• Sonuç bulunamadı

Taʻlîl (Sebep-Sonuç/Gâye-Sonuç) İlişkisi

4. Edatlarla İlgili Literatür

2.3. Taʻlîl (Sebep-Sonuç/Gâye-Sonuç) İlişkisi

Bir eylem, oluş ya da durumu sebebini belirterek ortaya koyan cümlelerde sebep- sonuç ilişkisi söz konusudur. Sebep-sonuç ilişkisi iki olay arasındaki zorunlu bağlantıyı ifade eder. Örneğin,

ا ةَب رُّـتلاا أَف دَتا س م شلاا ِتَعَلَطاا مَل

Güneş çıkınca toprak ısınır. Güneşin çıkması sebep,

toprağın ısınması sonuçtur. Sebep niteliğindeki olay sonuç niteliğindeki olaydan önce gerçekleşir.

Bir eylem, oluş ya da durumu gayesini belirterek ortaya koyan cümlelerde gâye- sonuç ilişkisi söz konusudur. Gâye-sonuç ilişkisi, neden-sonuç ilişkisiyle karıştırılmamalıdır. Sebep ile gâye aynı şey değildir. Sebep, gerçekleşmiş bir durumdur ve sonuçtan önce vardır. Oysa gâye, sonuçtan sonra gerçekleşir. Ayrıca, gâyeyi kişi kendisi

441 Kaçar, s. 179. 442 Günday, s. 22.

114

belirlerken, sebep gerçekleşmiş bir durum olduğundan kişinin iradesinden tümüyle bağımsızdır.

“Sebep-sonuç ilişkileri, metnin mantık sistemini oluşturur. Anlatımın belli bir mantık temeline oturtulması, anlatımın okuyucu üzerindeki etkisini de belirler. Metnin iç ve dış mantığı, sebep-sonuç ilişkilerinin sağlamlığına bağlıdır.

Havalar soğudu, akşamları üşüyoruz artık. Eve yakacak almanın vakti, geldi geçiyor.

Bu metinde ilk cümledeki durum değişikliği, ikinci cümledeki hedefin belirlenmesine sebep olmuştur. Okuyucu öykülemede her değişikliğin sebebe bağlanmasıyla metne bağlanmakta ve daha etkili bir anlatım sağlanmaktadır.”444

“Bir şeyi sebebiyle bilmek insanın tabiatındandır. Bir şey hakkında hüküm verirken, hükmün sebebini açıklamak, konunun daha kolay anlaşılmasını sağlamaya yönelik bir eylemdir.”445

Osmanlı dönemi gramer kitaplarında sebep-sonuç ilişkisi kuran edatlar, edât-ı ta‘lîl diye adlandırılmıştır. Edât-ı ta‘lîl adlandırması, hem sebep hem gâye bildiren edatlar için ortak kullanılmıştır.446 Aşağıdaki cümlelerde kullanılan edatların vücûhu (ortak yön) taʻlîl olmasına rağmen aralarında nüans (furûk) vardır:

.1

اِإاَرَضَح

اَر صِما ٰل

اِل

ا يِبَرَع لااَس ر دَي

اَة.

geldi. için

(O) Mısır’a Arapça öğrenmek

ا

.2

اِإاَرَضَح

ااَر صِما ٰل

ا يَك

ا

اَة يِبَرَع لااَس ر دَي

.

geldi. sebebiyle

(O) Mısır’a Arapça öğrenme

.3

اِإاَرَضَح

ا ٰل

اَر صِم

ىـٰ تـَح

ا

اَة يِبَرَع لااَس ر دَي

.

geldi. amacıyla

(O) Mısır’a Arapça öğrenmek

.4

اِإاَرَضَح

اَر صِما ٰل

ا يَكِل

ا

اَة يِبَرَع لااَس ر دَي

.

geldi. sebebiyle

(O) Mısır’a Arapça öğrenme

444 Karpuz, Ömer – Ahmet Akçataş, “Metinde Anlam Bağları Üzerine”, Atatürk Ü. Türkiyat Araştırmaları

Enstitüsü Dergisi, Sayı: 18, Erzurum 2001, s. 43.

