• Sonuç bulunamadı

İKİNCİ BÖLÜM 2 TÜRKİYE – SURİYE İLİŞKİLERİ

2.1. GERGİNLİK DÖNEMİ

2.1.1. Su Sorununun Tarihsel Gelişim

2.1.1.4. Tarafların Tezleri ve Çözüm Öneriler

Orta Doğu’da Fırat ve Dicle başta olmak üzere suların paylaşımı konusunda Türkiye ile Irak ve Suriye’nin tezleri arasında temel farklılıklar üç konuda özetlenebilir:  Türkiye, Fırat ve Dicle’yi sınıraşan, Irak ve Suriye ise uluslar arası sular

olarak nitelendirmektedir.

 Türkiye bu akarsuların hakkaniyet ilkesine dayalı tahsisini öngörürken, Irak ve Suriye paylaşma ilkesini savunmaktadır.

 Türkiye bu akarsuların kendi topraklarındaki bölümünün egemenliğinin kendisine ait olduğunu ileri sürerek, suların paylaşılması konusunda üçlü bir anlaşmanın hukuksal değil, siyasal tavır olacağını ileri sürmekte ve reddetmektedir. Oysa Irak ve Suriye üçlü anlaşmayı yapmak istemektedirler279.

Bu bağlamda Irak’ın görüşleri şu şekildedir280:

1. Irak binlerce yıldan beri Fırat ve Dicle’den sulama amaçlı yararlanmış ve bu amaçla birçok tesis kurmuştur. Irak’ın Fırat ve Dicle üzerinde kadim(eski) sulamaları nedeniyle "müktesep(kazanılmış) hakları" bulunmaktadır.

2. Fırat ve Dicle suları matematiksel formülle bölüşülmelidir. Bunun için her ülkenin ihtiyacı olan su miktarı her proje için ayrı ayrı ve projenin işletmede, inşa halinde veya planlanmış olduğu belirtilerek bildirilmeli, her iki akarsu için ayrı ayrı hidrolik veriler teati edilmelidir.

3. Türkiye, 1987 protokolü ile Atatürk Barajı tamamlanıncaya kadar 500 𝑚3/sn su bırakmayı taahhüt etmiştir. Bu barajın tamamlanmasıyla bu protokol geçerliliğini yitirmiştir. Nihai tahsis daha yüksek miktarda olmalıdır ve bu miktar 700 𝑚3/sn’den

277 Sabri Cumhur OĞUZAY, Türkiye – Suriye İlişkilerinde Su ve Terör Sorunu, s. 32. 278 Erdem ERCİYES, Orta Doğu Denkleminde Türkiye-Suriye İlişkileri, s. 97.

279 Baskın ORAN, , Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt II

1980-2001), s. 145-146.

280 Baskın ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt II

77

aşağı olmamalıdır. Fırat’ın yıllık ortalama debisi 1000 𝑚3/sn olduğuna göre, bu miktarı üç eşit parçaya bölerek 1/3’ünü Türkiye’ye bırakıp kalan 2/3’ünü Suriye ve Irak’a göndermek adil ve makul bir yaklaşımdır.

Irak, 16 Nisan 1990 tarihinde Suriye ile, Türkiye tarafından bırakılan suların paylaşımı konusunda bir anlaşmaya varmıştır. Bu anlaşmaya göre Suriye, Türkiye’den bırakılan Fırat suyunun %58’ini Irak’ın kullanımı için bırakmıştır. Yapılan bu antlaşma ile Irak ve Suriye aralarındaki tüm sorunları kenara bırakarak, su konusunda Türkiye’ye karşı cephe almışlardır. Bu antlaşmadan sonra Irak, resmi düzeyde Türkiye’ye, Suriye’nin Fırat Nehri konusundaki tezlerine uyması için çağrıda bulunmuştur281.

Suriye’nin görüşleri ise282:

1. Fırat ve Dicle uluslar arası su yolları olup "ortak kaynak" niteliğindedirler. Bu kaynaklar havza ülkeleri arasında belirli bir oranlarla paylaştırılmalıdır ve bu paylaşım salt matematiksel bir formülle gerçekleştirilmelidir. Bunun için her ülke iki akarsudan ihtiyacı olan su miktarını ayrı ayrı bildirmeli, ikisinin kapasitesini ayrı ayrı saptamalı ve üç kıyıdaş ülkenin belli bir akarsudan almak istediği toplam miktar o akarsuyun debisinden fazla olursa, geri kalan miktar, oransal olarak her bir ülkenin talep ettiği miktardan düşülmelidir.

2. Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun çalışmaları bir an önce tamamlanarak, konuyla ilgili kuralların yerleşmesi sağlanmalı, böylelikle uluslararası bir suyun paylaşımında havza ülkeler arasında çıkacak her türlü uyuşmazlık Adalet divanı gibi kuruluşlarda çözümlenmelidir.

3. Atatürk Barajı’nın rezervuarlarının ilk dolumu esnasında Türkiye iyi komşuluk ve önemli zarar vermeme ilkesine aykırı hareket ederek Fırat’ın sularının önemli ölçüde azaltmış ve Suriye’ye zarar vermiş ve bu şekilde Türkiye’nin suyu siyasi baskı aracı olarak kullandığını belirtmiştir.

