• Sonuç bulunamadı

1.2 CUMHURİYET DÖNEMİ

1.2.1.2. Ağrı ve Dersim İsyanları

Azadi örgütü üyesi olup isyanın ortaya çıkması sonucu Irak’a kaçan İhsan Nuri’nin bu isyanı, Suriye ve Lübnan’da üstlenmiş bir grup Kürt entelektüelin kurduğu "Khoybun" (Bağımsızlık) adlı örgütle koordineli olarak düzenlenmiştir. Tümüyle seküler-milliyetçi bir amaçla ve liderlikle yürütülen isyan, bu açıdan Kürt tarihinde bir ilkti. İran’daki Rıza Şah yönetiminden üstü kapalı destek bulan İhsan Nuri, 1929 yılında Bitlis, Van, Ağrı ve Botan bölgelerinde yayılan geniş bir alana egemen hale geldi. İsyan o denli ciddiydi ki, ancak 1930 yazında bastırılabildi. İsyan sonucunda İhsan Nuri de aralarında olmak üzere lider kadronun bir kısmı İran’a kaçtı, yakalananlar ise idam edildi86.

İsyan sırasında İran’la sınır konusunda anlaşmazlık çıkmıştı. Sorun, isyancıların Ağrı Dağı’nda karargah olarak kullandıkları bölgenin İran toprağı olmasından kaynaklanıyordu. Bu yüzden isyancıların dağlık ve korumasız sınır boyunca ilerleyerek muhtemelen dokunulmazlığa kavuşacakları İran topraklarına geçip tekrar örgütlenmeleri ve gerekli malzeme desteğini almaları oldukça kolay oluyordu87.

1923’te sınır çatışmalarıyla somutlaşan, batı İran’daki Simko Ağa ve Güneydoğu Anadolu’daki Şeyh Sait isyanlarıyla önemi artan sınır güvenliği sorunu, Ağrı isyanları sırasında birer krize dönüştü. Özellikle Haziran 1930’da başlayan son Ağrı isyanında bu kriz çok ciddi bir durum yarattı. Çünkü, isyancılar sıkıştıkları zaman İran topraklarındaki Küçük Ağrı’ya geçiyorlar ve yakalanmaktan kurtuluyorlardı. Türkiye, bu yüzden İran’la temasa geçerek bu bölgenin kullanımı veya Türkiye’ye verilmesini talep etti88. Sonuçta Türkiye, Ağrı Dağı’nın tümü kendi egemenliğinde olmadıkça bu sorunun çözülemeyeceğini düşündüğünden bölgeyi (Küçük Ağrı’yı) fiilen işgal etti ve isyanı sona erdirdi. İran ise bu duruma müdahale edemedi. 23 Ocak 1932 antlaşmalarının ardından, 27 Mayıs 1937 ‘de imzalanan bir antlaşmayla sınır günümüzdeki gibi biçimlendirildi. Bu antlaşmaya göre Ağrı Dağı tümüyle (Küçük Ağrı dahil) Türk tarafında kalacak ve karşılığında Van’ın Kotur bölgesinden verimli arazi verilecekti89.

1937 Ocak’ında Dersim’de büyük bir isyan patlak verdi. Doğu Anadolu’nun İç Anadolu ile birleştiği yerde oldukça arızalı sınırlarla çevrili bir bölge olan Tunceli,

85 Hüseyin YAYMAN, Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası, s. 67.

86 Mustafa AKYOL, Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek Yanlış Giden Neydi? Bundan Sonra Nereye?, s. 106.

87 Wadie JWAİDEH, Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi Kökenleri ve Gelişimi, s. 415. 88 Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Arşiv için bakınız: Ek-1.

89 Baskın ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt I

25

kuzeyinde Munzur sıradağları ve kısmen Karasu nehri, doğuda Peri/Büyüksu, güneyde Muratsuyu, batıda Karasu ile çevrilidir. Bölgenin en eski yerleşim merkezleri Çemişkezek, Mazgirt, Pertek ve Hozat olup bölge Dersim90 olarak adlandırılmaktadır. Burada, Zaza adı ile anılan grupların büyük çoğunluğu Alevi-Bektaşi inancına bağlıdırlar. Bölge halkı, Seyyid adı verilen dini otoriterlere körü körüne bağlılığın ve aşiret ağalarının çıkarlarının kurbanı olmuştur91.

