• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: SOSYAL YAPILANMA

1.10.5. Dalgıç/ Gavvas

Kelime anlamı, suya dalma olan Arapça “gavs” kelimesinden türemiştir. Deniz dibine inebilecek özelliklere sahip, su altında çalışmayı meslek edinen kimseler için kullanılan tabirdir. Beyitlerde gavvas; aşk denizine, mana denizine, fesahat denizine, gönül denizine ve gam denizine dalması münasebetiyle âşık, âşığın göz bebeği ve âşığın gönlü ile benzetme oluşturacak şekilde söz konusu edilmektedir.

Âşığın göz bebeği dalgıç gibi gam denizine dalmakta ve denizin dibinden inci ve mercan getirmektedir (G. 862/5; G.1002/5). Gönül eğer cevherleri bulmak istiyorsa o da âşık gibi gözyaşı dökmeli ve dalgıç gibi denize dalmalıdır (G. 1054/2). Çünkü âşık aşkın denizinde dalgıç olmuştur ve gözyaşı incilerini sevgiliye sunmaktadır:

Olmışam kulzum-ı ‘ışk içre dilâ ben gavvâs (G. 1299/2, s. 406).

Ey gönül, ben aşk denizinde dalgıç olmuşum, sevgiliye gözyaşı incisini sunsam buna şaşılır mı?

Muhibbî, ilgili bazı beyitlerde dalgıçlığı mana ve fesahat denizine dalmak ve türlü cevherler çıkarmak şeklinde yorumlarken aslında kendi şairliğini övmektedir. Buna göre fesahat denizinde dalgıç olan şair o denizden birçok inci çıkararak onları aşikâr etmektedir (G. 1872/1). Mana denizine dalgıç gibi dalmakta ve oradan çıkardığı incilerin sarrafı olmaktadır (G.2753/4). Bir beyitinde mana denizine dalarak çıkardığı inciler ile nazmını oluşturduğunu ifade etmektedir:

Dôstlar gavvâs olup taldum me‘ânî bahrine

Nice gevherler bulup bu nazmı inşâ eyledüm (G. 1797/4, s. 537).

Dostlar, dalgıç olup mana denizine daldım. Pek çok mücevher bulup bu şiiri meydana getirdim.

1.10.6. Dilenci

Geçimini dilenerek sağlayan kimseler için kullanılan tabirdir. Beyitlerde dilenci kavramı genellikle âşığın sevgilinin kapısında dilenci olması münasebetiyle söz konusu edilmektedir.

Sevgilinin güzelliği kemale ermiştir yani sevgili güzellik zenginidir. Bu durumda güzelliğinin zekâtını vermesi gerekmektedir. Âşıklar onun kapısında beklemekte ve yüzünü görmek istemektedirler. Eğer yüzünden örtüyü kaldırırsa güzelliğinin zekâtını kapısında bekleyen dilencilere vermiş olacaktır (G.60/2). Muhibbî, sevgilinin kapısında yüzünü dilenen dilencilerden biridir ve ondan isteği, dilenciler içinde kendisini mahrum etmemesidir:

Der-yûze ide geldi yüzün göre Muhibbî

Mahrûm anı eyleme gel sâ‘il içinde (G. 2381/5, s. 696).

Muhibbî yüzünü dilenmeye geldi. Gel onu dilenciler içinde mahrum etme.

Sevgilinin güzelliğinin zekâtını dilenen yalnızca âşık ya da âşıklar değildir. Güneş de her gün sevgilinin kapısına gelen ve sevgilinin güzelliğini dilenen bir dilenci konumundadır:

Güneş gördüm gelür her gün kapuña

Zekât-ı hüsnüñ umar oldı sâ‘il (G.1694/4, s. 509).

Güneşi her gün kapına gelir gördüm. O dilenci güzelliğinin zekâtını bekler oldu.

1.10.7. Esîr/ Köle

Tutsak; savaşta düşmanın eline düşmüş; köle, müptela gibi anlamlara gelmektedir. Divanda esir, âşığın, âşığın gönlünün, diğer âşıkların ve bütün halkın sevgiliye, sevgilinin saçına, benine, aşkına, verdiği derde bağlı olması münasebetiyle söz konusu edilmektedir.

