• Sonuç bulunamadı

Haberleri Gerçeklik Esası Üzerine Bina Etmesi

II. BÖLÜM: İBNÜ’L-ESÎR’İN TARİHÇİLİĞİ

3. Haberlerin Değerlendirilmesi ve Tercih Metodu

3.2. Haberleri Gerçeklik Esası Üzerine Bina Etmesi

Tarihi olayları nakledenler, olayları aktarırken bazen mübalağa edebilmektedirler. Özellikle Bi’set öncesi dönemlere ait olayların kaynağı olan ehl-i kitap mensuplarının haberleri bu konuda en iyi örneklerdir. Bu konuda İbnü’l-Esîr haberlerin kaynaklarını da gözeterek haberleri tahkik ve tetkik etmiştir. Bu aşamada İbnü’l-Esîr’in nakil-akıl ikileminde, naklin sıhhatinin tespiti zor olduğu için aklî sıhhat tespitine ağırlık vermiştir. Bu konuda şu örnek dikkat çekicidir;

“Yine ilim ehlinden bir kısım kimseler Belkîs’ın saltanatını ve ordusundaki askerlerin çokluğu konusunu çok abarttılar. Bir rivayette, onun eli altında dört yüz kralın olduğu ve her bir kralın bir bölgesi bulunduğu, bu kralların her birinin dört bin savaşçısının olduğu, ayrıca Belkîs’ın devlet işlerini yürütmek üzere üç yüz vezirinin bulunduğu, onun on iki kumandanı olup her birinin on iki bin savaşçıya sahip olduğu ileri sürülmektedir. Bazıları ise bu konuda o derece mübalâğa yapmışlardır ki, bu onların ne derecede cahil ve zayıf akıllı olduklarını gösterir. Onlara göre, Belkîs’ın on iki bin kumandanı, her kumandanın eli altında yüz bin savaşçısı, her savaşçının yetmiş bin ordusu, her ordunun da yetmiş bin askeri vardı ve bunların yaşları ise yirmi beş idi.

305 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gabe fî Ma’rifeti’s-Sahabe, III: 482

84

Şu anda bu büyük yalanı rivayet edip nakleden kişinin hesap bildiğini zannetmiyorum; çünkü hesap bilseydi cehaletinin ne miktarda olduğunu anlardı. Şayet verdiği rakamların ulaştığı meblâğı bir bilseydi, bu tutarsız sözü cür’etli bir şekilde söylemekten geri dururdu. Çünkü bütün yeryüzü sakinleri genciyle, yaşlısıyla, çocuğuyla, kadınıyla bu sayıya ulaşamaz. O halde yalnız yirmi beş yaşında olanların sayısı nasıl bu kadar olabilir? Keşke yirmi beş yaşında olmayan diğer halkın, bütün tebeanın, meslek sahiplerinin, rençberlerin ve diğerlerinin sayısının ne kadar olduğunu bir bilseydim! Çünkü ordu mensupları ülke halkının bir kısmını teşkil eder. Aynı zamanda Yemen’in nüfusu günümüzde azalmış bile olsa, Yemen toprakları küçülmüş değildir. Bu topraklar, bu kadar kişiyi ayakta ve yan yana dursalar bile almaz.”307

Yine başka bir yerde Taberî’nin kitabına aldığı bir rivayet konusunda şu ifadelere yer vermiştir:

“Sonra Taberî, Tübba’nın oğlu Hassân’ı Çin’e, Şemir’i Semerkant’a, yeğenini Bizans’a gönderdiğini ve yeğeninin Kostantiniyye’yi fethettikten sonra Roma’ya geçip orayı kuşattığını zikrediyor. Her iki ülkenin ordularının oluşabilmesi için Yemen ve Hadramevt’ın nüfusu ne kadar olmalıdır! Ayrıca, bazıları memleketlerini korumak için yerlerinde kalacaklar! Hâl böyle iken Tübba’nın bir orduyla çıkmasını, Hassân’ın başka bir ordu ile nasıl harekete geçebileceğini ve Çin gibi askeri kalabalığın ve savaşçının çok olduğu bir ülkeye nasıl yürüyebileceğini, Kisra gibi biriyle başka bir ordu ile karşılaşıp onu yendikten sonra Tübba’nın yeğeninin ülkesini nasıl ele geçirdiğini, Yine aynı ordu ile Semerkant gibi büyük ve kalabalık bir şehri nasıl kuşatacağını, yine başka bir orduyla Ya’fur’un harekete geçip Bizans üzerine yürümesini ve Kostantiniyye’yi ele geçirmesini bir türlü anlayamıyorum. Bununla birlikte Müslümanlar, ülkelerinin bolluğuna, genişliğine ve nüfuslarının çok olmasına rağmen Kostantiniyye’i ve yerlerini almak için büyük çaba sarf etmişlerdir. Diğer yandan Yemen, asker ve nüfus açısından küçük bir ülkeydi. Sonuç olarak onların bu nakledilenleri yapmaya güçleri yetmez. Hele Tübba ile birlikte bulunan bir kısım askerle bu işleri yapmaya nasıl güç yetirir? İşte bu tür nakiller kulakları tırmalar, akıllar bunları kabul etmez.”308

Burada İbnü’l-Esîr’in ifade ettiği şeyler gerçeklik esasına uygun olmayan durumların tespiti ve eleştirisidir. Tek başına küçük ve nispeten güçsüz bir ülkenin

307 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, I: 178-179. 308 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, I: 325-326

85

dünyanın dört bir tarafındaki büyük ve güçlü ülkelere askerler göndermesi ve bu askerlerin başarıyla ülkelerine dönmeleri gerçekten mucize olarak nitelendirilmelidir. Fakat daha sonraki tarihsel verileri göz önünde bulundurduğumuzda böyle bir mucizenin gerçekleştiği bilinmemektedir.

