• Sonuç bulunamadı

2. Literatür Taraması

1.3 Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Merkez Bankası Para Politikaları

1999 yılı seçimlerinin ardından TCMB, yüksek reel faiz oranları ile yükselen borç stoku, bozulan kamu finansman dengeleri, yükselme eğilimine giren enflasyon ve devam eden ekonomik daralma nedeniyle 2000 yılında orta vadeli “Enflasyonu Düşürme Programı”nı uygulamaya koymuştur. Büyüyen cari işlem açığı, iç ve dış piyasadaki tedirginlikler nedeniyle azalan sermaye girişiyle birlikte faiz oranları yükselmiştir. 2000 yılı Kasım ayı ve 2001 yılı Şubat ayında meydana gelen finansal krizlerin ardından

“Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” uygulamaya konmuştur. Program ile birlikte bankacılık sektöründe hızlı tedbirler alınarak faiz oranı ve döviz kurlarında istikrarın sağlanmasıyla finansal piyasadaki belirsizliklerin azaltılmasını ve ekonomik etkinliği sağlamak için yapısal reformların yapılması hedeflenmiştir. Yaşanan kriz sonrası mevcut politikanın sürdürülememesi nedeniyle 2002 yılında örtük enflasyon hedeflemesine geçilmiş ve 2005 yılı, 2006 yılında geçilecek olan açık enflasyon hedeflemesinin geçiş dönemi olarak ilan edilmiştir. Bu dönemde ihtiyatlı mali ve para politikaları, yapısal reformlar, merkez bankası bağımsızlığına yönelik atılan adımlar ve dalgalı kur rejimi sayesinde fiyat istikrarına ilişkin gelişmeler yaşanmıştır. Diğer yapısal reformlarla birlikte 2005 yılının başında para biriminden 6 sıfırın atılmasıyla Türk lirasının kredibilitesi sağlanarak fiyat istikrarı sürecine katkıda bulunulmuştur. Finansal sektörün kırılganlığı azalarak ve finansal piyasa derinliği artarak ekonomide güven artmıştır.

TCMB enflasyon hedeflemesi rejiminin gerektirdiği altyapı için para politikası uygulamalarına ilişkin görevlerin tanımı açık hale getirilmiş ve enflasyon tahmin yöntemleri geliştirilmiştir. Temel politika aracı olarak kısa dönemli faiz oranı belirlenmiştir. 2005 yılı boyunca gecelik borçlanma faiz oranı yüzde 13.5 seviyesine inmiştir. Enflasyonel beklentilerdeki azalma, güçsüz yurtiçi talep baskıları, AB ile tam üyelik müzakerelerine başlanması, IMF ile yaşanan gelişmeler, ekonomik programın mali

41 disiplin ve yapısal reform nedeniyle sekteye uğramayacağına olan inanç nedeniyle TCMB faiz oranlarını kademeli indirme kararı almıştır. Kısa dönemli faiz oranını yüzde 14.25’ten 13.5’e indirilmiş ve müdahaleler ile ihaleler yoluyla toplamda 22 milyar Amerikan doları döviz alımı yapılmıştır (TCMB, 2005).

