• Sonuç bulunamadı

2. SU KENARI YAPILARI

2.2. Türkiye’deki Su Kenarı Yapıları

Ülkemizdeki su yapıları denilince akla gelenlerden ilki kuşkusuz bir benzeri daha olmayan, kendine has coğrafyası ile Boğaziçi kıyılarında bulunan yalılardır. Yahya Kemal “ Boğaziçi doğrudan doğruya Türklerin eseridir” der. Osmanlı dönemi ürünü olan kıyı çizgisini biçimlendiren yalılar su ile birlikte şekillenmiş Boğaziçi kültürü olarak adlandırılan yaşam biçimi ile de Boğaziçi Yalı mimarisi insan eli şekillenmiş bugüne de eşsiz güzellikteki eserleri inceleme ve tanıma imkânı sunulmuştur. Tez başlığı olan “Boğaziçi Yalıları İç Mekân Analizi” olmasından dolayı bu kısım tezin ilerleyen bölümlerinde daha detaylı bir şekilde ele alınacaktır.

İstanbul Boğaziçi’ndeki su kenarı yapılarının bir benzeri de Amasya, Edirne ve Antakya da bulunmaktadır. Kendine özgü mimari bir geleneğe sahip olan, tarihin en büyük sultanlarına okul olmuş şehzadeler şehri Amasya, tarihi yapıları, kültür birikimi ve günümüze kadar ulaşan muhteşem eserleri ile bir kültür diyarıdır. Asırlar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. İçinden ırmak geçen şehir için “Amasya o şehirdir ki, tenhasında bir at eşelense, toynağı bir medeniyete dokunur.” denilmiştir. Bir farklı sözde Strabon Amasya için “benim kentim” demiştir. Osmanlı sivil mimarisinin bütün özelliklerini taşıyan Yalıboyu evleri, Yeşilırmak’ın kuzeyinde yer alan ve İstasyon Köprüsü ile Hükümet Köprüsü arasında kalan konut bölgesinde bulunmaktadır.

Amasya evlerinden günümüze kalmış olanlar daha çok 19.yy’a aittir. Amasya’nın 1. Derece deprem bölgesinde yer almaktadır. Çeşitli zamanlarda yangın ve de zaman zaman sel felaketleri konutları yapısal anlamda olumsuz yönde etkilemiştir. Yalıboyu evlerinde kullanılan malzemeler ve ahşabın doğal yapısı gereği uzun ömürlü olmayışı sebebiyle çoğu günümüze kadar ulaşamamıştır. Evleri, Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu kararıyla tescilli olup, 2 numaralı sit alanı içinde bulunmaktadır. Çoğu restorasyon geçiren evler korunmaktadır. Günümüzde bu evlerin bir kısmı pansiyon, otel ve restoran olarak kullanılmaktadır.

15 1900 yıllarına ait fotoğraflarda doğudan başlamak üzere; Hükümet Köprüsü’yle Alçak Köprü arasında 12 adet, Alçak Köprü ile Magdenus Köprüsü arasında 23 adet, Magdenus ile İstasyon Köprüsü arasında 24 adet ev tespit edilmiştir. (Yalçın,1997)

Şekil 5 : Amasya Yalı Boyu Evler

Amasya Yalıboyu evlerine ait kesitte kıyı-ev-avlu-sokak ilişkisi ifade edilmiştir. Türk Evi plan şemasına ait olan bu evler, depolama alanı, zemin kat ve 1. Katta planlanacak yaşam alanları topoğrafik şartlar ve Yeşilırmak’ın mevsim değişiklerinde yükselen/alçalan sularının yapıya vereceği zararlarda göz önüne alınarak doğal oluşuma saygılı bir duruşla planlanmıştır. Su öğesine eli böğründe ile sağlanan konsol erişim iç mekânda ferahlık sağlarken aynı zamanda Yeşilırmak’la bütünlük sağlamıştır. Tümden gelim yöntemiyle tasarlanan plan şemasında, açık/yarı açık/ kapalı iç mekân sokaktan sınırlayan avlu dış duvarıyla başlayarak mekân içerisine yönlendirir.