445 Çıkar, s. 56. 446 Isparta, s. 71.

115

.5

اِإاَرَضَح

ااَر صِما ٰل

اَم يَك

ا

اَة يِبَرَع لاا س ر دَي

.

geldi. diye

(O) Mısır’a Arapça öğrensin

Birinci cümledeki

اِل

edatı eylemin gerekçesini, ikinci cümledeki

ا يَك

edatı sebebin zikredilmesini, üçüncü cümledeki

ىـٰ تـَح

edatı eylemin gâyesini, dördüncü ve beşinci cümledeki

ا يَكِل

ve

اَم يَك

edatları sebebin tekidli zikredilmesini sağlamışlardır.

ىـٰ تـَح

ve

ا يَك

edatlarından önceki kısım sonrasının sebebiyken,

اِل

edatından sonraki kısım kendisinden öncekinin illetidir.447

2.3.1. َِف (fî/…den dolayı)

اِفِ

edatı sebep anlatmak için kullanılır.448 Örneğin

ا مياِظاَعا ا بااَذاَعا مـا ت ذَخَأا اَميِفا م ك سَمَل

“Yaptıklarınızdan ötürü size büyük bir azap erişirdi”449 âyetinde ve

اَه ـتَسَبَحاا ةا راِهااِفِا ةَأَر ماا تَبِ ذ ع

“Bir kadın alıkoyduğu bir kediden dolayı azabı hak etti”450 hadisinde bu anlamda kullanılmıştır.

ا با ناَذااِفِااِنياِدااَعا ـتاَأ

Bir hata gerekçesiyle bana düşmanlık mı ediyorsun? Bu cümlede

اِفِ

kullanılarak düşmanlığın gerekçesinin hata olduğu belirtilmiştir.

ا ةاَرااَجـاِتااِفِاىاٰفاَطا صا مااَباَهاَذ

Mustafa ticaret için gitti cümlesinde

اِفِ

edatı

ا يَك

anlamında sebep ilişkisini ifade etmektedir.

2.3.2.

َ ف

(fe/bu nedenle, bu yüzden)451

Sebep-sonuç ilişkisi kurar.452 Tertip ve takip (aralıksız sıralama) sebep-sonuç ilişkisinin kurulabilmesi için zorunlu olarak bulunur.453

Örnek:

447 Bkz. el-Hamed, s. 141.

448 er-Rummânî, s. 79; el-Murâdî, el-Cene’d-Dânî, s. 250; İbn Hişâm, Muğni’l-Lebîb, II, 514. 449 Enfâl, 8/68.

450 Buhârî, Enbîya, 52. 451

اَف edatından önceki kısım sonrasının sebebi ise buna اِة يِبَب سلاا ءاَف, sonrası öncesinin sebebi ise buna daاِة يِليِل ع ـتلاا ءاَف denir. Bkz. Zihni Efendi, Mehmed, el-Muktedab fî Kavâ‘idi’n-Nahv, Marifet Yay., İstanbul 2000, s. 334- 335. ىاٰكَباَـفا هَبَرَض Onu dövdü bu nedenle ağladı (fâu’s-sebebiyye), ا ميِجَرا َت نَأاَفاَاه نِما ج ر خ أ Oradan çık, çünkü sen

kovuldun (fâu’t-taʻlîliyye).

452 el-Murâdî, el-Cene’d-Dânî, s. 66; el-Hamed, s. 217. 453 el-Cüveynî, I, 184.

116

اَك مِر ك أااَنََأاَفا ِنِت َتَا نِإ

Eğer bana gelirsen sana ikram ederim.

اَحَجَناَـفا هَس رَدا مَرَكاااَدَهَـت جِا

Kerem dersini çalıştığı için başarılı oldu.

اَف

edatı, bir olayı ve onun sonuçlarını gösteren nedensel ilişkiye sahip iki ibareyi birbirine bağlar. Bu durumda bu yüzden, bu nedenle, onun için, çünkü şeklinde Türkçeye çevrilir. Mesela;

ا ةاَراَضااَحا مـا لاا اِتاَياِغا لا أاَفا ا ذااَتا سا لْاا اَضاِراَم

Profesör hastalandı, bu yüzden konferans iptal edildi. Aralarında sebep-sonuç ilişkisi bulunan eylemleri birbirine bağlayarak454 sonucun gerekçesini bildirmiştir.