Diğer gelişmekte olan ülkeler ile birlikte Türkiye risk priminin artmasıyla 2006 yılının ikinci çeyreğinde finansman maliyetlerinde artış ve küresel piyasada dalgalanmalar meydana gelmiştir. Yeni Türk Lirasının değer kaybetmesi ve finansal piyasalardaki dalgalanmalara karşılık artan faiz oranları, özellikle dayanıklı mallarda toplam yurtiçi talebin azalmasına neden olmuştur. TCMB, politika faizini 25 baz puan indirmesinin ardından günlük döviz alım ihalelerine bir süre ara vermiş ve önce 175 baz puan daha sonra 225 baz puan artırarak piyasadaki dalgalanmaları hafifletmeye çalışmıştır. Parasal sıkılaşmayı desteklemek için bir ve iki hafta standart vadeli YTL depo alım ihalelerine başlamıştır. Petrol fiyatlarında azalma, özel imalat sanayindeki güçlü verim kazançlarıyla işgücü maliyetlerinin azalmış, enflasyon beklentilerinin düşmüş ve Yeni Türk Lirası tekrar değer kazanmıştır. TCMB beklentilerin ve döviz kurunun ikincil etkilerini hafifletmek için faiz oranını Temmuz ayında 25 baz puan artırarak yüzde 17.50 seviyesinde kalmış ve gecelik borçlanma faizini toplamda 425 baz puan artırmıştır. 2006 yılının ortasından itibaren uygulanan sıkı para politikası yurtiçi talepte zayıflamaya ve temel enflasyon göstergelerinde önemli düşüşe neden olmuştur. Uygulanan politikalar sayesinde oluşan güçlü büyümenin yanı sıra enflasyon seviyesinde de tek basamaklı sayıya düşülmüştür. Özel sektör tüketimlerinde ve yatırım harcamalarında meydana gelen keskin artış tasarruf açıklarına yol açmış ve ekonomik faaliyetlerdeki patlama yabancı tasarruflar, uzun dönem borçlanma ve doğrudan sermaye akışı ile finanse edilmiştir. Bu nedenle cari açık ve özel sektörün yabancı borç stoku genişlemiştir. Eylül ayında TCMB politika faizini 175 baz puan artırma kararı almıştır (TCMB, 2006).

Amerika mortgage kredileri piyasasında ortaya çıkan kriz ve ardından birkaç büyük Amerikan finansal kuruluşunun iflas etmesiyle 2008 yılında reel ekonomide önemli etkiler meydana gelmiştir. 2006 yılında yükseltilen kısa dönem faiz oranları ekonomik duraklamaya neden olarak 2008 yılında hem iç piyasadaki belirsizlik hem de küresel finansal sorunların ışığında ekonomik faaliyetlerin daha hızlı yavaşlamasına neden olmuştur. Küresel ekonomik endişeleri yansıtarak kredi koşulları 2008 yılında sıkılaşırken yurtiçi talep düşmüştür. Gayri safi yurtiçi hasıla, üçüncü çeyrekte yüzde 0.5 büyüyerek 2002’den bu yana en düşük değer olmasının yanı sıra küresel krizin derinleşmesiyle dünya ticaret büyüklüğü, yabancı talep ve ihracat düşmüştür. Yurtiçi

42 talebin yumuşaması, Türk lirasının zayıflaması ve emtia fiyatlarının düşmesiyle birlikte ithalat ihracattan daha hızlı azalmıştır. 2008’in ortasına doğru arz şoklarının geçici olmadığı sonucuna varılmış ve uluslararası piyasayı da etkileyen likidite krizi Türkiye’nin risk primi ve döviz kurlarında ters etkiye neden olmuştur. Hem küresel ekonomik duraklamanın derinleşmesi nedeniyle yurtiçi talebin azalması hem de emtia fiyatlarının düşmesi, orta dönemde enflasyon hedefinin altında kalınabileceği sinyalini vermiştir. Bu nedenle TCMB Kasım ve Aralık ayında politika faizini 50 ve 125 olmak üzere toplam 175 baz puan düşürmüştür. TCMB, uluslararası kredi piyasasından doğabilecek sorunlar karşısında Türkiye finansal sisteminde finansal istikrar sağlayabilmek için döviz alımı ihalelerini durdurmuş ve döviz satımı ihalelerini başlatmıştır. Ayrıca yerli ticari bankalara sunulan yabancı döviz mevduatlarının vadesini uzatmış, borç verme faiz oranını düşürmüş ve yabancı döviz rezervi zorunlu karşılık oranlarını düşürerek piyasaya döviz likiditesi sağlamıştır (TCMB, 2008).

