• Sonuç bulunamadı

5.3 Bekârların Kentsel Topoğrafideki Konumları

5.3.1 Tarihçe

Büyük bir ihtimalle Bizans’ta da var olmuş olan bekâr odaları, bugün bile farklı formlarda varlığını sürdürmektedirler. Osmanlı dönemine ait bekâr odalarına dair en eski kaynaklardan olan Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde geçen 17. yüzyıl İstanbul’undaki belli başlı bekâr odaları ve bunlarda bulunan oda ve kişi sayıları şöyledir: Yolgeçen Odaları’nda 400 oda ve bin kadar bekâr uşağı, Mercan2 Odaları’nda

1 Öte yandan, bekâr grubunun Yeniçeriler ile olan ilişkisinin de bunda payı büyüktür. Tüm dönem

metinlerdeki bu grubu kötüleyen ve aşağılayan tavır Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılışına bir altlık hazırlandığının kanıtıdır.

2 Mercan, Tahtakale, Kapalıçarşı ve Mahmudpaşa arasında kalan önemli bir ticaret merkezidir. Burada da

107

ise 8 oda bulunmaktadır. Ayrıca Mahmudpaşa’da Cebehane1 Odaları ve Pertev Paşa

Odaları, Süleymaniye’de Hilâlci Odaları, Atpazarı ve Büyük Karaman’da kırkar bekârhane, Unkapanı yakınında yedi büyük bekârhane ve Gedikpaşa Bekârhanesi2

Evliya Çelebi’nin yer verdiği bekâr odalarıdır. Yedikule’nin evli mahallesinin azlığından bahseden Evliya Çelebi, burada beş bine yakın bekâr olduğunu iddia etmektedir. Ayrıca Yeniköy’de de peksimetçi işliklerine hizmet eden bekâr odaları ve Kavak kasabasında da bekâr evleri bulunduğu bildirmektedir. [63]

18. yüzyıl İstanbul'unu anlatan İncicyan ise yalnızca fakir Ermenilerin yaşadığı odalar hakkında bilgi vermekte ve bunları şöyle sıralamaktadır:

“1) Edirnekapısı yanındaki gümrükte Karagümrük odaları; 2) Fatih camii’nin yakınlarında Malta çarşısı’ndaki Malta odaları; 3) Fatih camii’nin yanındaki Çerşenbih3 odaları; 4) Ayakapası’nın iç tarafında, Küçükmustafapaşa

denilen mahallede Tekye odaları; 5) Vezir hanı ve Osmaniye4 yakınlarında,

Demirciler sokağında bulunan Tavukpazarı’ndaki Kömürcü odaları; 6)Ahırkapı’nın iç tarafındakiler” [67]

Ayrıca Adreasyan'ın aktardığına göre Beyoğlu Balıkpazarı'ndaki Ermeni kilisesinden İngiliz Konsolosluğu'na kadar uzanan sokak üzerinde, Dudu odaları adı verilen fakir Ermeni işçilerinin kaldıkları kulübeler de bulunmaktaydı. Eyüp'teki Çeşmeli Odalar da bahçıvanlık ve rençperlik yapan Ermenilerin benzer koşullarda barındıkları yerlerdendir. [68]

Her ne kadar literatürde bekâr sınıfı içinde ele alınmasalar da, acemioğlanları da mahalle içinde konumlanamayışları ve yaşam biçimleri açısından bu sınıfa girmektedirler. Askeri bir birimin meşruluğu içinde tanımlanmış olsalar da, bunların yaşantılarının kentin iş gücünü oluşturan diğer bekârlardan farkı yoktur, yalnızca çalıştıkları ve kaldıkları yerler farklıdır. Koçu, acemioğlanların barındıkları yerleri şöyle sıralamaktadır: Tophane’de çalışanlar Tophane Kışlası’nda, çeşitli saraylarda çalışanlar

1 Cebehane; çeşitli savaş mühimmatı üretilen atölye, imalathane ve depoları kapsamaktadır. Burada

Cebeci Ocağı’na bağlı cebeciler ile dışarıdan gelen ve aylık ücret karşılığında çalışan ustalar çalışmaktaydı. Cebeci Ocağı 1826’ta kapatılmış ve Cebehane’nin de üretimi durmuştur. [65]

2 1811’de yıktırılana kadar bekâr odası olarak hizmet vermiştir. Bu tarihte İstanbul’daki pek çok bekâr

odası yıktırılmıştır. [66]