اًّد ِجا هُّبِحـ يا َناَكا دَقاَـفاِهِقيِدَصا ِت وَماىاٰلَعااايِْثَكاَنِزَحا دَقَل

Arkadaşının ölümüne gerçekten üzüldü.

Çünkü onu çok seviyordu.

اَف

edatı metin içerisinde sonuç odaklı bir anlamsal ilişki tesis etmektedir. İkinci cümle, ilk cümlenin beklenen doğal bir sonucu olduğunda aşağıdaki örnekte görüldüğü üzere peşpeşe gelen iki cümleyi birbirine bağlar.455

.ِةَكِر شلااَنِما الَاَو مَأاَسِل ت خ ا اا دَقَل

Şirketten para çalındı.

. ِ صِ للااىَلَعا ةَط رُّشلاااِتَضَبَـقا

Polis hırsızı yakaladı.

Metne baktığımızda ikinci cümlenin, ilkinin beklenen doğal bir sonucu olduğunu görmekteyiz. Herhangi iki cümle arasında bu şekilde bir ilişki varsa bu durumda sonuç ilişkisini ifade eden bir edatın kullanılması uygun olur. Edatın öncesi sonrasının sebebiyse ya da sonrası öncesinin neticesi ise şu şekilde bir bağlantı yapılır:456

ا دَقَل

ا

ا شلااَنِما الَاَو مَأاَسِل ت خ ا

اِةَكِر

اَـف

ا ةَط رُّشلاا ِتَضَبَق

اِ صِ للااىَلَع

ا.

Şirketten para çalındı, bunun üzerine polis hırsızı yakaladı.

454 Günday, s. 19. 455 Ukkâşe, s. 383. 456 Ukkâşe, s. 383.

117

2.3.3. َِب (bi/sebebiyle)

Taʻlîl (sebep-sonuç) ilişkisi kurar.457

اِب

edatı, fiilin yapılma sebebini açıklayan ögenin başına gelir.458

Örnek:

اِهاِتاَمـياِراَجـاِباا ها تا ـباَـقااَع

Suçu sebebiyle onu cezalandırdım.

ا هَبَكَت راا ءاَطَخـاِباَف ظَو م لاا ريِد مـ لااَظَق ـيَأ

Müdür memuru işlediği bir hatadan dolayı uyardı. Yukarıdaki cümlelerde

اِب

edatı fiilin yapılma sebebini açıklayan ögenin başına gelerek sebep-sonuç ilişkisi kurmuştur.

2.3.4. َِل (li/…in, …için)

Bir iş veya eylemin amacını ifade etmek için kullanılır.459

اِل

edatından sonraki unsur öncekinin meydana geliş sebebi olur.460 Örneğin

اِنوا دا با عاَـياِلاا لَاِإااَسا ناِ لااَواا ناِجـا لااا تا قاَلاَخااَماَو

“Ben insanları

ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”461 âyetinde bu anlamda kullanılmıştır. Kâdı Abdulcebbâr’ın (ö. 415/1025) yorumuna göre bu âyet, “Allah’ın kullarından sadece ibadet ve taat istediğine delâlet etmektedir. Çünkü buradaki (

اِنوا دا با عاَـياِل

lafzındaki) lâm maksat/gâye lâmıdır. Dilciler bunu key lâmı diye isimlendirir. Nitekim dilciler, Bağdat’a

ilim öğrenmek için gittim sözü ile ilim öğrenmek maksadıyla gittim sözü arasında fark

görmezler.”462

اَكاِفاَراَشاِلااَكا تا ـئاِج

“Sana, şerefli olduğun için geldim” vb. cümlelerde ise eylemin sebebini

anlatarak, konuya açıklık getirir, cümle ya da cümlecikleri birbirine bağlar.

457 er-Rummânî, s. 6; el-Mâlekî, s. 222; el-Murâdî, el-Cene’d-Dânî, s. 39; ed-Dakr, s. 116; el-Hamed, s. 108;

Akdağ, Hasan, Arap Dilinde Edatlar, Tekin Kitabevi, Konya 1981, s. 53.

