• Sonuç bulunamadı

2. ÇALIŞMANIN YÖNTEMİ VE AMACI

2.2. ESERİN TAHLİLİ

2.2.1. Tasavvuf İlmi’nin Mevzûu, Mesâili ve Mebâdîi

Tasavvuf’un bir ilim olarak oluşumu genel olarak iki başlık altında, iki dönemde incelenir. İlk dönem, Tasavvuf’un şerî bir ilim olarak oluşumu ve inşâsıdır. İkinci dönem ise Tasavvuf’un metafizik bir ilim olarak oluşumu ve inşâsı olmuştur. Tasavvuf’un ilk dönemlerinde Tasavvuf’un bir ilim olarak kabul edilmesi ve onun şerîata uygun bir ilim olduğunu kanıtlama çabası vardır. İbn Arabî ve sonrasında ise

113 Bosnevî, Makāsıd-ı Envâr-ı Gaybiyye, vr. 10b-11a. 114 Bosnevî, Makāsıd-ı Envâr-ı Gaybiyye, vr. 8a-b.

Tasavvufun metafizik bir ilim dalı olarak oluşumu ve gelişimi söz konusu olmuştur.115

Tasavvuf’un ilk döneminde mutasavvıflar, tasavvufu zâhir ehlinin kabul edebileceği ve şerîata uygun bir şekilde ele almayı amaçlamışlardır. Serrâc (v. 378/988), Kelâbâzî (v. 380/990), Kuşeyrî (v. 465/1072) ve Hücvirî (v. 465/1072) gibi sufi yazarlar Tasavvuf’un bir ilim olduğunu ortaya koymaya çalışmışlardır. Serrâc Tasavvuf’un dini ilimlerden biri olduğunu ve gerçek sûfilerin kitap ve sünnete uygun bir hayat yaşadığını ortaya koymak için eserini yazdığını ifade eder.116 Serrâc daha

sonra: “Dinin usûl, fürû, hukuk, hakâyık, zâhirî ve bâtınî hudûdu gibi konularıyla ilgili bir problemi olan kimselerin muhaddis, fakih ve sufilere başvurması gerekir. Bu gruplardan her birinin ilim, amel, hâl ve hakîkat yönünden birtakım şeklî esasları olduğu gibi, mânâ açısından da kendilerine göre birtakım ıstılahları, kavramları ve yorumları vardır.”117 diyerek din ilimleri olarak Hadîs, Fıkıh ve Tasavvuf’u gösterir.

Serrâc sûfileri inanç konusunda muhaddis ve fakîhlerle aynı görüşü paylaşan ve onların ilimlerini benimseyen kimseler olarak niteler.118 Serrâc, zâhir âlimleden bir

kısmının tasavvuf ilmini reddederek, “Kur’ân ve sünnetin getirdiği zâhir dışında ilim tanımayız.” sözlerine binâen ilim konusunda şöyle demiştir: “ Şerîat ilmi, rivâyet ve dirâyeti kapsayan bir ilimdir. Rivâyet ve dirâyeti birleştirirsek ortaya zâhir ve bâtın amellere çağıran şerîat ilmi ortaya çıkar. Bundan dolayı ilmi sadece zâhir ve bâtın diye ayırmak doğru olmaz. Çünkü ilim, kalbde olup lisanla aktarılıncaya kadar bâtın olur. İlim lisân ile aktarıldığında ise zâhir olur. Bu yüzden biz diyoruz ki, zâhir ve bâtın olan ilim, kulu zâhir ve bâtın amellere çağıran şerîat ilmidir... Zâhir ve bâtın amellerden herbirinin kendine göre bir ilmi, anlayışı ve yorumu vardır. Herbirinin doğruluğunu kanıtlayan Kur’an ve sünnetten deliller vardır.”119 Serrâc, burada şerî

ilmin zâhir ve bâtın yönünün olduğunu ve ikisinin de bir bütün olduğunu söyleyerek şerîatın zâhir yönün Fıkıh, bâtın yönünün ise Tasavvuf olduğunu vurgular.