Sevgilinin gözünün avcısı âşığın gönül doğanını avlamakta ve gönül, sevgilinin iki yanından dökülen saçlarının esiri olmaktadır (G.755/4). Ancak bu durumda bile orada mutludur ve sevgilinin dert sahibi gönle acımasını ve onu salıvermemesini istemektedir:

Bend-i zülfünde göñül murgı esîrüñdür senüñ

Rahm idüp o derd-mende bir gün âzâd eyleme (G.2409/2, s. 704).

Gönül kuşu saçının bağında esirindir. O dert sahibine acıyıp bir gün salıverme.

Uçtan uca herkes sevgilinin derdini, sıkıntısını ve sevgisini yaşamaktadır bu nedenle aslında herkes onun esiridir (G.650/2). Çünkü o güzel Türk, sarhoş gibi bakmakta ve padişah gibi bütün halkı esir etmek için diyar diyar gezmektedir:

Ol Türk-i şûh gör nice mestâne seyr ider

Halkı esîr kılmağa şâhâne seyr ider (G. 417/1, s. 158).

O güzel Türk’ün nasıl sarhoşça seyir ettiğini gör. Halkı esir etmek için padişah gibi dolaşır.

1.10.8. Gazelhân

Musikişinaslardan fasıl arasında gazel okuyanlar için kullanılan tabirdir (Pakalın, 1983a: 654). Divanda ilgili tek beyitte şair, sevgiliyi gazelhan olarak düşünmektedir. Buna göre güzeller şahı olan sevgili altın tacını başına eğri giymiş, şiirini ezberlemiş ve gazel okuyan bir güzeldir:

Şâh-ı hûbân zer-külâhın kec-rev itmiş başına

Güzeller sultanı, altın tacını başına eğri giymiş. Gelen şiirini ezberlemiş, gazel okuyan güzeldir.

1.10.9. Gelin

Evlenmek için hazırlanmış, süslenmiş kız veya yeni evlenmiş kadınlar için kullanılan tabirdir. Beyitlerde gelin kavramı genellikle nev- ‘arûs şeklinde felek/dünya ile birlikte zikredilmektedir. Felek gelini hileci ve düzenbaz bir kadındır (G. 465/5; G. 641/3; G. 736/4). Onun güzellik gelinine aldanılmamalıdır zira o, dul ve yaşlı bir kadın olmasına rağmen (G. 1412/7) kendisini yeni gelin gibi göstermektedir:

Nev- ‘arûs-ı hüsnine bakup Muhibbî virme dil

Anı bilenler dimiş dünyâ ‘acûze bir karı (G. 2701/5, s. 783).

Muhibbî, güzelliğinin yeni gelinine bakıp ona gönül verme. Onu tanıyanlar dünya bir kocakarıdır, demişler.

1.10.10. Hacı

Kelime olarak “Allah’a yönelme, günahlardan arınma, Hak yolunda feragat gösterme, meşakkatleri göğüsleme ve dinin özüyle temasa geçme” manasındaki hac, terim olarak Mekke’de bulunan Kâbe’yi ve civarındaki kutsal olan özel yerleri, belirli vakit içinde, usulüne uygun olarak ziyaret etmek ve yapılması gereken diğer menasiki yerine getirmek demektir. İslâm’ın beş esasından biri olan hac, Hicretin 9. yılında farz kılınmıştır (Paçacı, 2010: 210). Hac farzını yerine getiren kimseye hacı denmektedir. Beyitlerde hacı; sevgilinin mahallesi olan Kâbe ve hac farzlarından biri olan kurban kesme ile ilişkilendirilerek söz konusu edilmektedir. Sevgilin bulunduğu yer, her birinin amacı kurban olmak olan hacıların geldiği Kâbe’dir (G.187/4). Muhibbî de oraya gelip orayı tavaf ederek hacı olmuştur, artık onun da canını kurban etmesi farzdır:

Ka‘bedür kûyı Muhibbî eyledüñ çünki tavâf

Hâcı oldun farzdur cânuñı kurbân eylemek (G. 1608/5, s. 408).