2008 krizi yurtiçi kredi piyasasını etkileyerek kredi hacminin azalışının devam etmesine ve yüksek işsizlik oranlarına neden olmuştur. Mali önlemlerle düzelme gerçekleşmesine rağmen vergi teşviklerinin kademeli çekilmesiyle beraber yurtiçi talep aşağı yönlü trendine geri dönmüştür. İthalatın ihracattan daha hızlı azalması nedeniyle ticari ve cari açık daralmıştır. TCMB küresel krizle mücadele etmek için kredi arzı daralmasını hafifletmek için likidite istikrarını sağlayan politikalar uygularken bir yandan da kısa dönemli faiz oranının sert bir şekilde indirimine gitmiştir. Yaşanan kısmi ekonomik iyileşmeye rağmen TCMB talepteki belirsizlik ve istihdamda önemli gelişmelerin yaşanmaması nedeniyle faiz oranını düşürmeyi sürdürmüştür. TCMB 2009 yılında faiz oranını toplamda 850 baz puan düşürmüştür ancak ekonominin daha ılımlı bir havaya döneceği beklentilerinin büyümesiyle Aralık ayında faizi değiştirmeden yüzde 6.50 seviyesinde bırakmıştır (TCMB, 2009).

Kriz nedeniyle gelişmekte olan ülkeler hızlı büyüme gösterirken gelişmiş ülkeler yavaş ve kırılgan büyüme görünümüne sahip olmuşlar ve bu nedenle gelişmiş ülkeler genişletici para politikasının yan sıra parasal genişleme uygulamasına da gitmişlerdir.

Türkiye dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkelere yüksek getiri ve görece yüksek faiz oranı arayışı ile birlikte sermaye akımı başlamıştır. Türkiye gayri safi yurt içi hasılada yüzde 8.9 büyüme ile OECD ülkeleri içinde 2010 yılında en yüksek büyüme oranına sahip olmuştur. Belirsizliğin hafiflemesiyle tüketici güveni artarak ve kredi koşulları hafifleyerek yatırımı ve tüketimi teşvik etmiştir. İşsizlik oranları önemli ölçüde düşerek kriz öncesi seviyeye yaklaşmasının yanı sıra Tüketici Fiyat Endeksindeki değişme yüzde

43 6.4 seviyesinde kalarak yıl sonu hedefine ulaşılmasını sağlamıştır. Nisan ayı itibariyle TCMB kriz döneminde uygulamaya başladığı likidite önlemlerini durdurmuş ve para politikasında normalleştirmeye gideceğini duyurmuştur. Geçici likidite destekleri piyasadan kademeli olarak geri çekilmiş ve zorunlu karşılık oranları artırılmıştır. 2010-2011 yıllarında TCMB, temel politika aracı kısa dönemli faiz oranları ile birlikte likidite yönetimi ve zorunlu karşılıkları da kullanarak karma bir strateji uygulamıştır. Döviz alım ihalelerinin esnekliğini korumak, TL zorunlu karşılıkları üzerindeki faiz ödemelerini sona erdirmek, likidite yönetiminin operasyonel yapısını değiştirmek ve küresel para genişlemesinden doğan sermaye akımlarını uzun dönemli yatırım araçlarına çevirmek için Kasım ve Aralık aylarında yeni karma önlemler serisi uygulamaya konmuştur.

