• Sonuç bulunamadı

1.3. Osmanlı Medreseleri’nin Teşkilat Yapısı

1.3.2.3. Talebe

kullanılmakla beraber, sıbyan mektebi talebelerine “talebe”, ekseriyetle aşağı seviyedeki medrese talebelerine “sûhte” ve yüksek seviyedeki medrese talebelerine de “danişmend” denilmiştir80. Aslında uzun tahsille başlayan ilmiye yolu, Müslümanlar için devlet hizmetinde ana yükselme kanalıydı. En fakir bir köylü bile medreseye yazıldıktan sonra tahsilini bitirip müderrislik ve kadılık gibi muteber mevkilere gelebilirdi81.

İlk Osmanlı medreselerinden başlayarak büyük değer verilen talebelere medrese vakfiyelerinde belirtildiği şekilde her türlü yardım yapılmıştır.Talebeler Recep ayından

78

M. Akgündüz; age, s. 59-64

79 C. Baltacı; age, s.113-114, Z. Kazıcı; age, s.172-174; İlhan Tekeli-Selim İlkin; Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim ve Bilgi Üretiminin Oluşumu ve Dönüşümü, Ankara, 1999, s .17

80

Z. Kazıcı; age, s.174-177; C. Baltacı; age, s.115

itibaren “cerre çıkmak” üzere şehir, kasaba ve köylere dağılırlardı. “Cerre çıkmak”, medrese talebelerinin Recep, Şaban ve Ramazan aylarında kasaba ve köylere kadar dağılarak gittikleri yerlerde Kur‟an okumak ve vaaz etmek suretiyle gördükleri hizmete mukabil halktan para, yiyecek ve giyecek almaları demekti82. Bu güzel adet vesilesiyle fakir talebeler bir yıllık ihtiyaçlarını karşıladığı gibi medreselilerin bilgi ve kültür seviyesini geliştirmesi sağlanmıştır. Aynı zamanda bu yolla medreselerdeki bilgi camiler vasıtasıyla memleketin en ücra köşelerine kadar yayılarak, sosyal bütünleşmeyi sağlayan ortak bir sözlü kültür oluşturmuştur. Genellikle her medresenin müderrisi cerre gideceklerin ismini kaydederek onlara bir “ilmuhaber” verip Şeyhülislamlığa gönderirdi. Talebeler Ders Vekili‟nden gidecekleri yerlerin müftüsüne hitaben yazılmış tavsiye mektuplarını alarak yola çıkarlardı. Bu şekilde gündüzleri vaaz edip geceleri namaz kılarak vakitlerini geçiren talebelere dönecekleri zaman bölge eşrafı tarafından buğday, bulgur ve yağ gibi yiyecek maddeleri hediye edilirdi. Onlarda bunları satarak paraya çevirirler veya ihtiyaçları için kullanırlardı. Devlet erkanı ve eşraf tarafından medrese öğrencilerine sadaka, kurban gibi yardımlarda yapılmıştır. Hatta belirli bir dönem kurban derileri medreseler için toplanmıştır83

.

Sıbyan mektebinden sonra Hâşiye-i Tecrid medreselerinde bir müderrisin dersine başlayan talebe oradaki dersleri okuduktan sonra hocasından icâzet (temessük) ile otuzlu bir medresedeki müderrisin derslerine devam eder. Ondan icazetle kırklı bir medreseye, oradan icazetle ellili bir medreseye ve oradan icazetle Sahnı Seman‟a veya Süleymaniye‟ye girer ve bitirerek mülâzemet için sıraya dahil olurdu. XIX. asırda cami derslerine devam eden talebeler için de dersiamlar tarafından okutuldukları kitaplara göre tanzim edilmiş icazetnâmeler verilir ve bunlar da müderrislik imtihanlarına katılabilirlerdi. Osmanlı medreselerinin en büyüklerinde bile bir müderrisin okuttuğu talebe sayısının 20‟ye ulaşmadığın görülmektedir84

.

