• Sonuç bulunamadı

Teminat Politikası ve Ters Seçim

Krizle mücadele çerçevesinde merkez bankaları teminat politikalarında değişiklikler yapabilir. Ancak, bu durum ters seçim problemine yol açarak piyasaları ve merkez bankasını etkileyebilmektedir.

1.7.1. Likidite Talebi ve Kriz Zamanında Teminat Politikasının Etkisi

Rezerv para talebinin artması durumunda merkez bankasının ticari bankalara net kredi miktarı artmakta ve bu durum teminat değeri olan varlık stoğunda baskı oluşturabilmektedir. Merkez bankasının bu nedenle teminat havuzunu genişletmesi gerekebilmektedir.

Rezerv para talebinde herhangi bir değişiklik olmadan, sadece piyasa katılımcılarının farklı ihraç gruplarındaki varlıklara olan risk algılamasında olumsuz yönde bir değişiklik olması durumunda ise, merkez bankası APĐ ihalelerinde katılımcıların davranışlarında değişiklikle karşılaşabilir. Şöyle ki, katılımcılar likit ve kredibilitesi yüksek varlıklar yerine hala teminat değeri olan, ancak daha düşük değerde ve daha az likit varlıkları teminat olarak verme eğiliminde olabilirler. Sonuçta toplam likidite miktarı sabit kalırken, merkez bankasının portföyündeki teminatların kalitesi gözle görülür biçimde düşebilir (Chailloux ve diğerleri, 2008, s. 30).

1.7.2. Ters Seçim Mekanizması ve Piyasa Tarafsızlığı

2007-08’de finansal piyasalarda yaşanan kriz, stresli piyasa koşullarında likidite sağlamanın teminat sistemiyle ne kadar yakından ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Teminat politikalarındaki değişiklikler ülkelerin kriz çözümlerinin farklılaşmasına yol açmıştır.

Euro Sistemi'nde yerleşiklerin konut ipoteklerine dayalı menkul kıymetler (RMBS) ve garantili tahvilleri de içeren geniş teminat havuzu sayesinde konut kredilerinin menkul kıymetleştirilmesinde faaliyet gösteren bankaların likidite krizi yaşamaları engellenmiş, FED ve BOE ise teminat politikalarını bu tür kıymetleri de kabul edecek şekilde değiştirmişlerdir.

Likit olmayan ya da az likit olan varlıkların teminat sayılması bankaların varlık/yükümlülük yönetimi kararlarını etkilemektedir. Ticari bankalar, likit varlıklar aleyhine yüksek getirili daha az likit olan varlıkları portföylerinde tutabilirler. Az likit ve yüksek kredi değerliliğine sahip varlıklara verilen likidite primi göreli varlık fiyatlarını etkileyebilmekte, böylece ters seçim problemine yol açabilmektedir.

Söz konusu etkinin deneysel olarak belgelenmesi zor olsa da merkez bankası için tehlike oluşturmakta ve merkez bankasının parasal operasyonlarının kredi döngüsü üzerindeki potansiyel etkisinin gözardı edilmemesi gerekmektedir. Teorik olarak, çerçevesi geniş tanımlanan bir teminat politikası ve fiyat farklılaştırılmasının olmadığı bir durumda kredi faiz oranı farklılıklarının daralması beklenmektedir (Chailloux ve diğerleri, 2008, s. 37).

1.7.3. Gresham Kanunu

Global piyasalarda 2007-08’de yaşanan kriz, para piyasası faiz oranlarına yansımış, riskin ve varlık değerlerinin yeniden fiyatlanmasıyla sonuçlanarak, merkez bankasının teminat havuzunun kalitesini etkilemiştir.

Ticari bankalar merkez bankasının finansmanını değerlendirirken kendilerini aynı teminatla alternatif kaynaklardan fonlamak ile merkez bankasından fonlamanın maliyetini karşılaştırmaktadırlar. Çünkü, buradaki maliyet farkı fonlama maliyeti arbitrajı yaratabilmektedir.