3 Çarşamba

108

bu saraylarda, mirî salhanelerde çalışanlar buradaki koğuşlarda, mirî peksimet ve fodula1 fırınlarında çalışanlar buralardaki bekâr odalarında, mirî yoğurthane, bozahane,

peynirhanede çalışanlar çoğu şehir dışındaki bu müesseselerde kalmaktadırlar. Şehir içi işlerde çalışanlar ise Şehzadebaşı'nda bulunan kışlalarında ikamet etmekteydiler. [69] Öte yandan mahalle yapısının dışında ‘öteki’yi temsil eden bir diğer grup olan, bugünkü deyişle sokak çocukları ise bazı hamamların külhanlarında yatmaktaydılar. Kıdemlilerin külhanın yakınında yatması ile mekânsal bir hiyerarşi içinde yaşayan bu kişiler genelde hamallık yapmakta, bazıları ise tulumbacılara katılmaktaydılar. Külhanların en kalabalık ve vukuatlı olanı ise Gedik Paşa Hamamı idi. [70] Belgelerin bu grubu görmüyor oluşu muhtemelen bunların kapalı ve düzenli mekânlar olmamaları ile ilgilidir, yoksa bekâr sınıfında zaten bir yaş tanımlaması yoktur.

Ne yazık ki bekârların kim oldukları ile ilgili bilgilere yalnızca birkaç edebi metinde rastlanmaktadır. Bekâr sınıfının genç üyeleri kalender divan şairlerinin Şehrengiz'lerine ve meddah masallarına güzellikleri ve baştan çıkarıcılıkları ile konu olmuştur. Ayrıca bekârların bazıları da şehir eşkıyaları olarak edebiyatta kendilerine yer bulmuşlardır. Yelkenci Yusuf Hikâyesindeki Çengelköy bostan yanaşması Arnavut Deli Zeynel, Balaban İskelesi kayıkçısı Hançerigüzel Mustafa'nın hamisi Ellidokuzun Kara Bekir ve Langa Limanı İskelesi kayıkçısı Yedibela Ferhad bunlara örnektir. [62]

Her dönemde kolektif ve iktidarın gözünde marjinal bir yaşam sürmüş olan bu grubun yaşam koşullarında hiç bir zaman tam anlamıyla bir değişiklik olmamıştır. Değişen sadece denetimin dozu ve şeklidir. Zaman zaman da barındıkları yerler kapatılmış ve yıkılmış, kentin değişen yapısı içinde onlar da yer değiştirmek zorunda kalmışlardır. Tüm kent tarihi için olduğu gibi bu grup için de en büyük değişim II. Mahmud zamanında gerçekleşmiştir. İstanbul'daki bekâr odalarının bir kısmını yıktıran, bekârların büyük bir çoğunluğunu kentten süren II. Mahmud döneminden sonra bu grubun barınması için alternatifler ortaya çıkmıştır. Pek çok kişi kendi evlerinin odalarını bu işçi sınıfına kiralamaya başlamıştır. Dâhiliye’den Şehrameneti’ne yazılmış olan bir şikâyette Gedikpaşa’da Divan Ali Mahallesi’nde Kayserili Dilsizoğlu Artin’in

109

hanesinin bir tarafında ailesiyle ikamet eyleyen Agob Gülbenkyan’ın bu haneyi "apartman şekline koyduğundan" bahsedilmektedir. Kumkapı komiseri tarafından bu şahsın odalarında bekâr bulundurduğu, hanenin diğer tarafında ise üç aile halkının ikamet etmekte olduğu ve zikrolunan yerin karşısında İslam hanesi bulunduğu bildirilmektedir. İstanbul’daki "kapalı hanelerin apartman şeklinde kullanılmasının" örf ve belde adetlerine aykırı olduğuna dikkat çekilirken bu durumun başka hanelere de yayılmasından çekinildiğinden bahsedilmektedir.1 Bu çekincenin temel nedeni

geleneksel Osmanlı kent düzeninde mahalle içinde yerleşmesi yasak olan, potansiyel düzen bozucular olarak görülen bekâr grubunun bir anda mahalle içinde yaşamaya başlamasıdır. Dâhiliye’den Zabtiye Nezareti'ne yazılmış bir belgede ise Kasımpaşa’da Barutçu Sokağı’nda Tersane-i Âmire Kazancıbaşısı Osman Paşa tarafından inşa ettirilen hane içinde seksenden fazla bekâr işçinin ikamet ettiği ve bundan rahatsız olan mahalle sakinlerinden Attar Ahmed ve arkadaşlarının Sadaret'e bu konuda arzuhal gönderdiği ifade edilmiştir.2

Her ne kadar bazı bekârlar sonunda konut bölgelerinde bir yerleşime sahip olmuşlar, bazıları da geri dönmüşse de; büyük bir kısmı bir aile evi için gerekli parayı biriktirememiş, hiçbir zaman evlenememiş ve marjinal bir hayat sürdürmüştür. Sabit bir işi olmayan ve bir kefili olmayanlar ise sınır dışı edilmiştir. [20]