• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Kadın İşgücünün Ülke Kalkınmasına Etkisi

2. KADINA EKONOMİK AÇIDAN BAKIŞ

2.4. Türkiye’de Kadın Profili

2.4.2. Türkiye’de Kadın İşgücünün Ülke Kalkınmasına Etkisi

Kalkınma ve kadın işgücü temeline dayandırılan tartışmalar, kadınların çalışma hayatında istihdam edilmesinin sadece ekonomik yapının özellikleri ile değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet olgusu kapsamında toplumsal kavramlarla da direkt olarak ilişki içinde olduğu noktasında uzlaşmaktadır. Küreselleşmenin de etkisiyle Dünya Bankası, IMF, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlar az gelişmiş ülkelerin kalkınma planlarında oldukça etkili bir şekilde rol oynamaktadır. Bu etkinin sonucunda uluslararası platformlarda da yerini koruyan kadın emeği konusu ayrıca önem kazanmaktadır. Bu doğrultuda bir ülkede kadın bireylerin çalışma hayatına dahil edilmesi sadece o ülkeyi etkilemekle kalmamakta aynı zamanda küreselleşmenin de etkisiyle diğer ülkeleri etkilemektedir (Küçükşen, 2013, s. 66).

OECD Ülkeleri kıyaslandığında Türkiye’deki istihdam oranları düşük kalmaktadır. Kadınların işgücüne katılım oranlarının düşük olması bu durumun ana nedenlerinden birini oluşturmaktadır. Özellikle bağımlılık hipoteziyle (yüksek bağımlılığın düşük tasarrufa neden olması) paralel olarak işgücüne katılım oranı ve istihdam oranının düşük olmasına sebep olan işgücü piyasaları veya politikalarının tasarruf oranlarını baskılaması beklenmektedir. Türkiye’de genç nüfus ve okula devam eden kişi sayısının fazla olması sebebiyle istihdam oranı düşüktür. Bu nedenle ortalama tüketimin, gelir etkisi kontrol edilerek, yüksek olması beklenmektedir. Mikro veri analizi yapılırken çalışan kadın oranının yüksek olması tasarruflar üzerinde pozitif etkise sahip olduğunu göstermektedir. Kadınların da işgücüne katıldığı hanelerde tasarruf miktarı fazladır. Türkiye’de kadınların çalışma hayatına katılma oranları düşük olduğundan dolayı tasarruflar da kötü etkilenmektedir (Dünya Bankası).

2017 yılından sonra Türkiye OECD ülkeleri arasında işgücüne katılım oranında %58 ile en düşük orana sahip ülke olmuştur. Bu düşük istihdam oranının sebebinin kadın istatistiklerinden kaynaklandığı söylenebilmektedir. Türkiye OECD ülkeleri arasında en düşük kadın istihdamına sahip ülke olmaktadır. %37,6 kadın istihdamına sahip olan Türkiye %64 kadın istihdam oranı ortalamasına sahip OECD ülkelerinin gerisinde kalmaktadır. Türkiye içinde potansiyel olarak bulundurduğu kadın işgücüne yeteri kadar istihdam alanı yaratamamaktadır. Bunun yanında da yükseköğretim mezunu kadınların işsizlik oranı da oldukça yüksek olmaktadır (Ural ve Yücel, 2019, s. 4).