TCMB gecelik borçlanma faiz oranını yüzde 5.75 oranından 1.50’ye düşürmüş ve borç verme faizi oranını yüzde 0.25 puan artırılarak yüzde 9’a yükseltilmiştir. TL zorunlu karşılık oranı Eylül ve Kasım aylarında 0.50 puan artırılarak yüzde 6’ya ulaşmışken TL zorunlu karşılıkları üzerindeki faiz oranları sona erdirilmiştir. Bankacılık sistemi yükümlülüklerinin vadesini uzatmak ve uzun dönemli sermaye girişlerini teşvik etmek için TL zorunlu karşılık oranları vadesine göre farklılaştırılmış ve daha önce dahil edilmeyen yurtdışı ve yurtiçi repo işlemlerinden fonlar zorunlu karşılıklar kapsamına dahil edilmiştir. TCMB yeni bir politika stratejisi benimseyerek daha önceki görevleriyle çelişmeyecek ve fiyat istikrarı temel politika olacak şekilde finansal istikrarı da sağlamaya yönelik çalışmalara başlamıştır. Ana politika aracı olan kısa dönemli faizlerin yanı sıra gecelik borçlanma ve borç verme faiz oranları arasındaki faiz koridoru ile zorunlu karşılık oranları ortak kullanımına başlanmıştır. Gayri safi yurtiçi hasıladaki büyüme ile beraber işgücünde ve istihdam da artış yaşanmış, tarım dışı sektörlerde kişi başı kısmi verimlilik artmış, işgücü verimliliği artışı ile beraber işgücü maliyetleri de azalmıştır. Avrupa’daki ulusal borç endişeleri nedeniyle risk iştahının oynaklığı yükselmiş ve gelişmekte olan ülkelerden çıkan sermaye akımları ile bankacılık sisteminde likidite ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Likidite ihtiyacını karşılayabilmek için gecelik borç alma faizi artışı ile faiz koridoru daraltılmış, Türk lirası zorunlu karşılıkları üzerindeki düzenlemeler kaldırılmış ve dahası yurtiçi ekonomik faaliyetlerde yavaşlamaya neden olabilecek küresel sorunların riskini minimize etmek için politika faizi düşürülmüştür.

Ekim ayında yeni karma politika altında 1 hafta vadeli repo faizi oranı yani politika faizi yüzde 7’den 6.25 seviyesine inmiştir. 2011 yılı sonunda enflasyon yüzde 4 artarak yüzde 10.45 seviyesine ulaşmıştır. TCMB 4 Ağustos tarihinde politika faizini 50 baz puan 29 Ağustos tarihinde mevcut koşullar nedeniyle dezenflasyona beklenenden önce başlanılması amaçlanarak ek parasal sıkılaştırma kararı alınmıştır. Likidite koşullarında

44 borç verme faizi artışından kaynaklanabilecek sıkılaşmayı önlemek için zorunlu karşılık oranları düşürülmüştür (TCMB,2011).

Yeni politika stratejisini sürdürerek faiz koridoru, efektif likidite yönetimi, zorunlu rezervler ve rezerv opsiyon mekanizması gibi para politikası araçlarını etkin bir şekilde kullanan TCMB, 2012’nin ilk çeyreğinde maliyet faktörleri üzerindeki riskler ve küresel ölçüde uyum politikaları göz önünde bulundurarak faiz koridorunu Şubat ayında 100 baz puan azaltmıştır. Diğer yandan, petrol fiyatlarındaki ve enflasyon beklentilerini bozabilecek diğer maliyet faktörlerinin artışı önleyebilmek için ek parasal sıkılaştırmaya gidilmiştir. Risk iştahındaki artış nedeniyle ortalama fonlama faizi ve gecelik faiz oranı düşük tutulurken finansal istikrarı sağlamak için döviz rezerv opsiyon imkanı yüzde 40’tan 45’e yükseltilmiştir. Yılın üçüncü çeyreğinde gelişmiş ülkelerin ek parasal sıkılaşmaya gitmesiyle sermaye akımlarında artış yaşanması riskine karşılık TCMB gecelik borç verme oranını toplam 200 baz puan azaltarak faiz koridorunu daraltmıştır.