Genellikle her medrese odasında “oda-nişin” ve “çömez” denilen iki talebe kalırdı. Çömez asıl oda sahibinin işlerini görür ve dersleri beraber müzakere ederlerdi. Bütün talebelerin ismi, memleketi ve durumu müderris tarafından özel bir deftere yazılırdı. Aslında medreseye bir talebenin kabulü için öncelikle müderrisin kefil olması

82 Mehmet Zeki Pakalın; age, C.I, s. 279

83 Abdülaziz Bey; Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri, İstanbul, 2002, s.78-79; M. Akgündüz; age, s.

44-48

gerekirdi. Daha sonra talebenin ismi medresede tutulan deftere kaydedilir ve bir sureti de Defter Nazırlığı‟na gönderilirdi85

.

1.3.2.4. İdari Kadrosu:

Mütevelli: Vakıf işlerini – medreseler de vakıflar tarafından işletilirler – vakfiye şartları ve şer„i hükümler dairesinde idare edenlere verilen unvanlardır. Vakıfta tasarruf hakkı mütevelliye aittir. Osmanlılar devrinde vakıf işlerinin murakıbı, mütevellilerin amiri kadılardı. Mütevellilerin memuriyetini hükümete izafeten kadılar tasdik ederdi. Mütevellilerin hesaplarını gören, vakfiyelerin şartlarını hakkıyla ifaya davet eden, dinlemezse veya yapmazsa azledip yerine başkasını tayin eden kadılardı86

.

Kâtib: Vakıflarda ve medreselerde idari işlerle ilgili yazışmaları yapan mütevelli yardımcısına verilen addır.

Câbî: Medreseye ait vakıfların gelirlerini toplayan görevlilere verilen unvandır. Câbîler, defterlerini mütevelliye göstermeye ve hesap vermeye, mütevelliler de hesaplarını kadılara verip tasdik ettirmeye mecbur idiler87

.

Câbî Kâtibi: Câbîlerin topladıkları vergileri defterlere kaydederek hesapları tutan görevlidir88

.

Mutemed: Medreselerdeki bütün gelir ve giderlerin hesaplarını tutan görevlidir. Noktacı: Vakfiyelerde medresedeki müderris, muid ve danişmentlerin derslere vaktinde gelip gelmediklerini tespit eder ve devam etmeyenlerin durumunu mütevellisine bildiren görevlidir. Mütevelli de vazifesine gelmeyenlerin maaşlarını keserdi89.

1.3.2.5. Hizmet Kadrosu:

Hâfız-ı Kütüb: Medreselerdeki kütüphanelerden sorumlu görevlilerdir. Talebelerin kitap alıp teslim etmelerini deftere kaydeder ve kitap konusunda onlara rehberlik etme işlerine bakardı.

85 Musa Çadırcı; Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, Ankara,

1991, ,s.97; M. Akgündüz; age, s. 29,37

86

M. Zeki Pakalın; age, C.II, s.640

87 Mehmet Ali Ünal; Osmanlı Müesseseleri Tarihi, s.119, Isparta, 2007; M. Zeki Pakalın; age, C.I, s.253 88

Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, Cilt I, İstanbul, 1997 , s.43

Bevvâb: Medrese kapılarını açıp kapatan ve odaları teftiş eden görevliye “bevvâb” adı verilirdi90

.

Ferraş: Medreselerin temizliğini, halı ve kilim gibi sergilerinin düzen ve tertibini sağlayan hizmetlidir91

.

Kennâs-ı Helâ: Vakıflarda ve medreselerde abdesthane temizleyicilerine verilen addır92

.

1.3.3. Medreselerin Eğitim-Öğretim Programları

1.3.3.1. Okutulan Dersler ve Kitaplar: Osmanlı medreselerinin kurulduğu

Orhan Gazi‟den itibaren okutulan derslerin daha ziyade dini ilimlere tahsis edildiği bir gerçektir. Bu sebeple medrese eğitiminde esas tutulan tefsir, hadis ve fıkıh, kelam, akaid, ahlak gibi ilimlere yüksek ilim manasında “ulûm-i „âliye”, mezkur ilimleri öğrenme vasıtası olan belâğat, sarf ve nahiv, beyan, meâni, bedi„ ilimlerine “ulûm-i âliye (alet ilimleri) denmiştir ve medreselerde temel ders olarak okutulmuştur. Bunun yanında “cüz‟iyyât” veya “koltuk dersleri” denilen ve XVI. Asrın sonlarında kaldırıldığı iddia edilen geometri, mantık, hikmet, tıp, fizik, kimya, botanik, zooloji, mineraloji, jeoloji, ziraat, coğrafya, hendese, hey‟et (astronomi) ve felsefe gibi aklî ilimler de belli bir süre medreselerde okutulmuştur93. Bu tasnifi, ilimlerin dayandığı kaynağa göre yaptığımızda aklî ve naklî ilimler şeklinde ayırmak da mümkündür.