Muhibbî, (sevgilinin) mahallesi Kâbe’dir, mademki tavaf ettin, hacı oldun, canını kurban eylemek farzdır.

Sevgilinin Kâbe’ye benzeyen mahallesinde onun güneş yüzünü görmeyen kimse nur görmemiş hacıya benzemektedir (G.1074/4). Hacıların hacda nur görmelerinden hareketle şair sevgilinin mahallesinde onun yüzünü görmek istemektedir:

Gel ‘arz it yüzüñi kûyuña vardum

Görürler hâcı olan nûr hacda (G. 2494/2, s. 727).

Mahallene geldim, gel yüzünü göster. Çünkü hacılar hacda nur görürler.

1.10.11. Haramî

Yol kesen, haydut manalarında kullanılan tabirdir. Divanda haramî sevgilinin gözü ile benzerlik oluşturacak şekilde zikredilmektedir. Sevgilinin haramî gözü ok ve yayını almış kervanın yolunu kesmek için beklemektedir (G.617/5). Âşığın gönlü o gözleri gördüğü zaman korksa buna şaşılmamalıdır zira kervan korkulu yeri gördüğü zaman titremektedir:

Harâmî çeşmüñi gönlüm göricek nola vehm itse

Göricek korkulı yiri mukarrer kârbân ditrer (G. 721/5, s.243).

Gönlüm eşkıya gözünü görünce korksa ne olur? Şüphesiz korkulu yeri görünce kervan titrer.

Sevgilinin gözleri, kaşlarını kirpiklerinin okuna yay yapmakta ve âşığın kanını akıtmak istemektedir (G.2792/4). Bununla birlikte âşığın gönül mülkünü Tatar gibi yağmalamaktadır. Çünkü o gözler eşkıyadır ve yağma usulünü en iyi eşkıyalar bilmektedir:

Gözleri Tâtâr-veş târâc ider dil mülkini

Gâret ü yağma tarîkini haramîler bilür (G. 939/2, s. 305).

Gözleri gönül mülkünü Tatar gibi yağma eder. Haramîler akın ve yağma usulünü bilirler.

1.10.12. Hırsız

Hırsız, başkalarının malını mal edinmek için gizlice alan kişi için kullanılan tabirdir. Yankesicilik de hırsızlığın başka bir türüdür. Yankesiciler, halkın yoğun olduğu yerlerde insanların ceplerinden veya çantalarından eşyaları çalarlar (Keskin, 2009: 392).

Divânda ilgili beyitlerin genelinde âşığın gönlü düzd-i dil tamlaması ile hırsıza benzetilirken bir beyitte sevgilinin gözü ve yine bir beyitte sevgilinin saçı hırsız olarak düşünülmektedir. Ancak sevgilinin saçı birçok beyitte yankesici olma özelliği ile zikredilmektedir.

Âşığın gönlü, sevgilinin saçının karanlığını fırsat bilerek hırsızlık yapmaktadır (G.14/3). Ancak sevgili, gönül hırsızını yakaladığında o hırsıza layık olan ceza sevgilinin saçlarının darağacında asılmaktır (G. 400/3; G. 1081/4; vd.). Âşık da sevgilinin adaletli olup gönül hırsızını asmasını istemektedir:

Dil düzdini ‘adl eyleyüben zülfüne gel as

Boynuña senüñ düşmeye hergiz günehi dost (G. 239/4, s. 109).

Dostum, gönül hırsızına adalet göster, gel, saçına as. Günahı asla senin boynuna düşmesin.

Gönül hırsızının cezası yalnızca sevgilinin saçlarına asılmak değildir. Âşık, sevgilinin güzelliğinin bağında veya güzelliğinin hazinesinde yakalanan gönül hırsızı için sevgiliye çeşitli cezalandırma yöntemleri tavsiye etmektedir. Buna göre sevgili eğer gönül hırsızını saçında asmıyorsa ya çene çukurunda hapsetmeli (G. 1298/4) ya da cellat gözleri o gönül hırsızını katletmelidir:

Bâğ-ı hüsnünde gönül düzdin giriftâr eyledüñ

Çeşm-i cellâduñ yâ katl itsün anı yâ zülfe as (G. 1302/3, s. 406).