Bankalar, repo piyasasında değerli kıymetler karşılığında kendilerini fonlarken, merkez bankası faiz oranının repo piyasasındaki orandan düşük olması durumunda ise bu kıymetler veya daha az değerli kıymetler karşılığında merkez bankasından fon kullanmaktadırlar. Bu durumda fonlama maliyeti arbitrajı daha geniş bir teminat yelpazesine sahip merkez bankasının ortalama teminat kalitesinin düşmesine neden olmaktadır. Bu, Gresham Kanunu olarak adlandırılmaktadır.

Gresham Kanunu, merkez bankası bilançolarının kalitesini etkilemektedir. Likiditesi olmayan varlıkların merkez bankası bilançolarında

birikmesi bilançonun esnekliğini azaltmaktadır. Borç alan tarafın ödemelerini vaktinde yapması durumunda merkez bankasının bu teminattan hiçbir zaman yararlanması gerekmeyecektir. Ancak, borcun ödenememesi durumunda, teminatın likiditesi önem kazanmaktadır. Diğer yandan, bu durum şok durumunda merkez bankasının enstrümanların likiditesine bakmadan piyasaya acil yanıt vermesini sağlamaktadır (Klüh ve diğerleri, 2008).

Merkez bankaları bu riskin önlenebilmesi için yüksek iskonto oranı uygulayabilirler. Đskonto oranının belirlenmesinde kullanılan yöntemlerden biri “Riske Maruz Değer” modelidir. Başka bir yöntem ise dilimlere ayırma olabilir. Farklı dilimlerin farklı fiyatlandırılması ve bu fiyatların piyasa oranlarıyla orantılı belirlenmesi arbitrajı önleyebilir. Bunun için söz konusu teminatın likit ve piyasasının olması gerekmektedir. Tersi durumda, merkez bankasının likidite ihalelerinde çok geniş bir teminat havuzu karşılığında fiyat farklılaştırması olmaksızın şekillenen para politikası, bankaların en kötü kalitedeki varlıklarını merkez bankasına teminat olarak getirmelerine neden olmaktadır (Chailloux ve diğerleri, 2008, s. 32).

Euro Sistemi örneği incelendiğinde, 1999-2007 arasında ECB’nin kısa dönem APĐ’deki faiz oranı ile repo ve tezgahüstü piyasa faiz oranları arasında az fark olmasına rağmen, Euro Sistemi operasyonlarında teminat kullanımında katılımcıların kredi değerliliği düşük varlıklara eğiliminin arttığı gözlenmektedir. Aynı zamanda banka tahvillerinin teminat olarak kullanımının arttığı, geçerli teminatlar içindeki payının yükseldiği görülmektedir. Böylece, devlet tahvillerinin teminat havuzunda 1999’da %60 olan payı, piyasası olmayan varlıklar ve ABS lehine 2007’de %20’ye gerilemiştir.

ABD’de ise piyasadaki karmaşanın başlamasından bu yana faiz oranı farklılıkları önemli ölçüde artmış, teminat olarak MBS’lere doğru bir kayış yaşanmıştır.

Sonuç olarak, merkez bankalarının teminata kabul ettiği daha az likit ve alım satımı daha az olan varlıkların piyasası olan varlıklarla aynı faiz maliyetine sahip olması, bankaların kredi değerliliği yüksek teminatlarını merkez bankasına değil diğer işlemcilere saklamasına ve merkez bankasını

ilk borç verme mercii olarak görmesine neden olmaktadır. Bu durumun normal piyasa koşullarında da devam etmesi durumunda, bankaların yüksek kredi değerliliğine sahip varlıkları tutma eğilimi zayıflayacak ve merkez bankasına teminata verilecek varlıkların kalitesi de zamanla düşecektir.

Merkez bankasının teminat havuzunun yapısının para politikası açısından farklı sonuçları olmaktadır. Merkez bankası işlem yaptığı kuruluşların davranışlarını etkilemekte ve varlıkların göreli fiyatlarını değiştirmek yoluyla uzun dönemde piyasayı etkilemektedir. Teminat esaslarındaki değişiklikler, merkez bankasının likidite sağlarken üstlendiği riskin derecesi üzerinde etkili olmakta, piyasa faiz oranı farklılıkları üzerindeki etkisi yoluyla da para politikası aktarımını etkilemektedir.