• Sonuç bulunamadı

2.2. SADIK YALSIZUÇANLAR‟IN ÖYKÜLERĠNDEKĠ TASAVVUFĠ

2.2.19. Tecelli

Mutasavvıflara göre, sır âleminde gizli olan Allah‟ın zatı bilinemez, yokluk aynası olan evrene ve evrendeki varlıklara yansıyan tecellileri bilinebilir. Tasavvuftaki bu düĢünce birçok öyküde yer bulur. Yazar bu düĢünceyi bazen varlıklar dünyasıyla bazen harflerle bazen de ayna, güneĢ ve çay gibi metaforlarla anlatır.

Tecelli düĢüncesi “Garip” isimli öyküde iki sevgilinin duyguları anlatılırken verilir. Öykü kahramanı Allah‟ın tecellisini sevgilisinin yüzünde görür. “ Sende Kuddüs isminin tecellisi görünüyor. Tecelli cilvedir biliyorsun, cilve gerdek gecesi gelinin duvağını açmasıdır” (Yalsızuçanlar, 2012: 249).

“ĠĢler Vakitlere Rehinlidir” öyküsünde genç kadının yaraları temizlenip iyileĢtikçe bir üst makam olan bekabillah makamına yükseldiği ve yaĢama ordan baktığı görülür. Genç kadının söylediği “Benim gözüm oluyor, onunla görüyorum... Tecelli etti onun gözüyle gördüm...” (Yalsızuçanlar, 2012: 272) cümleleri beka makamındaki tecelliyle ilgilidir. Bu makamlardaki tecelliler ve halleri günlük dil ifade edemez. Öyküde “beni dilsizleĢtiriyor” derken bu ifade edilir. “Mutasavvıfların muamma gibi konuĢmalarının sebebi budur... Bu gerçekte Yunus Emre‟nin ifadesiyle, „dilsiz kulaksız söz‟dür” (Yalsızuçanlar, 2015a: 11).

107

Sadık Yalsızuçanlar, tecelli kavramanı “Ayan Beyan”, “Uzakla Yakının Sınırında”, “Kuğu Büyüsü” ve “Ağaç ile Sarkaç” öykülerinde ayna metaforuyla anlatılır.

“Ayan Beyan”da ”Bırakınca alnıma senden ıĢık vuruyor. Vurunca aynadaki görüntüye bakar gibi sana bakabiliyorum. Sana bakıyor ama seni göremiyorum“ (Yalsızuçanlar, 2012: 334) cümlesinde tecelli ıstılahının ayna benzetmesiyle verildiği görülür. Allah‟ın isim ve sıfatlarının yansıması olan evrende, onun görülmesini engelleyen yetmiĢ bin nurani ve zulmani perde vardır. Öyküde bu perdelerden “Seninle aramdaki perdelerin ıĢıktan mı yoksa gölgeden mi olduğunu da bilmiyordum.” (Yalsızuçanlar, 2012: 336) cümleleriyle bahsedilir. Öykü kahramanı, gönül aynasını temizleyince gerçekleri örten bu perdeyi aralar, sevdiğini görür; bu sefer de kendi benliği perde olur.

“Seni gördükten sonra aynam yeniden temizlendi. Ona bakınca kendimi görüyordum. Kendime bakınca seni görüyordum. Sana bakınca seninle birlikte olmayan şeyleri görüyordum. Sen kendini gizliyordun. Kendini, gözlerime örtüler sererek saklıyordun. Gözümdeki perdelerin kalkmasıyla seni gördüm. Seni görünce bu kez ben sana perde oldum. Bu kez kendini benimle örtmüştün” (Yalsızuçanlar, 2012: 337).

“Uzakla Yakının Sınırında” tecelli düĢüncesinin ayna metaforuyla anlatıldığı ikinci öyküdür. “Kelimelerimi senden ödünç alıyorum. Alıyorum, onlarla seni anlatacağım”. (Yalsızuçanlar, 2013: 82) cümleleriyle baĢlayan öyküde, yokluk aynasına yansıyan Allah‟ın tabiattaki ve insanlardaki izleri araĢtırılır.

Öyküde bu âleme yansıyan Allah‟ın isim ve sıfatları görülmeye çalıĢılır. “Yerin göğün içinde ve dıĢındasın.” (Yalsızuçanlar, 2013: 83) diyen öykü kahramanı her yerde Allah‟ı görür. “Sana dokunamıyorum. Sen Ģimdi buradasın biliyorum. Bu çiçeğin taç yaprağında, bu kekiğin kokusunda, reyhanın rengindesin. ġimdi bu çocukla yürüyorsun biliyorum. Sen annedesin Ģimdi. Onun çocuğu için çarpan yüreğinin avucunda seni görüyorum. Seni görür gibi oluyorum” (Yalsızuçanlar, 2013: 84). Öyküde kesret âlemi aynayla verilir. Kesret âlemi Allah‟ın tecellileriyle vardır ve bu tecellileri yansıtır. “Aynadasın.”(Yalsızuçanlar, 2013: 82) cümlesiyle baĢlayan bu anlayıĢı öykünün tamamına hâkimdir.