Medreselerde okutulan dersler Hâşiye-i Tecrîd, Miftâh ve Telvîh gibi kitap isimlerine göre bilinir ve medrese derecelerinde bunlar kullanılırdı. Medreselerde nasıl bir program takip edildiği kesin bir şekilde bilinmemekle beraber bir ilmin aşağı medreselerde muhtasarât yani özeti, yukarıya doğru çıktıkça mufassalâtı yani ayrıntısını öğreten eserler takip edilirdi. Genellikle müderris derslerini, kendi bilgisine göre uygun bulduğu bir şerh veya hâşiyeye göre takrir ederdi. Medreselerin geliri ekseriyetle vakıflar tarafından sağlandığı için, vakıf mütevellisinin vakfiyede belirttiği derslerin okutulması gelenek halini almıştı. XIX. asra kadar medreselerde okutulan dersler

90 Abdülaziz Bey; age, s.67; M. Zeki Pakalın; age, C.I, s.212; M. Akgündüz; age, s. 29 91

M. Zeki Pakalın; age, C.I, s.609

92

M. Zeki Pakalın; age, C.II, s.242

93 Cevat İzgi; age, İstanbul, 1997, C. II, s. 19-277; Yaşar Sarıkaya; Medreseler ve Modernleşme, İstanbul,

1997, s. 36-37; M. Akgündüz; age, s. 71; Yaşar Yücel; Osmanlı Devlet Teşkilatına Dair Kaynaklar, Ankara, 1988, s.163; Hüseyin G. Yurdaydın; Düşünce ve Bilim tarihi (1600-1839), Türkiye Tarihi, C. 2,

muhtevası değişmeden devam etmişti. XIX. asrın ortalarında medresede okutulan dersler Arapça grameri, mantık ve İslamî ilimlerden oluşmaktaydı. Medresede verilen bu dersler, dini metinleri anlama ve yorumlama gayesine yönelik olarak okutuluyordu. Medresede Arapça öğretimi, okutulan kitapların anlaşılmasını sağlayacak dil melekesini kazandırma amacına yönelikti. Bu şekilde medrese eğitiminin metin anlama ve yorumlama esasına dayandığı açıkça görülmektedir. Medreselerde Arapça, Farsça ve Türkçe olarak eğitim verilmiştir. Yaygın olan geleneğe göre tefsir ve hadis dersleri tatil olan Salı ve Cuma günlerinde yapılmıştır ve bunlara “ta„tîlât dersleri” denilmiştir94

. Medrese talebesinin bütün okuduğu âlet ilimlerinin gayesi Kur‟an-ı Kerim‟i anlayarak tefsirini yapabilmekti95.

Osmanlı ulemâsının da Arapça konusundaki hassasiyeti de, Kur‟an‟ı daha iyi anlama kaygısından kaynaklanıyordu. XIX. asırda medreselerde tamamen ilahiyat bilimlerinin tahsil edildiği ve bu müesseselerin ilk, orta, yüksek derecede ilahiyat tahsili yapılan yerler olduğu anlaşılmaktadır96. Medrese programlarının bütününe kesin olarak ulaşmamakla beraber hangi dini ilimlerin ve hangi alimlerin kitaplarının okutulduğuna dair bilgi vermek gerekirse aşağıdaki gibi bir tablo oluşturabiliriz;

Klasik Dönem Osmanlı Umumi Medreseleri Ders Programları97

Haşiye-i Tecrit Medreseleri ( Yirmili Medreseler )

İlmin Adı Okunan Kitaplar

Belağat Mutavvel (Teftazâni)

Kelâm Haşiye-i Tecrîd (Seyyit şerif Cürcani)

Fıkıh Şerh-i Ferâiz (Seyyit Şerif Cürcani)

Miftah Medreseleri ( Otuzlu Medreseler )

