• Sonuç bulunamadı

2.1. Mantık

2.1.5. Mantığın Konuları

2.1.5.6. Tanım

Aristoteles’e dediğine göre tanım özün araştırılmasıdır. Farklı bir deyişle bir kavramın karakteristik içlemini tayin eden zihin işlemleri tanım olarak nitelenir (Öner, 1986, s. 53). Tanım konusu, salt mantık açısından cins-tür ve içlem-kaplam ilişkisinin, önce kavramlara sonra da bu kavramların işaret ettiği konulara bir uygulanımını teşkil etmektedir (Özlem, 2004, s. 103).

Tanım konusu bağlamında bilgi, başka bir ifade ile bir şeyin ne olduğunu veren bilgidir. Bundan dolayı, tanım bir terimin temel karakterlerini ya da özelliklerini belirleyen zihinsel işlem olarak da tanımlanabilir. Yani tanım bir şeyi aynı cinsten olanlarla bir araya getiren ve farklı olanlardan ayıran zihinsel ifadeyi temsil eder. Tanım kaplama, içleme ve tanımlanana göre üçe ayrılmıştır (Çüçen, 2012, s. 86).

2.1.5.7. Bölme

Mantıkta bölme konusu, tanım konusunun tamamlayıcısıdır. Bir terimin veya kavramın içine aldığı fertleri, ortak özelliklerine göre ayırma bölmedir. Bir bütünü kendisini oluşturan parçalarına ayırma işlemidir (Taylan, 2011, s. 160).

Klasik mantıkçılara göre iki tür bölme vardır:

1. Bir bütünün kendisini teşkil eden elemanlarına bölünmesidir. Bu bölmede bölümler, bölünenden ayrılır. Örneğin; suyun, hidrojenle oksijene bölünmesi bu bölmeye örnektir. Hidrojen ve oksijen, bütün olan sudan farklı şeylerdir. Bu tür bölmede, bütün ile parçaları arasında kaplamsal ve içlemsel bir bağlantı bulunmamaktadır (Emiroğlu, 2016, s. 94).

2. Bir tümelin tikellerine bölünmesidir. Bölünenle bölümleri birbirinden farklı şeyler değildir. Ama bölünen bölümlerinden daha geneldir. Örneğin; çizginin doğru çizgi ve eğri çizgi diye ikiye bölünmesi bu bölmeye örnektir. Parçalar tümelin homojen parçaları oldukları için, tam anlamıyla kaplam yönünden yapılan bir işlemdir ve mantık bakımından da asıl bölmeyi ifade eder (Emiroğlu, 2016, s. 94-95).

25

2.1.5.8.Sınıflandırma

Sınıflandırma, tanımdan ayrılmadan, tanımla birlikte yürütülen bir mantıksal işlemi ifade eder. Sınıflandırma, konu ve nesneleri cins-tür ilişkisine göre sıralamadır. Konu ve nesneler, benzerlik ve ayırım gözetilerek ayrılır ve basitten karmaşığa doğru sıralanmaktadır (Özlem, 2004, s. 120).

Varlıkları ve eşyayı cins ve türlerine göre ayırıp sıralamaya sınıflama denmektedir. Evrendeki varlıklar basitten karmaşığa doğru gidecek şekilde sıralanırlar. İyi bir sıralama yapmak için; sınıflandırılacak bütün varlıklar ve eşya yalnız bir tür içine alınmamalı ve sınıflandırılan varlıkların hiç biri aynı zamanda iki ayrı tür içine konulmaması gerekir (Küçük, 1978, s. 84).

İki çeşit sınıflama vardır: Tabii ve sun’i sınıflama: 1. Yapay Sınıflama

Eşya ve varlıklar özel bir amaçla ve gelip-geçici bir özelliğe göre geçici sınıflama yapılması yapay sınıflandırmadır (Küçük, 1978, s. 84). Kalem kutusundaki kalemleri renklerine göre ayırmak, elbiseleri yazlık, kışlık gibi ayırmak.

2. Doğal Sınıflama

Eşya ve varlıklar, önde gelen niteliklere ve hakim özelliklere göre bölümlere ayrılırsa bu doğal sınıflamadır. Hakim özellik, kendisi ile birlikte birçok özelliği de birlikte sürükleyen temel bir özelliktir (Küçük, 1978, s. 84). Bu tür sınıflamaya örnek biyoloji biliminde yapılan bitki alemi ile ilgili sınıflamalardır.