458 el-Murâdî, el-Cene’d-Dânî, s. 39. 459 İbn Hişâm, Muğni’l-Lebîb, III, 155. 460 el-Hamed, s. 260.

461 Zâriyât, 51/56. 462 Öztürk, s. 66.

118

2.3.5.

ىّٰل ع

(‘alâ/diye)

Taʻlîl ilişkisi kurar.463

ا م كاَدَهااَماىٰلَعاَاللهااو ِ بَّك تِلَو

“Bütün bunlar size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı

tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.”464 âyetinin lafzî takdiri

ا م ك يَِإاِهِتَياَدِهـِل

şeklindedir.465

ا داَوَجاَك نَأاىٰلَعاَك ت دَصَق

Cömertsin diye sana geldim.

2.3.6.

َ ي ك

(key/için, diye)

Taʻlîl ilişkisi kurar.466 Kendinden önceki kısım, sonrakinin sebebidir.467

اِنَمِر ك تاا يَكااَك ت ـئِج

Bana ikram etmen için sana geldim.

ا سَنَااَهــِل وَقِلايــِ نَأاَبَس حـــَتاا يَكِلا ت مِهَفا دَقَوااَه ـنَعا ت ضَر عَأ

Sevgilinin sözünü anladığım halde, unuttuğumu sansın diye ondan yüz çevirdim. 2.3.7. َ نِإ (inne/çünkü)

Taʻlîl ilişkisi kurar.468 Bu edat taʻlîl ilişkisi kurduğunda tekid anlamını kaybetmez.

اِرا قاَفا لااا ةا لاِعاا ه نإااَلاَساَكا لاااِراَذا حاِا

Tembellikten sakın, çünkü o fakirliğin sebebidir.

463 el-Murâdî, el-Cene’d-Dânî, s. 477; İbn Hişâm, Muğni’l-Lebîb, II, 376. 464 Bakara, 2/185.

465 ىٰلَع edatının اِل edatının eşanlamlısı (müradif) olduğunun ifade edilmesi bu iki edatın bütün açılardan

eşdeğerli lafızlar olarak görülebileceği anlamına gelmez. Çünkü her bir lafzın kendine has, kendini diğerlerinden ayıran özellikleri vardır. Bir kavram bazı açılardan bazı kavramlarla örtüşebilir ve de birbirlerinin yerlerine kullanılabilir. Ancak bu, bir lafzın diğer lafızla tamamen aynı, özdeş olduğunu göstermez. (Şimşek, Arap Dilinde Çok Anlamlılık ve Karine İlişkisi, s. 339.) Çünkü dilde eşanlamlı iki kelimenin bir arada var olamayacağı görüşü modern dilbilimde genel kabul görmüş gibidir. Bu durumu Doğan Aksan şu şekilde ifade etmektedir: “Dilbilimde genellikle benimsenen bir yargı, hiçbir dilde, başlangıçta, bir kavramı yansıtmak için birden çok göstergenin kullanılamayacağı biçimindedir. Bir başka deyişle, aynı dilde iki ayrı gösterge, bütünüyle aynı anlama gelemez.” (Aksan, Anlambilim, s. 78.) “Birbirine eş ya da çok yakın anlamlı sözcükler arasında bir yaşam kavgası olur; bunun sonucunda bunlardan biri dilden silinir. Örneğin üretim, istihsal’i, üretici, müstahsil’i, tüketici müstehlik’i unutturmuştur.” Bkz. Aksan, Anlambilim, s. 80.

466 ed-Dakr, s. 363; Ubâbene, s. 256. 467 ed-Dakr, s. 363.

119

ا م هـَلا نَكَسا َكَت َلَصا ا نِإا مِه يَلَعا ِ لَصَو

“Onlara dua et! Çünkü senin duan onlar için bir

güvendir.”469

ا رَقَـت حـ ماَبِذاَك لااا نِإا! بِذ كَتا َلَ

Yalan söyleme! Çünkü yalancı rezil ve aşağılık birisidir. 2.3.8.