İlmin Adı Okunan Kitaplar

Belağat Şerh-i Miftah (Teftazâni‟nin el-Mutavvel ale‟l-Miftah‟ının

şerhi)

Kelâm Haşiye-i Tecrîd (Sadeddin Teftazâni)

Fıkıh Şerh-i Ferâiz (Sadu‟ş-Şeria, Ubeydullah b. İshak el-Buhârî)

94

M. Akgündüz; age, s. 72-81

95 Cevat İzgi; age, C.I, s.109 96

M. Akgündüz; age, s.81-83

Telvîh Medreseleri ( Kırklı Medreseler )

İlmin Adı Okunan Kitaplar

Belağat Miftâhu‟l Ulûm (Seyyit Şerif Cürcani)

Meâni Şerh-i Miftah

Kelâm Şerh-i Mevâkif (Seyyit Şerif Cürcani)

Sadu‟ş-Şeria Sadu‟ş-Şeria

Hadis Mesâbih (Bagâvî)

Haric Medreseleri ( Ellili Medreseler )

İlmin Adı Okunan Kitaplar

Fıkıh Hidâye (Burhaneddin b. Ebi Bekr Merginânî)

Kelâm Şerh-i Mevâkif (Seyyit Şerif Cürcani)

Hadis Mesâbih (Hüseyin b. Mes„ud Bagâvî)

Dahil Medreseleri ( Ellili Medreseler )

İlmin Adı Okunan Kitaplar

Fıkıh Hidâye

Usûl-i Fıkıh Telvîh (Teftazânî)

Hadis Buharî (Muhammed b. İsmail Buharî)

Tefsir Keşşaf (Muhammed b. Ömer ez-Zemahşerî;

Beyzâvî (Nasıruddin Abdullah b. Ömer el-Beyzâvî)

Sahn-ı Semân Medreseleri ( Ellili Medreseler )

İlmin Adı Okunan Kitaplar

Fıkıh Hidâye

Usûl-i Fıkıh Telvîh, Şerh-i Adûd

Akâid Şerhu Akaidi‟n Nesefiyye; Şerhu Akaidi‟l-Adudiyye,

Devvânî)

Hadis Buharî

Tefsir Keşşaf , Beyzâvî

Altmışlı Medreseler

İlmin Adı Okunan Kitaplar

Fıkıh Hidâye Şerh-i Ferâîz (Seyyit Şerif Cürcani)

Usûl-i Fıkıh Telvîh

Kelâm Şerh-i Mevâkıf

Tefsir Keşşaf

1.3.3.2. Ders Okutma Usulleri: Eski devirlerden devam eden geleneğe göre, medrese dersleri, müderrisin seçtiği bir kitaptan metin okunarak takrir usulüyle yapılırdı. Buna “açık kitaptan tedris usulü” de denilirdi. Müderrisin etrafında halka şeklinde toplanan talebe, okunan metni büyük bir dikkatle takip eder ve genellikle manasını düşünmeden ezberlemeye çalışırdı. Derslerin büyük bir bölümü Arap dili ve edebiyatı ile ilgili olduğundan, dil öğretiminde bugün de geçerli olan ezber taktiği kullanılmıştır. Dersler imla, tahrir, soru-cevap, ferdi ve grup çalışması teknikleriyle tekrarlama ve konuların birlikte açıklanması usulüyle işlenirdi. Öğrencinin başarısı, kabiliyet artış hızı ve disiplin durumu dikkate alınarak değerlendirilirdi. Sınıf yerine ders geçme esas alınırdı. Ders geçme ile parelel gerçekleşen değerlendirme işleminin somut ürünü, temessük, icâzet ve icâzetnâme gibi belgelerdi. Medrese dersleri, tatil günleri olan Salı ve Cuma günleri dışında sabah ve ikindi namazlarından sonra olmak üzere günde iki defa yapılır ve icâzet, sabah derslerinden alınırdı. Ders okunurken talebe ve müderris arasında karşılıklı anlatma ve bir meseleyi sorarak cevap verme şeklinde bir usule başvurulurdu. Bu şekilde dersler talebeyle mübâhese şeklinde devam ettiği için, bir saatlik ders için müderrisin günlerce hazırlanması gerekirdi98

.