2.1.5.9. Kıyas

Kıyas, hakkında hüküm bildirilmeyen ferî meselelerin hükmünü ortak illete dayanarak, hakkında hüküm bildirilen asıldan çıkarmaktır (Hakkı & Duman, 2008, s. 153). Aristoteles kıyası şöyle tanımlar: “Kıyas bir sözdür ki kendisinde, bazı şeylerin konulması ile, bu verilerden başka bir şey, sadece bu veriler dolayısı ile gerekli olarak çıkar (Aristoteles, 1966, s. 5).”

26

Bir önermenin doğruluğu her zaman gözlemsel içerikli olamadığı için herhangi bir gözleme başvurmadan da kavramın ya da önermenin cevherinden kaynaklı yargıda bulunabilmektedir. Ayrıca doğruluğu-yanlışlığı üzerinde yorumlamada da bulunulabilir. Bu bakımdan kıyas, hem “niçin” sorusunun cevabını vermede hem de tutarlı bir sistem oluşturmada önemli bir araçtır (Ural, 2017, s. 13).

2.1.5.9.1. Kıyas Çeşitleri

Kıyası oluşturan önermelerin sayısına ve durumuna göre basit, bileşik ve düzensiz kıyas olmak üzere üçe ayrılır.

1. Basit kıyas: İki öncülü ve bir sonucu basit önermeden oluşmuş kıyas türüdür. Aristoteles en çok bu kıyas türünü kullanmıştır. İki öncül ve bir sonuçtan oluşan basit kıyaslardan sonucu öncüllerde anlam bakımından bulundurup da şeklen bulundurmayan kıyaslara da kesin kıyas denir (Çüçen, 2012, s. 114). Örneğin;

Bütün insanlar ölümlüdür; Sokrates insandır;

O halde Sokrates ölümlüdür. 2. Bileşik kıyas

Kıyas ikiden fazla öncülden meydana geldiği bileşik kıyas meydana gelir. Zincirleme kıyas, soritler, karma kıyaslar olmak üzere üç tür bileşik kıyas vardır:

Zincirleme Kıyas: (İstenilen sonuç elde edilinceye kadar) her basit kıyas, sonucu açıklığa kavuşunca, diğer bir basit kıyas elde edilmesi için kendisine başka bir öncülün ilave edilmesi yoluyla ortaya çıkan kıyas zincirleme kıyastır (Ahmet, 1998, s. 124-125).

Sorit: Zincirleme kıyasta ortadaki sonuçlar çıkarıldığında sorit elde edilmektedir (Çüçen, 2012, s. 124).

Bütün insanlar düşünür. Bütün filozoflar insandır. Bütün deneyciler filozoftur.

27

Karma Kıyaslar: Bir kesin ile bir istisnalı kıyastan yapılan ve saçma yolu ile ispatta kullanılan bir kıyas çeşididir. İspat edilmesi istenenin karşıt halinin saçmalığını göstererek ispat edilmesi istenenin doğruluğunu göstermektir. Örneğin (Öner, 2014, s. 158);

Eğer bu doğru olmazsa zıddı olur, yani bir şey kendini yoktan var etmektedir. Eğer bir şey kendini yoktan var etse, önceden yokken var olması lazımdır.

O halde ispatı istenilen konu doğru olmazsa, bir şey yok iken var olması gerekmektedir. 3. Düzensiz kıyaslar

Daha önce verilen diğer kıyas türüne uymayan kıyaslar bu kıyas türüne girer (Çüçen, 2012, s. 125). Kıyas her zaman düzenli bir şekilde kurulmamaktadır. Bazen öncülleri azalır, bazen de çoğalırlar (Taylan, 2011, s. 200).

Eksik Önermeli Kıyas veya Entimem: Kıyası oluşturan öncüllerden biri veya birkaçı ya hiç söylenmemiş ya da diğerlerinin içinde zihnen tamamlanacak şekilde saklı olarak söylenmiş veya yargı olan sonuç önermesi ifade edilmemişse bu eksik önermeli kıyastır. Farklı bir deyişle öncüllerinden biri veya sonucu, gizli tutularak ifade edilen kıyaslar entimemdir. Örneğin:

Hakimsin;

Öyle ise dinlemeye mecbursun.

Burada “Her hakim dinlemeye mecburdur.” şeklindeki büyük önerme kaldırılmış fakat zihin onu tamamlamaktadır (Taylan, 2011, s. 200-201).

