• Sonuç bulunamadı

Türkiye’nin Kerkük Politikası

BÖLÜM 3: IRAK MÜDAHALESİ İLE TÜRKİYE’NİN KARŞILAŞTIĞI

3.1. Kerkük Sorunu

3.1.3. Müdahale Sonrası Kerkük'ün Geleceği ve Türkmenler

3.1.3.4. Türkiye’nin Kerkük Politikası

Amerikalı General Mc. Arthur hatıralarında, büyük devlet adamlarından biri olarak tanıdığını ifade ettiği Atatürk’le, 1933’te Ankara’da yaptığı bir görüşmede “Sizin Türkiye’nin geleceği hakkında tasavvurlarınız nedir?” diye sorduğunda, “Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse, Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik de dahil Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım” cevabını almıştır (Alp, 1998:216-217). Ne yazık ki Atatürk’ten sonraki dönemlerin hükümetleri bu hedef doğrultusunda Türkmenlerle gerektiği gibi ilgilenememiştir. 1926 Türk-İngiliz-Irak Antlaşması’nda olduğu gibi, 1937 Sadabat Paktı, 1946 Türk-Irak Dostluk Antlaşması ve 1959 Bağdat

84

Paktı’nda Türkmenlerle ilgili hiçbir hüküm yer almamıştır (Çobanoğlu, 1994: 177).Bu büyük bir eksiklikti zira Türkmenlerin Türkiye’nin güvencesi altına alınması, varlıklarının bu antlaşmalarla kabul edilmesi belki de sağlanabilir, Türkmenlerin bugün Kerkük’te azınlık haline getirilmeye çalışılması önlenebilirdi.

2003 Irak Müdahalesine gelinceye kadar olan zaman içinde de Türkmenlere karşı Türk desteği yeterli seviyede olmamıştır. Aslında ne Türkiye ne de Türkmenler kendilerine uzun vadeli ve gerçekçi politikalar oluşturamamıştır.

Irak'taki tarafların Kerkük rekabeti sonucunda, Irak'ın asıl unsuru olduğu gibi Kerkük'ün de temel unsuru olan Türkmenler en büyük darbeyi almıştır. Yüzyıla yakın bir süredir Kerkük'teki Türkmenlerin zayıflatılmasına rağmen, şehrin hala bir Türkmen şehri olduğu ortadadır. Irak devletinin kurulmasıyla Türkmenlerin aleyhine işleyen sürecin bir benzeri bugün Irak rejiminin devrilmesi ve yeni Irak'ın İnşa edilmesiyle yaşanmaktadır. Büyük ölçüde sahipsiz kalan Kerkük ve Türkmenler, yaşanan Irak'ın yeniden inşası sürecinde desteklenmelidir. Bu konuda Türkiye’ye büyük rol düşmektedir. Çünkü bölgede Türkmenlere Türkiye’den başka açık destek verilmemiştir. Irak'ın yeniden yapılandırılmasında Türkiye’nin, barışçıl bir yol izlediği bilinen bir gerçektir. Türkiye’nin bir nevi olayları arka plandan izleme pozisyonunda olduğunu söylemek mümkündür. Ancak bu, Türkiye’nin zaman içinde bölge üzerindeki etkisini azaltmıştır. Türkiye artık Kerkük konusunda daha etkin bir siyaset izlemelidir.

Kerkük’te en büyük sorun Türkmenlerin yeterince teşkilatlanamamış olmasıdır. Türkmen partileri tarihi süreç boyunca gerçek bir birliktelik gerçekleştirememiştir. Türkiye’nin de çabalarıyla kurulan ITC, bu konudaki eksikliği biraz olsun giderecek gibi görünmektedir.

Tezkere krizi ve sonraki gelişmeler Türkiye’nin Irak konusunda etkisini kaybetmesine neden olmuştur. Müttefiki ABD ile ilişkilerinde gerginlikler yaşanmıştır. Bu gerginlikler, Türkiye’nin Türkmenlerin haklarını korumasında da zaman zaman etkisiz kalmasına neden olmuştur. Çünkü ABD’ne Irak Müdahalesinde Kürt gruplar yardımcı olmuştur ve ABD’nin onların yanında olması doğaldır.