Tecelli düĢüncesinin ayna metaforuyla anlatıldığı diğer bir öykü “Kuğu Büyüsü”dür. Öyküde kahraman “kuğu büyüsü”ne yatıp benliğini yok etmek ve bekaya ulaĢmak ister. Kuğu büyüsüne yattığı gece ilerleyen bir vakitte aynası onu çağırır. O, aynasını güneĢe tuttuğunda güneĢin tek renk olan ıĢığının, yedi ayrı renge

108

dönüĢtüğünü görür. Buradaki güneĢ Allah‟ın sembolüdür. Onun ıĢığının aynada yedi renge dönüĢmesi ise varlık âlemine tecelli etmesidir. Varlık âlemindeki binlerce varlık aslında, Bir‟in farklı yansımalarıdır.

Tecelli düĢüncesi “Ağaç ile Sarkaç” öyküsünde “GüneĢin kalaylı bir tepsiye [ayna]” düĢmesi metaforuyla anlatılır. Tepsi yokluk aynasını, güneĢin tepsiye düĢmesi ise isim ve sıfatlarının varlıklarda tecelli etmesini sembolize eder. Allah‟ın nuru olmadan varlıkların belirsizlikten kurtulup “kalaylı bir tepsi”de görünemez. Çocuğun elini de güneĢ vurur ki, bu durum çocuğunda Allah‟ın tecellisini yansıttığını gösterir.

Öykü Kahramanı Allah‟ın tecellilerini “Beni Yaktığın Menzil”de evin ikinci katında çıkınca görür. Hayatla bağlantılarını azaltan, dünyayı terk eden öykü kahramanı, dünyaya bu kattan baktığında dünyadaki çokluğun aslında bir‟in farklı tecellisi olduğunu görür. Öyküde yazar, tecelli düĢüncesini ”Ġkinci kata çıkıyorum. Bu odada senin giysilerinin bulunduğu dolap var. Açıyorum, ne kadar çok giysin var. Bana her gün baĢka bir giysinle görünmüĢsün” (Yalsızuçanlar, 2012: 390) cümlelerinde dolap ve farklı elbise metaforuyla verir. Kalbinden dünyayı çıkaran öykü kahramanı, artık çokluktaki birliği fark eder ve her köĢede Allah‟tan bir ize, bir “giysi”ye, bir “aksesuar”a rastlar. Öyküde “dolap kapağı” benzetmesiyle anlatılan gayp perdeleri açılınca, kahraman baktığı her yerde onun tecellilerini görür.

“Hiç”te tecelli düĢüncesi harf, mürekkep ikilisiyle verilir. Her varlığın Allah‟ın tecellisi olduğu öyküde Ģu cümlelerle verilir: “Harfler belirdi. Mürekkebin iĢaretleriydiler. Hangi harf mürekkeple boyanmıyordu ki. Harflerin boyası bir hayaldi. Özleri mürekkebin gizeminde gizliydi. Onun belirtisi diye fısıldadı, onun iĢaretleri” (Yalsızuçanlar, 2013: 38-39).

“Hiç‟e Der Kenar” öyküsünün baĢlarında tecelli düĢüncesine yer verildiği görülür. Öykü kiĢisi, mesajla Naim Öztürk‟e, Bakara suresinin yüz on beĢinci ayetini yazar. “Nereye dönerseniz dönün Allah‟ın veçhi oradadır” (Yalsızuçanlar, 2013: 48). Bu ayetle Allah‟ın isim ve sıfatlarının tüm evrene tecelli ettiği düĢüncesi anlatılır.

“Varlık sana sığmaz, sen varlığa sığarsın.” (Yalsızuçanlar, 2013: 136) cümlesiyle baĢlayan “Senfonik Ġlahi” isimli öyküde anlatıcı, Allah‟ın tüm varlıklarda tecelli ettiği düĢüncesine yer verir ve baktığı her Ģeyde onu görür. Fani, uçucu,

109

saydam ve geçici olan Ģeylere yansıyan, Vücud-ı mutlaka anlatıcı, “onlarda görünmeyi bırak, seni çıplak göreyim.” (Yalsızuçanlar, 2013: 136) diye dua eder.

