• Sonuç bulunamadı

3. TÜRKİYE’DE TAŞINMAZ KÜLTÜR VARLIKLARI İLE İLGİLİ TEMEL

3.1 Temel Kavramlar 33 

1710 sayılı Eski Eserler Kanunu eski eserleri; “Tarihten önceki devirlere ait olup, bilim, kültür, din veya güzel sanatlarla ilgili bulunan, yer üstünde, yer altında veya su içindeki bütün yapılar, taşınır ve taşınmaz mallar ve aynı nitelikteki her türlü belgeler” olarak tanımlamıştır (1710 Sayılı Kanun, 1973).

Eski Eser Kanunun getirdiği sınıflamayla eski eserler; anıt, külliye, sit olarak üçe ayrılmakta olup, sitler de kendi içinde tarihi, arkeolojik ve doğal sit olarak sınıflanmaktadır (Şahin, Ocak 2004).

3.1.2 Taşınmaz kültür varlıkları

1710 sayılı kanunun yerine kabul edilen 2863 sayılı kanunda 1710 sayılı kanunda yer alan “eski eser” kavramı, UNESCO’nun da bildirimlerinde kullandığı “taşınmaz tabiat ve kültür varlıkları” olarak değiştirilmiştir.

Taşınmaz kültür varlıkları; “Tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınmaz varlıklardır” olarak tanımlanmıştır (2863 Sayılı Kanun, 1983).

3.1.3 Yapı tescil tipleri

Tarih boyunca ayakta durmayı başaran yapılar önemlerine göre kayıt altına alınıp, tescil edilmiştir. Tescil işlemi; “Taşınmaz kültür ve doğa varlıklarının (anıtlar ve sitler) saptanarak ulusal kültür varlıkları kütüğüne geçirilmesi işlemidir” (Ahunbay, 1996).

Tescil edilen taşınmazlar yasal güvence altına alınmakta, yapının önemi, estetik ve taşıdığı tarihi öneme göre değerlendirilip iki grup halinde sınıflandırılmaktadır. 2863 sayılı yasanın 18. Maddesi doğrultusunda korunması gerekli eserler, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 05.11.1999 tarih ve 660 sayılı “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması, Bakım ve Onarımları” ilke kararı ile I. Grup Yapılar ve II. Grup Yapılar olarak ikiye ayrılmıştır.

I. Grup yapılar; “Toplumun maddi tarihini oluşturan kültür verileri içinde tarihsel, simgesel, anı ve estetik nitelikleriyle korunması zorunlu yapılardır” (660 No’lu İlke, 1999). Ayasofya, Süleymaniye Camii, Taşkışla, Topkapı Sarayı bu grubun başlıca örnekleri olup, plan düzeni ve strüktürü itibariyle korunması gereken konutlar da bu küme içinde yer almaktadırlar.

II. Grup yapılar; “Kent ve çevre kimliğine katkıda bulunan kültür varlığı niteliğindeki yöresel yaşam biçimini yansıtan yapılardır” ”(660 No’lu İlke, 1999). Sanat değeri yüksek, şehircilik yönünden önemli, tarihsel ve teknik önemi olan yapılar bu grup altında toplanmaktadırlar.

Koruma ve onarım çalışmaları, mevcut durumun saptanması, eserin tanımlanması ve belgelenmesiyle başlamaktadır. Bu doğrultuda 2863 sayılı yasaya dayanarak oluşturulan “Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tespit ve

Tescili Hakkında Yönetmelik” ile tespit çalışmalarındaki bütün aşamalar belirtilmiştir (Çakır,1995).

3.1.4 Sit alanları

Şehircilik ilkeleri doğrultusunda yapılar, bulundukları konumun, parselin özellikleriyle ele alınmalıdır. Bu bağlamda tarihi yapıların bulunduğu konumlar en az yapılar kadar önemlidir. Koruma sürecindeki bağlayıcılardan en önemlisi yapıların “Sit Alanı” içinde kalıp kalmamasıdır.

“Korunacak özelikleri bulunan doğal, yada insan yapısı, yada ikisinin ortak ürünü olan alanlara” Sit Alanı denilmektedir (Ahunbay, 1996). Bir başka deyimle sit alanları; “mimarileri, üniteleri ve çevrelerine katkıları bakımından korunmaları ve değerlendirilmeleri gereken tabiat veya tabiatla insanların ortak eseri olan topografik bölgeler” (Şahin, Ocak 2004) yada “tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tesbiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlardır” (Çoban, 1989).

Avrupa Konseyi, 1965’de Barselona sempozyumunda alınan Palma tavsiye kararlarında sit alanlarının sanatsal, estetik, tarihsel, arkeolojik, etnografik, bilimsel ve edebi önemlerinden dolayı korunması gerektiğine değinmektedir (Council of Europe, 1965).

Sit alanları tarih boyunca çeşitli medeniyetlerin yaşadıkları sosyal, ekonomik, mimari ve benzer özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntılarının yer aldığı alanlar olup, barındırdıkları özellikleri doğrultusunda sınıflara ayrılmıştır. Bu sınıflamada yer alan Sit, Tarihi Sit, Arkeolojik Sit ve Doğal Sit kavramları 1710 sayılı kanunda tanımlanmıştır (Şahin, 1995).

