• Sonuç bulunamadı

2.7. Siyasal Reklam Araçları

2.7.2. Televizyon

Elektriksel yolla görüntünün iletilmesi, 19. yüzyılda telefon ve telgrafın bulunması ile geliştirilmeye başlanmıştır. 1983’te Willonghby Smith’in selenyum madeninin foto elektrik özelliğini ortaya çıkarması televizyon konusunda atılan ilk adım sayılmaktadır (Morgül, 2011: 15).

Erken dönem televizyon araştırmalarına bakıldığında, bu yeni kitle iletişim aracının, daha geniş bilgilendirme alanına sahip olmasına ve kapsayıcılığına bağlı olarak sivil demokrasiye büyük ölçüde katkı sağladığının düşünüldüğü görülmektedir. Katılımcı demokrasi için bir araç olan televizyon, görsel ve işitsel yolla daha geniş halk kitlelerine ulaşarak hem siyasal müzakerelerin yolunu açmış, hem de farklı görüşlerin kitlelere erişmesine imkan tanımıştır. Böylece, demokrasi olgusunun geliştirilmesinde ve canlandırılmasında etkili olan televizyon, aynı zamanda bireylerin siyasal alana dahil olmalarını teşvik ederek onların siyasal becerilerini geliştirmiş ve kamusal yaşamda aktif rol almalarını sağlamıştır (Gurevitch, Coleman,

Blumler, 2009: 164-165).

Türkiye’de ilk televizyon yayını 9 Temmuz 1952’de İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından gerçekleştirilmiştir. Haftanın belirli günlerindeki belirli saatlerinde yapılan televizyon yayını 40 km’lik bir alanı kapsamıştır. Yayını sadece İstanbul da on kişi izleyebilmiştir (Rigel, 1991: 143). İstanbul teknik Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen televizyon yayını 1971’de TRT İstanbul Televizyonu yayınları başlayana kadar devam etmiştir (Morgül, 2011: 17).

Televizyonun toplumda bir araç olarak yerleşmesi ile özellikle seçim demokrasilerinde televizyon, iktidar oyununun oynandığı, ikna çalışmalarının yapıldığı, siyasetçilerin seferberlik ilan edip oy topladığı platformlar haline gelmiştir. Politikacılar ham maddeyi sağlamış, televizyon ustaca yeniden üreterek paketlemiş ve izleyiciye sunmuştur. Böylece televizyon ve siyaset tamamlayıcı kurumlar haline gelerek birbirine bağımlı olmuştur. Televizyon, güncel meselelere ulaşması sınırlı olan bireylere siyaset dünyasının izlenimlerini aktarmakta ve daha etkili vatandaşlık biçimleri geliştirmeleri için teşvik edici olabilmektedir (Gurevitch vd., 2009: 164).

Siyasetin büyülü kutusu olarak adlandırılan televizyonun 20. yüzyılda yaygınlaşmasıyla, siyaset sahnesinde büyük bir etki yaratarak, siyasal mücadelenin ekranlara taşınmasını sağlamıştır. Televizyon, siyaset biçimini yeniden düzenlemiş seçmene verilen mesajların niteliğini, veriliş biçimini, içeriğini, etkisini vb. birçok şeyi değiştirmiştir. Bununla da sınırlı kalmayarak, partilerin ve adayların seçmenlerle olan ilişkilerini, siyasi söylemlerini seçim kampanyalarının akışını ve hükümet etme biçimini değiştirmiştir. İlk olarak televizyon, siyasi mesajların ortak üreticisi olarak siyasetin merkezine taşınmıştır. Ardından politik sürecin ayrılmaz bir parçası haline gelirken depolitizasyona katkı sağlamıştır. Siyasi aktörlerin politik söylemleri yerine yüzleri ve şahsiyetleri gündeme alınmıştır. Görsel bir malzeme olarak gösteri dünyasında kullanılmaya başlayan siyasi aktörler; siyasi endişeler, siyasi konular, ideolojik temellerden ziyade yüzleri ile yer almaya başlamışlardır. Sonuç olarak televizyon öncesi kendilerini siyasal süreçte katılımcı olarak görmeyen bireyler, televizyonun evlere girmesi ile siyasete dahil olmuşlardır (Balcı, 2013: 38).

süreçlerini de başlatmıştır. Seçim dönemlerinde Amerikan tarzı kampanyalardaki gibi televizyonun aşırı ölçüde kullanılması, imaj faktörünün ön plana çıkması ve seçim kampanyalarında belirleyici rolü kampanya profesyonellerinin üstlenmesi olarak sıralanmıştır. Bu bağlamda, siyasetin bir aracı olan televizyonlarda siyasi mesajlar yer almaya başlayınca, siyasi aktörler medya ile uyumlu içerik oluşturabilmek için profesyonel kadrolara ihtiyaç duymaya başlamıştır (Devran, 2011: 130).