Yukarıdaki örneğe benzer bir başka örnek de İbnü'l-Esîr’in, İbn İshâk’tan naklettiği bir rivayete dair şu ifadeleridir:

“Sonra İbn İshâk, Ömer b. Talha el-Ensâri’nin309 Tübba’ya karşı koymak üzere

yola çıktığını zikretmektedir. Hâlbuki Ömer b. Talha’nın yaşlı bir kimse olarak Hz. Peygamber (s.a.v)’e yetişmiş ve Bedir savaşından dönerken vefat ettiği rivayet edilir. İbn İshâk’ın bu sözünün yanlış olduğunun bir diğer delili de şudur: Müslümanlar savaş amacıyla İran topraklarına gitmek istediklerinde, İranlılar, Müslüman Araplarla yazışmalarında ve savaş konusundaki konuşmalarında sürekli şu ifadeleri kullanırlardı: “Ülkeler arasında en rezil, en alçak ve en az nüfusa sahip olanlarsınız.” Müslüman Araplar da onların bu sözlerini alıp kabullenirlerdi. Eğer Tübba’nın saltanatı kısa süre önce olsaydı, Araplar onların sözlerine karşı şöyle derlerdi: “Hükümdarınızı dün öldürdük, ülkenizi aldık, onurunuzu kırdık ve mülkünüze el koyduk.” Arapların bunu söylememeleri ve İranlıların onlara söyledikleri sözleri kabul etmeleri, Tübba’nın uzun zaman önce yaşadığını ya da Tübba’nın var olmadığını gösterir. Dahası, İranlılar ne geçmişte ne de yakın geçmişte olan böyle bir şeyi kabul etmezler. Zira onlar, Mülûkü’t- tavâif dönemi dışında, Keyûmers’ten itibaren İslâm’ın gelişine kadar mülk ve saltanatlarının kesintiye uğramadan devam ettiğini iddia ederler.”310İbnü'l-Esîr, İbn

İshak’ın aktardığı bu rivayeti tarihî ve devletlerarası siyasî gerçeklikler üzerinden eleştirmiştir.

İbnü’l-Esîr’in Üsdü’l-Gabe fî Ma’rifeti’s-Sahabe adlı eserinde de bu tür örneklere rastlamak mümkündür:

“(Ebyad b. el-Hammâl hakkında) Ebû Ömer dedi ki: İbn Lehîa’dan Bekir b. Sevâde’den Sehl b. Sad’dan rivayetle Peygamber (s.a.v) ismi Esved (siyah) olan bir kimsenin adını Ebyad (beyaz) olarak değiştirdi. Bu bahsedilen kimsenin bu kişi mi yoksa başkası mı olduğunu bilmiyorum. Derim ki: Doğru olan ismi değiştirilen kişinin bu kişi olmadığıdır. Çünkü Ebyad b. el-Hammâl Yemen’de bulunan Me’reb’e

309 Amr b. Talha el-Ensârî olarak da geçmektedir. 310 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, I: 327

86

dönmüştür. Peygamber (s.a.v)’in ismini değiştirdiği kimse ise Mısır’da ikamet etmiştir.”311 Görüleceği üzere İbnü’l-Esîr, kendi tercihini belirtirken Ebyad b. el-

Hammâl’in ismi değiştirilen kimse olmadığını Yemen’e dönmesi gerçeğiyle hareket ettiği anlaşılmaktadır.

Cabir b. Abdillah b. Haram adlı sahabiyi işlerken İbnü’l-Esîr, şu ifadelere yer vermektedir: “(İbn Mendeh) Cabir b. Abdillah es-Sülemî’yi Cabir b. Abdillah b. Haram olduğunu zannetmiştir. Bu böyle değildir. O Cabir b. Abdillah er-Riâm’dır… Bu görüş hadis imamlarının sahih nakillerinde geçen habere göre Cabir b. Abdillah er-Riâm olmasına binaen oldukça uzak bir görüştür.”312 Görüldüğü üzere İbnü’l-Esîr, İbn

Mendeh’i Cabir b. Abdillah es-Sülemî’yi Cabir b. Abdillah b. Haram zannetmesi üzerine bir takım delillere dayanarak eleştirmiştir. Bu delillerden birisi de sahih hadislerde geçen ve İbn Mendeh’in görüşüne muhalif olan haberlerdir. Eğer sahih hadisler ile başka bir haber kaynağı tenakuz ederse sahih hadis kaynağını öncelemiştir.

3.3. Haberlerin Kur’an, Sahih Hadisler Ve Güvenilir Rivayetlerle Uyumlu