Delilli Kıyas: Kıyasın öncülleriyle birlikte bu öncüllerin delillerinin de yer aldığı kıyaslar delilli kıyaslardır. Örneğin (Çüçen, 2012, s. 125);

İçki içenler kendi sağlığını düşünmemektedirler.(1. Öncül) Çünkü içki siroza neden olmaktadır.(delil)

Sağlığını düşünmeyen akıllı değildir.(2. Öncül)

Çünkü akıllı olmak kendine zarar vermemek anlamına gelir.(delil) O halde, içki içenler akıllı değildir.(sonuç)

28

2.2. Bilimlerin Tarihçesi

Doğa bilimlerinin tarihçesine geçmeden önce bilimler hangi koşullar altında ortaya çıkıp, geliştiğine dair kısaca bilgi verilmiştir;

Bilimsel etkinlikler uygarlığın tarihi ile başlar. İlk uygarlıklar Dicle-Fırat, Nil-İndüs gibi büyük nehir vadilerinde belirmiştir. Bu uygarlıklar sayesinde bilimlerin doğuşu için gerekli sosyal ve ekonomik koşullar sağlanmıştır. Toprağı işleme, hayvan gücünden yaralanma, sulama kanalları açma, tekerlekli araba, gemi ve fırınlanmış seramik eşya yapma bu uygarlıkların teknik başarıları arasındadır. (Yıldırım, 2008, s. 17)

İlk uygarlıklar arasında Milattan Önce (MÖ) 3000 yıllarında Mezopotamya’da Sümer uygarlığı parlak bir düzeye ulaşır. Sümerler hayvancılık ve tarım yanında teknolojide de oldukça ileri gitmişlerdir. Ateşle belli mineralleri bakıra dönüştürebileceklerini, bakıra çeşitli biçimler verebileceklerini, bakır ve kalay alaşımından daha dayanıklı ve kaynaşmaya elverişli bronzu elde edebileceklerini öğrenmişlerdir. Sümerlerin yerini alan Babilliler, matematik ve astronomide büyük bir ilerleme kaydetmişlerdir. Aritmetik işlemlerin dışında temel bazı geometrik kavramlara da ulaşmışlardır. Sümerlerin tamsayılar için geliştirdikleri kesirlere de uygulamışlardır. Karekök, küp kök alma; ikinci ve üçüncü denklemler içeren problemleri çözme amacıyla tablolar geliştirmişlerdir. Dairenin 360 dereceye, bir saatin 60 dakikaya, bir dakikanın 60 saniyeye bölünmesi sistemini Babilliler bulmuştur (Yıldırım, 2008, s. 17-18).

Üretilen ihtiyaç maddelerinin toplanması, belli oranlardan dağıtılması ve alışverişini düzenlemek ve alıp verilen miktarı unutmamak için fırınladıkları toprak tabletler üzerine işaretler yapmışlardır(Yıldırım, 2008, s. 17). Bu gelişim sürecinde matematik, astronomi, tıp, tarih, mitoloji ve din ile ilgili geniş bir literatür kurulmasını sağlamışlardır. Giderek bu tür kayıt tutmalar geliştirilerek 60 tabanlı konumsal bir sayı sistemi ile daha sonraları ideogram biçimine dönüşen bir resim- işaret sistemini ortaya çıkarmışlardır (Yıldırım, 2008, s. 17). 60 tabanlı rakam sistemi bazı güçlükleri ve kolaylıkları beraberinde getirir. Mesela 0 sayısına olan ihtiyacı en aza indirgemekte, buna karşın küçük sayıların ve kesirlerin ifadesini güçleştirmektedir. 60’a kadar olan sayıların sadece iki sembol kullanılarak ifade edilmesine olanak sağlamaktadır (Ural, 2000, s. 27).

