• Sonuç bulunamadı

1.2 CUMHURİYET DÖNEMİ

1.2.1.1 Şeyh Said İsyanı

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne en büyük meydan okuma, Kürt dini lider Şeyh Said’in başını çektiği 1925 baharındaki büyük isyandı. Bu ayaklanmanın kökeni Mayıs 1923’te Azadi denilen milliyetçi bir Kürt örgütünün kuruluşuna ve Hilafetin kaldırılmasına götürülebilir66. Ancak örgütün kurulması her ne kadar etnik milliyetçiliğe dayansa da isyanın çıkışı ve gelişimi milliyetçilik olmayıp halifeliğin de kaldırılmasının verdiği etken ile dini bir çarpanla olmuştur.

65 Kemal KİRİŞÇİ – Gareth M. WİNROW, Kürt Sorunu Kökeni ve Gelişimi, s. 114-115. 66 Kemal KİRİŞÇİ – Gareth M. WİNROW, Kürt Sorunu Kökeni ve Gelişimi, s. 104.

21

1.2.1.1.1. Azadi Örgütü

Türkiye sınırları içerisinde 1923 yılında gizli bir örgüt kuruldu. Adı Azadi’ydi (Özgürlük) ve daha önceki örgütlerden farklı bir yapısı vardı. Bu örgütün çekirdeğini oluşturanlar, birkaç etkin şahsiyet hariç, kalburüstü şehirliler değil, çoğunluğu asker deneyime sahip kişilerdi. En önemlisi bu örgütün karargahı İstanbul ya da Ankara’da değil, 8’inci Ordu’nun ikametgahı olan Erzurum’daydı. Azadi’nin merkezi şahsiyetlerinden biri Cibran aşiretinin ağalarından Halid Bey67, diğeri de Bitlis Mirlerinin soyundan gelen ve mecliste buranın temsilcisi olan Yusuf Ziya Bey’di68. Mustafa Akyol’un Robert Olson’dan aktarımına göre bu örgütün üç temel hedefi vardı: Kürtleri Türk yönetiminden kurtarmak; Kürtlere kendi özgürlüğünü ve fırsatını vermek; ve Kürtler tek başlarına ayakta kalamayacaklarına göre, İngilizlerin desteğini sağlamak69. 1924’te Azadi’nin ilk kongresi yapıldı. Katılanlar arasında ateşli bir milliyetçi Nakşibendi Şeyhi ve Halid Bey’in dünürü Şeyh Said’te bulunuyordu ve kongreye Diyarbakır’ın kuzeydoğusunda Zazaca konuşan aşiretler arasındaki etkinliği nedeniyle davet edilmişti. Kongrede alınan önemli karar ise, Kürdistan’da genel bir ayaklanma olacak ve ardından bağımsızlık ilan edilecekti. Ayaklanma tarihi ise Mayıs 1925 olarak belirlendi70.

Bu gelişmeler olurken Türkiye’nin çağdaşlaşma adımları hızla devam ediyordu. Mustafa Kemal Paşa, milli hakimiyeti temsil eden TBMM dışında siyasi bir otorite olmasını hem modern egemenlik kavramına aykırı, hem de modernleşme projesine engel olarak görüyordu. Hilafetin devamı, halifenin yetkileri ne kadar sınırlanırsa sınırlansın, devrimci Kemalist rejimin çağdaşlaşma projesiyle ve otorite-yetki anlayışıyla bağdaşmıyordu71. Bu bağlamda mecliste görüşülmeye başlanan ve tartışmaların eşiğinde Adliye Vekili Seyyid Bey’in halifeliğin siyasi makam olduğunu göstererek açıklaması birçok muhafazakarı bu makamın kaldırılmasına ikna etmişti72. Nitekim Hilafet 3 Mart 1924’te kaldırıldı ve son halife ile Osmanlı ailesi ülke dışına sürüldü. Bu karar Kürtler arasında şok etkisi yarattı. Çünkü halifeliğin kaldırılmasıyla birlikte Türk-Kürt kardeşliğinin en önemli sembolü ortadan kalkmış oluyordu. Artık Ankara Hükümeti’ni dinsizlikle lanetlemek mümkün olmuştu. Bu iddianın İslam dinine çok bağlı olan Kürtler arasında diğerlerinden daha fazla ağırlığı vardı73.

67 Halid Bey: Hamidiye Alayları’na katılacaklar için kurulan aşiret mektebine giden sayılı aşiret reisi oğullarındandı; birçok aşiret milisi komutanının saygısını kazanmıştı ve kendisi düzenli orduda albay’dır. Bilgi için bakınız: Martin Van BRUINESSEN, Ağa,Şeyh,Devlet, s. 412.

