• Sonuç bulunamadı

2.1.3. Bireysel Ahlak Felsefeleri

2.1.3.1. Teleoloji

Teleoloji, kelime anlamı olarak Yunanca sonuç, niyet ya da amaç anlamlarına gelmektedir. Teleolojik teoriye göre bireyler, davranışları sonucunda, zevk, mutluluk, bilgi, kariyerde ilerleme, bireysel çıkarların tatmini, fayda sağlama, sağlık ve şöhret gibi birtakım amaçlarının gerçekleşmesini beklemektedirler. Eğer, bireyin eylem ya da davranışı, beklediği amacın ya da niyetin gerçekleşmesini sağlıyorsa, bu davranış ahlaki olarak doğru ve makul sayılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, teleolojik felsefe bir davranışın ahlaki olup olmadığını, davranışın sonucuna bakarak değerlendirmektedir. Bu nedenle günümüzde ahlak felsefecileri tarafından sonuçsallık olarak da nitelendirilmektedir (Ferrell vd., 2010: 155).

Örneğin, bir insana acı vermek, genel bakış açısına göre kötü bir davranıştır. Ancak, teleolojiye göre, eğer acı verici davranış tedaviyle sonuçlanıyorsa iyi, yaralanmayla sonuçlanıyorsa kötü kabul edilmektedir (Arslan, 2005: 12). Teleoloji, egoizm ve faydacılık (utilitarianism) teorileri olarak iki grupta toplanmaktadır (Arslan, 2005: 14; Ferrell vd., 2010: 155).

2.1.3.1.1. Egoizm

Egoizm düşüncesine göre bir davranışın doğru ya da makul olduğuna, davranışın birey açısından sonucuna bakılarak karar verilmektedir. Egoistler, bireysel çıkarlarını maksimize edecek olan kararlar vermeleri gerektiğine inanmaktadırlar. Bireysel çıkarlar; sağlık, zevk, şöhret, kariyer, mutlu bir aile hayatı, zenginlik vb. beklentilerden oluşmakta ve bireyden bireye farklı şekillerde yorumlanabilmektedir. Egoist birey, karar vermesi gereken bir durumla karşılaştığında, karar seçenekleri arasından büyük olasılıkla, kendisi için en yüksek faydayı sağlayacak olanı seçecektir (Ferrell vd., 2010: 155).

Egoizm içerisinde Aydınlanmış Egoizm (Enlightened Egoism) olarak nitelendirilen bir düşünce sistemi daha bulunmaktadır. Aydın egoistler, uzun vadeli düşünmektedirler; kendi çıkarlarını başkalarının çıkarlarından üstün görmelerine rağmen, başkalarının iyiliğini ve refahını da gözetmektedirler. Örneğin, aydın bir egoist, yol üzerindeki bir kaplumbağanın karşıdan karşıya geçmesine yardım edebilmektedir. Aslında aydın egoistin amacı, kaplumbağaya iyilik yapmak değildir. Eğer, kaplumbağa yoldan geçen bir araç tarafından ezilip öldürülürse, birey bu durumdan üzüntü duyacağını düşünmektedir. Birey, keyfinin kaçmaması ve üzülmemesi için kaplumbağanın karşıya geçmesine yardım etmektedir (Ferrell vd., 2010: 155).

2.1.3.1.2. Faydacılık

Faydacılık teorisi, teleolojik yaklaşımlar arasında en çok bilinen etik yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, bireyin kararı daha çok sayıda bireye daha çok fayda sağlıyorsa, etik olarak kabul edilmektedir (Ay, 2003: 64).

Faydacılık teorisi, 18 ve 19. yüzyıl sosyal ve politik felsefesinden kaynaklanan bir yaklaşımdır. Dönemin modern demokratik piyasa kapitalizmine yol açan sosyal hareketlerin bir parçası olarak gelişmiş (Kapu, 2009: 68), Jeremy Bentham (1748-1832) ve John Stuart Mill (1806-1873) tarafından ortaya konulmuştur. Henry Sidgwick (1838-1900), G. E. Moore (1873-1958) ve günümüz etik felsefecilerinden Peter Singer tarafından çalışma konusu yapılmış ve gelişimine katkı sağlanmıştır (Klikauer, 2010: 47). Bu teoriye göre ahlaki olan davranış, en büyük çoğunluk için en büyük faydayı sağlayan davranıştır. Karar alıcı, her bir alternatif kararın etkileri üzerine yoğunlaşmakta ve sayıca en çok bireyin tatminini artıracak olan seçeneği tercih etmektedir (Daft, 2008: 142; Weiss, 2009: 104).

Tsalikis ve Fritzsche (1989: 697)’e göre bireyler, davranışları sonucunda gerçekleşecek haz ve acıyı doğru bir şekilde ölçme olanaklarına sahipse, kazanacakları toplam mutluluktan, toplam mutsuzluğu çıkaracak ve en çok mutlu olacakları davranışı seçeceklerdir.

Faydacılık, davranışlarımızdan etkilenen herkes için sürekli olarak kötüye göre iyinin, mümkün olan en yüksek dengesini sağlayacak ahlâkî bir öğretidir. Bu teoride, iyi denildiğinde, mutluluk ve zevk anlaşılmaktadır. Bu teoriye göre ahlâkî bir davranışı doğru kılan şey, herkesin en yüksek mutluluğudur. Genelde davranış ve uygulamaların doğruluk ya da yanlışlıklarının, sadece davranışların kendi sonuçları tarafından belirlenmekte olduğunu iddia etmektedir. Bu teorinin temel tezi, bir davranışı ahlâkî olarak doğru ya da yanlış yapan şey, o davranışın ortaya çıkaracağı toplam iyi ya da kötüdür. Faydacılığı diğer teorilerden ayıran en temel özellik, davranışların doğruluk

başka ölçütlerin (erdem, yükümlülük, sorumluluk, ödev vb.) varlığını kabul etmemesidir (Kapu, 2009: 68-69).