4. Sorun, yalnızca Türkiye, Suriye ve Irak’ı ilgilendirmez, tüm Ortadoğu’nun sorunudur. Suriye’nin İsrail’e Golan Tepesi’nde talep ettiği suyu verebilmesi ( dolayısıyla İsrail-Suriye barışının sağlanabilmesi ) Türkiye’den istediği miktarda su alabilmesine bağlıdır283.

Türkiye’nin görüşleri ise şu şekildedir284:

281 Turan SİLLELİ, Büyük Oyunda Türkiye-Irak İlişkileri, s. 111-112.

282 Baskın ORAN, , Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt II

1980-2001), s. 146.

283 Yavuz Gökalp YILDIZ, Türkiye, Suriye ve Irak’ın Sınır Aşan Sular Konusunda İleri Sürdükleri Tezler

Ve Yaklaşımlar, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı

Yayınları, Yıl 120, Sayı 370, Ekim 2001, Ankara, s. 21.

284 Baskın ORAN, , Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt II

78

1.Uluslararası değil, sınırı aşan sular olan Fırat ve Dicle’nin kendi topraklarındaki bölümünde Türkiye’nin egemenlik hakları mevcuttur ve Irak ve Suriye, iddialarıyla Türkiye üzerinde uluslar arası baskı yaratmak istemektedirler. Oysa iddiaları bilimsellikten uzaktır: uluslar arası hukukta "müktesep hak" tek başına bir önem taşımamaktadır; ortak kaynakların matematiksel formülle bölüşülmesi fikri Uluslararası Hukuk Komisyonunda başlangıçta reddedilmiş olup, "hakça kullanım" prensibiyle çelişmektedir; "ortak kaynakların paylaşılması" sınıraşan sularla ilgili kabul görmeyen bir yaklaşımdır çünkü sınıraşan sular "bölüşebilir doğal kaynaklar" olarak kabul edilmemektedir.

2. Fırat ve Dicle’yle birlikte Asi’nin de göz önünde tutulması gerekmektedir ve bu çerçevede suların paylaşımı değil tahsisi söz konusu edilmelidir. Suların tahsisi için de uyulması gereken uluslararası hukukça kabul edilmiş ilkeler vardır:

 "Suların hakça ve akıllıca kullanımı" ilkesi çerçevesinde bilimsel ve objektif olarak kriterler geliştirmek gerekmektedir.

 "Önemli zarar vermeme" ilkesi sınıraşan nehirlerde kıyıdaş ülkelerin suyun kullanımında birbirlerine zarar verici eylemlerden kaçınmaları gerektirir. Türkiye, hiçbir zaman, Fırat ve Dicle havzası sularını aşağı kıyıdaş ülkelere karşı bir silah olarak görmemiş ve kullanmamıştır. Hakkaniyet çerçevesinde taahhüt ettiği su miktarını göndermeye azami ölçüde dikkat etmiştir.

3. Irak ve Suriye’nin Atatürk Barajı rezervuarlarının ilk doldurulması sırasındaki Türkiye’nin tutumuna ilişkin iddiaları ve kendileri açısından sulanabilir tarım arazisi olarak verdikleri bilgiler ve rakamlar doğru değildir.

4. Türkiye ayrıca Irak ve Suriye’ye 3 aşamalı plan önermiştir. Bu plana göre285: Birinci Aşama: Üç ülkenin kullanılabilir su potansiyelinin belirlenmesi safhası olup, aşağıdaki faaliyetleri kapsaması öngörülmektedir.

 Çeşitli bölgelerde seçilmiş ölçüm istasyonlarının tüm verilerini (seviye ve debi ölçümleri) teati etmek,

 Üç ülkenin uzmanlarınca Fırat ve Dicle havzasında seçilen ve havzayı temsil eden meteoroloji istasyonlarına ait aylık bazda buharlaşma, sıcaklık, yağış, kar kalınlığı (eğer mevcut ise ) ile ilgili tüm verileri teati etmek,

 Yukarıda bahsi geçen verileri kontrol etmek,

 Gerektiğinde yukarıda belirtilen ölçüm istasyonlarında farklı dönemlerde müşterek ölçümler yapmak,

 Ölçümleri değerlendirmek ve düzeltmek ve mevcut su kalitesi verilerini (yoksa bunların elde edilmesinden sonra) teati ve kontrol etmek,

79

 Su tüketimlerinin ve su kayıplarının tespit edilmesinden soma çeşitli istasyonlarda doğal debileri hesaplamak.

İkinci Aşama: Üç ülkenin sulanabilir arazilerinin miktarlarının belirlenmesi çalışmalarını kapsamakta ve aşağıdaki faaliyetlerin yapılmasını öngörmektedir.