68 Martin Van BRUINESSEN, Ağa,Şeyh,Devlet, s. 412.

69 Mustafa AKYOL, Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek Yanlış Giden Neydi? Bundan Sonra Nereye?, s. 92.

70 Martin Van BRUINESSEN, Ağa,Şeyh,Devlet, s. 412.

71 Hilafetin çağdaşlaşma sürecinde nasıl değerlendirildiği ve hangi etkilere yol açtığını görebilmek maksadıyla bakınız: Niyazi BERKES, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Ocak 2010, s. 509-516.

72 Mustafa AKYOL, Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek Yanlış Giden Neydi? Bundan Sonra Nereye?, s. 86.

22

Bütün bu etkenlerin etkisiyle Şeyh Said’e ve ayaklanmayı destekleyen diğer şeyhlere ayaklanmada önemli görevler verildi. Azadi birkaç sebepten dolayı şeyhlerin ayaklanmanın görünürdeki önderleri olmalarını tercih etti: birincisi, birçok şeyhin kişisel takipçileri ve dikkate alınacak derecede maddi kaynakları vardı. İkincisi, şeyhlerin ayaklanmaya katılması sayesinde ayaklanmaya dini bir görünüm verilebileceği ve böylece kendi takipçilerinin de ötesinde daha geniş çevrelerin desteğinin, hatta katılımının sağlanabileceği bekleniyordu. Üçüncüsü, çeşitli aşiretlerin birliği ve katılımı, şeyhlerin geleneksel aracı ve arabulucu rollerini oynamalarıyla sağlanabilirdi74.

İhsan Nuri75 ve Yusuf Ziya Bey’in kardeşi Rıza’da dahil, içinde Azadi’nin önemli üyelerinin bulunduğu 7’inci Ordu’ya bağlı bir alay, Ağustos 1924’te Hakkari’deki Nasturileri cezalandırmak üzere sefere gönderildiğinde, bu kişiler hükümete bağlılık duymadıklarını gösterdiler. Beytüşşebab’da bulundukları sırada Azadi’nin ilişkileri üzerinden askeri telgraftan yararlanabilen Yusuf Ziya’dan şifreli telgraf aldılar. Yusuf Ziya o sırada Türk muhalif çevrelerinin durumunu kolaçan etmek üzere İstanbul’da bulunuyordu. telgrafı bu konudaki bulgularına ilişkin bir rapor içeriyordu. Ancak kardeşi Rıza ve diğer Kürt subaylar telgrafı yanlış yorumladılar ve ayaklanmanın başlaması için bir işaret olarak algıladılar. Yanlarına birçok silah ve hemen hemen hepsi Kürtlerden oluşan dört bölüğü de alarak dağlara çıktılar. Genel bir ayaklanma olmadığını ve durumlarının tehlikeli olduğunu fark ettiklerinde ağır silahları tahrip ederek Irak’a kaçtılar. İhsan Nuri,1929-1930 Ağrı ayaklanmasında askeri önder olarak rol oynayacaktır. Bu aşamada Türk Hükümeti Kürt milliyetçi hareketinden gelen tehdidin ciddiyetini kavradı. Yusuf Ziya Bey, Cibranlı Halid Bey ve olayla ilişkileri olan bazıları tutuklandı. Bazı önderlerle birlikte Şeyh Said de Halid Bey’in davasına şahit olarak çağrıldı. Ancak kendisinin de tutuklanacağından çekindiği için mahkemeye gitmeyerek, ikamet ettiği Hınıs’tan da ayrıldı ve hükümet gücünün henüz pek de ulaşamadığı Çapakçur’a (Bingöl) geçti76.

Çapakçur’dan sonra Palu, Lice ve Hani dolaylarında dolaştı. Şeyh Said ve emrindekiler Piran’dayken (bugünkü Dicle ilçesi) emrindekilerden birini jandarma tutuklamak isteyince ilk çatışma çıkmıştır. Böylece ayaklanma planlanandan önce başlamıştır. 10 Şubat’ta bir posta arabasına el konuldu, 14 Şubat’ta Darhini ele geçirerek ayaklanmanın başkenti ilan edilmiştir. Şeyh Said’in isyan bayrağını açtığını duyan diğer isyankar aşiretler ayaklanmaya katıldılar. Çapukçur, Maden, Siverek, Ergani gibi birçok kasaba asilerin ellerine geçti. Asiler daha sonra Varto ve Elazığ’ı ele geçirdiler. Elazığ’da işgalden sonra yapılan büyük yağmalama, kent eşrafının milis gücü örgütleyerek asileri Elazığ dışına sürmesi sonucunu vermiştir. Bu noktadan sonra Diyarbakır kuşatıldı. Bütün bunlar olurken hükümet, Fransızların izin vermesi sonucu, büyük bir askeri gücü Halep-Nusaybin hattıyla Mardin’e sevk etti. Bu takviye gücün

74 Martin Van BRUINESSEN, Ağa,Şeyh,Devlet, s. 415.

75 Türk Ordusunda Kurmay Binbaşı ve aslen Bitlis kökenlidir. Bakınız: Wadie JWAİDEH, Kürt

Milliyetçiliğinin Tarihi Kökenleri ve Gelişimi, s. 411.

