• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Göç Sorunlarına Karşı Alınan Tedbirler

3.7. Türkiye ve Irak Türkmenleri Arasındaki Bağlar

3.7.4. Türkiye’de Göç Sorunlarına Karşı Alınan Tedbirler

Türkiye’deki göçmen hareketliliğine baktığımızda tabii olarak ilk başta önümüze 1988’de Halepçe katliamının sonra ve 1990’lı yıllardaki Körfez krizinden kaynaklanan Iraklı mülteci, sığınmacı akını gelmektedir.1988 senesindeki hareketlenmede 50.000 dolayında insan, 1990-1991 krizinden sonra ise 500.000 civarında Türkiye sınırına dayanmıştır.1992 yılında Eski Yugoslavya krizinin büyümesiyle Bosna’dan gelenler olmuştu. Tam sayıları kesim oalrak bilinmemekle beraber 10 binlerce insan olarak telaffuz edilebilmektedir. Bir kısmı İstanbul basta olmak üzere değişik illerde sığınmalarına rağmen, birkaç bin kişi Kırklareli ilinde kurulan kamplarda yerleştiler. Yine 1999 yılında Kosova krizinden dolayı 17000’den fazla Kosovalı insan Türkiye’ye sığındı ve kısa bir süre sonra tekrar ülkelerine gönüllü olarak geri dönmüşlerdir. Şu anda Suriye’den gelen ve halen 23000 civarında sığınmacı “geçici koruma” (Temporary Protection) statüsüyle Hatay, Gaziantep ve Kilis çevresindeki kamplarda yaşamaktadırlar. Bunlara mukabil Iraklı göçmenlerin bir kampta kaldıklarına dair çok fazla bir bilgi olmaması, Iraktan kitleler halinde sınıra doğru bir hareketliliğin olmasından ziyade, Irak Türkmenlerinin Türkiye tarafından düzenli bir şekilde uydu kent olarak belirlenen birçok bölgelerde şehirlere devlet eliyle dzenli ve planlı birşekilde yerleştirlimelerinden kaynaklanmaktadır (Wallerstein, 2003:60).

Diğer taraftan sığınmacıların gittikleri ülkelerde büyük sorunlara neden olduğu da bilinmesi gereken bir gerçektir. Sığınmacılar toplanma yerleri ve geçici barınma merkezlerinde önemli ölçüde çevre sorunlarını ortaya çıkarmışlardır. Bu konuda ilk göze çarpan durum, meyve ve orman ağaçlarıyla doğal bitki örtüsünün çevre düzeninin tahrip edilerek zarar verilmesidir. Araştırma verilerinin sonuçlarına göre, sığınma bölgelerinde 3.300 hektar orman alanı tahrip edilerek zarar verilmiş ve 77.016 adet çeşitli meyve ağacı kesilerek, kullanılmaz hale getirilmiştir. Kesim nedenleri ise, başta ısınma olmak üzere yemek pişirme, çamaşır yıkama ve banyo yapma ihtiyacının karşılanması için yakıt temini olarak kullanılmıştır (Sallan, 2002:79-

93) Ağaçların rastgele ve düzensiz kesimi, ürün ve kereste kaybından daha çok, asıl toprak erozyonuna neden olması açısında son derece önemlidir. Zaten çok kıt ve aynı zamanda önemli bir geçim kaynağı olan toprak miktarının azalmasına yol açmıştır. Diğer önemli sorun da çevre kirliliğinin artmasıdır. Bunu iki madde halinde şu şekilde ortaya koyabiliriz (Wallerstein, 2003:63).

Çeşitli insan atıkları ve pislikleriyle, yaşam alanları ve çevresindeki topraklar yeraltı suları kirletilmiştir. Kullanılan tuvaletlerin yeterli sayıda ve gerekli hijyen özelliklerine sahip olmaması, plastik maddelerin, yemek artıklarının ve bulaşık sularının gelişi güzel dökülmesi, eski elbise, çamaşır ve ayakkabıların rastgele etrafa atılması sonucunda toprak önemli ölçüde kirletilerek tahrip edilmiştir.ilk zamanlar vefat eden insalar çoğunluğu gelişi güzel bir şekilde defnedilmiştir. Bunun dışında kesilen kesilen hayvanların arazilere yine gelişi güzel atılması sonucunda ortaya çıkan bakteri ve pis ortamda çok miktarda böcek ve haşerenin üremesine neden olmuştur ve sağlığı tehdit eden bu ortamın temizlenebilenerek dezenfekte edilebilmesi için ciddi mali yükün altına girilmiştir (Wallerstein, 2003:60).

