• Sonuç bulunamadı

Evrenin ve Ġnsanın YaratılıĢı

2.2. SADIK YALSIZUÇANLAR‟IN ÖYKÜLERĠNDEKĠ TASAVVUFĠ

2.2.30. Evrenin ve Ġnsanın YaratılıĢı

Sufiler göre, Allah‟ın evreni yaratmasının sebebi aĢktır. Kutsi hadiste “ Ben gizli bir hazine idim. Tanınma ve bilinmemi istedim de mahlûkatı yarattım. Nimetlerimle onlara sevgimi gösterdim. Onlar da böylece beni tanıdılar.” (Aktr. Kırkkılıç, 1996: 97) buyurur. Allah‟ın bilinmeyi istemesi aĢktır. AĢk, varlığın özüdür. AĢkla kendini beğenen Allah yokluk aynasında tecelli ederek kendi güzelliğini temaĢa eder.

Yazar, A‟nın Kanadı öyküsünde evrenin yaratılıĢını sağlayanın aĢk olması gerçeğini Ģöyle dile getirir:

”Göz baktığı her nesnede A‟dan çoğaltılan bir nüsha görüyordu... Nereye baksa konuşan benlik(akıl), A‟yı görüyordu... Aşk görünürlüğün ilk sözcüğü idi. Adem yokluğun adı iken var oldu. Yokluk varlığın boşluğuydu. Boşluk A ile doldu. Boş veya dolu yoktu yanında A‟nın” (Yalsızuçanlar, 2012: 94).

Yalsızuçanlar, hikâyenin son kısmında Ģiirsel bir anlatım kullanır ve altı günde evrenin yaratılmasından baĢlayarak Hz. Âdem‟in balçıktan yaratılmasını, Azazil‟in secde etmeyi reddetmesini ve Hz. Âdem‟le Hz. Havva‟nın Cennet‟ten çıkarılmasını anlatır:

“Ön ve son eksiz. / A. / Altı gün. / A sadece A. / Hani istediğim toprak? / İşte bir avuç toprak. Islat ıslat onu balçık olsun, bir avuç balçık olsun. /Üfle üfle ona harf olsun. / ... / Ben a ile z ile a ile z ile i ile l. /... / Ben eğilip bükülemem harflerin önünde. / ... / Yeryüzünde gezerken Güzel H ile karşılaştı. /... / Birlikte yaşayın bu sözcüğe dokunmayın. / Bu bir ağaç dediler. / Bu bir ağaç değil sözcük diye bir ses duydular...” (Yalsızuçanlar, 2012: 96-97).

“Elif‟in Sükunu”nda evrenin yaratılıĢı, “Elif‟in sessizliği kaf ile nun‟un birleĢmesiyle belirginleĢir.” (Yalsızuçanlar, 2012: 189) cümlesiyle anlatılır. Kaf ve nun harfinin birleĢmesi evrenin yaratılmasını sağlayan “kün!”(ol!) sözcüğünü oluĢturur. Sadık Yalsızuçanlar, Anadolu Erenleri kitabında yaratılıĢı Ģöyle tarif eder: ” Allah‟ın yarattığı ilk Ģey kalem ve nur‟dur. Kalem varlıkların yazıldığı kudret kalemidir. Hokka „nun‟dur ki „kün‟ lafzın son harfidir. Hokkanın mürekkebi ise Muhammedî hakikattir” (Yalsızuçanlar, 2015a: 10).

Ġnsanın yaratılma amacı ve yaratılıĢı “Vebal”de öykü kahramanın rüyasında Niyazi Mısri tarafından anlatılır. Tasavvufi düĢünceye uygun olarak öyküde, insanın vuslat yani aĢk için yaratıldığı belirtilir ve insanın yaratılması sırasında Allah‟ın ona ruhundan üflemesi hakikati hatırlatılır.

