini atan ve iyilik denildiğinde bunun en güzel örneklerini ortaya koyan Rasulullah (s.a.v)‟in gayretleri unutumamalıdır. Çünkü Müslümanların asırlar boyunca uygulamalarında da görüleceği üzere ; toplumda bir ihtiyaç hasıl olduğunda hayır sahiplerinin mallarının bir kısmını hayır için ayırarak toplumun ihtiyaçlarını giderdiğini görmekteyiz. Hatta öyle ki açtıkları hastanelerdeki hastaları ziyarete gelenler için dahi vakıflar oluĢturmuĢlar ve bu hizmet alanlarında kullanılan tabaklardan biri dahi kırılsa herhangi bir sıkıntı çıkarılmadan vakıf sahipleri tarafından yerine yenisi konulmuĢtur.177

Müslümanların geçmiĢinde vakfın bu kadar güçlü, azametli ve çok çeĢitli olması gerçekten de Ġslami düzenin bir övünç kaynağı olmuĢtur. Çünkü gerek fakirler gerekse de mahrumlar kendilerini giydirecek ve doyuracak barınma yurtları bulabildikleri gibi hastalık ve dertlerine deva olacak ücretsiz muayene ve tedavi gördükleri hastaneler de bulabilmiĢ veya yolculuklarında kervansaraylarda barınabilmiĢlerdir.

Aynı zamanda Müslümanlar nerelerde ne gibi ihtiyaçlar söz konusu olduğunu büyük bir dikkatle araĢtırarak bu ihtiyaçlar için vakıflar oluĢturmuĢlardır. Bu esnada kör kedilere, sahipsiz köpeklere ve hasta hayvanlara özgü vakıflar tahsis etmiĢlerdir.

176

Buhari, Şürût, 19; Müslim, Vasiyye, 15. A.g.e. I .

177

79

O halde garip bir hayvana bakıĢ açısı bu kadar güzel olan bir toplumun en değerli bir varlık olan insana bakıĢı, tabiatıyla nasıl olabilir ki?

Dolayısıyla farklı sınıflardan muhtaçlara, acizlere, kötürümlere, körlere, kayıp çocuklara ve yetimlere özgü çeĢit çeĢit vakıfların olması da biz ĢaĢırtmamalıdır.178

178

80

c- Vasiyetler

Bir müslümanın, ölmeden önce Allahın rızasını kazanmak için malından bir kısmını hayır hizmetleri için vasiyet etmesi de islami hayır kurumlarının önemli mali gelirleri arasındadır. Her ne kadar Ġslam‟dan önce bu Ģekilde bir vasiyet iĢleminin varlığından söz edilse de bu iĢlem çoğunlukla mirası daha uzak kiĢiler için vasiyet ederek yakın akrabayı mirastan mahrum etmek gibi kötü bir amaç uğruna yapılıyordu. Ġslam geldiğinde de vasiyeti hak ve adalet zeminine çıkararak bu husustaki zülüm ve haksızlığı ortadan kaldırıyordu.

Buradan itibaren elbette ki vasiyet ve vasiyetle ilgili hususları daha iyi ortaya koyabilmek adına vasiyetin anlamı, tarifi, meĢruiyeti vb. konulara da kıssaca değinmek bir zorunluluk olsa gerektir. Bunları bazı baĢlıklar altında ele alırsak Ģu baĢlıklar altında sıralayabiliriz.