Sabah namazından sonra öğlene kadar Kur‟an, hadis, kelam, lisan okutulur, öğlenden sonra beşeri bilimler okutulurdu99

.

Camilerde verilen dersler yanında bazı müderrisler medresedeki odalarında hususi olarak ders verebilirlerdi. Ulemâ arasında yaygın olan geleneğe göre, tefsir ve hadis dersleri, medreselerin tatil olduğu günler yapılır ve bunlara “ta„tilât dersleri” denirdi. Tedrisin devam ettiği günlerde âlet ilimleri ağırlıklı olarak okutulurken, tatil zamanı olan Salı ve Cuma günlerinde müderrislerin seçtiği bir hadis veya tefsir kitabından takrir usulüyle muhtelif camilerde ders verilirdi100

.

Medrese derslerinde asıl metin-şerh-hâşiye şeklinde tedrici bir metodun takip edildiği söylenebilir. Medrese derslerinde takip edilen bu tedrici usul, iktisâr-iktisâd- istiskâ şeklinde de ifade edilmiştir. Yani başlangıçta okunan kısa metinlere iktisâr, orta metinlere iktisâd, konuyu bütün ayrıntıları ile anlatan metinlere de iktisâ denilirdi. Talebe bu üç mertebeye ait metinleri sırasıyla okurdu.

98 Yaşar Sarıkaya; age, s.40-41; M. Akgündüz; age, s.84 99

Ömer Özyılmaz; Osmanlı Medreselerinin Eğitim Programları, s.78-79, Ankara, 2002

Medrese derslerinde kullanılan usullerden biri de “imla” denilen, talebenin okuduğu kitabı veya müderrisin takrirlerini yazıya geçirmesidir. Daha çok matbaanın Osmanlı Devleti‟ne girişinden evvel kullanılan bu usulün XIX. asırda da devam ettiği görülmüştür.

Camilerde ders okuyan medrese talebeleri, rahat bir ortamda bulundukları için ders çalışırken kitaplarını yere sererek bazen uzanır, bazen de yan yatarak okurlardı. Göz ve vücut sağlığı açısından zararlı olduğu söylenen bu usulün terk edilerek sıralarda oturulması, ilk defa subay yetiştiren Mühendishâne-i Berri Hümâyun‟da tatbik edilmiştir.

Medrese derslerinde her talebe istediği bir hocayı seçerek onun ders verdiği camiye devam ederdi. Hoca, talebenin nazarında maaşlı bir memur değil, baba gibi telakki edilen gerçek bir muallim olarak görülürdü. Talebe, hocasının rızasını almadan başka yerdeki derse devam etmez, hatta taşradan İstanbul‟a gelmek isteyenler bile ders okudukları müderristen izin aldıktan sonra gelebilirlerdi.

XIX. asırda çoğunlukla camilerde devam eden medrese derslerinde, okunan kitabın bitmesinden sonra talebeye icâzet verilir ve bunun için hususi bir merasim yapılırdı. Sadece belli bir kitabı takip etmeden bütün ilimleri okuyarak da icâzet alınabilirdi. İcâzet verilmesi için İstanbul‟daki selatin camilerinde düzenlenen merasim, genellikle derslere ara verilen üç aylar başlamadan önceki Cemâziye‟l-âhir ayında yapılırdı101

.

1.3.3.3. İmtihanlar ve Sonuçları: Talebeler derslerine devam ederek okuduğu

kitabı bitirip hocası tarafından anladığına kanat getirildiğinde ona temessük belgesi verilirdi. Medreseyi bitirdiğinde ise icâzetnâme (şahâdetnâme) verilirdi. İcâzetnâmede aldığı dersler ve ders aldığı hocaları yazılırdı. Temessük, bir dersteki başarının göstergesi olduğu halde, icâzetnâme bir meslek için gerekli dersleri başararak bir meslekteki yeterliliği ifade etmektedir. Bu yeterlilik sadece ders yeterliliğinden de ibaret değildir. O branşın getirdiği bilgi, beceri ve ahlakî olgunluğu da ifade ederdi. İcâzetnâmeden sonra ilmi ve adli görevlerde staj yaparlardı. Staj yapma ve staj verme usulüne de mülâzemet denilirdi.