115 Abdullah Kartal, “Tasavvufun Bir İlim Olarak İnşâ Süreci”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dergisi, 2015, sayı: 24, s. 160.

116 Ebû Nasr Serrâc Tûsî, el-Lümâ fi Târihi’l-Tasavvufi’l-İslâmî, thk. Kâmil Mustafa el-Hindâvî,

Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2007, s. 7.

117 Serrâc, el-Lümâ’, s. 9. 118 A.y., s. 12.

Serrâc’ın eserinde dile getirdiği Tasavvuf’a karşı zâhir ehlinin tenkidi120 ilk

dönem tasavvuf klasiklerinde sıklıkla görülmektedir. Zâhir ehlinin Tasavvuf’un fıkıh ve hadis gibi şerî bir ilim olmadığı düşüncesine karşı ilk dönem mutasavvıflar bunun aksini ispatlamaya çalışmışlardır. O halde ilk dönem sufi yazarlarla alakalı olarak şu tespiti yapabiliriz: Tasavvuf’un Fıkıh ve Hâdis gibi kendine özgü bir bilgi yöntemi ve ıstılahları olan bir ilim olduğunu ve aynı zamanda Kur’an ve hadise dayanan şerî bir ilim olduğunu ortaya koymaya çalışmışlardır.121

Kuşeyrî, er-Risâle’nin giriş kısmında eserin yazılış sebebinin, gerçek sufileri sahte sufilerden ayırmak olduğunu söylerken devamında sufilerin inanç sistemi hakkında bilgi verir. Sufilerin inanç sisteminin sünnî akide ile aynı olduğunu söyler.122 Kuşeyrî, eserinde nasıl ki her ilmin erbâbının anlayacağı bir takım ıstılahlar varsa Tasavvuf’un da bir ilim olarak ıstılahlarının olduğunu söyler.123 Kelebâzi’nin

ise eserinde Tasavvuf’un ehl-i sünnet akidesine uygunluğunu ispat etmeye çalıştığını görürüz.124

Tasavvuf’un bir ilim olarak gelişiminde ikinci dönem ise metafizik olarak oluşumudur ki bu dönem İbn Arabî ile başlatılır. Çünkü onun Tasavvuf’a getirdiği yaklaşım, Tasavvuf’a daha kuşatıcı ve geniş bir anlam yüklemiştir. İbn Arabî Tasavvuf’u metafizik bir ilim olarak yorumlamış ve ona önceki dönemde olmayan vâhidiyet, zât, ayân-ı sâbite gibi kavramları eklemiştir.125

İbn Arabî takipçileri arasında önemli yerleri olan Sadreddin Konevi ve Dâvud-ı Kayserî (v. 751/1350), eserlerinde tasavvuf’u metafizik bir ilim olarak ele alıp onun mevzû, mesâil ve mebâdîinden bahsetmişlerdir. Bir ilmi diğer ilimlerden ayırmak, sınırlarını tespit etmek ve önemini belirlemek için o ilmin mevzû, mesâil ve mebâdii gibi kavramlar kullanılır. Bu kavramlar, ilim tasnîfi yapan Farâbî’den başlayarak Taşköprîzâde’ye kadar gelmiş geçmiş birçok ilim ehli tarafından kullanılmıştır. Bu düşünürler tarafından metedolojik olarak ele alınan bu üç kavram,

120 A.y., s. 22.

121 Abdullah Kartal, “Tasavvufun Bir İlim Olarak İnşâ Süreci”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dergisi, 2015, sayı: 24, s. 159.

