• Sonuç bulunamadı

Dünyada özellikle Batı Avrupa da sanayi ihtilali ile birlikte ekonominin gelişmesiyle küçük ölçekli atölyelerden fabrikalara geçiş süreci başlamıştır.

İşverenlerin fabrikalara geçmekteki amaçları arasında üretim ve karlılığın artırılması, işçi sayısının düşürülmesi ve uzmanlaşma gibi amaçlar vardır. Ekonomik nedenler dolayısıyla klasik üretim sistemine alternatif olarak sunulan üretim sistemleri, alt işveren uygulamalarının dönemler içinde bazen azaltarak bazen de çoğaltarak tarihsel alt yapısını oluşturmuştur. Söz konusu tarihsel gelişmeler sonrası teknolojinin gelişmesine paralel olarak da özellikle çok gelişmiş ülkelerde üretim süreçlerinin dikey ve yatay olarak çeşitlenmesi sonucu değişik uzmanlık alanlarının çalışma hayatında ortaya çıkması, aynı işverenin işyerinde birden fazla işveren işçisinin bulunmasını zorunlu hale getirmiştir6.

Ülkemizde alt işverenlik kurumunun tarihi gelişimine bakacak olursak 1936 yılında çıkarılan 3008 sayılı İş Kanunu ile alt işveren, “üçüncü şahıs” ve “üçüncü şahıs aracılığı” şeklinde terimler ile Türk İş Hukuku mevzuatımızda yerini almıştır.

3008 sayılı İş Kanunun 1. maddesinin 4. fıkrasına göre, “İşçiler doğrudan doğruya işveren veya vekili tarafından olmayıp da üçüncü bir şahıs aracılığı ile mukavele akdetmiş olsalar bile mukavele şartlarından asıl işveren mesuldür” şeklinde düzenlenmiştir. Bu ilk düzenlemeye yön veren ulusal düşünce ise özellikle daha çok inşaat sektöründe alt işverenlerin ekonomik durumlarının zayıflığı nedeniyle işçilerin haklarını sağlayamamaları sonucunda alt işveren işçilerinin mağduriyetlerini önlemek olmuştur7.

Bu maddede asıl işverenin işlerinin hangi kısımlarının alt işverene verileceği ayrıntılı olarak belirtilmediğinden ve işçilerin alt işverenler ile yapmış oldukları

5 Talat Canbolat, Türk İş Hukukunda Asıl İşveren Alt İşveren İlişkileri, İstanbul, 1992, s. 11, Aydınlı, Muvazaa Sorunu, s. 171.

6 Sabahattin Şen, “Alt İşverenlik ve Asıl İşin Bir Bölümünün Alt İşverene Verilmesi”, Çalışma ve Toplum Dergisi, 10.cilt, Sayı 2006/3, s. 73-79. (“Alt İşverenlik”)

7 Canbolat, s. 65.

4 sözleşme şartlarından doğrudan asıl işverenin sorumlu tutulması tartışmalara yol açmıştır. Hatta fıkranın düzenlenişi dikkate alınarak alt işverenin işçilerinden sadece asıl işverenin sorumlu olacağı, alt işverenin kendi işçilerinden sorumlu olmayacağı algılamalarına yol açmıştır. Oysa bu işçilere karşı birinci derece sorumluluğun esas olarak bunlarla iş sözleşmesini yapan ve bu işçilerin işvereni durumunda olan alt işverenlerde olması gerekir. Bu fıkra gereğince asıl işverenin, alt işveren işçilerinden sorumluluğu sınırlandırılmıştır. Asıl işveren, sadece alt işveren ile işçileri arasındaki sözleşme şartlarından sorumlu tutulmuştur. Kanun koyucunun bu fıkradaki amacı ise, alt işveren işçilerinin sözleşmeden doğan haklarının güvence altına alınabilmesi için asıl işvereni sözleşme şartlarından sorumlu tutmuştur.

3008 Sayılı Kanunda alt işveren kurumunu düzenleyen madde metninin yeterli bulunmaması, asıl işverenin sorumluluğu ile alt işverene verilecek işlerin niteliği ve sınırlarının belirlenmemesi üzerine 1950 yılında 5518 sayılı kanunla 3008 sayılı kanunun 1. maddesinin de içinde bulunduğu bazı maddeleri değiştirilmiştir. Bu değişikliğe göre, “İşçiler doğrudan doğruya işveren veya vekili tarafından olmayıp ta aynı iş veya teferruatında iş alan üçüncü bir şahsın aracılığı ile sözleşme akdetmiş iseler bu aracılarda asıl işverenle müştereken ve müteselsilen sorumludur”. Bu değişiklikle önceki düzenlemede yer alan eksikliklerden sadece alt işverenin asıl işverenden alacağı işe ilişkin aynı iş veya teferruat şeklinde açıklama getirilmiş ve alt işveren işçilerinin işçilik haklarından sorumluluğu konusu ise açıklığa kavuşturularak genel anlama her iki işverenin de müteselsilen sorumlu olduğu düzenlenmiştir8.