Üzerine inşa edilen yapılar yada doğal oluşumlar sonucu korunacak değere sahip olan doğal bölgeler “Doğal (Tabii) Sit Alanı” içerisinde yer almaktadır. Ayrıca bir alanın doğal sit alanı ilan edilmesi için üzerindeki bitki örtüsünün yada orada yaşayan hayvanların özel niteliklere sahip olması yeterli olabilmektedir.

Korunması gerekli doğal güzellikler ile doğal ve jeolojik olayların oluşturduğu güzellikler, anıt ağaçlar ve koruluklar Doğal Sit Alanını oluşturmaktadır (1710 Sayılı Kanun, 1973).

Doğal Sit Alanları kendi içerisinde önemine göre I., II. ve III. derece doğal sit alanlarına ayrılmıştır. I. Derece doğal sit alanlarında; yapı yasağı bulunmakla birlikte Koruma Kurulu’nun uygun göreceği şekilde teknik altyapı gibi hizmetler yapılabilmektedir. II. derece doğal sit alanlarının I. derece sit alanından farkı, kamu yararı göz önünde bulundurularak bu alanların kullanıma açılabilecek alanlar olmasıdır. Turistik tesisler ve hizmete yönelik yapılar bu sit alanlarında yapılabilmektedir. III. derece doğal sit alanları ise; doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yolunda, yörenin potansiyeli ve kullanım özelliği de gözönünde tutularak konut kullanımına da açılabilecek alanlardır (Toksöz, 2001).

Tarihi Sit Alanı; “tarihte önemli bir olayın geçtiği yada önemli bir olayla ilgisi olan yerler” (İzmir Ticaret Odası, 2009), “tarihi, edebi yada efsanevi değerinin korunması gerekli bölgeler” (Şahin, 1990) ya da “önemli tarihi olayların geçtiği ve bu nedenle korunması gereken yerler” (Şahin, 2004) olarak ifade edilebilmektedir.

Arkeolojik Sit; “insanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların yer altında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer aldığı yerleşmeler ve alanlar” (Toksöz, 2001), bir başka deyişle “antik bir yerleşmenin veya eski bir medeniyetin kalıntılarının bulunduğu, yeraltında bilinen veya meydana çıkarılan yerler” (Şahin, 2004) olarak tanımlanmaktadır. Korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanları olup, koruma - kullanma kararları doğrultusunda yeni düzenlemelere izin verilebilecek arkeolojik alanlardır.

Kentsel Sit Alanları; “kentsel ve yöresel nitelikleri, mimari ve sanat tarihi açısından gösterdikleri fiziksel özellikleri ve bu özellikleri ile oluşan çevrenin dönemin sosyo ekonomik, sosyo kültürel yapılanmasına, yaşam biçimini yansıtarak bir arada bulunduran ve bu açılardan doku bütünlüğü gösteren alanlar” olarak tanımlanmıştır (İzmir Ticaret Odası, 2009).

Bir başka ifadeyle “mimari, mahalli, tarihsel, estetik ve sanat özelliği bulunan ve bir arada bulunmaları sebebiyle teker teker taşıdıkları kıymetten daha fazla kıymeti olan, kültürel ve tabii çevre alanlarınının (yapılar, bahçeler, bitki örtüleri, yerleşim

dokuları, duvarlar) birlikte bulunduğu alanlar” kentsel sit alanlarıdır (19660 No’lu Yönetmelik, 1987).

Karmaşık Sit; En az iki sit özelliğine sahip alanlara Karmaşık Sit Alan denilmektedir. Karmaşık sit alanı olarak tescil edilmiş bir alan hem arkeolojik sit hem de tarihi sit özelliği taşıyabilmektedir. Karmaşık Sit; kentlerin ve kasabaların, tek kalmış anıtların doğal çevresi ve doğal bölgeler gibi insanın varlığıyla yada insanın yaratmasıyla oluşan tarihi değere sahip sit alanlarıdır (Şahin, 1990).

3.1.5 Kentsel yenileme

Kültür ve Tabiat Varlıklarına dair koruma sürecinde kentsel koruma ile paralel devam eden kentsel yenileme çalışmaları da önem teşkil etmektedir.

Genel anlamda kentsel yenileme; farklı sebeplerden zamanla eskimiş, köhneleşmiş, terkedilmiş kentsel dokunun, sosyo-ekonomik ve fiziksel koşullar dahilinde değiştirilmesi, dönüştürülmesi ve yeniden canlandırılmasıdır (Özden, 2001).

Kentsel yenileme eylemleri türlerine göre Yeniden Canlandırma (Revitalization), Yenilenme (Renovation), Yeniden Oluşum (Regeneration), Soylulaştırma (Gentrification) ve Eski Haline Getirme (Rehabilitation) şeklinde ayrılabilmektedir. Kentsel yenileme “koruma” anlayışı içerisinde “Rehabilitasyon-Eski Haline Getirme”; yıpranma ve bozulmanın başladığı ancak özgün niteliğin kaybolmadığı eski kent dokularının eski haline getirilmesi ve “Renovasyon-Yenilenme”; yıkarak yeniden yapma yönteminin uygulanarak kent dokularının yenilenmesi ile yer almaktadır (Çubuk, 1994).