• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: İBNÜ’L-ESÎR’İN TARİHÇİLİĞİ

3. Haberlerin Değerlendirilmesi ve Tercih Metodu

3.5. Tarihî Hadiselerden Çıkarım Yapması

İbnü’l-Esîr pek çok yerde genellemelerde bulunmuştur. Bu genellemeleri yaparken özelden genele gidileceği için İbnü’l-Esîr’de geniş bir tarihî hafıza bulunduğu sonucuna varabiliriz. Genelleme yapmak her zaman için özellikle de tarih gibi değişkenleri çok olan ilimler için çoğu zaman doğru sonuçlar vermeyecektir. Çıkarımlarından birkaç örnek verirsek demek istediğimiz biraz daha netleşmiş olacaktır. Hâkimiyetin, mevcut devlet hanedanı arasında dönüp dolaştığı görüşü öne çıkan ilk örnek olacaktır:

329 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gabe fî Ma’rifeti’s-Sahabe, I: 148, 152, 159; el-Cühenî, “Mevaridü İbni'l-Esîr ve

Menhecuhû min Hilâli Kitâbihî Üsdü’l-Gâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe”, 131-132

330 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gabe fî Ma’rifeti’s-Sahabe, I: 270. 331 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gabe fî Ma’rifeti’s-Sahabe, I: 709 332 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gabe fî Ma’rifeti’s-Sahabe, II: 344

92

“Tarihleri ve İslam tarihini mümkün olduğunca inceledim. Yönetimin devletleri ilk kuranlardan yakınlarına ve akrabalarına geçtiğini gördüm. Muâviye b. Ebî Süfyân Emevî Devletini kuran ilk kişi ve ilk hükümdarıdır. Fakat hükümdarlık çocuklarından amca çocukları Mervanoğullarına geçmiştir. Seffâh Abbâsîlerin ilk hükümdarıdır. Hükümdarlık çcuklarına geçmemiştir. Aksine kardeşi Mansur’a geçmiştir. Nasr b. Ahmed Sâmânîler’in ilk hükümdarıdır. Hükümdarlık ondan çocuklarına değil, kardeşi İsmâil b. Ahmed ve soyuna geçmiştir. Saffârîlerin ilk hükümdarı Ya’kûb b. Saffâr’dır. Ancak hâkimiyet kardeşi Amr’a ve onun çocuğuna geçmiştir. Büveyhîler devletinin yönetimi devletinin kurucusu İmâdüddevle b. Büveyh’ten kardeşleri Ruknüddevle ve İzzüddevle’ye geçti. Ardından tekrar Rüknüddevle’nin çocuklarına, sonra Muizzüddevle’ye, sonra Ruknüddevle’nin çocuklarına geçti. Selçuklu Devleti’nin ilk hükümdarı Tuğrul Bey’di, hükümdarlık ondan kardeşi Davûd’a geçti. Az önce de geçtiği üzere, yönetim Şirkuh’tan sonra kardeşi Eyyûb’un çocuklarına geçti. Salâhaddin, Eyyûbîler Devleti’ni kurup genişletip büyük bir devlet haline getirdi ve adeta devletin ilk hükümdarı oldu. Hükümdarlık kardeşi el-Âdil’in çocuklarına geçti ve Salâhaddin’in torunlarının elinde sadece Haleb kaldı. Bunlar İslâm devletlerinin en büyükleridir. Daha fazla örnek verebiliriz ancak sözü uzatmaktan korktuk. Bence bunun sebebi devlethükümdarının devleti ele geçirmek için kan dökmelerinden dolayı bu ülkelerde yaşayan insanların kendi hâkimiyetlerinin devam ettirmek arzularıdır. İşte bundan dolayı kim böyle yaparsa Allah onun soyunu hükümdarlıktan mahrum eder ve onu bu şekilde cezalandırır.”333

Bu ifadeleriyle İbnü’l-Esîr, bazı sosyolojik tespitlerde bulunmuş ve doğrulanması ve yanlışlanması pek de mümkün olmayan bir sonuca varmıştır. Fakat bu görüşler faydadan hali değildir. Zira o dönemin siyaset felsefesi hakkında bizlere ipuçları verirken aynı zamanda o bu ifadeleriyle, Müslüman bir âlimin olaylara nasıl baktığını tespit edebileceğimiz malzemeler ortaya koymuştur.