Mezopotamya matematiğinin bir hayli işlenip geliştirilmesi, geometriye uygulanmış olması, sonraki çağlarda geniş bir etki yapmasına yol açmıştır. Örneğin Pitagoras teoremi,

29

“altın oran” Mezopotamyalılarca biliniyordu. Ayrıca, Antikçağ’da irrasyonel sayıların keşfinde, Hintlilerin vaz’i rakam sistemi kullanmalarında, zaman, yay ve açı ölçümlerinin 60 tabanlı olmasında hep Mezopotamya etkisinden söz edilmektedir (Ural, 2000, s. 28). Eski Mezopotamya’da hekimler hastalıkları kendilerinin yaptığı ilaçlar ile tedavi etmişlerdir. Hamurabi kuralları tıpta cerrahi işlemlerinde olduğunu göstermektedir ve bu yasalar incelendiğinde hekimlerin göz, kafatası, kol ve bacak kırıklarının cerrahi operasyonlarla tedavi edildiğine dair fikirlere kaynaklık etmektedir (Uncu, 2013, s. 116). Mezopotamya astronomisi bir hayli gelişmiş bir bilim dalı olarak karşımıza çıkmaktadır. Mezopotamyalılar sadece son derece önemli gözlemler yapmakla kalmamış, bu gözlemleri matematiği de kullanarak teorik olarak temellendirmeye çalışmışlardır. Mezopotamyalıların, hem bazı gök cisimlerinin periyodik hareketlerinin tespitinde, hem de Ay ve Güneş tutulmasının önceden bilinmesi gibi olayları matematik bir dille ifade etmenin dışında, gözlem konusunda da önemli katkıları olmuştur (Ural, 2000, s. 31). Bilim Mezopotamya’da ilk adımlarını atarken, komşu başka uygarlıklarda da benzer gelişmeler yaşanmaktadır. Mezopotamya’da tarım, sulama sorunlarıyla karşı karşıya olduğu için bu uygarlıkta bu soruna çözüm için zamanına göre ileri bir teknik geliştirmişlerdir. Fakat komşu uygarlık olan Mısır’da tarım daha basittir. Mısır’da tarım Nil nehrinin taşkınlarına göre düzenlenmiştir ve bir düzene oturtulmuştur. Bu nedenle açlık diye bir tehlikeleri yoktur. Kültür ve refah seviyesi yüksek bir medeniyetti. Mısır’da teokratik bir düzene bağlı olduğu için bilim de din adamlarının elinde olmuştur. Günümüze kalan piramitler sayesinde iyi bir teknoloji ve iş gücüne sahip oldukları görülmektedir (Yıldırım, 2008, s. 18-19).

Mısırlıların ölümden sonra yeniden dirileceklerine olan inançları onları tıp alanında zamanına göre ileri düzeyde bilgi sahibi olmalarını sağlamıştır.

Mısır matematiğinde 10 tabanlı rakam sistemi kullanılmıştır. Mısırlılar belirli sayı grupları için bazı semboller kullanmışlardır. 10’a kadar olan rakamlar, yukarıdan aşağıya doğru bir çizginin yan yana yazılmasıyla ifade edilmiştir. Onlar, yüzler, binler, on binler, yüz binler, milyon ve on milyonlar için ayrı semboller kullanmışlardır. İstenilen rakam, bu sayı gruplarının uygun bir şekilde bir araya getirilmesiyle oluşturulmaktadır (Ural, 2000, s. 26).

30

Mısırlılar kesirleri ve kesirlerle yapılan işlemleri bilmektedirler. Fakat sadece payları bir olan kesirlerle işlem yapmaktadırlar. Ayrıca Mısırlı bilginler geometri konusunda da bilgileri vardır. Üçgen ve yamukların yüzölçümlerini yaklaşık olarak hesaplayabiliyor, kare, daire ve küp yüzeylerinin nasıl ölçüldüğünü bilmekle, silindir ve kürenin hacimlerini hesaplayabilmektedirler (Saraç, 1943, s. 108).

Mısırlıların astronomi konusundaki gelişmeleri matematik konusundaki gelişmelere paralel olarak fazla gelişmediği kabul edilmektedir. Matematik bilgisinin fazla ilerlememiş olması ve hesaplama işlemlerinin hantallığı, astronominin gelişmesini de engellemiştir. Fakat Mısırlıların MÖ 300 yıllarında bir takvim yapmışlardır. Bu takvimde bir yılı 365 gün olarak hesaplamışlardır. Yaptıkları bu takvimle geleceği hesaplamışlar fakat karmaşık gök olaylarını açıklamaya çalışmamışlardır (Ural, 2000, s. 27).

