• Sonuç bulunamadı

Tanrı'nın Asli Tabiatı

Belgede Süreç felsefesinde ahlak (sayfa 65-67)

SÜREÇ FELSEFESİNE GÖRE AHLAKİ DEĞERLERİN TEMELLERİ

2.1. Tecrübe ve Öğrenme

2.2.1.1. Tanrı'nın Asli Tabiatı

Süreçcilere göre Tanrı ontolojik bir varlıktır, başka bir ifadeyle varlığın özüdür. Hepimizin bildiği gibi varlık sorunu Sokrates öncesi filozoflarda ortaya çıkmış ve daha sonra yeniçağda Descartes, Kant ve Hegel gibi birçok filozof tarafından ele alınmıştır.134

132 Whitehead, P. R, s. 237. 133 Aydın, Alemdan Allah’a, s. 61.

134 Yunanca ontos varlık kelimesinden gelen ve varlığın varlık olarak incelenmesi, var olanın varlığı, genel var olma ilkeleri kapsamında kullanılan kavram. Aristoteles'in "ilk felsefe" adını verdiği varlığın özü üzerinde araştırma yapan bilgi alanı. Varlık felsefesi şeklinde de nitelendirilmektedir. Aristoteles'in ilk felsefe nitelemesiyle anlatmak istediği de budur ve bu da bir metafiziktir. Çünkü ilk felsefe'nin veya metafiziğin konusu Platon'un gerçek varlık, asıl varlık dediği, ayrıca tanrısal saydığı varlıktır. Bu anlamda ilk felsefe bir "varlık teolojisi", bir "onto-teoloji" dir. Nitekim Aristoteles'in ilk felsefeyi "varolanı, varolan olarak, özü ve belirlen imleriyle saf halde ele almak" tanımı, ontolojinin de temelini oluşturmuştur. Sokrates öncesi felsefede kullanılan arkhe ile anlatılmak istenen aslında buydu. Çünkü ontolojinin görevi, varlık ilkelerini ortaya koymak olduğundan, varolan olarak varlık, bütün Öteki alanların da asal dayanağım veya temelini oluşturur. Yani ontolojik ilkeler, öteki alanların ilkelerinin formülleştirilmesini de mümkün kılar, işte Sokrates öncesi felsefedeki arhke'yle anlatılmak istenen bu ilke, yani başlangıçtır. Daha sonra sözgelimi Yeni Çağ'da Descartes, Platon gibi varlık kavramından değil, imandan hareket ederek “cogito ergo sum”’u açıklaması, Buna karşın Kant zihnimiz apriori bilgi imkânlarını bize "kendinde şey" (Ding an sich), onu aynen vereceğini ileri sürmek söz konusu olamaz. Dolayısıyla biz kendinde şey değil, ancak fenomenleri bilebiliriz. Bu bakımdan Kant, ontolojinin sonuçta "ontolojik Tanrı ispatı" na dönüştüğünü belirtir. Gerçekte Ortaçağ Hıristiyan Skolastiğinde, Tanrının varlığının ispat türlerinden birisi de "ontolojik Tanrı ispatıydı. Sözgelimi Canterbury'li Anselmus (1033-1109)un "ontolojik Tanrı ispatı" oldukça ünlüdür. Buna göre, Tanrı kavramından Tanrı'nın varolduğu sonucu çıkarılır. Hatta Hegel'de ontolojinin bu çerçevede temellendirildiğini söylemek mümkündür. Çünkü Hegel'e göre "aklî olan gerçek, gerçek olan aklîdir." Bu görüşüyle Hegel, Kant'ın "kendinden şey"iyle "fenomenler" arasına koyduğu sınırı geçmek İster. Bu bakımdan Hegel için felsefe bir ontolojik Tanrı ispatından başka bir şey değildir. Yani ona göre varlıksal olan aynı zamanda mantıkîdir.

Konumuzu o çerçevede değil esas problem olan süreçte ahlak felsefesi çerçevesinde ele alarak Tanrı-âlem ilişkisi bakımından değerlendirdiğimizde sorun daha iyi anlaşılabilcektir. Süreçcilere göre Tanrı “asli” yanı ile bütün ezeli objeleri müşahede eder. Bu objelerin ait olduğu sahanın düzeni ve onların değerlendirilmesi ilahi hikmet sayesinde olur. Evrende görülen yaratıcı faaliyet süreci tek kelime ile son açıklama kaynağını Tanrıda bulur. Düzen ve yenilik Tanrının sübjektif gayesinin vasıflarından başka bir şey değildir.