Kendilerine yansıyan kemali ve cemali göremedikleri için denizin hıĢmına uğrayan kasaba halkının hikâyesi “Kasabada Yeni Bir Martı Çizgisi” öyküsünde anlatılır. Tasavvufa göre insan evrenin küçük bir minyatürü olduğundan Allah‟ın isim ve sıfatları tümü insanda tecelli eder (Yalsızuçanlar, 2005: 86). Öyküdeki kasabalılar kendilerindeki bu tecelliyi fark edememiĢ insanlardır. Öykünün ilerleyen kısmında yine tecelliye yer verilir. Yolcu, seher çocuklarına “oyuncaklarını kırdıkları” zaman , “Sonra sizde yansıyan dairelerdeki yerini özleyeceksiniz” (Yalsızuçanlar, 2013: 245) der. Burada Allah‟ın tecellisini görmek için insanın dünyadaki sevdiği ve meĢgul olduğu Ģeylerden vazgeçmek gerektiği belirtilir.

Allah‟ın isim ve sıfatlarının tüm evrene yansıması “Varlık” öyküsünde ise çay ve Ģeker metaforuyla anlatılır. Öyküde özellikle Ģekerin çayda erimesinin üzerinde durulur. Burada Ģekerle Allah‟ın isim ve sıfatları, çayla ise evrendeki varlıklar kastedilir; çünkü Ģeker çayda eridikten sonra görülmese de tadı hissedilir, yaratılmıĢlar evreninde de Allah‟ın evrende zatı görülmez, varlıklarda isim ve sıfatları gözlemlenebilir.

Allah yoktan var ettiği her varlığa tecelli eder; ama bu varlıkların tümü veya varlıklar Yaradan‟la aynı değildir. “Kime KarĢı Ölümsün”, “O/O” ve “Muid” öykülerinin bu düĢünce üzerine kurulduğu görülür.

“Kime KarĢı Ölümsün” öyküsünde fenafillahta her Ģey Bir‟in yansımasıyken; ama Bir‟le aynı olmadığı düĢüncesi öyküde Ģu cümlelerle anlatılır: ”Bu yerkürede küçük, parça parça, rengarenk çeĢitli cam parçaları gibi her biri baĢka tende rengini, büyüklüğünü, biçimini güneĢten aldı. Bu düĢsel ıĢıklanma ne güneĢin aynısıydı ne de...” (Yalsızuçanlar, 2013: 283).

“O/O” isimli öyküde varlıktan değil var olandan bahsedilir. “Var olan O‟dur, ne ki O, var olan değildir.” (Yalsızuçanlar, 2014: 80) cümlesinden oluĢan öykünün birinci kısmında dile getirilen “Var olan O‟dur.” (Yalsızuçanlar, 2014: 80) cümlesiyle evrendeki, hatta evren de dahil onun isim ve sıfatlarının tecellisi olduğu kastedilir. Cümlenin ikinci kısmındaki “O, var olan değildir.” (Yalsızuçanlar, 2014: 80) ifadesiyle ise varlıkların Allah‟la aynı türden olmadığı düĢüncesi dile getirilir. “Muid”de ise bu düĢünce Ģu cümlelerle anlatılır:”Yarattıklarınsın sen, ne ki

110

yaratılmıĢların tümü sen değilsin (...) Ġade ettiklerinsin sen, ne ki iade edilenlerin tümü sen değilsin” (Yalsızuçanlar, 2014: 103).

“Nur” isimli öykünde ise Allah yokluk âlemine nuruyla tecelli ifade edilir. Her varlıkta isim ve sıfatlarının nuru yansır. Öyküde bu düĢünce, “ Sen ıĢıksın, ıĢıkla gizlendin, kendini ıĢıkla örttün (...) ” (Yalsızuçanlar, 2014: 105) cümlesiyle anlatılır.

“Kapanma” isimli öyküde dünyayı saçma bulan öykü kahramanının, gerçeklere ulaĢamayıp kapalı kalmaktan korktuğu görülür. Anlatıcı rehberliğinde, açılmanın zamanın geldiğini anlar. Öykünün sonunda da anlatıcı “Kapan kendine. Ġyice dön içine, dön dön kendine. Kapan iyice. Açılmaksızın, kapan içine. Kapandıkça açılır sana. Açıldıkça da kapatır seni.” (Yalsızuçanlar, 2014: 118) cümleleriyle dünyadan çok uzaklaĢtıkça tecellinin artacağı, tecelli artıkça da görünen dünyayla bağın azalacağı ifade edilir.

Öykülerde daha çok tecelli düĢüncesinin fenafillah ve tevhit düĢüncesiyle birlikte verildiği görülür. Kalbindeki istek ve arzuları yok edip fena makamına çıkanların âlemde Allah‟ın tecellilerine ulaĢır. Evrendeki tüm varlılarda Allah‟ı görmekte kâmil insanı birlik makamına yükseltir.