127

Allah‟ın insana ruh üflemesi “Denizde ölüm öyküsünde de verilir. Öyküde insanın topraktan yoğrulup, “can” üflenmesi ve meleklerin secde ettiği bir “mekanete” dönüĢmesi, ağaç ve tomurcuk örneğiyle somutlaĢtıralarak anlatılır. Bu yaratılıĢ her zaman devam eder. ” Suretler hep kırılır, çürür ve söner; ama içinde yürüyen „su‟ (Allah‟ın sıfatları) yeni yeni suretlerle belirir” (Yasızuçanlar, 2012: 274). Öykü kahramanına göre, insan kırmızı toprak zerrelerinde iken Allah, onu Celâl ve Cemâl “elleriyle” beĢ yüzyıl yoğrur. “Mutasavvıflar Allah‟ın isim ve sıfatlarını celâl ve cemâl olmak üzere ikiye ayırır ve iki türlü zuhûr ve tecelliden bahsederler. Allah‟ın kahır ve gazabına delâlet eden isim ve sıfatlarını celâl, lutuf ve rızasına delâlet eden isim ve sıfatlarını da cemâl tabiriyle ifade ederler” (Uludağ, 1995: 240). Sadreddin Konevî çeĢitli karĢıt eylemlerin varlığını, Allah'ın gazap, rahmet gibi sıfatlarının görünmesi için zorunlu görür. Allah'ın isimleri ve sıfatları tam anlamıyla meydana çıkması için hayır-Ģer, gazap-rahmet görüntüsü olan eylemler var olur. Bunlar olmasaydı isimler ve sıfatlar arasındaki karĢıtlık ve dengelilik sırrı belli olmaz, halim ve gafur bilinmez, kötülük iyiliğe değiĢmezdi (Aktr. AteĢ, 2014: 57). Bundan dolayı yazar, insanın yaratılıĢında Allah‟ın Celâl ve Cemâl isim ve sıfatını kullandığını özellikle vurgular. Öykü kahramanı göre insanın toprağı beĢ yüzyıl yoğrulduktan sonra da güneĢte beĢ yüzyıl bırakılarak kurutulur ve can üflenerek canlanır.

Evrendeki tüm varlıkların ve insanların “çamur”unun Allah‟ın Cemal ve Celal “eliyle yoğurmasından” oluĢtuğu düĢüncesine “AĢk” öyküsünde de yer verilir. Öyküde bu iki elin birinin sağ el, diğerinin sol el mi; yoksa ikisinin de sağ el mi olduğu sorulur. Tasavvufta ikilik olmadığından ikisi de sağ taraftadır, çünkü Celal ismi de Cemal isminin içindedir. Ġkisi de iyilik ve güzellik üzere tecelli eder.

“Av” öyküsünde insanların dünya gelmeden önce bulunduğu bir âlemden (ruhlar alemi) bahsedilir. BaĢlangıçta sadece nurun olduğu, her Ģeyin o nurla baĢladığı, zamanın bile bundan yaratıldığı vurgulanır. Bu âlemde “mevsim ilkbahar [dır] ve henüz av baĢla[maz].” YaĢanılacak maddi dünya ve insan bedeni henüz yoktur ki yazar bunu av ve avcı metaforuyla anlatır. “Ceylan” (ruh) özgürdür. Öykü kahramanı alnında gördüğü kelimelerin orada belli belirsiz sesi duyar, onları yaĢayacağını hisseder; ama okuyamaz. Bu ifadelerle kader ve gaybı Allah‟tan baĢka kimsenin bilemeyeceği düĢüncesi iĢlenir. Yine öyküye göre insan bu alemde kırk bin yıl yaĢar ve on yedi bin yılda da oradan dünya hayatına iner.

128

Yalsızuçanlar‟ın insanın yaratılıĢını anlattığı diğer bir öykü “Ayan Beyan”dır. Öyküde, anlatılan yaratılıĢ düĢüncesi tasavvufi düĢünceye uygundur. Öykü kahramanı gölge olmadan önce Allah‟tadır. Sonra gölgeye bırakılır. Bu durum öyküde ”Ben gölgeyim, sen ıĢıksın. Beni ıĢığından yaptın. Sonra gölgeye bıraktın. Bana gölgeyle ıĢık arasında durmam gerektiğini söyledin. O zamanlar birlikteydik. Senden ayrılabileceğim hiç aklıma gelmezdi” (Yalsızuçanlar, 2012: 334) cümleleriyle anlatılır.

“Karanlıktaydılar, sonra ıĢığından onların üzerine serptin.” (Yalsızuçanlar, 2014: 137) cümlesinden oluĢan “ġeyler” isimli öyküde de yaratılıĢ ıĢık metaforuyla anlatılır. Öyküdeki karanlık, varlıkların yaratılmadığı mutlak yokluk zamanını temsil eder, varoluĢ da ıĢıktır. Allah karanlığın belirsizliğinden varlıkları kendi nurunu (ıĢık) yaratarak aydınlığa çıkarır. Bundan dolayı hem yokluk evreninde hem de varlıklarda onun nuru tecelli eder.

Sufilere göre Allah bilinmeyi dileyince önce varlıkların yaratıcağı nur cevherini yaratır. Buna nur-ı Muhammedî, Levh-i Mahfuz ve akl-ı kül gibi isimler verilir. YaratılıĢ, ilk akılla baĢlar. Allah, bundan sonra diğer canlı cansız tüm evreni var eder. Varlıklar arasında en son yaratılan insan, yaratılıĢ dairesini tamamlar ve baĢlangıçla son birleĢir. Ġbn Arabi bunu yaratılıĢ dairesi diye tanımlar. Nasıl dairenin sonu, baĢıyla birleĢirse insan da böylece ilk akılla birleĢir (Aktr. AteĢ, 2014: 57). Tüm varlıklar ve insan baĢlangıçtaki haline dönmeyi arzular. “Akıl Dağı”, “Evvel ve Ahir” ve “Küçük Sırlar” öykülerinde tasavvuftaki bu yaratılıĢ düĢüncesine yer verilir.

