• Sonuç bulunamadı

Klasik dönemde mahalle mektebi öğretmenleri ulema sınıfının alt seviye üyelerinden, genellikle cami vakıflarına bağlı imamlardan oluĢmuĢtur. Mekteplerde çoğunlukla medrese mezunu kiĢiler muallim olarak görev yapmaktaydı. II.Mehmed kendi devrinin çok ilerisinde bir kararla, muallimlerin mesleki geliĢimlerini sağlama adına, sıbyan mekteplerine öğretmen olacaklar için medrese ders programlarına

Tartışma Kuralları ve Öğretim Yöntemleri dersini koydurmuĢtu90

. Ancak, bu uygulama sonraki yıllarda ihmal edilmiĢ, biraz dini bilgiye sahip olanlar veya okuma yazma bilenler muallim olarak atanabilmiĢlerdir. Osmanlılarda muallimliğin profesyonel bir meslek dalı olarak kabul edilmesi ve öğretmenlerin bu iĢ için kurulacak kurumlarda özel yöntemlerle eğitilmesi gerekliliği Tanzimat yıllarında ortaya çıkmıĢtır91. Tanzimat döneminden itibaren mahalle mektepleri ıslah edilmeye çalıĢılırken, mektep hocalarına da çeĢitli eğitimler verilmiĢtir. 1868 yılında geçici öğretmenlik kurumu oluĢturularak, vilayetlere gönderilen geçici öğretmenler aracılığı ile modern öğretim yöntemleri yaygınlaĢtırılmaya çalıĢılmıĢtır92

.

Öğretmenlik mesleği ile ilgili ilk düzenleme 8 Nisan 1847 tarihli Meclis-i Maarif tarafından hazırlanan Nizamına Tatbiken Etfalin Talim ve Terbiyelerini Ne

Vechile İcra Eylemeleri Lazım Geleceğine Dair Talimattır. Ġlkokullar için yapılan ilk

yasal düzenleme olan bu talimat 6-13 yaĢları arasındaki öğrencilerin okullarda öğrenim görebilmelerini sağlayacak bir takım düzenlemeler ile ders konularını içermekteydi. Talimatla ilkokulların en az dört en fazla yedi yıllık mecburi öğretimin yapıldığı okullar olması öngörülmüĢtü. Ayrıca devletin sonuna kadar bir sorun olarak kalacak olan ilkokulların finansmanının kiĢilerden devlete geçmesi amaçlanmıĢtı93

.

89 Somel, s.159-160.

90 Yahya Akyüz, Türkiye‘de Öğretmenlik Mesleği‘nin Temelleri Sağlam AtılmıĢtı…, Yeni Türkiye

Dergisi, S.7, s.471.(Bundan sonraki dipnotlarda ―Akyüz, a.g.m.‖ olarak geçecektir.)

91 Berkes, s.230

92 Nizamname, mad.178-179.

Ancak talimat hükümlerini uygulamak dönemin Ģartları ve yetiĢmiĢ eleman eksikliği nedeniyle mümkün olmamıĢtır.

Tanzimat Dönemi‘nde Maarif Nezareti tarafından hazırlanan raporlarda öğretmenlik mesleği ile ilgili olarak bir takım yeniliklerin yapılması gerekliliği dile getiriliyordu. Özellikle yaĢlı ve yeni sisteme(usul-u cedide) uygun olmayan muallimlerin görevden uzaklaĢtırılmaları veya yeni nesil öğretmenlerle beraber çalıĢmaları gerekliliği belirtiliyordu. Usul-u cedit üzerine eğitim almayan genç ve yetenekli muallimlerin yeni açılan Darülmuallimin-i Sıbyan mektebine devam ederek kendilerini geliĢtirmeleri de ayrıca istenmekteydi. Nezaret yeni öğretim yöntemleri ile eğitimin yaygınlaĢmasını istiyor, okul giderlerinin de devlet tarafından karĢılanması gerekliliğine vurgu yapıyordu94

.

Öğretmenlik mesleğinin geliĢimi adına ilk adım 1848 yılında öğretmen yetiĢtirmek için kurulan rüĢtiye muallim mektebi olacaktır. Sıbyan mekteplerinin öğretmen ihtiyacı için ise ancak 1868 yılında ikinci bir öğretmen okulu açılabilmiĢti. Ancak bu ikinci okul uzun ömürlü olmadı, 1872 yılında kapanmak zorunda kaldı. Ġlk kız muallim mektebi ise 1870 yılında açılmıĢtır95. Öğretmen okullarının vilayetlerde açılmaya baĢlaması 1875 sonrasında, taĢrada yayılması ise ancak 1882 yılından sonra gerçekleĢebilmiĢtir96

.

Öğretmenlik mesleği ile ilgili en önemli düzenlemeler Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile yapılmıĢtı. Nizamnameye göre, muallim mektebi mezunu olmayanlar öğretmen olarak istihdam edilmeyeceklerdi. Öğretmenlik mesleği için bir devrim niteliğindeki bu karar öğretmen okullarının yeterli sayıda mezun verememesi nedeniyle maalesef uygulanamadı. Mahalli maarif yönetimleri alternatif öğretmen kaynakları olan medrese mezunlarına ve devlet memurlarına yönelmek zorunda kaldılar97

. Bir taraftan okullar ulemanın etki alanının dıĢına çıkarılmaya çalıĢırken, diğer taraftan özellikle köy imamlarına modern öğretim yöntemleri öğretilerek okullarda görevlendirilmesi gibi bir tezat içine girilmiĢtir.