2012 yılı son çeyreğinde ve 2013 yılında küresel ekonomideki belirsizliklerin devam etmesi, sermaye akımları nedeniyle beklenenden daha hızlı kredi genişlemesinin olması ve küresel risk iştahının artması sebebiyle finansal istikrara ilişkin riskleri yok etmek adına kısa dönem faiz oranları düşük tutulmuş ve döviz rezervlerini artıran makro ihtiyati önlemler uygulanmaya devam edilmiştir. Gelişmiş ülkelerin para politikaları nedeniyle küresel ölçüde finansal piyasalarda belirsizlik yüksek seviyeye ulaşmıştır. Bu belirsizlik artışı döviz kurları dahil olmak üzere finansal varlıkların yeniden fiyatlandırılmasına ve gelişmekte olan ülkelerin küresel portföy yatırımlarındaki payının küçülmesine neden olmuştur. Finans ve finans dışı sektörlerin dış borçlanmalarında herhangi bir problem olmamasına rağmen Türkiye ekonomisi bu belirsizlikten etkilenerek portföy kalemlerinden sermaye çıkışları yaşanmıştır. TCMB, Türk lirasının likidite politikasının tahmin edilebilirliğini kademeli olarak artırmasının yanı sıra küresel faiz oranı ile yurtiçi faiz oranı arasındaki ilişkinin zayıfladığı ve piyasa oranlarının yurtiçi makroekonomik gelişmelere daha duyarlı hale geldiği bir strateji oluşturarak faiz oranı belirsizliğini azaltmıştır. TCMB gecelik borç verme faizini toplamda 225 baz puan, borç alma faizini 125 baz puan ve politika faizinin 75 baz puan düşürmüş, yabancı para zorunlu karşılık oranı yüzde 11.9’a yükseltilmiştir (TCMB, 2012). 2013 yılı Mayıs ayının sonunda hem gelişmekte olan ülkelerden hem de Türkiye’den sermaye çıkışları nedeniyle döviz kurunda yüksek dalgalanmalar meydana gelmesi ve kredi genişlemesi sebebiyle TCMB ek parasal sıkılaşmaya yönelerek döviz satım ihalelerine başlamıştır. Türk lirasının değer kaybını ve yüksek enflasyonu önlemek amacıyla faiz koridorunun üst limiti Temmuz

45 ayında 75, Ağustos ayında 50 baz puan yükseltilmiştir. Aralık ayında FED’in parasal genişleme politikasından ayrılışını açıklamasıyla Türk lirasının oynaklığı daha da artmış, enflasyon oranı yüzde 7.40 seviyesine çıkmıştır (TCMB, 2013).

Türk lirası önemli derecede değer kaybetmesinin ve risk primleri artmasının enflasyon ile makroekonomik istikrar üzerindeki etkilerini kontrol edebilmek için TCMB 2014 yılı Ocak ayında güçlü bir parasal sıkılaştırmaya gitmesinin ardından küresel para politikalarının normalleşmesi hususundaki belirsizlik nedeniyle TCMB yılın ikinci yarısında büyük faiz indirimlerine yönelmiştir. Ayrıca 2015 yılında TL’nin değer kaybı nedeniyle temel mal grubu yıllık enflasyonu yükselmiştir. Özel sektöre verilen banka kredilerinin büyüme oranı azalırken yurtiçi talep nedeniyle ekonomik faaliyetler büyümeye devam etmiştir. TL değer kaybının enflasyon ve enflasyon beklentileri üzerinde yol açtığı negatif etkileri kontrol edebilmek için ortalama fonlama faiz oranı kademeli olarak artırılmış, gecelik repo faiz oranlarının faiz koridorunun üst limitinde oluşması sağlanmıştır. Bankacılık sektörü maliyetlerini azaltabilmek amacıyla TL zorunlu karşılıklara ödenen faizler kademeli artırılmıştır. 28 Ocak 2014 tarihinde marjinal fonlama oranı yerine 1 hafta vadeli repo faiz oranı ile likiditeyi sağlama kararı alan TCMB iki yıl boyunca 1 hafta vadeli repo faiz oranını önce yüzde 4.5’ten 10’a çıkartmış daha sonra toplamda 225 baz puan indirmiş ve yüzde 7.5’e düşürmüştür.