“Akıl Dağı”nda öykü kahramanı, baĢlangıca yaklaĢtığını duyar ve bu duyusunun kendine bildirdiği Ģeye akıl adını verir. “Varlığın tohumu”nun bu akılla baĢladığını söyler ve ona dönmek ister. ”Tekrar ona dönmeliyim. O köktü. O dairenin ilk noktasıydı” (Yalsızuçanlar, 2012: 373).

“Evvel ve Ahir” öyküsünde yaratılıĢ dairesi “Varlık dönen, devinen ve baĢa gelendir. Son baĢlangıçtır. Gelin öyleyse öncesine dönelim sonrakiler.” (Yalsızuçanlar, 2014: 99) cümlesiyle anlatılır. Anlatıcı öncenin ve sonranın dıĢında bir de “art” kelimesini kullanır ki bu sözcüğü dünya diye tarif eder ve insanı bu dünyadan uzaklaĢmaya çağırır. Evrenin öncesini bulamayan insanın Allah‟a dönerek “sonrasını” bulacağını belirtir ki bu da aslında sonun baĢlangıç olmasından dolayı önceye ulaĢmaktır. Dolayısıyla evvel de ahir de Allah‟tır.

129

“Küçük Sırlar”da ise yaratılanların ilki kudret kalemidir. Öykü kudret kaleminden baĢlayıp, yaratılıĢın son halkası olan insan ve cinlerin yaratılmasına kadar olan aĢamalar anlatır. Öyküye göre Allah‟ın yarattığı ilk Ģey kalem ve nur‟dur. Öyküde kalemin renginin beyaz olması onun Allah‟ın nuruyla ilgili olmasındandır. Beyaz inciden olan bu kalem, varlıkların yazıldığı kudret kalemidir. Ġkinci olarak yine beyaz inciden levha (levh-i mahfuz) yaratılır ki üzeri yakut rengindedir. Öyküde Allah katındaki bir yanı yeĢil bir yanı kırmızı olan baĢka bir levhadan bahsedilir. Süleyman Uludağ‟a göre bu kaza‟nın yazılı olduğu akl-ı evvel levhi, diğeri kaza‟nın sebeplere bağlandığı (kader) levh-i mahfuzdur. Üçüncüsü bu dünyadaki her Ģeyin Ģekil, miktar ve tarzının yazıldığı semavi-cüz‟i nefs levhidir (Uludağ, 1995: 336). Öykünün sonunda son levhanın yazılmaya baĢlandığı görülür.

Öyküde Allah kaleme bakınca kalem ikiye ayrılır ve “külli imkan”ın yansıması olan mürekkep damlar. Kalem Allah‟ın “belirsizliğinin ölçülemezliğini” kendi içinde tutamaz ve onu ifade etmeye baĢlar. Allah‟ın emriyle kalem, kıyamete kadar yaratılanların bilgisini yazmakla görevlendirilir. Yazdığı ilk cümle A'râf Suresi yüz elli altıncı ayetindeki “Rahmetim her Ģeyi kuĢatır.” (Özek vd., 1993: 169) ifadesidir. Kalem sonra sırasıyla Hz Muhammed‟i, elif ve be‟yi yazar. Be‟nin ilk noktası, kalemden düĢen mürekkebin ilk damlasıdır ve anlamı esirgeyiĢtir. Öyküdeki bu sıralama tasavvuf düĢüncesine uygundur. Varlıklardan ilk yaratılan nur-ı Muhammedi‟dir. Harflerden ise elif‟tir; diğer harfler be‟nin altındaki noktadan yaratılır. YaratılıĢ sürekli devam ettiği için kalemde yazmaya devam eder. Öykünün bundan sonraki kısmında, ilk önce arĢın, sonra da Âdem‟in ve cinlerin yaratıldığı anlatılır. Öykü sonunda kudret kaleminin halen yazmaya devam ettiği görülür. Kalemin artık büyük sırları yazdığı belirtilir.

“Muid” isimli öyküde yaratılıĢın devamlı ve kesintisiz olduğu vurgulanır: “Bir Ģeyi yaratmayı bitirince baĢka bir yaratıya dönersin, varlıktan giden Ģeyi geri vermezsin” (Yalsızuçanlar, 2014: 103).