Tanrı her şeyi duyar (süreçte bilir anlamına gelmektedir); her bilfiil şey de Tanrıyı duyar. Bu yolla Tanrı kendi inayetinin etkisini âlemde duyurur. Bu şefkat ve merhametle duyurulan etkidir. “Asli” yanı ile Tanrı “duygu için son derece çekici bir güçtür”.135 Bu anlamda Whitehead’in “duygu” terimine verdiği özel anlamı hatırlarsak,

Tanrı “olumlu kavrayışların (pozitif prehensions) çekici yönü olmaktadır. Tanrı için mazi diye bir şey yoktur. O, “Evvel” dir. Kavramsal duyguya sahip olduğu ve bütün imkânlar dünyasını bir çırpıda kavramsal tarzda müşahede ettiği için burada sevgi ve nefretten söz edilemez. Tanrının kavramsal kavrayışı, hiçbir şarta bağlı olmayan yaratıcı faaliyettir. Tarihin belli bir seyri veya gerçek dünyamızın hususiyetleri onun “asli” tabiatını gerekli görür, ama onun tabiatı bunları gerekli görmez.136Tanrı, sadece “asli” hususiyeti olan

varlık değildir. O, “evvel” olduğu kadar “âhir”dir de. Evvel’dir çünkü daha önce işaret ettiğimiz gibi, her türlü yaratıcı faaliyetin ön-şartı, O’nun “asli” yanıdır. O “ahir” dir; çünkü her şey Tanrıyla ilişki içindedir. Bir şeyin başka bir şey ile ilgili olması, ilgi düzenine girenlerin birbirini etkilemesi demektir. Gerçek anlamda bilfiil varolan Tanrı somutlaşma-sürecinin her safhasını duyar, kavrar. Böylece alem bütünüyle Tanrıda “objektifleşir”. Tanrı, her bilfiil şeyin gerçek dünyasını paylaşır. Somutlaşma sürecinin ürünü olan her şey, Tanrının hayatına yeni bir unsur olarak girer. Böylece âlemin yaratıcı ilerleyişi, ifadesini Tanrıda bulur. Tanrı bir yönü ile akıp giden sürecin içerisinde olur ve bu yön süreçle birlikte “değişir”, “oluşur”. Artık burada “kavramsal kavrayış” değil “fiziksel kavrayış” söz konusudur. Dolayısıyla Tanrı bu yönüyle şuurlu olup, kendi fiziki duygularını yine kendi asli kavramları üstüne örer. Bu anlamda süreç filozoflarının

135 Whitehead, P. R, s. 344.

136 Aydın, Alemden Allah’a, s. 64.

“Tanrı’dan mı ahlaka gidilebilir?” yoksa “ahlaktan mı Tanrı’ya gidilebilir?” sorularına cevap aramakta olduklarını söylemek yanlış olmasa gerek.137 Nitekim daha sonraki

bölümde de inceleyeceğimiz gibi süreççilerin meseleye bu şekilde bakmakla hem geleneksel teolojik ahlak anlayışına hem de felsefî ahlak anlayışına karşı ılımlı bir ahlak anlayışını temellendirmeye çalıştıklarını söyleyebiliriz. Konu ile ilgili olarak D. Griffin, süreçcilerin bu hususta bir tür spekülatif felsefeye sahip olduklarını belirtmektedir.138

Şöyle ki süreçciler ne teolojik ahlak anlayışını yani, Tanrı’dan ahlâka gidişi,139 ne de

ahlaktan Tanrı’ya gidişi savunmaktadırlar. Öyle anlaşılıyor ki onlar problemin üstesinden gelebilmek için her iki düşünce tarzını spekülatif bir şekilde yorumlayarak sorunu daha makul hale getirmeye çalışmaktadırlar. Süreçciler çift kutuplu Tanrı anlayışıyla esasında Tanrı’nın evrenle olan ilişkisini, daha sonra açıklayacağımız gibi, insanla olan ilişkisi bakımından Tanrı’nın iradesini, (buna biz emir veya karar da diyebiliriz) âleme akışını ilişkilendirmeye çalışmışlardır. Bu yönü ile Tanrı’nın oluşan tabiatı üzerinde durmak önem arz etmektedir.

Belgede Süreç felsefesinde ahlak (sayfa 65-67)