Çin medeniyeti eski ve köklü medeniyetlerden biridir. Bu nedenle yerleşmiş sosyal bir düzene, teknolojide ki başarılara, keşiflere ve çok eskilere giden bir tarihe sahiptir. Çin’de çok eski zamanlarda başlayan kültürel ve bilimsel faaliyetler, uzun yıllar kesintisiz bir şekilde devam etmiş ve önemli başarılar elde edilmiştir. Çin’de yazının kullanımı MÖ 1500-1450 yılları arasına rastlamaktadır. M.S. 1050 yılında kağıt keşfedilmiş, M.S. 868 yılında bir metin basımı gerçekleştirilmiştir. İlk mekanik saatleri, MÖ 725 yılında yapabilmişlerdir. Kan dolaşımını bulmuşlardır. Bu başarıların temelinde Batı dünyasından farklı olarak Çin toplumunun tabiata bakışı ve yorumlayışı vardır. Bilimsel yöntem üzerine düşünülmediği, bilimsel teorilerin deney ve gözlemle olan ilişkisinin dikkate alınmadığı bir anlayış vardır (Ural, 2000, s. 37).

Evreni anlamak ihtiyacı Yunan düşüncesinin belirgin özelliğidir. İlk kez Yunan uygarlığında doğayı katıksız bir bilgi tutkusu ile anlamak isteyen kişiler yer almıştır. Yunanlıların kökeni MÖ 1000 yıllarında Ege Denizi kıyılarında varlıkları hissedilmeye başlanmıştır. Bu dönemlerle ilkel savaşçı kabilelerden oluşan Yunan toplumunda bilim adına fazla bir şey olmamasına rağmen yaşama sevinci olan, öğrenme ve anlama isteği olan bir toplumdur. MÖ 7. yüzyılda barbarlıktan, demir çağı uygarlığına geçişleri ile deniz ticaretine başlamışlardır. Finikelilerden aldıkları alfabe hem çivi yazısından, hem de hiyerogliften daha kullanışlı ve daha basittir. Fakat sayı sisteminde, rakamları alfabe harflerinden aldıkları için üstünlük gösterememişlerdir (Yıldırım, 2008, s. 21). Daha sonraki dönemlerde doğa ile ilgilenmeye başlamaları ile yeni ve etkili görüşler baş göstermeye başlamıştır.

31

Büyük İskender’in ölümüyle (MÖ 323) başlayan ve Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar (Milattan Sonra(MS) 476) süren Hellenistik dönemde bilimsel çalışmaların yapıldığı merkez, İskenderiye olmuştur (Ural, 2000, s. 96).

İskender’in ölümünden sonra onun komutanı olan Batlamyus (Ptolemeo), İskenderiye’nin önde gelenleri ve bilim adamlarıyla birlikte İskenderiye akademisini kurmuştur. Doğu’nun din, bilim ve miraslarıyla karışıp Helen Kültürünü ortaya çıkarmıştır. İskenderiye Akademisi bilim ve felsefe merkezi haline gelmiştir (Onay, 2011, s. 229). İskenderiye’de yetişen bilginler arasında Öklid, Hipparkus, Eratosthenes, Apollonius ve Geç İskenderiye Dönemi’nde yaşamış Batlamyus gibi bilim insanları yer almaktadır.

Antik dünyada özgün düşünce Yunanlıların tekelinde olduğu gibi askerlik, devlet yönetimi ve hukukta üstün yetenek gösteren Romalılar’ın yaratıcı düşünce alanında beklenen başarıyı gösterdikleri söylenemez. Romalılar araştırmalarında pratik yarar sınırlarını pek aşmamışlardır. Bilim ve felsefe gibi sanat ve hekimliği de Yunanlılardan aldılar. Bilime verdikleri değer tıp, tarım, mühendislik ve mimarlık alanındaki pratik yararından ileri geliyordu. Salt bilime fazla bir katkıları olmamıştır. Bilim adamı olmaktan çok asker ve yöneticidir seçkin Romalı. İdeali dünyayı anlamak değil, düzenlemektir. Fakat bu genel yargının dışında kalan bazı çalışmalarda vardır. Örneğin, Lucretius’un Nesnelerin Niteliği Üzerine adlı eserinde bilim ve felsefede aklın yerini yüceltmeye çalışmıştır. Amasya’lı Strabo (M.S. 20) geniş kapsamlı bir coğrafya kitabı yazmıştır. Pliny (M.S. 23-79), Doğal Tarih adlı 37 kitaplık bir dizide, o dönemin ve daha önceki bilimsel çalışmaların çok geniş bir özetini yapmıştır (Yıldırım, 2008, s. 52-53).

Belgede Mantık ve Doğa Bilimleri (sayfa 37-44)