• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 5: İMÂR FAALİYETLERİ ve İNŞÂÎ UNSURLAR

5.6.4. Ta‘lim-hâne

Farsça öğrenme yeri manasına gelen bu kelime askerlerin atış tâlimleri yaptığı mekân için kullanılmaktadır. İlgili tek beyitte şair gönlünün sevgilinin gamze oklarının nişangâhı ve tâlimhânesi olduğunu dile getirmektedir:

Dil sînem içre gamze okına nişânedür

Dilber cefâlar itmeğe ta‘lim-hânedür (G.667/1, s. 228).

Gönül, sinemde gamze oklarına hedef yeri olmuştur. Dilberin eziyet etmesi için bir tâlimhânedir.

5.7. Suyla İlgili Olanlar 5.7.1. Çeşme

Farsça çeşm (göz) kelimesinde geldiği genel kabul görmektedir. Su çıkan kaynak ve gözelere çeşm denmesinden dolayı bunların akıtıldığı küçük yapılara da çeşme adı verilmiştir (Eyice, 1993: 277).

Beyitlerde çeşme, çeşme-i çeşm, çeşme-sâr-ı çeşm, leb-i ser-çeşme, göz çeşmesi, çeşm çeşmesi, çeşme-i ‘ışk, çeşme-i lutf tamlamaları ile birlikte söz konusu edilmektedir. İlgili beyitlerin genelinde âşığın gözü ve sevgilinin dudağı ile teşbih unsuru oluşturacak şekilde zikredilen çeşm, birer beyitte de aşka ve lütufa benzetilmektedir.

Sevgili ya melektir ya da peridir ve âşığın göz çeşmesine gelip gizlenmektedir (G.36/5). Muhibbî, aynı zamanda çeşme, pınar ve hamamların perilerin durak yeri olduğu inanışını (Tolasa, 2001: 54) dile getirdiği aşağıdaki beyitinde bu inanışı güzel bir sebebe bağlamaktadır. Buna göre peri gibi güzel sevgili, âşığın kederli gözlerini mesken tuttuğu için bütün periler uğrak yeri olarak çeşmeleri seçmiştir:

Ol sebebden kim olupdur çeşme perîlerin yiri

O perinin mekânı bu tasalı gözler olduğu için bütün perilerin durak yeri çeşme olmuştur.

Nerede su olsa orada periler cilve yapmaktadırlar. Bu nedenle âşığın göz çeşmesi su ile dolsa buna şaşılmamalıdır. Zira âşık, o peri gibi olan sevgiliyi görmek için göz çeşmesini yaşlar ile doldurmaktadır:

Cilve eyler kande âb olsa perîler dem-be-dem

Âb ile pür olsa ta‘n mı çeşme-sâr-ı çeşmümüñ (G.1548/2,s.471).

Periler nerede su olsa orada cilve yapıp oyun oynarlar. Gözümün çeşmesi su ile dolsa şaşılır mı?

Sevgilinin hoş içimli dudakları çeşmenin başı gibidir. O dudakların yanında Hızır’ın suyu değersizdir (G.992/1). Âşık çeşme-i hayvana meyl etmez. Ona sevgilinin dudakları yetmektedir. Öyle ki o, dudakları var iken ölümsüzlük suyuna yönelenleri hayvan olarak nitelendirmektedir:

Ser-çeşme-i hayvâna ben meyl itmezem la‘lüñ yiter

Ol çeşmeye meyl eyleyen ancak hemân hayvân olur (G.823/4,s.271).

Ben hayat çeşmesini istemem, dudağın yeter. Ancak o çeşmeyi isteyen hayvan olur.

Muhibbî‘ye göre aşk bir çeşmeye benzemektedir ve bu çeşme coştuğundan beri âşık okyanusları ayıplamaktadır:

Cûş idelden Muhibbî çeşme-i ‘ışk

Ta‘n ider oldı bahr-ı ummâne (G.2338/7,s.685).