122 Abdülkerim Kuşeyrî, er-Risâle, thk. Ahmed Hâşim es-Selamî, Beyrut 2013, s. 9-20. 123 Kuşeyrî, er-Risâle, s. 89.

124 Bkz. Kelâbâzî, Ta’arruf (Doğuş Devrinde Tasavvuf), trc. Süleyman Uludağ, s. 53-130. 125 Abdullah Kartal, “Tasavvufun Bir İlim Olarak İnşâ Süreci”, s. 163-164.

ilimlerin tasnifinde bir takım faydacı ve mantıkî kıstaslar getirerek bir ilmi ilim yapan asıl şeyin o ilmin konusu, ilkeleri ve problemleri olduğunu göstermiştir.126

Sadreddin Konevî, Miftâhu’l-Gayb adlı eserinde, her ilmin mevzu, mesâil ve mebâdîi olduğu gibi İlm-i İlâhî’nin de mevzu, mesâil ve mebâdîi olduğunu belirtir. Yine Konevî bir ilmin mevzusu, başka ilmin mevzusundan daha özel olursa, o ilmin, diğerinin altında olduğunu söyler.127 Konevî devamında: “... Her ilmin mevzusu ilâhî

ilmin mevzusu, ilâhi ilmin mevzusunun fer‘i; mebâdîi ve meseleleri de, onun mevzu ve mebâdîinin fer‘leridir.”128 diyerek Tasavvuf İlmi’nin konusu itibariyle diğer ilimlerden daha şerefli olduğunu ifade eder. Konevî’ye göre “İlm-i İlâhî’nin mevzusu, Hakk’ın varlığıdır. Mebâdii ise, Hakk’ın varlığının lâzımı olan hakîkatlerin esaslarıdır. Bunlar ‘zât isimleri’ diye isimlendirilirler.”129 İlm-i İlâhî’de meseleler ise,

ana isimlerin konularının hakîkatleri, mertebeler, mevtınler ve bu nisbet ve eserlerlerle ortaya çıkan vasıflar ve ferî isimler gibi şeylerdir.130

Ali b. Siyâvuş ise eserinin mukaddime bölümünde, İbn Arabî ekolu sûfîlerin metodu üzere, öncelikle Tasavvuf İlmi’nin konusu, meseleleri ve ilkelerinden bahseder. Ali b. Siyâvuş bu konu ile ilgili olarak Dâvûd Kayserî’nin Risâle fî İlmi’t-

Tasavvuf adlı eserinde geçen Tasavvuf İlmi’nin konusu, ilkeleri ve problemleri ile

ilgili bölümü birebir aktarmaktadır.131 Fakat Ali b. Siyâvuş bu bölümü aktarırken Dâvûd Kayserî’den alıntı yaptığından bahsetmemektedir.

Buna göre: Tasavvuf’un mevzûu, Allah’ın zâtı, ebedî vasıfları ve ezelî sıfâtlarıdır ki sûfiler ancak mazhar ve tecelligâhlarının Allah’a âasıl olması bakımından Allah’ın zâtı, isimleri ve sıfatları hakkında bahsederler.132

Bu ilmin mesâili yani problemleri ise, Allah’ın bir olan zâtından isim ve sıfatların çoğalması (kesreti) ve tekrar ona dönüşünün keyfiyeti, rabbânî vasıfların ve ilâhî isimlerin mazharlarının açıklanması, ehlullâhın Allah’a dönmelerinin keyfiyyetinin açıklanması, sülûk, mücâhede ve riyâzatların keyfiyyetinin beyanı ve

126 İlhan Kutluer, “Kâtip Çelebi ve Bilimler: Keşfü’z-Zunûn’un Mukaddimesinde “el-İlm” Kavramı”,

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2000, sayı: 18, s. 86.

127 Sadreddin Konevi, Miftâhu Gaybi’l-Cem ve’l-Vücûd (Tasavvuf Metafiziği), trc. Ekrem Demirli, s.

7-9.