Temessük: Dersine devam eden talebenin bu dersi başardığı takdirde müderris tarafından eline verilen belgeye verilen addır102

.

İcazetnâme: Okuduğu dersi ve medreseyi bitirenlere hoca ve üstatları tarafından verilen vesikalara verilen isimdir. İcâzetnameler, medresede okunması gereken müretteb ilimlerin tahsil ve ikmal edildiğini gösteren bir ehliyet beratı olarak düşünülürdü103

.

İcâzetname verilmesi senelerce süren uzun bir tedris döneminden sonra gerçekleşirdi. Sadece belli bir kitabı takip etmeden bütün ilimleri okuyarak da icâzet alınabilirdi. Bazen icâzetnâmede birden fazla ilim adı geçebilirdi. XIX. asırda çoğunlukla camilerde devam eden medrese derlerinde, okunan kitabın bitmesinden sonra talebeye icâzet verilir ve bunun için hususi bir merasim yapılırdı. İcâzetnâme, birçok sahifeden oluşan bir risale veya kitapçıktı. Bu kitapçığın içinde talebenin ismi, okuduğu dersler, bu dersleri okutan hocaların isimleri bir silsle halinde yer alırdı104

. Müderris veya dersiam tarafından talebeye verilen icâzetnamede, bemele-hamdele- salveleden sonra talebenin ve hocasının adı, Hz. Peygamber‟e kadar götürülen hocalar silsilesi ile müderrisin talebeye tavsiyesi yer alır, sonunda imza ve icâzetin veriliş tarihi de kaydedilirdi105. Ayrıca sahte icâzetname tertibine engel olmak için çoğu zaman müderrisler talebesine verdikleri icâzetnamenin sonuna kendi mühürlerini basarlardı.

İcâzet verilmesi için İstanbul‟daki selatin camilerinde düzenlenen merasim, genellikle derslere ara verilen üç aylar başlamadan önceki Cemâziye‟l-âhir ayında yapılırdı. Talebenin tahsile başladığından beri büyük bir heyecanla beklediği bu merasim için caminin ortasında bir arşın yüksekliğinde ders şilteleri ile etrafında rahleler dizilerek bir daire teşkil edilirdi. İcâzet verecek dersiam ile diğer ulemâ bu şiltelere otururken cübbelerini giyen talebeler sıralanırdı. Kur‟an-ı Kerim tilavetinden sonra İcâzet veren hoca efendi talebelerden birinin icâzetnâmesini cemaate okur ve ardından uzun bir dua edilirdi. Duayı müteakip hocasının elini öpen talebe

102 C. Baltacı; age, s.115-117 103

M. Zeki Pakalın; age, C.II, s.19; İ. H. Uzunçarşılı; age, s. 75

104 Abdülaziz Bey; age, s. 82-85; C. Baltacı; age, s.116

icâzetnâmesini alarak cebine koyar ve merasim için gelen diğer ulemânın da elini öperdi106

.

Mülâzemet: Medreseden mezun olan bir kişinin göreve başlamadan önce

yaptığı staj dönemine verilen addır. İcâzetnâme alarak mu„cez olmuş muîdler “Rûznâmçe-i Hümâyun”a yazılırlar ve sıra beklerlerdi. “Matlap” denilen deftere

kaydolurlar ve sıra beklerlerdi. Bu bekleyişe “nöbet” ve bu durumda olan danişmentlere de “mülâzım” denirdi. Mülâzımlık devrinin iki veya üç yıl sürdüğü bilinmektedir. Genellikle üst ilmiye mensupları mülâzemet verirken Ellili seviyedeki müderrisler de mülâzemet verebilmekteydiler107

.

1.3.3.4. Medreselerin Eğitim-Öğretim Süreci:

XV. Yüzyıldan itibaren medreselerin açılışını müteakip yıllar içindeki değişimleriyle beraber öğretim süreleri – bazı medreselerin kesin olmamakla beraber - aşağıdaki gibidir108

;