Güzelliğinin bağında gönül hırsızını esir ettin. Onu ya zülfüne as ya da gözünün celladı onu katletsin.

Bu dünyada sevgilinin yanakları gibi bir sihirbaz ve sevgilinin saçları gibi bir yankesici yoktur (G. 1459/1). Hatta saçlar, kaşlarını da yoldan çıkarmaktadır. Sevgilinin kaşları, yankesici saçlar ile birlikte dolaştığından dolayı fitne ilminde önde gelenlerden olmaktadır (G. 2398/4). Sevgilinin saçları öyle usta bir yankesicidir ki gözden sürmeyi bile çalmaktadır. Onları gördüğünden beri âşığın gönlü elden gitmiştir:

Hey nice ‘ayyârdur gözden ugurlar sürmeyi

Nasıl bir hırsızdır ki gözden sürmeyi bile çalar. Gönül, yankesici saçını göreli elden gitti.

1.10.13. Levend

Resim 11: Levent, (Ralamb Albümü, s. 244.)

Eskiden bahriyede kullanılan askerlerin bir nevine verilen addır. Kanunî Kanunnamesinde serbaz, yaramaz ve hırsız anlamlarında kullanılmıştır (Pakalın, 1983b: 358). Beyitlerde levend; yiğit, delikanlı manasında, âşık, âşığın gönlü ve sevgili ile benzetme oluşturacak şekilde ve giydiği siyah külah ile birlikte zikredilmektedir.

Sevgilinin alnına kamer ve yüzüne de güneş âşık olduğundan beri onun mahallesinde akşam ve sabah sanki leventler dolaşmaktadır. Muhibbî, kişileştirme yolu ile ay ve güneşi âşık olarak düşünmekte ve levende benzetmektedir:

Kamer alnuña vü gün yüzüne ‘âşık olalı

Ser-i kûyuñda yürür şâm u seher sanki levend (G. 356/4, s. 141).

Güneş yüzüne ve ay alnına âşık olduğundan beri, mahallende sabah-akşam sanki yiğitler (levend) yürür.

Âşık, gönlünü sevgilinin mahallesine göndermekte ancak söz dinlemeyen çocuk oradan geri dönmemektedir (G.1723/3). Ayrıca sevgilinin güzelliğinin mushafını ezberleyen âşık, gönül çocuğunun da bunu ezberleyip kendisi gibi levend olmasını istemektedir:

İsterem dil tıflı ezber kıla hüsnün mushafın

Gönül çocuğunun güzelliğinin kitabını ezberlemesini isterim. Kendim gibi onu da levent etmem gerekmektedir.

Muhibbî bazı beyitlerde, giydikleri siyah külahtan hareketle leventler hakkında benzetmeler oluşturmaktadır. Bir beyitte, gülün bahçelerin sultanı olduğunu ve menekşenin siyah külahı ile sanki levende benzediğini ifade eden şair, başka bir beyitte yüzü gül, saçları sünbül gibi olan ve külahını yoldayken giyen şeh-levendin kendisinin efendisi yani sevgilisi olduğunu dile getirmektedir:

Yüzi gül saçları sünbül şu dilber kim efendümdür

Külâhın başına şeb-rev giyer bir şeh-levendümdür (G.755/1, s. 252).

Yüzü gül, saçları sünbül olan şu sevgili efendimdir. Külahını başına gece yolda giyen bir yiğidimdir.

1.10.14. Meşşâte

Arapça meşşât kelimesi tarakçı manasına gelir. Meşşâte ise gelini süsleyen kadın anlamındadır. Divanda meşşâte kavramı bir beyitte seher rüzgârı ve başka bir beyitte de sevgilinin saçını süsleyen bir kimse olarak düşünülmektedir. Buna göre sabah rüzgârı gül bahçesinin meşşâtesi olarak orayı baştanbaşa süslemekte ancak sonunda hazan mevsimi o gül bahçesini berbat etmektedir:

Gülşene meşşâte olmışken bugün bâd-ı seher

Hayfdur kim ‘âkıbet berbâd ider rûz-ı hazân (G.2070/4, s. 613).