Ancak Dersim hadisesini, Koçgiri, Şeyh Sait veya Ağrı isyanlarından ayırmak gerekmektedir. Adı geçen bu isyanlar iyi kötü bir etnik bilinç veya ulusal hedefler doğrultusunda gelişmişken, Dersim hadisesinde ‘ulusal hüviyet’ izini bulmak mümkün değildir. Cumhuriyet idaresinin Dersim ile olan meselesinin, buranın uzun süredir devam eden asayişsizlikten ve devletsizliğinden kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Nitekim bu asayişsizlik, Dersim’de bulunan çapulcuların yaptığı tacizler ve sarkıntılar, Dahiliye Vekaleti (İç İşleri Bakanlığı) tarafından iletilen raporlarda açıkça görülmüştür92. Dersim hadisesinde, ne 1925 hadisesini planlayan Azadi, ne de 1930 ayaklanmasını sevk eden Hoybun gibi örgütlenme, önderlik ve ne de Kürtlere dair özgürlük programı vardır. Bu bağlamda Dersim, genç cumhuriyetin toprak reformu yapıp, bölgedeki feodal düzeni değiştiremeyince sorunu asayiş tedbirleriyle çözme iradesini ortaya koymaktadır93.

Bu dönemde hazırlanan raporlar 2510 sayılı ‘İskan Kanunu’nu ortaya çıkarmış ve kanun 7 Haziran 1934’te müzakere edilerek kabul edilmiştir. Bu kanunla aşiret reisliği, ağalığı ve şeyhliği; kısaca aşiret hayatı sona erdirilmek istenmiştir. Kanunun kabulü sırasında İçişleri Bakanı Şükrü Kaya bunun "bir medeniyete girme, bir dil, göç, iskan ve topraklandırma meselesi" olduğunu söylemiştir. Kanunla bir takım alanlar, yerleşilmesi yasak bölge ilan edilmiştir ki tespit edilen yasak bölgelerden birisi de Dersim ve civarıdır. Kanuna göre, İçişleri Bakanlığı Dersim’de iskan etme ve orada yaşayanları nakletme işini yürütmekle görevlendirilmiştir. İskan Kanunu ile başlayan Dersim’in güvenliğini sağlama çalışmaları neticesinde, 25 Aralık 1935 tarihinde TBMM tarafından çıkarılan 2884 sayılı kanunla "Tunceli vilayeti" kurulmuştur. Dersim’in bütün bölgelerinde imar, iskan ve teşkilatlanma hamleleri hızla yapılmaya başlanmıştır. Özellikle karakol, yol ve köprü yapımına hız verilerek bölge üzerinde daha kolay hakimiyet sağlanabileceği düşünülmüştür. Dersim’de her geçen gün cumhuriyet idaresinin otoritesini daha fazla hissettirmesi aşiret yapısını sarsmış, yerel kanat önderlerinin gücünü kırmaya başlamış ve bu durum başka rahatsızlıkların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Durumu endişeyle izleyen aşiret reisleri sık sık toplantılar94 yaparak devlet otoritesini tartışmışlar ve savunma hatlarını güçlendirmişlerdir95.

90 Dersim’in coğrafi ve sosyolojik yapısı için Umumi Müfettişlik Raporu’na bakınız: Ek-2. 91 Abdulhaluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, s. 480-481.

92 Bu raporlar için bakınız: Ek-3.

93 Hüseyin YAYMAN, Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası, s. 75. 94 Bu toplantıların istihbarat raporu için bakınız: Ek-4.

26

Dersim’de kendi aralarındaki mücadeledeler sonucunda büyük nüfuz kazanarak çıkan Seyyid Rıza, devlet otoritesini tanımayarak kendi nüfuzunun bu bölgede daim olmasını arzulaması ve kendisine katılmayanları idam ile tehdit etmesi sorunları büyüttü96. İsyanın lideri Şeyh Seyyid Rıza ve kendisiyle birlik olan aşiretler ile Dersim’deki jandarma ve polis karakollarına saldırması kargaşanın ve isyanın büyümesine sebebiyet verdi. Ordu isyanı bastırmak için uzun süre uğraştı, çünkü karşısında vur-kaç taktikleriyle savaşan bir grup vardı. Kasım 1937’de Seyyid Rıza, iki oğlu ve bazı aşiret liderleri yakalandılar ve idama mahkum edildiler. Ancak isyan aylarca sürdü ve tam olarak bastırılması Ekim 1938’i buldu. Tunceli’deki sıkı yönetim 1946’ya, askeri abluka ise 1950’ye kadar devam edecekti97.

1939’a gelindiğinde Türk Hükümeti, Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde egemenliğini pekiştirmişti. Kirişçi ve Winrow’un Van Bruinessen’den aktırdığı gibi: ‘ bütün isyanlar bölgesel kalmıştı ve birçok durumda, bu isyanların bastırılmasında aktif rol almış olanlar bizzat Kürtlerdi.’ 1950’de, Demokrat Parti’nin zaferi ile sonuçlanan seçim yapıldığında ülkede Kürt milliyetçiliğinden hemen hemen eser yoktu. Bu sırada birçok Kürt asimile edilmiş ve Kürt aşiret reisleri Türk siyasal sistemine çekilmiş görünüyordu98.