1-Haşiye-i Tecrîd (Yirmili) Medreseleri 2 Yıl En Az 1 Yıl 3 Ay

2-Miftah (Otuzlu) Medreseleri 2 Yıl En Az 3 Ay 3 Ay

3-Telvîh (Kırklı) Medreseleri 2-3 Yıl En Az 3 Ay 5 Ay

4-Hâric Medreseleri 1Yıl En Az 6 Ay En Az 6 Ay

5-Dâhil Medreseleri 1 Yıl 6 Ay

6-Sahn-ı Semân Medreseleri 1 Yıl 6 Ay En Az 6 Ay

7-Altmışlı Medreseler: 1 Yıl

8-Daru‟l Kuralar En Az 2 yıl

9-Daru‟l Hadisler En Az 2 yıl

10-Daru‟t Tıblar En Az 2 yıl

106

İsmail Kara; Aramakla Bulunmaz (Makaleler), İstanbul, 2006, s. 105-106; M. Akgündüz; age, s. 87- 89

107 C. Baltacı; age, s.117-118 108

C. Baltacı; age, s.91-99,121-126, s.108; Z. Kazıcı; age, s.145-148; Yusuf Halaçoğlu; Osmanlı Devlet Teşkilatı, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C. 12, İstanbul, 1990, s. 415-416

11-Daru‟l Hilafeti‟l Alliye Medreseleri 12 Yıl

12-Taşra Medreseleri 2-4 Yıl

13-Selahaddin Eyyubi Külliye-i İslamiyesi 10 Yıl

14-Medresetü‟l Kudât 2 Yıl 4 Yıl

15-Medresetü‟l Vaizîn 3 Yıl

16-Medresetü‟l Eimme Ve‟l Hutebâ 2 Yıl

17-Medresetü‟l İrşâd 2-3 Yıl

18-Medresetü‟l Hattâtîn 2 Yıl

1.3.3.5. Talebelerin Kontrolleri ve Disiplini: Medrese talebelerinin imtihanı,

kontrolü, ve cezalandırılması Şeyhülislamlığa bağlıydı. Meşihat Dairesi‟nde alt birim olarak medreselerin her türlü işlerinden “Ders Vekili” sorumluydu. Ayrıca Ders Vekâleti‟ne bağlı olarak XIX. asrın son çeyreğinde “Meclis-i Mesâlih-i Talebe” adlı bir kurum da ortaya çıkmıştır. Ders Vekili‟nin başta toplanan bu kurulda, medreselerle ilgili resmi muameleler ve talebe-i ulum ile ilgili bütün meseleler görüşülerek karara bağlanırdı109

.

Klasik dönemde talebe disiplin cezalarına dair kesin bir kayıt olmamasına rağmen belgelerden ihtar ve uzaklaştırma gibi cezaların verildiğini öğrenmekteyiz. 1847‟de yayımlanan Nizamnâme ile şiddete dayalı her türlü ceza (falaka gibi) yasaklanmıştır. Cezalar, genel olarak “tevkif”, “izinsizlik”, “ihrâc-ı muvakkat” (geçici uzaklaştırma) ve “tard” (kesin uzaklaştırma) olarak sınıflandırılmıştır110

.

Medreseye bir talebenin kabulü için müderrisin kefil olması gerekirdi. Şehirden ayrılacak talebenin, bağlı bulunduğu müderristen izin pusulası alması ise şarttı111

.

1.3.4. Medreselerin Teftişi: Osmanlılarda ilmiye sınıfının kontrolü,

medreselerin ve camilerin vakfiyelerinde görevlendirilen mütevelli, nazır ve noktacılar

109

M. Akgündüz; age, s. 29

110 Mustafa Gündüz; Son Dönem Osmanlı Eğitiminde Disiplin ve Cezalandırma (1847-1920), Doğu Batı Dergisi, S.53, 2010, s. 133-140

111

Musa Çadırcı; Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, Ankara, 1991 s.97; M. Akgündüz; age, s. 37

tarafından, kaza teşkilatlarında “kadı müfettişler” tarafından yapılırdı. Ayrıca gerekli hallerde yüksek seviyelerdeki müderrislerin, bilhassa evkafı kontrol için müfettiş tayin edildikleri bilindiği gibi, kadıların da bölgelerinde bulunan ilmiye mensubunu teftiş ettikleri görülmüştür. Teftişi yapanlar, bilhassa vazifelilerin şer„i bir özrü olmadan vazifelerini terk ve ihmali ile vakıf gelirlerinin heba edilip edilmediğine dikkat ederlerdi112.

Benzer Belgeler