1967 yılında 3008 sayılı İş Kanunu yürürlükten kaldırılarak yerine 931 sayılı yeni İş Kanunu yayınlanmıştır. 931 sayılı İş Kanunun 1. maddesinin son fıkrasına göre, “Bir işverenden belirli bir işin bir bölümünde veya eklentilerinde iş alan ve işçilerini münhasıran o işyerinde ve eklentilerinde çalıştıran diğer işverenin kendi işçilerine karşı o işyeri ile ilgili ve bu kanundan veya hizmet akdinden doğan yükümlülüklerinden asıl işverende sorumludur”. Bu madde ile kanun koyucu alt işverenin, asıl işverenin işyerinde hangi işleri yapabileceğini, işçilerini münhasıran asıl işverenden aldığı işte çalıştıracağını ve sorumluluğun kapsamını biraz daha açıklığa kavuşturmuştur.

8 Aydınlı, Muvazaa Sorunu, s. 174-175.

5 931 sayılı İş Kanunu Anayasaya şekli açıdan aykırılık nedeniyle 1970 yılında iptal edilmiştir. 931 sayılı İş Kanunun iptali ile yerine 1971 tarihli 1475 Sayılı İş Kanunu yürürlüğe girmiştir. 931 sayılı kanunun 1. maddesinin son fıkrasında düzenlenen alt işveren kurumuna ilişkin düzenlemeyi 1475 sayılı yeni İş Kanunu da aynen almıştır.

2003 yılında İş Hukuku mevzuatında bulunan eksikliği gidermek için 1475 sayılı kanun dönemindeki doktrin ve uygulamadaki görüşleri dikkate alınarak yeni İş Kanunu hazırlanmıştır. 1475 sayılı İş Kanunu yürürlükten kaldırılarak yerine 4857 sayılı yeni İş Kanunu yürürlüğe girmiştir.

4857 İş Kanunun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarında alt işverenlik kurumu düzenlenmiştir. Bu fıkralara göre;

“Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.

Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez” şeklinde düzenleme getirilmiştir.

3008, 931 ve 1475 sayılı İş Kanunlarında alt işverenlik kurumu düzenlenmiş ise de, 4857 sayılı yeni İş Kanunu ile birlikte alt işveren kurumu ayrıntılı olarak düzenlenerek uygulamada karşılaşılan sorunlara (alt işverenlere iş verilmesinin son derece yaygınlaşması, asıl işin defalarca bölünerek alt işverenlere bırakılması, asıl işveren işçilerinin işten çıkartılarak alt işverenlerce düşük ücretlerle işe alınması,

6 aynı makinenin başında hem asıl işveren hem alt işveren işçisinin farklı ücret ve haklarla birlikte çalışmaya başlaması, kötüye kullanımın artması, alt işverenliğin ucuz iş gücü ve sendikasız işçi çalıştırmanın bir aracı haline gelmesine)9 kanuni düzenlemelerle çözüm bulma amaçlanmış, asıl işveren - alt işveren ilişkisi daraltılmaya çalışılmıştır10.

Çalışma konumuz açısından hukuka aykırı olarak kurulan alt işveren ilişkisine uygulanacak yaptırıma ilişkin olarak 4857 sayılı İş Kanununa kadar herhangi bir düzenleme getirilmemiştir. Sadece bu konuda doktrin ve uygulamadaki yargı kararları ile geçersizlik görüşleri mevcuttu. 4857 sayılı İş Kanununda ise daha önce doktrin ve yargı kararları doğrultusunda hem doğrudan yasaklar getirilmiş hem de alt işveren tanımına uymayan durumlarda da geçerli olmak üzere geçersizlik yaptırımı muvazaa şeklinde belirlenerek düzenlemeye alınmıştır11. Kanun koyucu 1475 sayılı kanun döneminde alt işveren ilişkilerinin kullanılarak işçilik haklarında kısıtlamalara gidilmesi üzerine, işçileri korumak için 4857 sayılı kanunda alt işveren ilişkisini ayrıntılı bir şekilde düzenlemiş ve alt işveren ilişkisinin kötüye kullanılması halinde madde metninde yaptırımı da belirtmiştir.

II. ALT İŞVEREN İLİŞKİSİNİN TANIMI VE UNSURLARI