• Sonuç bulunamadı

TAZE EKMEK

Belgede Edebi kıraat nümuneleri (sayfa 33-37)

bir sonbahar sabahıydı. Bir gün evelki tesirle geceyi rahatsız ve yarı uykusuz geçirmiştim. Ru­ humda bir hırçınlık, omuzlarımda sanki ağır bir yük taşıyormuşum gibi bir yorgunluk vardı. Asa­ bının serinletmek ihtiyacile sokağa çıktını. Uzun cadde tenhaydı. Yalnız iki sıra evlerin kafesleri arkasından hayat eserleri duyuluyor, hazan şimen­ diferin düdük sesi ve raylar üzerinde koşarken çıkardığı kuru gürültü havayı tırmalıyordu. Bilmem neden, okadar hırçınlaşmışım ki her şeyden nefsim için bir hissei eza çıkarıyordum. Caddede yürürken işittiğim bir öksürük feci bir hastalık manzarası alıyor, bir çocuğun ağlaması bir perişanlık lâvhası canlan­ dırıyor, bir kadın kahkahası bir istihza kadar acı geliyordu. Hayatı muhitenin tezahüratı birer iğne gibi vücuda batıyordu. Yorgun olmasam koşa koşa tarlalara kaçacaktım. Mamaîi yanda dar bir sokak görerek saptım, burası fakir evlerin ortasından geçen çamurlu, dar bir yoldu. Daha üç beş adım gitmeden iki yakalı kapılardan pejmürde, yarı çıplak, kirli ve gürültücü bir çocıık kafilesi çık tı; dar sokakta durgun sulara üşüşen böcekler nev’inden bir kaynaşma peyda oldu. Çocukların biri koşar-

tavam saracaktı, Bereket versin ki feryadım üze­ rine yukardan yetiştiler. Fakat aksiliğe bakın, perdenin yanmakta olduğunu görünce kadınlar da yaygarayı koparmasın mı?.. İşte o zaman sokak kapısından zemin katına inen merdivenden aşağı teker, meker bir şey yuvarlandı ve “güm...m„ diye odanın ortasına atılan tostoparlak bir adam yanan perdeyi, masayı ve daha ortada ne varsa hemen hepsini bir hamlede yere devirdi. Ancak ateş sön­ düğü vakit bunun kim olduğunu anlayabildik: meğer, her zaman sebze aldığımız şişmam bir ermeni çocuğu edğil m iym iş! [*]... O esnada hizmetçi kadın kapıda ona ıspanak tarttırıyormuş, oğlan aşağıdan çığlıklarımızı işidince tehlikeyi anlamış ve tam vaktinde imdadımıza yetişmiş!...

Bu vak’adan sonra babam karagöz oynatmamı yasak etti. Günlerce ağladım. Nihayet, kat’î bir nezaret altında olmak şartile yeniden izin çıktı. Fakat bu izin çok geçmeden tekrar iptal edilerek perde, karagöz takımları, tefler, ziller hep birden ortadan kaldırıldı.

Beyhude yere ağlayıp huysuzlandım, bu deîaki yasak kat’îydi. Çünkü bir sabah babam yukarıki, pencereden, evin kapısı önünde durarak gülüşen ve merak ile bir şeye bakan bir kalabalık görmüş, hemen aşağıya inmiş: bir de ne baksın?.. Kapının ta ortasında sarı kâğıt üstüne çizilmiş renkli bir Karagözle Hacivat resmi... Resmin altında da, her akşam evde bedavadan karagöz lûbiyatı icra edil­

(*) Bu çocuk büyüdükten sonra Galata rıhtımı gazinolarında meşhur udi ve hanende olmuştu. Daha zerzevat sattığı zaman­ larda, babasının dükânına avdet eder etmez, pek az boş vakitlerini dükânm; bir köşesinde ut çalmağa çalışmakla geçir­ diğini şimdi bile hatırlıyorum.

diğinden arzu buyuranların teşrifini havi bir ilân... Bu ilânı bir gece evel kimse farkına varmadan kapıya yapıştıran bendim. Maharetimi alkışlıyacak seyircilerin azalması canımı sıksa haksız midi?

H. F. HATIRAT VE MEKTUP LİSANI

Yukarıda iki parça hatırat nümü nesi okudunuz. Bu nevi eserler ekseriya günügününe bir deftere kaydolunan ve günün müşahede ve tahassüslerini tespit eden bir ruzname olabileceği gibi mazinin yat ve tahattürıi de olabilir. Bilhassa insanın en aziz hatıraları, hayatının en samimi ve sıcak bir devri olan çocukluk zamanları yadolunur. Geçmiş çehreler, vak alar evelce kalbimizde nasıl derin teessürler uyandırdı ise ayni suretle her türlü san'at tekellüfünden azade, açık bir lisanla yazılmak lâzımdır. Mektuplarda da böyledir. Ne kadar samimi bir lisanla yazarsak o derece ruhu okşar. Kendisine mektup yazdığımız kimseyle adeta konuşuyor gibi bir ifade kullanmalıyız. Aksi takdirde gayet soğuk olur. Eski

m ünşeat nümuneleri bunun en bariz bir misalidir.