Weiss (2009: 104)’e göre faydacılık teorisi açısından bir davranışın etik olarak kabul edilebilmesi için şu ilkeleri içermesi gerekmektedir:

 Bir davranış en çok birey için en büyük faydayı sağlamalıdır.

 Bir davranış, fayda ve maliyet açısından diğer seçeneklerle karşılaştırıldığında, davranıştan etkilenen bireylerin tümünün faydasını maksimize etmelidir.

 Bir davranış, fayda ve maliyet açısından diğer seçeneklerden üstün olmalı ve eylemden etkilenen her bireyin faydasını maksimize etmelidir.

Faydacı felsefeciler, “toplam en büyük faydayı sağlayan davranış, en iyi davranıştır” ilkesi konusunda görüş birliğine sahip olsalar da bu ilkenin uygulanması konusunda görüş ayrılığına düşmekte (Tsalikis ve Fritzsche, 1989: 697) ve birtakım ölçütler kullanmaktadırlar (Ferrell vd., 2010: 157). Bazılarına göre bu ilke, davranışın kendisine uygulanmalı, bazılarına göre de davranışın içinde bulunduğu kurala uygulanmalıdır. Bu görüş ayrılığı,

davranışsal faydacılık ve kuralcı faydacılık olarak iki farklı yaklaşımı ortaya

çıkarmaktadır (Tsalikis ve Fritzsche, 1989: 697; Weiss, 2009: 104).

Kuralcı faydacılara göre, en iyi davranış, genel kurallara uyan davranıştır. Belirli ilke ve kurallara göre şekillendirilmiş olan davranışlar, her durumda herkes için en iyi faydayı sağlayacaktır. Örneğin, eğer bireyler gerektiği anda, birbirlerine özgürce rüşvet teklif edebilselerdi, muhtemelen dünya karmaşık bir hal alabilecekti. Dolayısıyla rüşveti yasaklayan bir kural, toplumsal faydayı artırmaktadır (Ferrell vd., 2010: 157).

Davranışsal faydacılar, bireylerin davranışlarının doğru olup olmadığını değerlendirirken, en çok birey için en büyük faydayı sağlayan davranışın doğru kabul edilmesi gerektiğini öne sürmektedirler. Davranışsal faydacılar, sonuçta en büyük faydayı sağlayacak olan davranışa karar vermek için

davranışın kendisine bakmakta, davranış ile ilişkili olan kuralları göz ardı etmektedirler. Rüşvetin yanlış bir şey olduğunu davranışsal faydacılar da kabul etmektedirler. Ancak, rüşvetin yanlış olduğu düşüncesi, doğal bir kural olduğu için değil, rüşvet alan ya da veren bireyin kendi faydasını artıracağı, diğer yandan toplumun toplam faydasını azaltacağı düşüncesinden kaynaklanmaktadır (Ferrell vd., 2010: 157). Davranışsal faydacılar, bazı özel durumlarda, rüşvetin kabul edilebilir olduğunu savunabilmektedir. Örneğin, bir satış yöneticisi, kendi işletmesinin inşaat ihalesini kazanabilmesi için o yöredeki yerel yöneticilere rüşvet vermeyi etik görebilmektedir (Kapu, 2009: 70).

Faydacılık teorisi, her ne kadar kanun koyucular, ekonomistler ve işletmeler tarafından yaygın bir şekilde kullanılmakta olsa da bazı yönleriyle eleştirilmektedir. Teoriye yöneltilen eleştiriler ve sorular şu şekildedir (Weiss, 2009: 106):

 “Fayda” kavramı ile ilgili olarak ortak bir görüş birliği bulunmamaktadır. Fayda nedir; gerçek, sağlık, barış, kar, mutluluk, maliyetlerin düşürülmesi ya da ulusal güvenlik midir?

 Kimin karar verdiğine ilişkin olarak ortak bir görüş bulunmamaktadır. Neyin, kimin için fayda sağlayacağına kim karar vermektedir? Kararlarda kimin çıkarları öncelikli olacaktır?

 Davranışların sadece sonuçları yargılanmakta, kendisi yargılanmamaktadır. Bazı davranışlar kökten yanlış olsa bile, karar vericiler davranışların sonuçlarını göz önünde bulundurarak yine de eyleme geçecekler midir?

 Sağlık, güvenlik, toplumsal refah gibi parasal değerleri olmayan çıkarların fayda ve maliyetleri nasıl ölçülecektir? Parasal değeri olmayan ve satılmayan bu çıkarların faydaları, kısa vadede ve uzun vadede farklı sonuçlar doğurabilecektir. Kısa vadede faydalı gözüken

 Faydacılık, bireyi göz önünde bulundurmamakta, karardan etkilenecek olan bütün bireylerin toplam faydasını gözetmektedir. Herhangi bir kararda, bireylerin ve bireysel çıkarların değerlendirildiğini gösteren bir örnek var mıdır?

 Adalet ve hak ilkesi, faydacılıkta göz ardı edilmektedir. Adalet, toplam faydayla değil, faydanın dağıtımıyla ilgilenmektedir. Hak, toplam faydayı gözetmemekte, bireye hak ettiğini vermektedir.

Bütün bu eleştiriler bir yana, faydacılık teorisi, toplumsal fayda ve mutluluk için en iyi olanın yapılmasını vurgulamaktadır. Geleneksel işletme düşünce yapısına uygun olan bu teori, işletme yönetiminde sıkça kullanılmaktadır.