• Sonuç bulunamadı

Ontolojik Özgürlük

Belgede Süreç felsefesinde ahlak (sayfa 47-50)

SÜREÇ FELSEFESİ BAKIMINDAN AHLAKIN PSİKOLOJİK TEMELLERİ

1.3. İnsan Eylemler

1.4.1. Ontolojik Özgürlük

Ontolojik özgürlük, insan açısından, varlığın kendisini belirtmesi ve özünün varlığını hissetmesi ve aynı zamanda tanrısal açıdan da hissettirmesidir. Tanrısal bağlamda özgürlük, onun varlığının zorunlu oluşu anlamındadır. Süreç felsefesinde de bu konuda fikirler ortaya atılmıştır. Süreçciler varlığı bir oluş olarak kabul etmektedirler. Bu anlamda her varlık var olabilmek için başka bir varlığa muhtaçtır. Böylece evren bir canlı “oluş” olarak varlığını sürdürür. Burada konuyu ontolojik problemler çerçevesinde incelemek faydalı olacaktır.

İlkçağlardan beri ontolojinin tartıştığı temel problemlerden biri “varlığın var olup olmadığı”dır. Mesela, Nihilizm’e göre hiçbir varlık gerçekten var değildir ve varlığı var olan olarak kabul eden görüşler yanlıştır. Nihilizm hiçbir değer ve kural tanımayan bir görüştür ve toplumda düzeni sağlayan tüm otoriteleri reddeder. Bu biçimiyle nihilizm, siyasal anlamda anarşizme temel oluşturur. Ontoloji alanında nihilizmin ilk temsilcileri ilk çağ sofist filozoflarından Gorgias’tır. Gorgias, ”varlık var mıdır?”sorusuna “yoktur” cevabını verir. Gorgias’a göre; “varlık yoktur, olsa bile

bilinemez, bilinse bile bildirilemez.”96 Nietzsche, toplumsal değer ve normları tümüyle

inkâr eden nihilizmin 19 yüzyıldaki önemli temsilcilerinden biridir.

Nihilizmin aksine Realizm varlığın insan bilincinin dışında, insan bilincinden bağımsız olarak var olduğunu savunur. Realizme göre dış dünya bizden bağımsız olarak vardır. Var olan nesnel olandır, duyu organları aracılığıyla algılanabilir olandır.

Varlığın ne olduğu problemi ontolojide de tartışılmış ve farklı görüşler ileri sürülmüştür. Biz burada varlığı oluş olarak kabul edenlerin görüşlerine değineceğiz.

Evrenin sürekli bir değişim, akış ve oluş halinde olduğunu ileri süren ilk düşünür Herakleitos’dur. O’na göre evrenin ana maddesi “ateş”tir. Ateşten oluşan her şey dönüp dolaşıp ateşe dönecektir. Ateş yeniden her şeyi yaratacaktır. Evrende her şey sürekli bir değişim ve oluş içindedir. Doğa gibi insanın kendisi de sürekli bir değişim içindedir.

Herakleitos’a göre evrenin bu oluşuna, karşıt güçlerin çatışması ve bu çatışma sonunda ortaya çıkan uzlaşma (sentez)’e neden olur. Eğer bu çatışma olmasaydı evrende nesneler de olmazdı. Örneğin; yaşam, dişi ile erkekten gelir; otun yok olması, koyunun yaşamamasını sağlar. Oluş (canlı-cansız, iyi-kötü gibi) karşıtların çatışmasının bir sonucudur, değişmeyen tek şey değişmedir. Her değişme belli bir düzene, yasaya göre olur. Bu yasa logos (akıl) dur.97

Whitehead da varlığı oluş olarak görür. Ona göre, insanın bir zihinsel yönü vardır. İnsan zihinsel varlık olduğu için kendi varlığını kavrayabilir ve bu noktadan hareketle, gerçek varlığın bilincine de varabilir. Bu noktada zihnin ilişki bakımından kendisinde varlığı hissetmesi ona karşı bir davranışı gerekli kılar. İşte zihnin bu davranışı seçmesi, insanın ontolojik anlamda özgürlüğünün varlığına işaret eder. “Önem”( varlığın kendisinin değerini kavraması, kendisini belirlemesi, başka bir ifadeyle şahsiyetini oluşturması ve geliştirmesi anlamındadır), “sezgi” ve “zihinsel özgürlük” sınırlarını birlikte belirlerler98. “Önem”, duyguların halden hale geçerek

96 http://www.subjektif.com/felsefe/felsefe_tarihi.htm Bilim ve Felsefe, Felsefe Tarihi, Sofistler ve Sokrates.