128 Konevî, Miftâhu Gayb, s. 9. 129 Konevî, Miftâhu Gayb, s. 9. 130 Konevî, Miftâhu Gayb, s. 9.

131 Bosnevî, Makāsıd-ı Envâr-ı Gaybiyye, vr. 14a-b. 132 Bosnevî, Makāsıd-ı Envâr-ı Gaybiyye, vr. 14a.

dünya ve ahiretteki amel, fiil ve zikirlerin hepsinin sonuçlarının nefs-i emirde sabit bir veche üzere izah edilmesidir.133

Tasavvuf İlmi’nin mebâdii, yani ilkeleri ise Tasavvuf İlmi’nin tanımının ve faydasının bilgisi ve sufilerin bu ilimle ilgili kurdukları ıstılahların açıklanmasıdır.134

Ali b. Siyâvuş Tasaavvuf İlmi’nin konusu ve problemlerinden dolayı bütün ilimlerin en şereflisi ve en yücesi olduğunu belirtir.135 Tassavvuf tarihine baktığımızda sufilerin bu düşünceyle öne çıktıkları görülmektedir. İlk dönemlerde Tasavvuf’un İslamî bir ilim dalı olduğunu kanıtlama çabalamasının yanısıra konusu itibariyle diğer ilimlerden üstün olduğu vurgulanmıştır. Tasavvuf İlmi’nin bu üstünlüğünün sebebini sufiler kendi bilgi ve yöntemlerinin diğer ilimlerden farklı olmasıyla izah ederler. Özellikle Gazâlî’nin Tasavvuf’un şer’î bir ilim olduğunu kabul etmesi ve sufilerin hakîkata ulaşma konusunda en etkili yöntemi uyguladıklarını ifade etmesi Tasavvuf’un daha çok kabul görmesini sağlamıştır. Gazâlî el-Munkız adlı eserinde Tasavvuf ile Kelâm ve Felsefe ilimlerini karşılaştırarak vermiş ve sonucunda tasavvufun gerçeğe ulaştıran yegane yöntem olduğu sonucuna varmıştır. Daha sonra İbn Arabî ve takipçileri Felsefe ve Kelâm ilmi ile Tasavvuf arasındaki rekabeti sürdürmüşlerdir.136

Ali b. Siyâvuş, Tasavvuf İlmi’nin konusunun Felsefe ve Kelâm ilimleriyle aynı olduğunu belirtir. Fakat Felsefe ve Kelâm ilminin kulun Allah’a yakınlaşması ve ulaşmasından bahsetmediğini ifade eder. Bosnevî bu konuyla ilgili şerh düşerek Tasavvuf’un Felsefe ve Kelâm ilimleriyle konularının aynı olmadığını söyler. Bosnevî, Kelâm ilmi erbâbının akıllarının fehmettiği kadar bahsetmiş oldukları Zât ve Sıfât-ı İlâhiyye konularıyla Tasavvuf ilmi’nin konularının bir olduklarını belirtir. Fakat Bosnevî bu konu benzerliğinin sadece Kelâm ve Felsefe erbâbının idrâk ve fehmleri ile sınırlı olduğunu söyler.137 İslâmî ilim geleneğinde konusunu maddeden

bağımsız varlık olarak ele alan bu üç ilim dalı Felsefe, Kelâm ve Tasavvuf’tur. Her ne kadar üç ilmin konusu maddeden bağımsız varlık olarak ele alınsada kastedilen varlık bir değildir. Tasavvuf’un konusu olan varlık her bakımdan mutlak olan, sadece 133 Bosnevî, Makāsıd-ı Envâr-ı Gaybiyye, vr. 14a-b.

134 Bosnevî, Makāsıd-ı Envâr-ı Gaybiyye, vr. 14b. 135 Bosnevî, Makāsıd-ı Envâr-ı Gaybiyye, vr. 14b.

136 Dâvûd Kayserî, Risâle fî İlmi’t-Tasavvuf (Tasavvuf İlmine Giriş), trc. Muhammed Bedirhan, s. 53-

54.

zihinde mevcûdiyeti kavram olarak bulunan değil bizzat kaim olan gerçek varlıktır. Bundan dolayı Tasavvuf’un ele aldığı varlık konusu kavram olan varlık değil; varlığın hakîkatı konusudur. Bu yüzden sufiler tarafından Tasavvuf en üstün ilim olarak kabul edilmiştir.138

Benzer Belgeler