Türkiye, 15 Aralık 2002’de toplanan Londra konferansında alınan, Kerkük’ten zorunlu göç sonuçlarının ortadan kaldırılması ve zorunlu göçe maruz kalan ailelerin tekrar kendi

85

bölgelerine dönmeleri kararının doğuracağı sonuçları önceden değerlendirerek, yerinde bir müdahale ile Kerkük’ün geleceği konusunda ABD’ne baskı yaparak 19 Mart 2003’te Ankara’da bir toplantı yapılmasını sağlamıştır. Türkiye bu tür öngörülerini geliştirerek Türkmenlerin haklarını her zaman koruyabilmelidir.

Türkmenlerle olan ilişkiler özellikle de ekonomik alanda geliştirilmelidir. Ancak bu sayede -güçlü bir ekonomiye sahip olarak- Türkmenler, Kürtler ile başa çıkabilecektir. Irak Müdahalesinden sonra Kürt grupların, oluşan atmosferden yararlanarak elde ettikleri kazanımlar ve Kerkük konusunu bir oldu bittiye getirmeleri, Türkmenler başta olmak üzere Irak’taki diğer grupların çıkarına değildir.

Türkiye’nin menfaatleri açısından petrol gelirleri merkezi hükümetin kontrolü altında olmalıdır. Federal bir Irak’ta aksi bir tehlike her zaman mevcut olacaktır. Böyle bir paylaşım gerçekleşirse merkezi hükümet zayıflayacak, özerk hükümetler güçlenecek ve uzun vadede Irak'ın bölünme tehlikesini arttıracaktır. Ancak Kürt partiler açısından Kerkük sorunu bu şekilde yorumlanmamaktadır. Onlar, yaşadıkları bölgede Kürtlerin tarihi haklarının olduğu konusunda diretmektedirler. Kürtler açısından petrol kaynakları etnik haktan ayrı tutulamaz ve Irak Merkezi Hükümetinin tekelinde olamaz.

Bir iç savaşın çıkması durumunda Kerkük, Bosna-Hersek savaşındaki Saraybosna'ya benzeyecektir. Kürtler, Araplar ve Türkmenler silaha sarılacaktır. Yalnız, Kerkük ile Saraybosna arasında bir fark vardır. Saraybosna'da taş varken, Kerkük'te dünyanın en büyük petrol yatakları vardır. Bu zenginlik Kürtlerin eline geçerse Türkiye için felaket olacaktır çünkü ondan sonraki aşama bağımsız Kürt devleti olacaktır.

Bağımsız bir Kürt devleti Irak'taki Amerikalı yönetici Paul Bremer’e göre, büyük bir stratejik hata olacaktır. Irak, Suriye, Türkiye ve İran arasında tecrit edilmiş olacak olan Kürdistan, bölgede en fazla İsrail kadar hoş karşılanacaktır ve ABD'nin desteğine dahi sahip olmayacaktır. Özellikle de Türkiye’nin güvenliği tehlike altına girecektir.

Sonuç itibariyle, Irak'ın Türkiye’nin güvenliği açısından geleceği büyük oranda Kerkük konusunda düğümlenmektedir. Kerkük’ün değişik unsurları Irak'ın yeniden yapılandırılması konusunda mümkün oldukça avantajlı çıkmaya çalışmaktadırlar. Irak'ta geçmişte iktidarın uzun süre Sünnîlerde olmasına rağmen, bugün Şiîlerin Irak'ın geleceğinde büyük rol oynaması beklenmektedir. Aslında herhangi bir grubun Irak'taki

86

muhtemel rolü, denklemleri değiştirebilme potansiyeline ve bu konudaki hazırlığına dayandığı açıktır. Buradan hareketle, Türkmenlerin gereken haklarını kazanmaları amacıyla hem uluslararası hem de bölgesel alanda seslerini duyurmaları için Türkiye’nin her türlü fedakarlığa hazır olması gerekmektedir.