97 Akarsu, Mutluluk Ahlakı, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 1998 s. 29. 98 Whitehead, Science and Modern World, s. 9-10.

kendisini ortaya çıkarmasıdır. Benim önemim, benim şu andaki duygusal değerimdir99.

Benim konumum düzenin iyiyle olan ilişkisi ve metafiziğin düzeninin düşüncesine olan ilişkisidir. Yani Descartes’da zihinde olan varlık, Whitehead’da “en yüksek iyinin tecrübesi”dir:

Bilinçli olmak yüksek hayvanlardaki, katılım ve seçiciliğin ilk örneğidir”, bizim varlığımızın temeli “değer”’in şuurudur. bizim tecrübemiz ise değer tecrübesidir100.

Bu noktada Descartes’in “Düşünüyorum; O halde varım. Benim varlığım tanrının varlığının en büyük kanıtıdır” şeklindeki sözünü hatırlayacak olursak Descartes, Tanrı’nın varlığını düşünceye, düşünceyi de varlığa bağlayan, bu sözüyle kendi varlığını düşünceye bağlarken irade kavramına vurgu yapmaktadır. O, aslında özgür iradenin kişiye tanrının bir armağanı olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Bu bakımdan süreççi felsefe anlayışı Descartes’in anlayışı ile örtüşmektedir.

Descartes varlığın ispatı olarak sunduğu düşünmek eylemini metafiziksel bir olguya, yani ruha bağlar. Süreç felsefesine göre bu noktada insan, zihninde derin tecrübe sonucu oluşan bilinçle ilişki kurarak ilk önce kendi varlığını hisseder ve dolayısıyla o “an”daki hissin sonsuzluğu ile ilişkili olarak bilfiil var olanla ilişki içerisine girer. Bunu insan varlığının ontolojik anlamda özgür ifadelerle tecrübe ve davranışlarına değer verme aşaması olarak niteleyebiliriz. Bu, ahlakın oluşma sürecinde ontolojik anlamda önemli bir husustur. Çünkü özgürlük ahlakın ilk temelidir. Bir şeyi seçme ona değer verme eylemi ise özgürlüğün temelidir.

Oysa düalizmde somut ile soyut arasında hiçbir bağ, etkileşim bulunmamaktadır. Süreç felsefesi anlayışında ise somut ile soyut arasında ilişki o “an” lar da yüzeye çıkmaktadır. Bu düşünce Bergson da kendisini “iç sezgi” şeklinde ifade eder.101

Öyle anlaşılıyor ki süreçciler, ontolojik özgürlük açısından varlığı ve onun diğer varlıklarla olan ilişkisini tartışırken esasında hem Nihilizm’den hem de 99 Belaief, Lynne. “A Whiteheadian Account of Value and Identity.” Process Studies V. 17, N. 5/1,

Spring 1975, s. 31-46.

100 Whitehead, Science and Modern World, s. 102 101 Bergson , Ahlakın ve Dinin iki Kaynağı, s. 125.

Realizm’den farklı bir biçimde görüşlerini ifade etmektedirler. Çünkü onlara göre Tanrı çift kutupludur. Bir yönüyle Tanrı kendisiyle içkin, diğer yönü ile dünya ile iç içedir. Bu konuyu ileriki bölümlerde ele alacağımız için onu ahlakın psikolojik temeli açısından kısaca neticelendirecek olursak Ontolojik özgürlük söz konusu olduğunda insan zihinsel bir varlıktır. İnsan bir şeyin doğru olup olmadığı ve bir şeyin var olup olmadığı hakkında karar verirken tamamıyla zihinsel işlevle, özgür iradesi ile hareket etmektedir. Bu ise insanın ontolojik anlamda özgürlüğe sahip olduğunun cevabı olsa gerek Öyle görünüyor ki süreç anlayışında Tanrının varlığı da ontolojik özgürlüğe sahiptir. Fakat bu ilişki söz konusu olduğunda Tanrı, varlıklarla olan ilişkisinde, insanın özgürlüğünü kısıtlamaz. Örneğin insanın yapacağı bir kötülük karşısında Tanrı insanı engellemez, O sadece insanı bu kötülüğü işlememesi için ikna eder. Aynı şey iyilik içinde geçerli bir durumdur. İnsan hür iradeye sahiptir. Bu açıdan değerlendirildiğinde süreççilerin bu konudaki tutumu spekülatiftir102.

Belgede Süreç felsefesinde ahlak (sayfa 47-50)