Gecelik borç verme-borç alma faiz koridoru 50 baz puanlık aşağı yönlü kaymıştır. TCMB fonlamayı 1 hafta vadeli repo ihaleleri ile sağlamaya devam ederken marjinal fonlamanın payı kademeli olarak artırılmıştır (TCMB, 2015). Enflasyonel baskılarda hafifleme, finansal koşulların sıkılığı ve küresel finansal piyasaların ılımlı bir sürece girişi ile 2016 yılının Mart-Eylül ayları arasında TCMB faiz koridoru politikasında sadeleşmeye gidebilmiştir. Koridorun üst bandı 250 baz puan indirilerek ve gecelik borç verme faiz oranı 10.75’ten 8.25’e azaltılarak faiz koridoru genişliği 350 baz puandan 100 puana düşmüştür. Kasım ayında küresel belirsizliğin tekrar artışı ve döviz kurundaki oynaklık nedeniyle parasal sıkılaşma politikası uygulanmıştır. 1 hafta vadeli repo faizi 50 baz puan, gecelik borç verme faizi 25 baz puan yükseltilmiştir. Ağustos ve Eylül aylarında Türk lirası zorunlu karşılık oranını toplamda 100 baz puan azaltarak piyasaya likidite sağlanmıştır. 2016 yılı Aralık ayında 1 hafta vadeli repo faiz oranı yüzde 8, borç alma faizi yüzde 7.25 ve borç verme faizi yüzde 8.50 seviyesinde bırakılmıştır. Enflasyon oranı yüzde 8.53 seviyesinde kalırken Türk lirası ortalama yüzde 0.2 değer kaybederek 2015’deki seviyesine yakın kalmıştır (TCMB, 2016).

46 2017 yılında Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılası bir önceki seneye kıyasla yüzde 7.4 büyümüştür. Bu büyümeyi destekleyen faktörler arasında Hazine destekli Kredi Garanti Fonu(KGF) ile küçük ve orta ölçekli şirketlere sağlanan 200 milyar TL kredi, makro ihtiyati politikalar, azalan jeopolitik gerilimler sonucu turizm gelirlerinin iyileşmesi ve Avrupa Birliği ülkelerinden gelen talep doğrultusunda ihracatın artması ile artan krediler ve yurtiçi talep yer almıştır. Türk lirasının değer kaybetmesi, güçlü ekonomik faaliyetler, ithalat fiyatlarında ve işlenmemiş gıda fiyatlarındaki gelişmeler nedeniyle yıl sonu enflasyon oranı yüzde 11.92 seviyesiyle belirsizlik aralığının üzerinde kalmıştır. Yıl boyunca TCMB fonlamayı tek bir kanal aracılığıyla gerçekleştirmiş ve sıkı para politikasını sürdürmüştür. Ocak ayında döviz kurundaki dalgalanmalar nedeniyle TCMB gecelik borç verme faiz oranını yüzde 8.5’ten 9.25’e ve geç likidite penceresi borç verme oranını yüzde 10’dan 11’e çıkarmıştır. Ayrıca yabancı para birimi likiditesinin yönetimine daha fazla esneklik sağlayabilmek için döviz zorunlu karşılık oranları düşürülmüş ve Türk Lirası Depoları piyasasına karşılık Döviz Depoları piyasasını açılmış ve belirli bir süre için reeskont kredilerinin Türk Lirası cinsinden geri ödenebileceği açıklanmıştır. Türk lirasının daha fazla değer kaybetmesiyle enflasyonun yükselme riskine, yükselen gıda ve ithalat fiyatlarına karşılık TCMB geç likidite penceresi borç verme faizini önce yüzde 11.75’e daha sonra parasal sıkılaştırma daha da güçlendirerek 12.25’e en son Aralık ayında 12.75’e çıkartmıştır. Merkez Bankası bünyesinde bulunan Bankalararası Para Piyasası’nın bankaların borç alabilme limitleri gecelik vadede yaptıkları işlemleri sıfıra indirmesiyle TCMB fonlamayı sadece GLP kanalı ile yapmıştır.

Bankacılık sistemine ek döviz likiditesi sağlayabilmek için döviz imkan oranı üst limiti yüzde 55’ten 60’a çıkarılmış ve tüm dilim aralıkları yüzde 5 indirilmiştir. Bir önceki seneye kıyasla reel efektif döviz kuru ortalama yüzde 10 düşerken işsizlik oranı 2017 yılının başından itibaren azalma trendi göstermiştir (TCMB, 2017).