Bir başka yerde ise İbnü’l-Esîr, İsrailoğullarının helak edilmesindeki sebepleri zikrederken şu ifadeleri kullanır ki bu ifadeler, kitabının mukaddimesinde de belirttiği gibi tarihten ibretler alınması fikrine paraleldir:

333 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, X; 18. Ebû Hudhud, İbnü’l-Esîr ve Devruhu fi’l-Kitabeti’t-Târîhiyye, 185

93

“… Buraya kadar zikrettiklerimiz görünürdeki sebeplerdir. İsrâiloğullarının Allah’a karşı isyan etmeleri ve O’nun emirlerine karşı gelmeleri, İsrailoğullarından intikam alınmasına sebep olan asıl sebepti. Allah’ın onlara bir yönetici göndermesiyle beraber bir de peygamber göndermesi ardından bu peygamberin o yöneticiye doğru yolu gösterip ona Tevrat’ın hükümlerini anlatması, Allah’ın onlar hakkındaki âdetiydi. Buhtunnasr, İsrâiloğullarına musallat olmadan önce, onların isyanları ve kötülükleri çoğalıp yayılmıştı. Bu sırada onların başında Yakûnyâ b. Yûyâkîm hükümdar bulunuyordu...”334

İbnü’l-Esîr, bir kavmin başına felaketlerin gelme sebeplerini iki kısımda incelemektedir. Birincisi görünen sebepler, diğeri ise görünmeyen sebepler. İsrailoğullarının helak olmasının görünür sebeplerini zikrettikten sonra görünmeyen ve kendi ifadesiyle asıl sebepleri zikretmiştir. Bu sebeplerin başında da dînî saikler yattığı anlaşılmaktadır. Bütün bunlardan sonra İbnü’l-Esîr, İsrailoğullarının helak olmalarını dînî saiklere bağlamış ve bu hadiseden hareketle Allah’a isyan etmenin ve kötülüklere düçâr olmanın sonucunda helakın müstehâk olması neticesine varmıştır.

Başka bir yerde Mısır hükümdarları arasındaki çekişmeyi anlattıktan sonra şu ifadeleri kullanmıştır; “İşte dünya böyledir, verdiğini geri ister. Başta tatlıdır ama sonra acısını hissettirir. Hiç katıksız ve lekesiz kalmaz, hemen duruluğunu yitirir. Duruluğun içinde bile bir kir vardır ve kirli olanında zaten berraklıktan hiçbir emare yoktur. Allah’dan kalplerimizi kendisine çevirmesini, dünyayı bize olduğu gibi göstermesini, dünyadan uzaklaşıp ahirete yöneltmesini isteriz. Şüphesiz o duaları işitir ve kabul eder.”335

İbnü’l-Esîr burada genel kaidelere uygun olarak dünya hayatına dair tespitlerini zikretmiş ardından da kim bu dünyalık işlere dalıp giderse o kişinin hem bu dünyada hem de ahirette hüsrana uğrayacağını belirtmiştir. Bütün bu sonuçlara ise zihin dünyasında bulunan milletlerin tarihine özelde de Mısır hükümdarlarının hayat hikâyelerine vakıf olduktan sonra varmaktadır.

Yine bir başka yerde Gazneliler’in yıkılışı konusunda Gazneliler hakkında şu sözleri ifade etmiştir:

334 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, I: 200; Ebû Hudhud, İbnü’l-Esîr ve Devruhu fi’l-Kitabeti’t-Târîhiyye, 192

94

““Ahlâk ve yaşantıları en doğru hükümdarlardan biri de Gazneli hükümdarlardır. Özellikle ataları (Gazneli) Mahmud böyleydi. Onun cihat için yaptıkları da ahiret için yaptıkları da herkes tarafından bilinir. Mülkü zeval bulmayan ve zamanın kendisine etki edemediği Allah ne büyüktür! Yazıklar olsun bu alçak dünyaya, insanlar bunu (Dünyaya meyil etmeyi) nasıl yapıyorlar! Allah’dan, kalplerimizdeki perdeyi kaldırıp dünyayı hakikat gözüyle görmemizi nasip etmesini ve yüce katına kabul buyurmasını, bizi mâsivâ ile meşgul etmemesini niyaz ederiz. Hiç şüphesiz O her şeye kâdirdir.”336

Burada ise bir önceki örneğin tam tersine dünya hayatına meyletmemiş ve ahlaklı bir yaşam sürmüş kimselerin hüküm sürdüğü bir devletin idaresine övgüde bulunmuştur. Böyle bir devletin hakikati görmesi ve bu doğrultuda hüküm sürmesinin Allah’ın rızasına uygun bir davranış olduğunu ifade etmekte ve satır arasında bu devletin mülkünün yıkılmayacağını belirtmektedir. Bütün bu çıkarımlara yine aktardığı haberlerin neticesinde ulaşmıştır.

Konuyla ilgili Üsdü’l-Gâbe’de şu örneklere rastladık:

Zirâr b. el-Ka’ka’’nın Müslüman olduğunu şu delillerden hareketle çıkarımda bulunmuştur: “(Mekke’nin) Fethedildiği gün Müslüman olmuştur. Müslüman olması meşhurdur. Onun bu şiiri ve nesri (yukarıda geçmişti) Müslüman olduğuna delalet etmektedir.”337

Başka bir yerde ise Abdullah b. Ebî Hedred’in sahabe olduğunu bir takım delillerden sonra ortaya koymuştur: “Muhammed b. Ca’fer b. İbn Zübeyr’den o da Abdullah b. Ebî Hedred’den rivayetle şöyle demiştir: “Ben Rasulullah’ın Eşca’ Vadilerinden bir vadi olan İdam’a gönderdiği seriyyedeydim. Bütün bunlar onun sahabî olduğuna delildir.”338