Televizyon, siyasal anlamda ilk kez 1950 yılında ABD’de New York valilik seçimlerinde Cumhuriyetçi aday Thomas Dewey tarafından kullanılmıştır. Bir televizyon programında sunucunun halka Dewey hakkında sorduğu soruları, Dewey stüdyoda bir monitörden izleyerek cevaplamıştır. Aslında, soru soranlar kendi ekibinden seçtikleri kişilerdir ve soruları ezberlemişlerdir. Kampanyanın son gününde ise canlı yayında kendisine sorulan soruları yanıtlamıştır. Bu kez de soru soran kişi Dewey’in kendi adamıdır ve her seferinde sesini değiştirmiştir. Bu uygulama, bildiğimiz anlamda bir reklam kampanyası olmasa da televizyonun siyasi amaçlı ilk kullanımıdır (Özkan, 2004: 25).

Siyasal iletişimde televizyonu merkeze taşıyan John Kennedy olmuştur. Kennedy öncesinde televizyon, siyasette önemli bir güç olmasına karşın, modern kampanyaların ana parçası değildir. Kennedy televizyonun rolünü genişletmiştir. Mükemmel bir konuşmacı ve karizması olan Kennedy, televizyonu 1960 kampanyasında ustalıkla kullanmıştır (Perloff, 2013: 44).

Kuzey Amerika’da televizyon 1980’den beri temel bir araç olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Politikacılar tarafından tartışma programları, reklamlar ve talk-showlar rağbet görmektedir. Özellikle, tamamen siyaset içermeyen talk-show ve benzeri programlarda siyasetçiler halktan biri olarak boy göstermişlerdir. 1992 kampanyasında Arsenio Hall şovda saksafon çalan Bill Clinton, Ellen De Generes şovda kızı ile dans eden Obama ve hiç şüphesiz açık ara fark atan kampanyası ile Arnold Schwarzeneger görsel dünyanın unutulmazları arasındadırlar. Siyasetçiler arasında yeni bir tarz başlatan Arnold Schwarzeneger 2003 yılında Jay Leno ile “Bu gece” şovunda adaylığını açıklamıştır. Bu olumlu ve halktan biri gibi imaj yaratmada siyasetçiler için televizyon iyi bir araç olsa da bazen tehlikeli de olmuştur.

Siyasetçilerin canlı yayın gafları, hazırlıksız kamera objektifine yakalanmaları ya da skandalları onları zor duruma düşürmüştür. Örneğin; Jimmy Carter’ın bir anlık dalgınlıkla, en önemli siyasi konuların neler olduğu konusunda on üç yaşındaki kızı Amy’e danıştığını söylemesi bir dünya lideri için fazlası ile şaşırtıcı olmuştur (Maarek, 2011: 13-14).

Türkiye’de televizyonda büyük ilgi uyandıran icraatın içinden programı, 1983-1988 yılları arasında yayınlanmıştır. İktidar olan ANAP Başkanı Turgut Özal bu programda icraatlarını anlatarak halka seslenmiştir. Televizyon ekranlarında halkla buluşan Özal’ın imaj danışmanları, konuşma esnasında eline kalem almasını önererek, çalışan-çalışkan imajını desteklemişlerdir. Günümüzde hala devam eden “Ulusa sesleniş” programlarında hükümetler icraatlarını halka aktarmak için araç olarak televizyonu kullanmaktadırlar (Topuz, 1991: 15).

İletişim teknolojilerindeki ilerlemelere ve yeni iletişim mecralarına rağmen televizyon, bugün hala en çok kullanılan aynı zamanda en etkili olan iletişim kanalıdır. Toplumun her kesimine hitap eden ve çeşitli program içeriğine sahip olan televizyon; haber, tartışma, hatta magazin programları aracılığı ile halka kolayca ulaşılabilmektedir. İçerisinde reklamı da barındıran televizyon, siyasal kampanya açısından kullanıldığında ciddi bütçeler gerektirse de siyasal iletişim açısından etkili bir araç olarak yoluna devam etmektedir. Televizyonun seçim kampanya ve reklamları açısından avantajlı yönleri olduğu gibi dezavantajlı yönleri de bulunmaktadır. Örneğin, televizyon öncesi dönemde mitingler bugünkü anlamından daha farklı anlamlara sahipken günümüzde bazı siyasal partiler tarafından sadece belirli büyük kentlerde düzenlenen siyasi organizasyonlar olarak değerlendirilmektedir (Devran, 2004: 25).