Türk lirasının değer kaybı, yurtiçi talep ve kredi arzını etkileyen finansal koşulların sıkılaşması ve net ihracat nedeniyle 2018 yılında Gayri Safi Yurt içi hasılanın bir önceki senenin aynı dönemine göre yüzde 4.5 artmış yıl sonunda Türk lirasındaki kısmı değer kazancı ve petrol fiyatındaki gelişmeler ile enflasyon yüzde 20.30 seviyesine inmiştir. Ek sıkılaştırma politikasının yanı sıra Mayıs ayında gecelik borç alma ve borç verme faiz oranları 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranının +/-150 baz puan marjında bırakılmış ve yeni operasyonel çerçevede fonlama 1 hafta vadeli repo ihaleleri ile yapılmaya başlanmıştır. Yaşanan TL değer kaybının sürmesiyle rezerv opsiyon mekanizması çerçevesinde döviz imkanı üst limiti düşürülmüş, Türk lirası ile yabancı

47 para birimi zorunlu karşılık oranları düşürülmüş ve piyasaya likidite sağlanmıştır. Daha önce yüzde 16.5’ten 17.75’e çıkarılan 1 hafta vadeli repo ihale faizi yüzde 24’e yükseltilmiştir. Gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının para politikalarındaki normalleşmenin yanı sıra uluslararası ticaretteki korumacılık gelişmekte olan ülkelerin risk primini yükselterek ve para birimlerinin değer kaybetmesine neden olarak portföy girişlerine yol açmıştır. Jeopolitik gelişmeler ve enflasyondaki bozulma görünümü nedeniyle Türkiye’de bu portföy girişleri daha az yaşanmıştır. 2018 yılında reel efektif döviz kurundaki düşüş bir önceki yılın aynı dönemine göre ortalama yüzde 14.4 seviyesinde gerçekleşmiştir (TCMB, 2018).

2. İŞSİZLİK KAVRAMI

Ülkeler, işgücü piyasasının performansını ve ekonominin iş arayanlar için yeterli iş yaratabilmesini ölçebilmek için işsizlik verilerinden yararlanırlar. Ayrıca işsizlik verileri ekonominin konjonktürel performansını karşılaştırma imkânı sunmaktadır.

İşsizlik oranının artması ekonomide üretim ve satışların düştüğüne işaret ederken;

azalması ise açık iş pozisyonlarının yeterli olduğunu ve ekonominin büyümekte olduğunu ispat etmektedir (Biçerli, 2011: 427-428).

ILO (1982)’ye göre “İşsiz” tanımı belirli bir yaş üzerindeki tüm insanların referans döneminde:

 “İşi olmaması”,

 “işe başlamaya hazır olması”,

 “iş arıyor olması”, istihdama katılmak için özel ya da kamu iş bulma kurumlarına başvurma, işverenlere başvurma vb. gibi belirli adımları atması

durumudur.

2.1 İşsizlik Türleri

İşsizliğin tanımı açık olmasına rağmen ekonomistler işsizliği türlerine ayırmışlardır. Kişisel karakteristikleri belirtildiği cinsiyet, yaş, etnik köken, eğitim durumuna göre bir sınıflandırma yapılabilmekle birlikte coğrafi dağılım, meslek ve

48 işsizliğin süresi ile nedenine göre de gruplandırma yapılabilmektedir (Yıldırım ve Karaman, 2001: 310).

Açık İşsizlik: Bu kavram ile cari ücret seviyesinde iş aramasına, çalışma gücü ve arzusu olmasına rağmen iş bulamayanların toplamının oluşturduğu işsiz grubu ifade edilmektedir. (Zaim, 1997:170).

Hiçbir modern ekonominin serbest emeğe ve serbest emek piyasasına sahip olduğu müddetçe açık işsizlik türünden kaçınamamasının nedeni tam istihdam

Hiçbir modern ekonominin serbest emeğe ve serbest emek piyasasına sahip olduğu müddetçe açık işsizlik türünden kaçınamamasının nedeni tam istihdam