 Her ülke tarafından kabul edilebilecek toprak sınıflandırma ve drenaj kriterleri hakkında bilgi teatisinde bulunmak ,

 İşletmede olan, inşa halindeki ve planlanan projelerin toprak sınıflarını kontrol etmek,

 Şayet, toprak sınıflandırma çalışmaları taraflarca da mutabakata varılan nedenlerle gerçekleştirilemez ise, o zaman toprak kategorilerini mümkün olan azami doğrulukta tespit etmek,

 İşletmede olan, inşa halinde ve planlanan projelerin toprak sınıfları ve drenaj kriterlerine göre belirlenen yetiştirilecek ürün çeşitlerini incelemek ve görüşmek,

 Yukarıdaki maddelerde belirtilen çalışmaları esas alarak işletmede, inşa halinde ve planlanan projelerdeki sulama suyu ve yıkama suyu ihtiyaçlarını hesaplamak.

Üçüncü Aşama: Bu safhada mevcut suyun bu bilgilere göre akılcı bir şekilde tahsis edilebilmesi için aşağıdaki faaliyetlerin yürütülmesi öngörülmektedir.

 Planlanan projelerdeki su kayıplarını en aza indirebilmek için sulama tipive sistemini tartışmak ve belirlemek, işletmedeki projelerin modernizasyon ve ıslah imkanlarını araştırmak

 İkinci aşamada belirtilen ve toprak incelemelerinden sonra yapılan çalışmalara dayanarak, her ülkedeki içme kullanma ve endüstri suyu temini, rezervuarlardan ve sulama şebekelerindeki iletim sistemlerinden buharlaşma kayıpları da dahil olmak üzere tüm projelerin toplam su tüketimlerini belirlemek,

 Dicle’den Fırat’a su transferi imkanını göz önünde bulundurarak arz talep dengesini sağlamaya yönelik bir proje geliştirmek,

 Planlama safhasındaki projelerin ekonomik yapılabilirliklerini belirlemek için yöntem ve kriterleri tartışmak.

Türkiye tarafından bu temel ilkeler üzerine kurulu olan Üç Aşamalı Planın iki önemli gerekçesi olduğu ifade edilmektedir.

Birinci gerekçe: Fırat ve Dicle, Şattül-Arap'da doğal akışları sonucunda birleşmekte, buna ilaveten Irak'taki Tharthar Kanalı vasıtasıyla yapay olarak da birbirine irtibatlandırıldığı ve dolayısıyla bu iki suyun tek bir sınıraşan su sistemi olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu bakımdan, hali hazırda Fırat Nehri tarafından sulanan bazı alanların su ihtiyacının Dicle'den alınacak sularla da

80

giderilebileceği, mevcut ve ileride doğabilecek tarımsal su ihtiyaçlarının mutlaka Fırat'tan yapılmaya devam edilmesine gerek kalmayacağı ifade edilmektedir.

İkinci gerekçe: Ülkelerin verileri toplaması ve değerlendirmesi ile ilgili yaptıkları çalışmaların, birbirleri arasında büyük farklılıklar göstermesi ve toplanan verilerin sağlıklı bir mukayeseye temel teşkil edebilecek mahiyette bilgiler olmamasıdır. Türkiye, koordinasyonun sağlanabilmesi amacıyla, su ve toprak kaynakları envanter çalışmasının ortaklaşa gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Plan, Suriye ve Irak’a 1984 yılında gerçekleştirilen OTK toplantısında sunulmuştur ancak kabul edilmemiştir286.

Su sorununda önemli konu vardır ki dikkatlerden kaçmaktadır. Bu kaçan nokta, Türkiye’nin ciddi bir su fazlasına sahip ülke olmamasıdır. Türkiye’nin yıllık ortalama akarsu potansiyeli 186 milyar 𝑚3 dolayındadır. Bu miktara 10 milyar 𝑚3’lük yer altı suyu eklendiğinde, Türkiye’nin su potansiyeli 196 milyar𝑚3’tür. Türkiye’nin nüfusunun 60 milyon düzeyinde olduğu dikkate alındığında, kişi başına yaklaşık yıllık 3000 𝑚3 su düşmektedir. Uluslararası ölçülere göre ise bir ülkenin su bakımından zengin sayılabilmesi için, kişi başına düşen yıllık su miktarının 10000𝑚3 düzeyini aşması gerekmektedir287. Ülkemizde halen kişi başına düşen 3000𝑚3’lük miktar, kurak geçen yıllarda karşılaştığımız sorunların yanı sıra sahip olduğumuz hızlı nüfus artışı yüzünden, bu miktarın 2010’lu yıllardan itibaren 2000𝑚3′e ineceğini hesaplar göstermektedir. Üstelik coğrafi, topoğrafik ve teknik engeller mevcut akarsu potansiyelinden geniş bir biçimde yararlanmaya imkan vermemektedir. Bu nedenlerle yapılan hesaplar 186 milyar 𝑚3’lük akarsu potansiyelimizin tüketim için kullanılabilecek bölümü 95 milyar 𝑚3’e kadar düşmektedir. Buna karşın resmi makamlarımızın elindeki veriler Irak’ta yılda 6500𝑚3, Suriye’de ise 3350𝑚3 su düştüğünü göstermektedir288.