Türkiye’de kadın işgücünün çalışma planına dahil edilmesinin önemi, kalkınma plan ve programlarıyla çeşitli şekillerde sık sık vurgulanmaktadır. Ancak istenilen hedeflere hâlâ ulaşılamamıştır. Kadın işgücünün aktif oluşu 1950 yıllarına dayansa bile son yıllarda artış oranları düşük olmakta ve dünya oranlarının tersine Türkiye’de 1950’lerden beri hep düşüş yaşanmaktadır. Bunun en temel nedeni olarak Türkiye’de 1950’lerin sonuna kadar tarım sektörüne bağımlı bir ülke olması iken daha sonra yaşadığı ekonomik değişimler ve buna eşlik eden sosyal dönüşümler gösterilebilmektedir (Karabıyık, 2012, s. 235). Kırdan kente göç

oranlarının artmasıyla tarımda aktif bir şekilde çalışan kadınlar kentlerde kendilerine uygun iş bulamamakta ve çalışma hayatının dışında kalmaktadırlar. Bu nedenle tarım sektöründe belli bir dönem aktifliğini koruyan kadın işgücünün göçler nedeniyle boşta kalması da kadınların çalışma hayatındaki oranlarını düşürmektedir.

Türkiye’de kalkınma planları çerçevesinde Dokuzuncu Kalkınma Planı dahilinde aktif olarak çalışma hayatına katılan kadınların sayısının arttırılmasına yönelik politikalar belirlenmiştir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı, kadınların yeteneklerinin işgücü piyasasına dahil edilmesinin ailelerine daha yüksek oranda ekonomik bağımsızlık sağlamasının yanında, kadın bireylerin özgüvenlerinin ve sosyal saygınlıklarının da artacağını vurgulamaktadır. Dokuzuncu Kalkınma Planı kapsamında kadınların işgücüne katılma hedefinin (%24’lük seviyesinin %29’a yükseltilmesi hedefi) işgücüne dahil olan kadın bireylerin tam zamanlı işlerde çalışmasıyla sağlanacağını bunun da yoksulluğun azaltılmasında %15’lik bir katkıda bulunacağını göstermektedir. Ayrıca daha yüksek kadın işgücüyle istihdam yaratılması, devletin eğitim yatırımlarının da daha olumlu sonuçlar doğurmasını sağlayacaktır. Çünkü eğitimli ve istihdama katılan kadınların yeni nesilleri ve hane halkları için olumlu refah arttırıcı etkisi de bulunmaktadır (Dünya Bankası).

Kadın bireylerin kalkınmaya katılmaları aynı zamanda kendi fikirlerini duyurabilmeleri ve kendi hayatlarını ilgilendiren kararlar alabilmeleri anlamına gelmektedir. Aynı zamanda kadınların kalkınma politikalarını ve hedeflerini oluşturma ve gidişatlarını değerlendirmede söz ve karar sahibi olmaları da demektir. Ancak Türkiye’de kadınlar çoğunlukla çalışma hayatına dahil olmadan ve dahil olanların önemli bir kısmı iş bulamayıp işsiz kalarak çalışma hayatından soğumaktadırlar. Diğer taraftan iş bulanlar ise belli sektör ve işlerde çoğunlukla vasıfsız olarak çalıştırılmaktadır. Ayrıca her türlü ayrımcılığa tabi kalarak sosyal güvenlik kapsam ve korumalarından da yararlanamamaktadırlar (Toksöz vd, 2001, s. 7-25).

Erkeklerin aksine kadınlar çalıştıklarında bir işin sorumluluklarını yerine getirmeyi daha fazla ciddiye almakta ve bu konuda kendilerini ispatlama gereği

duymaktadırlar. Çalışan kadınların iş hayatında karşılaştığı sorunları gören diğer kadınlar da çalışmaktan vazgeçmektedirler. Kadınların çalışma hayatına dahil edilmesini teşvik etmek ve kadın işsizliği ile mücadele etmek Birleşmiş Milletlerin Kalkınma Planlarının gerçekleşmesi için büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle kadın bireylere insana yakışır iş imkânlarının sağlanması, kadınların ekonomik durumları kadar ülke ekonomisini de olumlu olarak etkileyecek, ekonomik büyüme ve verimliliği artıracaktır. Aynı zamanda bu durum ülkedeki toplumsal cinsiyet eşitsizliği azaltma açısından önem taşımaktadır (Ural ve Yücel: 2019, s. 7).