Amasya Yalıboyu evleri Anadolu Türk Evi-su ilişkisinin başarılı örneklerindendir. İç mekân sokağı sınırlayan avlu duvarıyla başlayarak devam eder. Topoğrafik şartlar ve mevsimsel nehir yükseltileri göz önüne alınarak farklı kotlarda inşa edilmiş mahalle-sokak-avlu-ev ölçeğinde mahremiyet ve mekânsal zenginlik sağlamıştır. Cumba ile nehre erişim, iç mekânda ferahlık sağlamasının yanında dış ortam gürültüsünü su öğesiyle izole etmesiyle mekân konforunu artırmaktadır. Zemin kat-sokak bağlantısı bulunan evlerde, zemin katı sağır tutulan cephe, cumba ile üst katta, kafesli ve giyotin

16 pencerelerle dış mekânda görsel algı dengelenirken, zemin katta mahrem mekânı, Üst katta tüm manzaraya hâkim panoramik bir mekân oluşturmuştur.

Şekil 6 : Amasya Evlerine ait şematik anlatı

Dr. Rıfat Osman, Edirne yalılarını şöyle anlatıyor (1983): Edirne’nin en tabii güzelliklerinden biri, çok sulak mümbit olmasından dolayı büyük faydaları dokunan Meriç, Tunca ve Arda nehirlerinin bir arada bulunmasıdır. Bu dereler ve nehirlerin kıymeti bilinmiştir. Bilhassa Saray-ı Cedidi Amireden geçen kısımları rıhtımlarla imar edilmiştir.

Edirne nehirlerindeki yalılardan ilk bahseden Evliya Çelebi olmuştur. Daha sonraki araştırmacı ve tarihçiler ondan faydalanmışlardır. Ancak bu konu ile en çok Dr. Rıfat Osman Bey ilgilenmiştir. Bunların bulunabileceği yerleri tespit etmiş ve kısmen ayakta kalmış olan bazı temel parçalarını bulmuştur. Resimlerini de Edirne, Saray ve Konakları ile büyükçe evlerin de Edirneli nakkaşların müşahedelerine dayanarak yaptıkları fresk resimlerinden faydalanarak bizzat kendisi tarama usulü ile yapmıştır.

Bu yalılar dere kenarlarında itinalı taş rıhtımlar üzerine yapılmış. Bazen ön bahçelerinde bazen ise arka bahçelerinde yer alan fıskiyeli havuzlar, ağaçlar ve çiçekler

17 ile süslenmiş. XVIII. Asırda Edirne evlerinde ahşap yapıların en olgun ve mükemmel olanları Türk zevkiyle yapılmış. Bunlardan bugün hiç kalmamış, yerlerini tahmin etmek bile güçtür.

Şekil 7 : Edirne Sarayı'nda Tunca kıyısında Demirtaş Kasrı

Yalılar çoğunlukla Tunca ve Meriç kenarındaymış. Rıhtımlarında altı düz kayıklar dururmuş. Akşamları ve mehtaplı gecelerde, sırmalı örtülerinin saçakları suları dalgalandırarak dolaşırlarmış. Meriç’te “zevrek kuşu” denilen kayık yarışları varmış. Temellerini gören Dr. Rıfat Osman, Edirne sahil saraylarını şöyle sıralamıştır:

1-Değirmen Kasrı, (sarayın bahçesinde)

2-Avcı Sultan Mehmet, (Meriç Nehri kenarında sahilsarayı) 3-Ekmekçizade Ahmet Paşa, (Kasımpaşa Camii civarında) 4-Mihalbeyzadeler S., (Bülbül Adasında)

5-Makbul İbrahim Paşa, (Bülbül Adasında) 6-Rüstem Paşa S., (Bülbül Adasında)