Göçmen hareketliliğinin ülkemize ekonomik olarak birçok etkileri olmuştur. Kişsel mallara, ekili arazilere, ağaçlara, hayvanlara, kamu mallarına, orman alanlarına verilen zararların dışında işgücü üzerinde de etkileri olmuştur. Çok somut bir şekilde görünmese de Iraklı sığınmacılar nedeniyle önemli sayıda işgücünden kaynaklı maliyetler söz konusu olmuştur. Farklı illerden 2105 kamu personeli Hakkâri ve Şırnak illerine gönderilerek sığınmacı insalarla ilgilenmeleri konusunda görevlendirilmişlerdir. Ayrıca, yöre halkının tahmini %30’u da çeşitli hizmetlerin yapılmasında görev almışlar ve bu gibi sebeplerle iş gücü kaybı oluşmuştur. İki ay süre zarfında yörede görev alan 2105 personelin maaş ve diğer kanuni haklarının parasal değerinin toplamı cari fiyatlarla en az 8.420.000.000 TL. yi bulmuştur. Yöre halkının katlandığı iş gücü kaybı ise 5.400.000.000 TL. civarlarındadır. Böylece Iraklı sığınmacılar nedeniyle 2 ay süreyle katlanılan işgücü kaybının toplam maliyeti 3.820.000 TL’yi bulmuştur (Wallerstein, 2003:63).

Yukarıda bahsettiğimiz olumsuzlukların giderilmesi için Türkiye Cumhuriyeti , Suriye savaşı ile yaşanan ve her geçen gün daha da artan dramın ve felaketin yaralarını sarmaya devam etmektedir.Bütün bunların yanı sıra dünyada bir

çok devletin altından kalkamayacağı mülteci ve sığınmacı akınına karşı tek başına direnmeye devam ediyor,onlara hayatta kalma ,barınma, sağlık ve eğitim sorunlarından kaynaklanacak alt yapı eksikliğine rağmen yukarıda saydığımız birçok alanda hizmet veriyor, kendi iç unsurlarını kullanıyor ve bunu da 2011 yılından beri hem de aralıksız oalrak çoğalan göçe rağmen yapmaya devam etmektedir.Devam eden düzensiz göçün bütün sıkıntılarına rağmen Türkiye olarak verilen mücadele ile Sadece Suriyedeki savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınanlar değil, diğer ülkelerden de Türkiye’ye akın eden sığınmacı, göçmen veya mültecilere kucak açmaya devam etmektedir (Wallerstein, 2003:64)

Örneğin , Iraklı Türkmenlerin IŞID’ın Musul’a saldırmasıyla meydana gelen kitlesel göç dalgasına karşın, Türkiye onlara da kapılarını açmış, ülke içinde ivedilikle belirlediği yerlere yerleştirmiş ve hayatlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olanakları sağlamıştır .Tüm bu teferruatlı durumun kooridnasyonunu KIZILAY,AFAD,UMKE,gibi devlet kuruluşları yaparken, ülkedeki diğer STK’lardan da yardım almaktadırlar.Örneğin; İHH, AID tarıznda stk’ların devreye girmesiyle, mülteci veya sığınmacılara, öncelikle oalrak barınma alanları açılarak, daha sonrasında sağlıklı yiyecek ve içme suyuna erişecek şekilde kamplar oluşturulmaktadır. Böylece ülkeye akın akın gelen her bir sığınmacıya hizmet etmeye devam ediyor. Tüm bu özverili çalışmalarla yeterli ve konforlu bir şekilde mülteci barınması elde edilmeye çalışılsa da istenilen düzeye tam olarak ulaşıldığı söylenemez(Wallerstein, 2003:64).

3.7.5. Türkiye Cumhuriyeti’nde Göçmen Büroları ve Iraklı Türkmenlere