Seher rüzgârı, bugün gül bahçesine süsleyici olmuşken ne yazıktır ki sonunda sonbahar mevsimi onu berbat eder.

Gelin süsleyicisi, sevgilinin kıvrım kıvrım olan saçını süsleyince sevgilinin yüzü ay gibi parlak, ayva tüyleri de misk renginde olmaktadır:

Zülf-i pür-çînüñi zeyn eyledi meşşâta-i sun‘

Ruhlaruñ meh görinür oldı hatuñ gâliye-gûn (G. 2154/3, s. 635).

Gelin süsleyici, kıvrım kıvrım olan saçını süsledi. Yanakların ay gibi, tüylerin de misk gibi oldu.

1.10.15. Mu‘abbir

Düş yorumlamayı bilen, rüya tabircisi anlamına gelmektedir. Divanda mu’abbir, âşığın gördüğü rüyaları yorumlaması münasebetiyle söz konusu edilmektedir. Buna göre âşık rüyasında sevgiliye yakın olduğunu görünce rüya tabircisi sevgilinin bugün geleceği şeklinde yorum yapmaktadır (G.630/4). Aynı rüya tabircisi âşığın kendi yerini cennette gördüğünü söylediğinde bu rüyayı, âşığın sevgilinin mahallesine gitmesi gerektiği şeklinde yorumladığını ifade etmektedir:

Uyhuya vardukda dil cennetde gördi yirini

Bir mu‘abbir kûy-ı yâr eyle didi ta‘bîrini (G. 2640/1, s. 766).

Gönül uykuya varınca yerini cennette gördü. Bir rüya yorumcusu, yorumunu sevgilinin mahallesine git, diye yaptı.

1.10.16. Müdde‘î

Divanda müdde‘i kavramı rakip, ağyar manalarında zikredilmektedir. Buna göre sevgili, güzelliğini müdde‘iden saklamalıdır çünkü o, bu müthiş güzelliğin kolay bulunur bir hazine olduğunu iddia etmektedir (G.281/5). Bu nedenle aşk da ondan saklanması gereken bir hazinedir, çünkü âşığa göre hazinenin gizli olanı hoştur:

Muhibbî sakla ‘ışkı müdde‘iden

Ki hoşdur dâimâ olmak nihân genc (G. 293/5, s. 124).

Ey Muhibbî, aşkı iddiacıdan sakla, zira hazinenin saklı olması daima hoştur.

Âşık, sevgilinin güzellik âyetini ezbere bilmektedir ancak sevgili onu âşığa değil de bilmeyen müdde‘iye sormaktadır (G.975/2). Müptela âşığı unutup müdde‘i ile mahrem olmak onun huyudur (G. 1652/1; G. 1703/3). Bu duruma sitem eden âşık onu âşıklar sohbetine çağırmaktadır. Çünkü hiç kimse iddiacı için “ Ebu Lehep’ten daha iyi olsun” dememektedir ve âşığa göre böyle bir kimsenin sevgilinin yanında yeri yoktur:

Yanında müdde‘i neyler gel ol ‘uşşâka hem-sohbet

Dimez bir kimse anuñçün ki ola bu lehebden yeg (G. 1559/4, s. 473).

Ey sevgili, iddiacı rakip senin yanında ne arar? Âşıkların sohbetine gel. Kimse onun için Ebu Lehep’ten daha iyi olsun, demez.

Müdde‘i kibirlidir ya da Hıristiyandır ancak âşık onun hangi dinden olduğunu bilmemektedir (G. 843b/4). Sevgilinin mahallesini terk ettiğinde mutlu olan âşığa göre

(G. 988b/4) müdde‘inin gönlünün yıkılması zarar mescidine13 benzediği için zararlı

olmamakta hatta faydalı olmaktadır:

Göñli yıkılsa müdde‘inüñ eylemez zarâr Beñzer yıkıldı oldugıçün mescid-i dırâr

İddiacının gönlü yıkılsa zarar olmaz. O gönül, mescid-i dırâr olduğu için yıkılmışa benzer.