94

Somel, 67,68.

95Kodaman-Saydam, s.493.; Akyüz, a.g.m., s.472.

96 Berker, s.115.

Ġbtidai mekteplerinde görev yapan muallimlerin görev ve sorumlulukları ile ilgili 1892 talimatında da bir takım esaslar getirilmiĢtir. Talimat ile muallimlere önemli yetkiler verilirken sorumlulukları da tanımlanmıĢtır. Buna göre, öğretmenler ya Darülmuallimin-i Ġbtidai mezunu olmalılar veya öğretmenlik mesleğini icra edebilecek yeterlilikte olduklarını sınavlarla ispat etmeliydiler. Bu hükmün yanı sıra muallimler okula tatil günleri hariç her gün gelmek zorundaydı. Gün içinde de okulun açık olduğu süre zarfında, okulda bulunmaları gerekmekteydi. Tatil dönemlerinde bile görev yaptıkları mahalli terk edemezlerdi. Bulundukları yerleĢim yerlerinden ayrılmaları ancak Maarif Nezareti‘nin izni ile mümkündü98

. Talimatla öğretim hizmetlerinin yanı sıra okulun bütün sorumluluğu öğretmene bırakılmıĢtı. Öğretmenler demirbaĢ defteri, esami defteri, devam defteri, masarıf-ı müteferrika defteri gibi defterleri tutmakla mesul tutulmuĢlardır99. Talimat ile muallimlere yerel maarif alanında yapılacak iĢlerde önemli yetkiler verilirmiĢtir. Ancak, 1896 yılında yayımlanan Vilayat-ı Şahane Maarif Müdürlerinin Vazıfelerine Dair Ta’limat ile bu görev ve sorumlulukların önemli bir kısmı vilayet maarif müdürlerine geçmiĢtir. 1896 talimatı ile taĢra öğretmenlerinin özlük ve atama iĢleri tamamen maarif müdürünün kontrolü altına girmiĢti. Müdürler umumi mekteplerde(resmi mekteplerde) görev yapan ve kendileri tarafından ataması yapılan müdür, muallim, müstahdemlerden vazıfelerini yeri getirmekte gevĢek davrananların, görevlerini ifa etmeyenlerin veya devamsızlık yaparak okula gelmeyenlerin görevlerine son verebilirdi. Ancak durumu ve nedenlerini hem nezarete hem de valiye yazmak zorundaydılar. Nezaret tarafından ataması yapılan öğretmenleri ise nezarete bildirmek zorundaydılar. Gayrimüslim okullarda ise müdür, muallim ve müstahdemlerden Ģehadetnameleri geçerli olmayanlar ile görevlerine gitmeyenlerin memuriyetten çıkarılmalarını, maarif müdürü kurumun müdüründen ve okulun kurucularından talep edebilirdi100

.

II.Abdülhamid Devri‘nde bir taraftan öğretmenlerin devletin çıkarları ve toplumun geleceği için öneminin farkında olarak hareket edilirken; diğer taraftan onların yıkıcı bir takım düĢüncelere sahip olarak bunları öğrencilere aktarabilecekleri

98 Sarıçelik, s.45.

99 Sarıçelik., s.46.

korkusu var olmuĢtur. Yayımlanan çeĢitli talimatlarla birlikte umumi okullardaki muallimler üzerindeki devlet denetimi giderek artmıĢtır. Derslerde müfredat dıĢına çıkan veya Abdülhamit devri ideolojisinin dıĢında fikirler ifade edenler, ahlakı yozlaĢtıran, masum zihinleri karıĢtıran, muzır hareketler olarak adlandırılmıĢlardır. 1899 yılında Zühtü PaĢa‘nın Babıâliye gönderdiği mektup, öğretmenlere olan güvensizliği göstermektedir. Mektup da devlet ve dine karĢı düĢmanca tavır gösterenlerin ağırlıklı olarak öğretmenler arasında bulunduğu, bunların dersleri öğrencilerin ahlakını bozacak Ģekilde iĢledikleri belirtilmiĢ, öğretmenlik mesleği ıslahata muhtaç bir memuriyet olarak gösterilmiĢti101

.

Sonuçta istenilen amaca ulaĢılamamıĢtır. 1910 yılında Emrullah Efendi‘nin nazırlığı sırasında öğretimdeki seviye düĢüklüğünün memur muallimler yüzünden olduğuna hükmedilerek, bu kiĢilerden ya memurluğu veya muallimliği seçmeleri istenmiĢ, bu kiĢilerin çoğu memurluğu tercih etmiĢtir102. Bu örnektende anlaĢılacağı üzere ilk öğretmen okulunun açılmasının üzerinden 60 yıldan fazla zaman geçmesine ve öğretmenlik mesleğinin geliĢimi ve kurumsallaĢması adına adımlar atılmasına rağmen devletin sonunda dahi halen muallimlik mesleği hak ettiği değeri görmemiĢtir.