Muhibbî aşk çeşmesi coştuğundan beri okyanusları küçümser oldu.

Bir diğer beyitte şair sevgilinin lütfunu çeşme olarak düşünmekte; ancak kendisine merhamet etmediği için bu çeşmenin susuz olduğunu iddia etmektedir:

Dostum dil teşneyem rahm itmedüñ

Çeşme-i lutfuñ senüñ bî-nem gibi (G.2769/3,s.801).

Dostum, ben gönlü susamış olan âşığa merhamet etmedin. Sanki senin iyilik çeşmen susuzdur.

5.7.2. Havz

Kendiliğinden oluşan ya da insan eliyle oluşturulan su birikintilerine verilen isimdir. İlgili tek beyitte havz-ı Kevser tamlaması ile söz konusu edilmektedir. Havz-ı Kevser “Ahirette Hz. Muhammed’in ümmetiyle yanında buluşacağı bildirilen havuz ve nehirdir” (Ertürk, 1997: 546). Aşağıdaki beyite göre Kevser havuzundan şerbet almak isteyen ibadet eteğini bırakmamalıdır:

Ger bugün elden komayasın şeri’at dâmenin

Havz-ı Kevserden diyeler saña yarın şerbet al (G.1677/4,s.505).

Sana yarın Kevser havuzundan şerbet al demelerini istiyorsan bugün şeriat eteğini elinden bırakmayasın.

5.7.3. Köprü

İki yakayı birbirine bağlayarak ulaşımın devam etmesini sağlayan yapılardır (Çeçen, 2002: 252). Sınırlı sayıdaki beyitte köprü, âşığın kaşları olarak tasvir edilmektedir. Bu tasvir, gözlerin nehre, kaşın ise nehirler üzerindeki köprüye benzetilmesi şeklindedir. Muhibbî’nin babası Selimî’ye ait olan

Geçmek içün seyl-i eşkümden hayâlüm ‘askeri

Bir direkli iki gözlü köpridür kaşum benüm (Ak, 2001: 155).

beyiti ile aynı doğrultuda olan aşağıdaki beyite göre âşığın gözlerinden eziyet ve bela ırmakları akmakta ve kaşı iki gözünün üzerinde köprü vazifesi görmektedir:

İki gözlü köpri kaşum anuñ altında akan

Biri mihnet cûyıdur biri belâ ırmagıdur (G.704/3,s.238).

Kaşım iki gözlü köprüdür, onun altından akan ise biri eziyet biri de bela ırmağıdır.

5.7.4. Sebîl

Sözlükte yol anlamına gelen sebîl kelimesinin terim anlamının “fî sebîli’llâh” (Allah yolunda) tabirinden geldiği bilinmektedir. Osmanlılarda önceleri sebîlhâne kelimesi ile ifade edilen bu yapı daha sonraları sebîl şekli ile kabul görmüştür. Genellikle kalabalık

halk kitlelerinin girip çıktığı câmi vb. yapıların yanlarında yer alan ve içme suyu dağıtılan mimari birimlerdir (Urfalıoğlu, 2009: 429).

Sebil; sevgilinin dudağı, âşığın canı, gönlü ve gözyaşları ile benzetme unsuru olarak kullanılmaktadır. Muhibbi, sevgilinin dudağını kevser ve cennet çeşmesine teşbih etmekte (G.524/4); buna delil olarak ise onun yüzünün cennetini sunmaktadır:

Leblerüñ ey hûr-peyker sel-sebîl

Cennet-i rüyûn aña rûşen delil (G.1695/1,s. 509).

Ey huri yüzlü, dudakların cennette bir çeşmedir. Ona yüz cennetin apaçık bir delildir.