Gözler

Mavi, siyah bir nice sevdafeza uyun Etmiş şafak sefasını şevkaveri derun. Toprak içinde şimdi o çeşmanı diifiruz; Hurşît, ziveri ufk olmaktadır henüz. Çok çeşmi hoşnigâhi, leyalii koşnüma Etmiş sitareleı* ile müstağrakı ziya. Hâk etti şimdi onları zulmetle mümteli, Hâlâ nücûm tarzı kadim üzre münceli. Bunlar gidip te terki nigâh ettiler mi ah ? Yok, yok, o dideler kalamaz bence binigâh.

Bir başka âleme nazarı vardır onların, Görmez o âlemi gözü göz yummıyanların. Setretse de kevakibini bizden asüman Olmaz mı başka âleme onlar ziyaîeşan. Gözler de böyledir, ederek bizden istitar, Olmaktadır eihanı diğerde ziyanisar. Çeşmanı sanma hâk tebah eylemektedir, Onlar cihanı gaybe nigâh eylemektedir.

Muallim N aci

Bu manzumenin umumî manasım izah ediniz, üslûbunu nasıl bulduğunuzu söyleyiniz...

K e lim e le r:

Sevdafeza : sevda çoğaltan — Uyun: gözler — Şevkaveri derun: gönüle neşe veren — Çeşman : gözler — Dilfiruz: gönül parlatan — Hurşit: güneş — Hoşnigâh: güzel bakışlı — Sitare: yıldız — Leyali: geceler — Müstağrak: boğulmüş — H âk: top­ rak — Mümteli: dolu — Nücum: yıldızlar — Münceli: (1) parlı- yan (2) görünen — Dide: göz — Kevakip: yıldızlar — Ziyafe- şan : ziya saçıcı — İstitar: örtülmek, gizlenmek — Cihanı diğer: başka cihan — Tebah etm ek: Mahvetmek, harap etmek — Ni­ gâh etm ek: bakmak.

MUALLİM NACİ

Gazel ve kaside edebiyatını temadi ettirmek istiyen Muallim Naci Efendi, bilahere teceddüt lüzumunu kendisi de hissetmiş olmalı ki yeni tarzda manzumeler yazmağa başla­ mıştı. Hatta fransızcayı pek geç olarak öğrenmeğe çalışması ve az çok elde etmesi de bunu gösterir. Fransızcadan bazı manzumeleri türkçeye tercüme etmiştir. Yukarıda naklettiğimiz fransız şaiiri ‘Sully Prudhomme,, dan tercüme edilen bir parça bu manzumelerin zamanına göre en güzellerinden biridir.

Eski şekilde birçok gazel yazan Muaalim Naci Efendide bilhassa nazarı dikkati celbeden nokta, arabi ve farisiye fazla vukufu eihetile bu şekilde en ufak bir Îisan hatasını bile

affedemiyeeek derecede taasııbudur. Muallim sıfatı kendisine mekteplerde ders okutmasından ziyade en çok bu hususiyeti için verilmiştir.

Heyecan ve muhayyilesi vasi bir şair değildi. Zevksizliği­ nin de numuneleri çoktur. Hatta “Kuzu,, manzumesi gibi cidden basit, gülünç eserleri oldukça fazladır. Buna rağmen bazı eserleri samimî hislerin mahsulü olmaktan da uzak değildir.

Meselâ bir şiirindeki :

Canan da m uhacir oklu şimdi Yahut “ Dicle,, manznmesindeki :

Tunalaştm gözüm de gittikçe

gibi gurbet hislerini gösteren mısraları el’an pek çok kimselerin dilinde dolaşmaktadır. Hasılı Muallim Naci Kefendi buyiik bir şair olmamakla beraber büsbütün ihmal edilecek bir şahsiyet te addolunamaz.

“Ateşpare, Furuzan,, Şerare „ v. s. gibi şiir mecmualarile “ İstilâhatı Edebiye „ namındaki eski nazariyata göre yazılmış bir edebiyat kitabı vardır. Tenkide de özenmiş ve bilhassa “ Demdeme „ yi Recai zade Ekrem Beye hücum için yazmıştır. Bunlardan mada “ Mektuplarım „ namındaki eserile çocukluk hatıratını 'nakleden “ömerin Çocukluğu,, maruftur. Fransızcadan tercüme ettiği şiirlerden maada meşhur transız romancılarından “ Émile Zola „ nın “ Thérèse Raquin „ namındaki romanını da nısfına kadar tercüme etmiş, fakat itmamına ömrü vefa eylememiştir.

Belgede Edebi kıraat nümuneleri (sayfa 33-37)

Benzer Belgeler