ىـّٰ تـ ح

(hattâ/diye, bu yüzden)

Taʻlîl ilişkisi kurar.470

ا اللها َم ك حـاَياىـٰ تـَحا ِبّ صاَوا َك يَلِإا ىاٰحو يا اَما عِب تاَو

“(Resûlüm!) Sen, sana

vahyolunana uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret.”471 Bazı meallerde bu âyet, tercümesini verdiğimiz gibi

ىـٰ تـَح

edatına gâye anlamı verilerek Türkçe’ye aktarılmaktadır. Allah’ın iradesini sınırlandırmama gerekçesiyle gâye anlamının tercih edildiği gözükmektedir. Ancak “

ىـٰ تـَح

’nın öncesi ile sonrası arasında sebep ve müsebbep ilişkisi bulunduğundan ve buradaki müsebbebin tek bir sebebi olmadığından taʻlîl durumunda “Allah’ın hüküm verme iradesinin” sınırlandırılmış olacağı şeklinde bir durumun mevcut olduğu kanaatinde değiliz.”472 Bu durumda âyetin anlamı şöyle olmaktadır: “Sana

vahyolunana uy ve sabret ki Allah hükmünü versin.”

ىـٰ تـَح

edatı, “süreğen içerikli olmayan bir fiilden sonra kullanıldığında

ا يَك

“için/diye” anlamını ifade eder, yani gerekçe bildirir.

اَة نَجـا لاا َل خ دَأا ىـٰ تـَحا ت مَل سَأ

“Cennete gireyim diye

müslüman oldum” cümlesinde bu anlamda kullanılmıştır. Çünkü “müslüman olmak” fiili

anlık bir fiil olup, gerçekleşmesi bir süreci gerektirmez. Sınır anlamını ifade ettiği çoğu kullanımda belirlenen sınır, aynı zamanda fiilin amacını da içerir. Örneğin

ا م كَنو لِتااَق ـياَنو لااَزَـيا َلََو

ا م كِنيِدا نَعا م كوُّد رَـيا ىـٰ تـَح

“Sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam edecekler”473 âyetinde, savaşanların amacının müslümanları dinlerinden döndürmek olduğu açıktır.”474

469 Tevbe, 9/103.

470 el-Murâdî, el-Cene’d-Dânî, s. 554;İbn Hişâm, Muğni’l-Lebîb, II, 260; ed-Dakr, s. 224; el-Hamed, s. 141. 471 Yunus, 10/109.

472 Çağmar, M. Edip, “Cer Harfi Olan Hattâ Hakkındaki Görüşlere ve Türkçe Kur’ân Meallerindeki

Tercümelerine Bir Bakış”, İslami Araştırmalar Dergisi, Cilt: 17, Sayı: 3, Ankara 2004, s. 199.

473 Bakara, 2/217. 474 Güman, s. 151.

120

اَة نَجـ لااَكَلِخ د ياىـٰ تـَحاَاللهاِعِطَأ

Allah’a itaat et ki seni cennete soksun. “Seni cennete girdirene

kadar Allah’a itaat et” denmesi doğru olmaz.

2.3.9.

َ نِم

(min/…den dolayı, sebebiyle)

ا نِم

edatı, fiilin sebebini açıklamak için kullanıldığında taʻlîl (sebep) ilişkisi kurar.475

ا مَغاا نِمااَه ـنِمااو ج ر خـَيا نَأااو داَرَأااَما ل ك

“Üzüntülerinden dolayı oradan her çıkmak istediklerinde…”476 âyetinde birinci

ا ن اِم

edatı ibtidâ, ikincisi ise taʻlîl ilişkisi kurmuştur.

اِبَس نلاااَنِما م ر حـَيااَماِعاَضِ رلاااَنِما م ر حَـي

“Soy sebebiyle haram olan, süt emme sebebiyle de haram

olur”477 hadisinde

ا ناِم

edatı, taʻlîl anlamında kullanılmıştır.

او قِر غ أا مِهـِتاَئيِطَخااا مـاِم

“Bunlar günahları yüzünden suda boğuldular.”478 Yani hataları, günahları sebebiyle…