23

gelmesiyle ayaklanma yöresinde denge Hükümet lehine değişti. Bunun sonucunda ayaklananlar önce Diyarbakır kuşatmasını kaldırdılar. 14 Nisanda Şeyh Said ve arkadaşları yakalandı. Bazı küçük yörelerde çete savaşlarının sürmesine karşın Şeyh Said ayaklanmasının askeri boyutu böylece sona erdi77.

Yakalananlar İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmışlar ve mahkeme kararında Şeyh Said’in asıl amacının bir Kürdistan kurmak olduğu belirtilmiştir. Bunun sonucunda Şeyh Said’le beraber 49 kişi idam cezasına çarptırılmış, bu idam cezalarından ikisi on yıl hapse çevrilmiştir78.

Şeyh Said isyanında İngiliz Parmağı hep konuşulmuştur. Ancak buna evet demek zordur. Akyol’un Uğur Mumcu’nun Kürt İslam Ayaklanması eserinden aktardığına göre Mumcu’nun koyduğu bilgiler, İngiltere’nin isyanı izlediğini, bazı isyancıların İngilizlerle temas kurduğunu, ancak İngiltere Hükümeti’nden somut bir yardım alamadıklarını göstermektedir79. Mesut Yeğen’de İngiliz Belgelerinde Kürdistan (1918-1958) eserinde aynı şekilde belirtmiştir80.

Şeyh Said isyanı genç Türkiye Cumhuriyeti için bir dönüm noktasıydı. Çünkü bu tarihten önce ancak sınırlı bir çerçevede kalan Kürt milliyetçiliği bu isyanla tarih sahnesine çıktı ve genç Cumhuriyet’in devrimlerinin radikalleşmesi sonucunu doğurdu. İsyan, Milli Mücadele’yi yeni bitirmiş, cumhuriyeti yeni ilan etmiş olan Türkiye’de hem bölünme hem de rejimin sarsılması korkusu yarattı. Bu da bir tür sıkı yönetim genelgesi olan "Takriri Sükun Kanunu"nun 4 Mart 1925 tarihinde ilan edilmesine yol açtı. Takriri Sükun, isyanla ilgisi olmayan muhalefeti81 ezerken, asıl gazabını isyan bölgesine yöneltti kuşkusuz. İsyanın ileri gelenleri yakalandı ve öbür asilerle birlikte idama mahkum edildi. Ama isyana bulaşmamış pek çok Kürt ileri gelenleri de tutuklandı, bir kısmı Anadolu’nun farklı bölgelerine sürüldü82.

Şeyh Said isyanından sonra izlenen politika83, umulanın aksine tepkiyi körüklemiştir. İsyanla ilgisi olmayanlarında cezalandırılması dini kisve altında başlatılan Şeyh Said isyanı sonrası etnik milliyetçiliğin oluşmasına yol açtı84. Nitekim isyan sonrası bölgeye giden ve Cumhuriyet döneminin ilk doğu raporunu hazırlayan Meclis Başkanı Abdülhalik Renda bu ayrıntıyı şöyle belirtmiştir: Doğu’daki asıl sorun

77 Tevfik ÇAVDAR, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1839-1950, İmge Kitapevi Yayınları, Ankara, Eylül 2008, s. 305.

78 Mustafa AKYOL, Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek Yanlış Giden Neydi? Bundan Sonra Nereye?, s. 96.

79 Mustafa AKYOL, Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek Yanlış Giden Neydi? Bundan Sonra Nereye?, s. 97.

80 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Mesut YEĞEN, İngiliz Belgelerinde Kürdistan, s.23. 81 Bu kanun Terakkiperver Fırka’nın kapatılmasına yol açmıştır.

82 Mustafa AKYOL, Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek Yanlış Giden Neydi? Bundan Sonra Nereye?, s. 101-103.

83 Bu politika için bakınız: 24 Eylül 1925 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile yayımlanan Şark Islahat Planı. Ayrıca özeti ve açıklaması için bakınız: Hüseyin YAYMAN, Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası, s. 78-84.

84 Mustafa AKYOL, Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek Yanlış Giden Neydi? Bundan Sonra Nereye?, s. 104-105..

24

Kürt milliyetçilik fikrinin gelişmesidir. Arz ettiğim bu notlar içinde en çok önem verdiğim husus, Kürtlerde fikr-i milliyenin günden güne çoğalması ve gelecekte tamamen milli bir isyanın ortaya çıkması meselesidir85.