Âşık, aşk vadisine düştüğünden beri gözyaşlarını sebil etmektedir (G.1695/4). Öyle ki susamış gönüller onun gözyaşı sebili var iken Ka‘be’nin suyuna rağbet etmez olmuşlardır:

Eyleyelden gözlerüm yaşını kûyuñda sebîl

Teşne-diller rağbet itmez oldı âb-ı Ka‘beye (G.2516/2,s. 733).

Gözyaşlarımı mahallende sebil yaptığımdan beri susuz gönüller Ka‘be‘nin suyuna ilgi göstermez oldu.

Âşık sevgili için yalnızca gözyaşlarını değil cânını ve gönlünü de sebil gibi akıtmaktadır:

Gerçi yolında nigâruñ cân u dil kıldı sebîl

Müstedam olsun ki cevrüñ eylemez taksîrûmüz (G.1162/2,s.368).

Gerçi sevgilinin yolunda canını gönlünü çeşme gibi akıttı. Eziyet, bizim kusurumuza bakmaz, sürekli olsun.

5.8. Diğer Unsurlar 5.8.1. Âşiyân

Ev, mesken, yuva anlamlarına gelen bu kelime kuş yuvası manasına da gelmektedir. Beyitlerde âşiyân; anka, bülbül, hüma, kuş, Mecnun ve simurg kelimeleri ile birlikte zikredilmekte ve âşığın başını ve gönlünü kastedecek şekilde kullanılmaktadır.

Yabani hayvanlar ve kuşlar Mecnun’a asker olmuşlardır ve onun başındaki kuş yuvası padişahlara layık bir taçtır. ( G.858/3) Şair bir beyitinde, aşk vadisinde Mecnun ile aynı elbiseyi giydiğinden beri başındaki kuş yuvasının devlet/talih tacı olduğunu dile getirmektedir:

Vâdi-i ‘ışk içre Mecnûn olalı hem-kisvetüm

Âşiyân-ı murgdur başumda tâc-ı devletüm (G.1907/1, s. 567).

Aşk vadisinde aynı elbiseyi giydiğim kişi Mecnun olduğundan beri başımdaki talih tacı, kuş yuvasıdır.

Yukarıdaki beyitte kendisini Mecnun ile aynı gören şair aşağıdaki beyitte Mecnun’dan daha önce aşka sahip olduğunu iddia etmektedir. Buna göre gam kuşu onun gönlünü vatan tuttuğundan beri başka bir yere gitmeyeceğini söylemektedir( G.68/5). Bu kuşun yuvası sadece âşığın gönlü değildir. Aynı zamanda henüz Kays’ın başına aşk sevdası konmamışken gam kuşu âşığın başına yuva yapmıştır:

Konmamışken dahı Kaysüñ başına sevda-yı ‘ışk

Yapmış idi murg-ı gam başumda benüm âşiyân (G.2024/3,s. 599).

Aşk sevdası henüz Mecnun’un başına konmamışken, gam kuşu benim başımda yuva yapmıştı.

Muhibbi, muhabbet Kaf’ını gezerse ayıplanmamalıdır. Zira aşkın simurgunun yuvası ezelden beri onun gönlüdür (G.1684/7). Ancak âşık o lütuf ve ihsan hüması olan sevgiliden bir kere de başına yuva yapmasını istemektedir.

Ey hümâ-yı lutf ‘ışkuñ beni Mecnûn eyledi

Başum üzre nola bir kerre yaparsan âşiyân (G.2241/3, s.659).

Ey lütuf hüması, aşkın beni Mecnun’a çevirdi. Başımın üstüne bir kerecik yuva yapsan ne olur?

Âşık, sevgilinin taze gül bahçesi gibi olan yanağını gördüğü zaman onun saçının üstünde can bülbülünün yuvasının bulunduğunu söylemektedir:

Haddüñi gördüm ey dost bir tâze gilistândur

Ey dost, taze açılmış bir gül bahçesi olan yanağını gördüm. Zülfünün üstündeki can bülbülünün yuvasıdır.