7-Köprülü Paşa S., (Kırkkavak bahçeleri kenarında, Meriç sahilinde) 8-Kırkayak Sinan Paşa, (Saraçhanebaşı Köprüsü civarında)

9-Hoca Vani Efendi S., (Eski Köprü civarında)

18 10-Kara Mustafa Paşa S., (Kirişhane’de Yıldızlı Camii civarında)

11-Timurtaş Kasrı S., (Edirne Saray-ı Cedid-i Amiresine ait Tunca kenarında)

Şekil 8 : Vezir Konağında Yazlık Havuzlu Sofa

Edirne’nin bu sahil saraylarında, Dolaplı Bahçe ve çiftlik eğlence âlemleri çok şöhret alırmış. İstanbul’da oturan bazı zenginler ve devlet büyükleri, yaz mevsimlerinde buralara gelerek tedarik ettikleri bahçe ve çiftliklerinde 3-4 ay yaşarlarmış.

Hatay ilinin merkez ilçesi olan Antakya’da Asi nehri şehrin ilk yıllarında yoğun bir yerleşim yeri olmuştur. Nehir şimdilerde büyük bir kanal durumdadır. Tarihi 23 asır öncesine dayanan büyük uygarlıkların kültür ve dini başkenti olma niteliğini de taşımış olan Antakya kenti Büyük İskender tarafından M.Ö 307 tarihinde bulunduğu yerden daha kuzeyde kurulmuştur. Büyük İskender’in ölümünden sonra parçalanan imparatorluğun en büyük sınırlarına sahip Seleucus Krallığı tarafından şimdiki coğrafyasında şekillenmeye başlamış, yaklaşık 3 asır kadar başkentliğini yapmıştır. Hristiyanlığın yayılmasının başlamasından sonra Hristiyanlığın ilk kilisesi ve Doğu Roma’nın Paganizm dinini terk edip Hristiyanlığa geçmesiyle ilk ekümenik patrikhanelerden biri yine Antakya’da ilan edilmiştir. İpekyolu’nun Akdeniz’e açılan kapısı olarak da nitelendirilen Antakya, medeniyetlerin gelişimi, ticareti üzerinde büyük rol oynamıştır.

19 Asi ırmağının Yeşilırmak’a göre daha geniş olmasından kaynaklı, coğrafyada farklılaşan perspektifinin dışında, tıpkı Amasya Yeşilırmak kenarındaki yalılara benzerlik göstermektedir.

Şekil 9 : Bir Eski Ev "Maşallah" Levhalı

Cumba Sokak bağlantısının, Türk evi planlamasındaki, zemin katta sağır cepheli günlük ev işlerinin yapıldığı ıslak hacimlerin planlandığı, Üst katta daha zengin cumbalı mekânsal planlama, daha geniş odaların elde edilmesinin yanında nehir sokak ölçeğinde kullanıcıya manzaranın panaromasını sağlamıştır. Asi kıyılarında inşa edilmiş 9 adet su dolabı, nehrin kent imgesinde sadece peyzaj öğesi olmadığının göstergesidir. İç mekânda ve yapısalda kullanılan taşıyıcı doğal ahşap malzemenin kullanıcı konforunun artırmasının yanında cumbaların sağladığı, sokaktaki yapı bütünleşmesinin insan ilişkilerinde katkısı büyüktür. Cumbanın sokakta sağladığı çıkma zeminde yarı açık mekân oluşturmuştur ve yağmurlu, güneşli günlerde sağladığı dış mekân konforuyla birlikte bilimsel makalelerden çoğu kez “Yağmurda Islanmamak” gibi atıflarla “Türk Evi” konu olmuştur. Doğunun Kraliçesi, medeniyetlerin beşiği olarak anılan kent coğrafi önemini turizmle sağlanan ziyaretlerle halen korumaktadır.

20

3. YALILARIN OLUŞUMU VE GELİŞİM TARİHİ

Benzer Belgeler